4

"(O Rab ki), onları açlıktan doyuran, kendilerine korkudan eminlik verendir O".

Bu "doyurma"nın ne demek olduğu hususunda şu izahlar yapılabilir:

1) Allahü teâlâ, Harem-i Şerif yüzüsuyu hürmetine, onları, emin kılıp, böylece bu iki yolculuklarında, kendilerine sataşılmaz bir toplum haline getirince, işte onlar, aç iken, bu hal, onların doyurulmaları sebebi olmuştur.

2) Mukâtil şöyle demektedir: "Rızık temini için, yaz ve kış, Yemen'e ve Şam'a gitmek onlara zor gelmiştir. Böylece Cenâb-ı Hak, Habeşlilerin kalblerine, yiyecekleri, gemilerle Mekke'ye taşıma hususunda bir korku salmıştır. Çünkü Habeşliler, yiyecekleri bu şekilde taşıyorlardı; Mekkeliler de deve ve eşekleriyle, onları karşılıyorlar; onların getirdiği yiyecekleri, iki gecelik bir mesafede bir konaklama yeri olan Cidde'den alıyorlardı. Ve bu iş, sürüp gidiyordu. Böylece Cenâb-ı Hak, bu iki sefer sayesinde, onların rızkını tam olarak karşılamıştı.."

3) Kelbî şöyle demektedir: "Bu ayetin manası şudur: Onlar, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalanlayınca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bedduada bulunarak, "Allahım, bu yılları onların üzerine, Yusuf (aleyhisselâm)'un yılları gibi, kıtlık yılları kıl... " Buhârî, tefsir, 44; Müslim, münafikûn 39-40 (4/2156-2175). dedi de, onların üzerine de kıtlık çöktü ve burunları yere sürtüldü. Bunun üzerine onlar, "Ey Muhammed, Allah'a davet et; zira, artık biz mü'miniz..." dediler de, Allah'ın Resulü de dua etti... Böylece bu kıtlıktan sonra, Allahü teâlâ, beldelere ve Mekkelilere bolluk ve bereket verdi. İşte, ifadesiyle kastedilen budur. Ayrıca, ayetle ilgili birkaç soru vardır:

İbadetin Doyurma İle İlgisi

Birinci Soru: İbadet, temel nimetlerin verilmesi sebebiyle, insanlar farz olan bir husustur. Halbuki, doyurma ve yedirme ise, temel nimetlerden değildir. Öyle ise, ibadetin vacib olmasını, daha niçin doyurma ve yedirmeye bağlamıştır? Buna şu birkaç bakımdan cevap verilir:

1) Allahü teâlâ, o fil ordusunu engellemek, onların üzerine o kuş sürülerini salıverip de onları helak etmek suretiyle, Kureyşlilere olan ihsanını hatırlatıp, bu işi, Kureyş'in alışıp ünsiyyet duyması için yaptığını beyan edip, sonra da onlara ibadet etmelerini emredince, birisi adeta, "Biz, taam kesbine ve kendimizi tehlikelerden korumaya, muhtacız... Şimdi biz, ibadetle meşgul olursak, kim bizi doyuracak?" diye sormuş da, bunun üzerine Cenâb-ı Hak da, "Onlar O'na ibadet etmezden önce, onları açlıktan doyuran zat, onlar O'na ibadet ederken, onları doyurmaz mı?" demiştir.

2) Allahü teâlâ, kullarına, temel nimetleri verip de, kulları da O'na asi olup, buna rağmen yine Allah onları yedirip içirince, Cenâb-ı Hak adeta, "Bu temel nimetlerden utanmadığına göre, bari, senin bunca isyanından sonra, benim yine de sana ihsanda bulunmamdan haya edip utanmaz mısın?" demek istemiştir.

3) Allah, nimet vermekten bahsetmiştir. Zira, dört ayaklı hayvanlar bile, kendisine alaf verene boyun eğip itaatta bulunur. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, "Sen hayvandan da aşağı değilsin!.." demek istemiştir.

Kerîm Olan Allah'ın Minnet Etmesi?

ikinci Soru: Cenâb-ı Hak, "Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yaratan O'dur" (Bakara, 29) buyurmak suretiyle, dünyayı bizim mülkümüz yapmamış mıdır? Şu halde bizim mülkümüzü bize vermek sebebiyle, O'nun bize minnet etmesi, bunu başımıza kakması ne derece doğru olur?

