ASR SURESİÜç ayet olup, Mekkî'dir. 1"Andolsun asra ki...". Bil ki alimler, "asr"ın ne demek olduğu hususunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir: Birinci Görüş: Asr, "dehr - zaman' demektir. Bu görüşü benimseyenlerin delilleri ise şunlardır: 1) Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "asr"a yemin etmiştir. Ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Asra ve zamanın belalarına yemin olsun ki..." diye okurmuş. Ancak ne var ki, bu şekildeki bir okuyuş, namazı ifsat eder. Biz Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunu, Kur'ân'ın bir lafzı olarak değil de, aksine tefsir kabilinden okumuş olduğunu söyleyebiliriz: Belki de, Cenâb-ı Hak, mülhid ve dinsiz kimselerin, bunu dillerine doladıklarını ve çok saygı duyduklarını bildiği için, demedi de buyurdu. Cenâb-ı Hakk'ın, tabiâtçıların ve dehrilerin görüşlerinin yanlışlığına bir cevap olsun diye, (Dehr, 1) ayetinde (......) kelimesini zikredişi de böyledir. 2) Dehr kelimesi, insanın dikkatini çekecek tüm şeyleri içine alır. Çünkü, rahatlık sıkıntı, hastalık, sıhhat, zenginlik, fakirlik, hep zaman içinde meydana gelen şeylerdir. Hatta, her türlü ilginç şeyden daha ilginci de, zaman içinde meydana gelir. Şöyle ki akıl, zamanın yokluğuna hükmedemez; çünkü zaman, yıl, ay, gün ve saat diye dilimlere ayrılmış, artacağı eksileceği ve eşit olacağı söylenmiş, geçmişinin ve geleceğinin olduğu söylenmiştir. Binâenaleyh, bu daha nasıl, yok sayılabilir? Bunun var olduğuna da hükmetmek mümkün değildir. Çünkü mevcut olan zaman, geçmiş ve gelecek ortada mevcut değilken, taksim edilemez. Binâenaleyh, bunun varlığına daha nasıl hükmedilebilir? 3) Kişinin kalan ömrünün, kıymeti yoktur. Binâenaleyh, şayet sen, bin yıl ömür zay etsen, sonra da, o ömrün en son noktasında tevbe etsen, kendini, ebedî ve sonsuz olarak cennette bulursun. Böylece sen, kıymetli şeyin, senin o andaki yaşaman olduğunu anlamış olursun. Böylece de, "dehr" ve "zaman" adeta, temel nimetler silsilesinden olmuş olufr. İşte bu yüzden, Allahü teâlâ, zamana yemin etmiş ve gece ve gündüzün, mükellefin kendisini zayi ettiği bir değer olduğuna dikkat çekmiştir ki, "O, iyice düşünüp ibret almak arzusunda bulunan kimseler, yahut şükretmek dileyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir" (Furkân, 62) ayetiyle işte buna işaret etmek istemiştir. 4) Cenâb-ı Hakk'ın, En'âm Sûresi'ndeki, "Deki, göklerde ve yerde olanlar kimindir? Deki: Allah'ın... "(En'âm,12) beyanı da, mekana ve mekanla ilgili olarak her şeye bir işaret; "Gece ve gündüzde bulunan, (sükun halinde olan) her şey, O'nundur"(Enam, 13) ayeti de, zaman ve zamanla ilgili olan her şeye bir işarettir. Biz, orada (En'âm Sûresi'nde) zamanın, mekandan daha üstün ve kıymetli olduğunu beyan etmiştik. Binâenaleyh, böyle olunca, "asr"a yemin de, Allah'ın mülk ve melekutundan olan iki şeyin, en kıymetlisine yemin etme olmuş olur. 5) Cahiliye Arabları, zarar ve ziyan, zamanın bela ve musibetlerine bağlar, ondan olduğunu söylerlerdi. Böylece Cenâb-ı Hak, zamana ve asra yemin etmek suretiyle, zaman ve asrın, kendisinde kusuru bulunmadığı mükemmel bir nimet olduğunu; zarara uğrayanın ve kusurlu olanın ise, insan olduğunu belirtmiştir. 