3"Karanlığı çöktüğünde gecenin şerrinden". Alimler "gasık"ın ne demek olduğu hususunda, şöyle çeşitli izahlar yapmışlardır: 1) Gâsık, karanlığı çok olan gece manasındadır. Bu, "Gecenin iyice kararmasına kadar" (Isra, 78) ifadesindendir. "Göz, yaşla doldu" manasındaki deyimi; "Yara, kanla doldu" manasındaki deyimi, bu deyimi, bu köktendir. Bu, Ferrâ ve Ebu Übeyde'nin görüşüdür. Ebn Kays, bu manada şu şiiri okumuştur: "Muhakkak ki bu gece, bütün zulumatıyla üstüme çöktü. Ve ben, gam keder ve uykusuzluktan bîzar oldum." Zeccâc, "Gfisık, sözlükte, "soğuk" demektir. Geceye, gündüzden daha soğuk olduğu için, "gâsık" denmiştir. "O zemherirdir (çok soğuktur)" sözü de, bundandır. 2) Bir kısım kimseler, "Gâsık ve gassâk, akan manasınadır. Bu, Arapların, "Gözden su aktı" manasındaki fiilindendir. Geceye, karanlığı yeryüzüne adeta akıp-döküldüğü için, "gâsık" (akan) denilmiştir. Ayetteki, ise, gözden kaybolacak şekilde başka birşeyin içine girmek manasınadır. "Girdi" manasında, denilir. "Çukur"a da, içine su girdiği (dolduğu) için, "vakbe" denilir. "îkâb" da, bir şeyi çukura sokmak manasınadır. Bunlar, "gâsık" ve "vekabe" kelimelerinin, dil ile ilgili izahlarıdır. Müfessirlerin de ayetle ilgili bazı izahları var: 1) Bu ayet, "Geldiği, girdiği zaman gecenin şerrinden" demektir. Allahü teâlâ, gecenin şerrinden sığınmayı emretmiştir, çünkü geceleyin, vahşi hayvanlar yuvalarından ve haşerat yerlerinden çıkar; hırsızlar ve suçlular hücuma geçer, yangınlar meydana gelir ve geceleyin silah doğrultulsa, o da, silah doğrultanı öldürse, bu insana kısas gerekmez. Ama aynı iş gündüz olsa, o zaman kısas gerekir. Çünkü gündüz, yardım (imdat) bulunabilir. Birgrub kimse "Geceleyin, cin ve şeytan denilen eziyet verici ruhlar ortaya çıkar-yayılır. Çünkü gündüz, güneş ışıklarının gücü sanki onları bastırmaktadır. Ama gece olunca, onlar için bir çeşit üstünlük hasıl olmaktadır. 2) "Gâsık", "Batan ay" manasınadır. İbn Kuteybe, "Tutulup gözden kaybolduğu yani ışığı gidip, karardığı zaman için aya, "gasık" denmiştir. Buna göre ayın "vukûb"u da, bu kararma içine girmesidir. Ebû Seleme (radıyallahü anh), Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)'den, Resulüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, onun elini tutarak, ayı gösterip şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şunun şerrinden, ey Aişe, Allah'a sığın. Çünkü o, "Battığı zaman gasık'ın şerrinden..." ayetinde işaret edilen "gâsık”tır Tirmizî, Tefisir; 94 (5/452). İbn Kuteybe, "Bunun manası, "Kusufa girdiği, yani tutulduğu zaman, ayın şerrinden Allah'a sığın" şeklindedir" demiştir. Bana göre, bunun şöyle bir başka izahı daha var: "Ayın, kendi bünyesinde ışıklı (ışık saçan) bir varlık olmadığı, aksine karanlık olduğu doğrudur. İşte "gâsık" (karanlık) oluşundan murat budur. ise ışığının, ayın sonunda kaybolmasıdır. Müneccimler, "O, ayın sonunda, uğursuz olan kuvvetten düşer. Çünkü ışığı git gide azalır, bu sebeple de gittikçe uğursuzluğu artar. İşte bundan dolayı sihir yapanlar, hastalık yapacak sihirlerini, bu vakitte yaparlar. Bu, sûrenin sebeb-i nüzulüne uygundur. Çünkü bu, sihirbazların, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, hasta etmek için sihir yapmalarından dolayı nazil olmuştu" demişlerdir. 3) Ibn Zeyd, "Bu ayet, "Düştüğü zaman, Süreyya (yıldızının) şerrinden" manasınadır. O düştüğü (battığı) zaman, hastalıklar artar, doğduğu zaman da ortadan kalkar. Buna göre, batıda battığında, aşağı süzüldüğü (aktığı) için Süreyya'ya, gâsık denilmiştir. Onun "vukûb"u da, yeryüzünün altına girmesi ve gözlerden kaybolması demektir" der. 4) Keşşaf sahibi "Gâsık ile siyah yılanların kastedilmiş olması da caizdir. "Vukûb"u da, çarpması ve nakbıdır (delmesi, sokmasıdır). Vahb ve nakb, aynı manayadır" demiştir. Bil ki bu, zikredilen izahların en zayıfıdır. 5) Gâsık, batan güneştir. Buna, feleğinde (yörüngesinde) yüzdüğü için "gasık" denilmiştir. Hareket ve gidişine, "gask" denir. Güneşin "vukûb"u da, gözden kaybolması ve yerin altına (öbür tarafına) geçmesidir. |
﴾ 3 ﴿