Cevap: Yemeğin tam ve iyi hazırlanabilmesi için, yemezden önce mutlaka olması gerekli olan merhaleler ile, yenilen şeyden tam olarak istifade edilebilmesi için, o taam yenildikten sonra mutlaka olması gerekli olan nesneler hakkında varın bir düşünün. İşte o zaman sen, bu taamın, tam ve mükemmel olabilmesi için mutlaka felekler, yıldızlar ve dört unsur gibi hususların; yenilen o yiyeceklerden tam ve mükemmel bir manada istifadenin sağlanabilmesi için, farklı şekil ve suretlerde bir takım uzuvlar cümlesinin mutlaka bulunması gerektiğini mutlaka anlayacaksın. İşte bu durumda sen, bu, doyurma işinin, taat ve ibadette bulunmayı emretmeye uygun olduğunu anlayacaksın..

Üçüncü soru: Yedirip doyurma yüzünden başa kakmak, ufacık bir keremi bulunan kimselere dahi uygun düşmeyen bir hareket tarzı iken, bu nasıl, ekremu'l-ekremîn olan Allah'a uygun düşer?

Cevap: Bunun maksadı, başa kakmak değildir. Tam aksine, en uygun olana iletmek, onu göstermektir. Çünkü, yiyip içmenin maksadı, taata mani olan şehveti güçlendirmek değil, tam aksine, bünyeleri, taat olan şeyleri eda etme hususunda güçlendirmektir. İşte, ibadet emrinin maksadı adeta budur.

Yaşayacak Kadar Yemek

Dördüncü Soru: Ayetteki, (yeniden) demenin hikmeti nedir? Cevap: Bunun şu faydaları vardır:

a) Aç olma işinin, çok güç bir iş olduğuna dikkat çekmektir. Cenâb-ı Hakk'ın, "Onlar ümitsizliğe düştükten sonra, onlara yağmuru yağdıran O'dur"(Şûrâ,28) ayeti ile Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Evinde, emniyet içinde kim sabahlarsa..." Tirmizi, zûhd, 34 (4/574); Ibn. Mace, züht 9 (21387). hadisi de, işte bu manadadır.

b) Kureyşlilere, şu mevcut nimetin kıymetini anlayabilmeleri için, daha önceki elem verici ve hiç de hoş olmayan o açlık hallerini hatırlatmaktır.

c) Yiyeceklerin en hayırlısının, açlığı gideren şey olduğuna dikkat çekmektir. Çünkü Cenâb-ı Hak, dememiştir. Çünkü taam, "ifâm" açlığı giderecek kadar yedirip içirmedir. İşba' ise, yağlanmaya sebebiyet verir..,

Cenâb-ı Hakk'ın, "... kendilerine korkudan eminlik verendir ..." buyruğuna gelince, bunun tefsiri hususunda da şu izahlar yapılabilir:

1) Kureyş, emniyet içinde, yolculuklarını yapıyordu. Onlara hiç kimse sataşmıyor, ne yolculuklarında, ne mukîm iken yağmalamada bulunmuyordu. Halbuki onların dışında kalanlar ise, hem hazer hem de seferde iken, yağmalanma konusunda kendilerini emin görüyorlardı. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Görmediler mi ki, biz o beldeyi, emin ve dokunulmaz bir yer kıldık..." (Ankebût, 67) ayetinin ifade ettiği husustur.

2) Allah onları, o fil ordusunun işkencesinden emin kıldı.

3) Dahhâk ve Rebi', bu ifadeye, "Allah onları cüzzam korkusundan emin kıldı da, böylece beldelerine cüzzam isabet etmedi" manasını vermişlerdir.

4) Allah onları, emirliğin ve hilafetin, başkalarında olması endişesinden emin kıldı.

5) Allah onları, İslâm ile emin ve güvence içinde kıldı. Çünkü onlar, küfür döneminde hem de tefekkür ediyor ve üzerinde bulundukları bu dinin bir değer taşımadığını biliyorlardı. Ancak ne var ki, insanın kendisine sımsıkı sarılması gerekli olan bu dini tanıyıp bilemiyorlardı.

6) Allah onları, vahyin manevi yiyeceği ile, cehalet açlığından doyurmuş, hidayetin açıklanması ile de, sapıklık korkusundan onları emin kılmıştır. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta şöyle demiştir: "Ey Mekkeliler, sizler, Hazret-i Muhammed peygamber olarak gönderilmezden önce, Allah'ın cahilleri ve ahmakları adını alıyordunuz. Sizinle münakaşa edenler ise, ehl-i kitab diye adlandırılıyorlardı. Derken, peygamberinize vahiy geldi; ben size, kitabı ve hikmeti öğrettim. İşte şu anda sizler, ehl-i ilim ve Kur'ân diye adlandırılırken, onlar, yahudi ve hristiyan cahiller diye adlandırılmaya başlandı. Sonra, bedenin gıdası olan yiyecek yedirmek, şükretmeyi gerektirirken, ruhun gıdasıs olan şeyleri sunma, ihsan etme, şükrü gerektirmez mi?! Ayetle ilgili birkaç soru vardır.