6) Allahü teâlâ, geçmesi ile senin ömrünün kısaldığı asrı, zamanı kastetmiştir. Binâenaleyh, onun mukabilinde bir kesb, fiil olmayacağına, yani, geçen zaman geri getirilemeyeceğine göre, bu noksanlaşan kısım, ömür de ziyandan addolunur. İşte bu yüzden, Cenâb-ı Hak, "... hüsrandadır"(Asr, 2) buyurmuştur. Şairin, "Her geçen gün, zaman ve ömürden bir noksanlık iken, biz, geçirdiğimiz günler ile sevinir, dururuz..." sözü de bunun gibidir. Buna göre mana adeta şöyledir: "Durumu çok ilginç olan zamana yemin olsun! Çünkü, aslında ömrü yıkma ve böylece kişide bir zararın meydana gelmesi söz konusu olduğu halde, ticaret edip kar elde ettiği zannı ile geçirdiği günlerden dolayı sevinir..." İkinci Görüş: Ebû Müslim'e göre, buradaki (......) kelimesiyle, gündüzün iki ucundan biri kastedilmiştir. Bunun sebebiyse şunlardır: 1) Allahü teâlâ, her ikisinde de, kudretinin delilleri bulunduğu için, gündüzün bir ucu addedilen "kuşluk vaktine - duhâ" yemin ettiği gibi, öbür ucu addedilen "ikindi zam anı"na da yemin etmiştir. Çünkü, her sabah, adeta, kıyametin kopuşu gibidir. Zira, sanki insanlar kabirlerinden çıkıyorlar; ölüler, dinliyorlar; teraziler kuruluyor, vs.... Her akşam da, dünyanın, bir sayha ile ölümle harab edilişine benzer. Halbuki, bu iki durumdan herbiri, birer adil şahittir. İki şahidin peşinden, hakim hükmünü vermezse, o hakim hüsranda sayılır. İşte, gündüzün bu iki ucu olan iki zaman diliminden habersiz olan insan da, bir zarar içindedir. 2) Hasan el-Basrî (r.h) şöyle buyurmuştur: "Cenâb-ı Hak, pazar zamanının sona ermesinin, ticaretin ve kazancın sona erdiklerine dikkat çekmek için, işte bu vakte yemin etmiştir. Şimdi sen, bir şey kazanmadan eve girersen, çoluk çocuğun da, etrafını sarar da, herkes kendi payına düşeni senden istese, (ve de bunları veremezsen), o anda mahcub olur, ziyan içinde olanlardan olmuş olursun. İşte aynen bunun gibi, biz de diyoruz ki, (......) "Yani, dünyanın ömrünün ikindi zamanında yemin olsun ki, kıyametin kopması yakındır. Halbuki sen henüz, hazırlıklı değilsin. Ve sen, yarın bir gün, dünyada iken, içinde bulunduğun nimetlerden, halka karşı yaptığın muamelelerden sorgulanıp hesaba çekileceğini biliyorsun. Ve, zulme uğramış herkesin, senden alacağının takipçisi olacağını da kesin olarak biliyorsun. O halde bu demektir ki sen, "hâsir"sin.." demektir. Bu ifadenin bir benzeri de, "İnsanların hesaba çekilme zamanı yaklaştı. Onlarsa hala, gaflet içinde yüz çeviriyorlar" (Enbiya, 1) ayetidir. 3) İkindi vakti, saygıdeğer bir vakittir. Delili ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu hadisidir: "Kim, ikindiden sonra, bile bile yalan yere yemin ederse, kıyamet gününde Allah onunla konuşmaz ve ona bakmaz!.." Müslim, İman 174 (1/403), (Benzer Hadis).Şimdi Cenâb-ı Hak, kârlı olan hakkında, kuşluk vaktine yemin ettiği gibi, zararlı olan hakkında da, ikindi vaktine yemin etmiştir. Bu böyledir, zira Cenâb-ı Hak, kârlı olan hakkında kuşluk vaktine yemin etmiş, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, ikbal ve geleceğini, ahirete olup güzel olduğunu müjdelemiştir. Burada ise, ziyana uğrayan hakkında ikindi vaktine yemin etmiş, bu kimsenin işininse tersine dönmüş olduğunu söylemek suretiyle, onu tehdit etmiştir. Sonra Cenâb-ı Hak sanki, "Henüz, gündüzden bir parça zaman vardır" diyerek, onu, bu