2"Kış ve yaz seferine". Bu ayetle ilgili, şöyle birkaç mesele var: Leys, şöyle demektedir: "Rıhle", bir kavmin hareket "' etmesine verilen addır. Buradaki "rıhle" ile ne murad edildiği hususunda ise, şu iki görüş ileri sürülmüştür: Haşem'in Bu Ticarette Öncülüğü a) Meşhur görüşe göre, müfessirler şöyle demektedirler: "Kureyş, her yıl, daha sıcak olduğu için kışın Yemen'e, yazın da Şam'a birer sefer düzenliyorlardı." Atâ,İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın, şöyle dediğini nakleder: "Bu hadise şöyle başlamıştı: Kureyş'den birine bir kıtlık ve açlık isabet ettiğinde, o ve ailesi bir yere çıkıyor, ölünceye değin, bir çadırın içinde bekliyordu. Bu İş, Hâşim b. Abdimenâf ortaya çıkıncaya kadar böyle sürüp gitmiştir. Haşim ibn Abdimenâf, kavminin seyyidi idi. Ve onun, Esed adında bir oğlu vardı. Kendisinin Mahzûm kabilesinden, çok sevdiği ve beraber oynadığı bir yaşıtı bulunuyordu. Böylece bu çocuk, Esed'e, mağduriyetlerini, aç olduklarını bildirdi. Bunun üzerine Esed, ağlayarak, annesinin yanına girdi. Derken, annesi de, onlara, un ve yağ gönderdi. Böylece onlar, birkaç gün, geçinip gittiler. Derken, Esed'in yaşıtı, yine kendisine geldi; açlıktan şikayet etti. Bunun üzerine Haşim, Kureyş'e şöyle hitap ederek: "Sizler, ot bitmeyen bir yere varıp yerleştiniz; böylece burada, zillet içinde yaşıyorsunuz. Halbuki bizler, Allah'ın Haremi'nin ehli, Adem oğullarının en şereflilerisiniz. Diğer insanlar da size tabidir..." dedi. Bunun üzerine oradakiler, "Biz de sana tabiyiz. Bizden, sana karşı herhangi bir muhalefet söz konusu değil" dediler, böylece, Haşim ibn Abdimenâf, herkesi, kışın Yemen'e, yazın da Şam'a, ticaret yapmak amacıyla seferler düzenleme hususunda bir araya getirdi. Derken, zengin kimselerin kazançlarını, onu kazanan o zengin ile fakir arasında paylaştırıyordu. Böylece onların fakirleri de, zenginleri gibi oluyordu. İşte onlar bu hal üzere iken, İslâm geldi. Arablar içinde, Kureyş'ten daha aziz ve daha zengin kimse de yok idi. Nitekim şair onlar hakkında şöyle demektedir: "Fakirleri, zenginleriyle içiçedir. Öyle ki, fakirleri de, kendisine yeter hale gelenler gibi olurlar..." Bil ki, buradaki nimet ve lütfün sebebi şudur: Şayet fil ashabının istediği olmuş olsaydı, o zaman, yeryüzünde yaşayan insanların tazimi, Kureyş'e olan saygıyı terkederdi. Kureyş de böylece paramparça olur ve durumları, Cenâb-ı Hakk'ın, "Onlan parça parça ümmetler haline getirdik" (A'râf, 168) beyanında bildirdiği yahudilerin durumu gibi olmuş olurdu. Halbuki, tek bir kabilenin bir yere toplanması, çeşitli kabilelerin bir yere gelmesinden daha fazla nimet sağlar. Cenâb-ı Hak, ünsiyet ve ülfetin, yolculuğun şartlarından olduğuna dikkat çekmiştir ki, "... hacda tartışma yoktur ..."(Bakara, 197) ayeti böyledir. Yolculukda, güzel ahlaka duyulan ihtiyaç, mukîm iken duyulandan daha fazladır. b) Buradaki, "göç" ile, insanların Mekke'ye gelmeleri kastedilmiştir. O halde, "yaz ve kış seferleri" ile, Receb ayında yapılan Umre ile, Zilhicce ayında yapılan hac kastedilmiştir. Çünkü, bunlardan birisi kışın, diğeri ise yazın oluyordu. Mekke'nin faydalanılan mevsimi ise, bu ikisi ile tahakkuk ediyordu. Şimdi eğer, fil ashabının istediği gerçekleşmiş olsaydı, işte bu menfaat, atalete uğrardı. Ayetteki, (......) kelimesini, (......), kelimesi, mef'ûl-i bih olarak nasbetmiştir. Cenâb-ı Hak, ifâdesi ile, manasını kastetmiştir. Bir iltibas olmadığı için de, kelimeyi tesniye değil de', tekil getirmiştir. Ve bu tıpkı şairin, "Karnınızın bir kısmını yiyiniz..." deyip de, (karınlarınız...) dememesi gibidir ifadenin, takdirinde olduğunda ileri sürülmüştür. Bu kelime, râ'nın dammesi ile şeklinde de okunmuştur ki, bu durumda mana, cihet, taraf anlamında olur. |
﴾ 2 ﴿