Yerine Harf-i Cerri

Birinci Soru: Peki, Cenâb-ı Hak niçin, (......) demedi? Biz deriz ki: Çünkü, (......)'ın manası, "o, açlığı onlardan uzak kıldı" şeklinde olup, bu da, bu uzaklaştırma işinden önce bu kimsenin, bir müddet aç kaldığını, daha sonra Cenâb-ı Hakk'ın o kimsenin açlığını giderdiğini ifade eder. Halbuki, böyle değildir; Çünkü (......) manası, "onlar acıktıklarında doyuruluyorlar, korktuklarında da emin kılınıyorlar..." şeklindedir.

İkinci Soru: Peki, Cenâb-ı Hak, belirsiz olarak buyurmuştur?

Cevap: Bu kelimelerin nekire getirilişi ile, tazim manalarının kastedilmesi mümkündür. Açlığa gelince, daha önce de anlattığımız gibi, onların başına, leşleri ve yanmış kemikleri yeme durumuna gelecek denli şeddetli olan bir kıtlık gelmişti. Korkuya gelince, bu da, fil ashabından, duyulan o, şiddetli korkudur. Buradaki nekire ile, önemsizlik, tahkir manasının kastedilmiş olması da muhtemeldir. Buna göre mana, "Cenâb-ı Hak son derece kerîm olduğu için, onları o azıcık açlık ve o azıcık korku içinde bırakması caiz olmadığına göre, onların O'na ibadet etmeleri halinde, Allah'ın keremi gereği, onların işlerini ihmal etmesi, nasıl düşünülebilir Bu ifade ile, Cenâb-ı Hakk'ın, onları bir açlıktan doyurup, diğerinden doyurmaması, bir korkudan emin kılıp diğerinden emin kılmaması manası da kastedilmiş olabilir. Çünkü bu durumda, ikinci açlık ile ikinci korku, onların daha evvel içine düşmüş oldukları açlık ve korku çeşitlerini hatırlatıcı olur da, böylece onlar, bir bakımdan şükredici, bir bakımdan da sabredici olmuş olurlar, böylece de, bu iki hasletin mükafaatına da müstehak olmuş olurlar.

Üçüncü Soru: Allahü teâlâ onları, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in duasına icabet ettiği için yedirip emin kılmıştır. Yedirmesini, İbrahim (aleyhisselâm)'in, "Onun halkını rızıklandır" (Bakara, 126), emin kılmasını da, "Ya Rabbi, bu beldeyi emin kıl..." (ibrahim, 35) ifadelerinden anlamaktayız. Durum böyle olunca da, bu Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'e yapılmış olan bir minnet ve başakakma olmuş olur. O halde, Cenâb-ı Hak daha nasıl, o hususu, mevcut olan o kimeslere bir minnet sebebi kılmıştır?

Cevap: Allahü teâlâ, "Muhakkak ki Ben, seni, insanlar için imam kılacağım..." buyurunca Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) bu edeb ve terbiyeyi bildirince, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) "Ya Rabbi, bu beldeyi emin kıl ve halkını da çeşitli ürünlerden rızıklandır..." dediğinde, bu sözünü, ehlinden bedel, onların yerine, "iman edenleri rızıklandır" (Bakara, 126) ifadesiyle kayıtladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, "Böyle kayıtlamana hacet yok, zira, Ben, küfredenleri de ömürleri süresince dünya nimetlerinden faydalandırırım" buyurdu. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta şöyle demek istedi; "Emniyyette kılma nimetine gelince, bu bir dini husus olup, ancak muttaki olanlar için gerçekleşir. Ama, dünya nimetlerine gelince bu, iyiye de facire de, salihe de, fasık kimseye de ulaşır. Eğer böyle ise, kafiri, açlığından dolayı yedirmek; korktuğundan emin kılmak, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in duası ile değil, doğrudan doğruya Allah'tan bu kimselere verilmiş bir nimet olur. Böylece bu soru zail olur. Allah en iyisini bilendir. Salat ü selâm da Hazret-i Muhammed'e, O'nun âline ve ashabına olsun (amin)!

4 ﴿