kalan zaman içinde tevbe tedarikinde bulunmaya teşvik etmiştir. Seleften birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "ben, Asr Sûresi'nin manasını, bir buz satıcısından öğrendim. Çünkü, o satıcı bağırıyor ve "Ana sermayesi eriyip yok olana merhamet ediniz! Ana sermayesi eriyip yok olana merhamet ediniz!.." diyordu. Bunun üzerine ben, (Asr, 2) ifâdesinin manası, işte budur. Çünkü, artık insanın üzerinden ikindi de geçiyor, böylece ömrü bitiyor, ama insan henüz bir şeyler kazanmış değil... O halde insan ziyandadır.. Üçüncü Görüş: Mukâtil'e göre Cenâb-ı Hak, "Asr" sözüyle, ikindi namazını kastetmiştir. Bu görüşte olanlar bu hususta şu izahları yapmışlardır: 1) Allahü teâlâ, faziletinden dolayı, ikindi namazına yemin etmiştir. Bunun delili ise, "ve, ... orta namaza (ikindi namazına) da devam edin..."(Bakara,238) ayetidir. Hazret-i Hafsa'nın mushafında, "ikindi namazına..." şeklinde, bir açıklama bulunmaktadır. (Maide, 106) ayetindeki "es-Salât - namaz" sözü ile de, ikindi namazının kastedildiği ileri sürülmüştür. 2) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "İkindi namazım kılmayan kimse, sanki çoluk-çocuğunu ve malını-mülkünü kaybetmiştir!.." Buharî, Mevâkit, 14; Müslim, Mesâcit, 200 (1/436).buyurmuştur. 3) İkindi namazını eda etme mükellefiyetini yerine getirmek, çok zordur. Zira insanlar, gündüzün sonunda, ticaretlerinde, alışverişlerinde ve geçimlerini sağlama yolunda adeta çırpınmakta ve didinmektedirler. 4) Rivayet olunduğuna göre bir kadın, Medine sokaklarına bağırıyor ve "Beni Peygamber'e götürün!.." diyordu. Derken Allah'ın Resulü kendisini gördü ve ona ne olduğunu sordu. O da, "Ey Allah'ın Resulü, benim kocam, gurbete çıktı. Derken, ben de zina ettim. Ve, bundan bir çocuğum oldu. Derken o çocuğu ben, sirke küpüne attım. O orada öldü. Sonra o sirkeyi sattık. Şimdi, bunun tevbesi var mı? Ben tevbe edebilir miyim?" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Zina etmene gelince, senin recmedilmen gerekir. Çocuğu öldürmenin cezası ise cehennemdir. O sirkeyi satışına gelince, onu satmak suretiyle büyük günah işlemiş oldun. Ne var ki, doğrusu, ben senin bir feryad edişinden, ikindi namazını terkettiğini sanmıştım.." Binâenaleyh bu hadiste, ikindi namazının ne denli kıymetli bir namaz olduğuna bir işaret vardır. Bu rivayet, ikindi namazının önemine açıkça delâlet etmektedir. Zina, kati, aldatma gibi suçların cezaları açıkça bilirmektedir. Bunları öğrenmek için telaş edilmesi söz kunusu değildir. Fakat İkindi namazının büyük ehemmiyeti bilinmediği için Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu vesile ile onu belirtmek istemiştir. Yoksa buradan o hanımları küçümseme manası çıkarılamaz. Bu hâdise Asr suresinin indiği sırada cereyan etmiş olabilir (ç.). 5) İkindi namazı ile, gündüz namazları sona erer. İkindi namazı adeta, kendisi ile amellerin sona erdiği bir "tevbe" gibidir. Bu sebeple, "tevbe" etmenin nasıl tavsiye edilmesi gerekiyorsa, ikindi namazı da böyledir. Çünkü iş neticelerine göredirler. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, şanını yüceltmek, edası hususunda mükellefe alabildiğine tavsiyede bulunmak ve olduğu gibi eda etmen halinde zararlarının kâra ve kazanca dönüşeceğine işaret etmek için bu namaza işaret etmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, 'İman edenler müstesna..." buyurmuştur. 6) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Üç kişiye, Cenâb-ı Hak kıyamet gününde bakmaz, onlarla konuşmaz, onlan tezkiye de etmez..." Müslim, İman, (173-174), (1/102-103).buyurmuş, ikindiden sonra yalan yere yemin eden kimseyi de bu üç kişiden birisi olarak belirtmiştir. İmdi şayet, "İkindi namazı, bizim fiilimizdir. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hak, daha nasıl bizim fiilimiz olan ikindi namazına yemin etmiştir?" denilirse, buna şu şekilde cevâp verebiliriz: Bu yemin, ikindi namazının bizim fiilimiz olması açısından değil, tam aksine, ikindi namazının, kendisi sebebiyle bizim Allah'a kullukta bulunduğumuz bir şey olması itibariyledir. Dördüncü Görüş: Bu, peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zamanına, "asr"ına yapılmış bir yemindir. Bu görüşte olanlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu hadisini delil olarak getirmişlerdir: "Sizin ve sizden öncekilerin misali, ücretle bir işçi tutup da şöyle diyen kimsenin hali gibidir. Kim sabah namazından öğle namazına kadar bir "kırat" ücret mukabilinde çalışır? Yahudiler, (sabahtan akşama kadar), bu ücret karşılığında çalıştılar. Daha sonra bu kimse, "Kim, öğleden ikindiye kadar, bir "kırat" ücret mukabilinde çalışır?" der, bu ücret mukabilinde de Hristiyanlar çalışır. Daha sonra da, "Kim, ikindiden, akşam namazına kadar iki "kırat" ücret mukabilinde çalışır?" der. İşte, ey Muhammed, bu ücret mukabilinde de sizler çalıştınız. Bunun üzerine yahudi ve hristiyanlar öfkelenerek, "Biz, işin çoğunu yapıyoruz, ama ücretin azını alıyoruz, öyle mü?" dediler. Cenâb-ı Hak da, "Biz sizin ücretinizden herhangi bir şeyi noksanlaştırdınız mı?" buyurunca onlar, hayır dediler; bunun üzerine Allahü teâlâ, "Bu, benim îütfumdur; lütfumu dilediğim kimselere veririm" buyurur. O halde, ey Ümmet-i Muhammed, bu demektir ki sizler, daha az iş mukabilinde, daha çok ücrete layık olan kimselersiniz.. Benzer Hadis: Buhari, enbiya, 50. Böylece bu haber, "asr"ın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ve onun ümmetine mahsus bir zaman olduğuna delalet etmektedir. İşte bu yüzden pek yerinde olarak Cenâb-ı Hak, asr'a yemin etmiştir. O halde, (......) yani, "İçinde bulunduğun asr'a yemin olsun ki..." anlamındadır. Bu demektir ki, Allahü teâlâ, bu ayette, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zamanına; "Sen bu beldeye girdiğinde..."(Beled, 2) ayetinde, mekanına, bulunduğu yere; "Ömrüne andolsun ki..." (Hicr, 72) ifadesinde de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ömrüne yemin etmiştir. Buna göre, Cenâb-ı Hak adeta, "Senin asrına, senin beldene ve senin ömrüne yemin ederim ki.." demiştir ki, bütün bu hususlar, peygamber için bir zarf (onu içine alan) gibidirler. Binâenaleyh, zarfın hali bu denli tazim görürken, şimdi sen, bu zarf içinde bulunan (peygamberin) durumunu ve bu yeminin biçimini var kıyas et!.. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, "Ey Muhammed, sen onları hazırladın, davet ettin... Ama onlar, senden yüz çevirdiler, sana iltifat etmediler. Şu halde, onların hüsranları ne denli büyük, hizlânları ne denli vahimdir!" demek istemiştir. |
﴾ 1 ﴿