68

"Bizim için Rabbine dua et de onun mahiyetini bize iyice açıklasın" dediler. Dedi ki: "Muhakkak ki O; 'o çok yaşlı da değildir, çok genç de değildir, ikisi arasında bir dinçtir' diye buyuruyor. Artık emrolunduğunuz şeyi yapınız."

Zorluk Çıkartanlar:

"Bizim için Rabbine dua et de... dediler." Bu, onların zorluk çıkarmalarını ve emre pek itaat etmediklerini göstermektedir. Eğer emre uyup da herhangi bir ineği kesmiş olsalardı, maksat gerçekleşmiş olurdu. Fakat onlar işi sıkı tutmak istediler, Allah da onların işlerini zorlaştırdı. Bu açıklamalar İbn Abbâs, Ebû'l-Aliye ve başkalarına aittir. Hasan-ı Basrî de buna yakın bir ifadeyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyet etmektedir.

"Onun mahiyetini bize açıklasın." Âyetindeki birşeyin mahiyeti onun gerçek durumu ve bizatihi üzerinde bulunduğu haldir.

"Dedi ki: O (Allah); o, çok yaşlı da değildir, çok genç de değildir; ikisi arasında bir dinçtir." Bu âyette fiilin işlenmesinden önce neshin câiz olduğunun delili vardır. Çünkü bir inek kesilmesini emrettiği sırada herhangi bir ineğin kesilmesini gerektiriyordu. Bu ineğin niteliği artırılınca birinci hüküm bir başkasıyla neshedilmiş oldu.

Mesela: Otuz devede iki yaşına basmış dişi bir deve zekat vardır, deyip sonra da bunu üç yaşına ya da dört yaşına basmış dişi deve verileceğini belirterek neshetmesi de buna benzer. İşte burada da niteliği tesbit edilince bu önceki hükmü neshetmiş olur.

Fârid yaşlı demektir, (âyette de bunun yaşlı olmaması gerektiği belirtilmektedir). Eski şeylere de "fârid" denilir. Şair şöyle der:

"İçinde kocamış (fâridin çoğulu olan furrad kelimesi kullanılmıştır) adamların bulunduğu hevdeçler

Şakaklarımı ağarttı, işte başım bembeyaz."

Bir başkası da şöyle demiştir:

Temin olsun ki sen komşuna öyle yaşlı bir inek (fârid) verdin ki

Ona doğru güdülürken nerdeyse ayakta duramıyor."

Bir başka şair de şöyle demiştir:

"Çok eskiden beri (fârid) nice kimseler var ki bana karşı kinlidir

Onun da ay hali olan kadın gibi beklediği iddeti vardır."

"Çok yaşlı da değildir" ifadesi ineğin sıfatı

"çok genç de değildir" kelimesi de buna atfedilmiştir.

"Çok yaşlı da değildir" kelimesinin, gizli bir mübtedanın haberi olduğu da söylenmiştir. O kesmeniz istenen inek çok yaşlı bir inek değildir, demektir. (Yetmişbirinci âyet-i kerimede gelecek olan): "Tarla sürmemiş, ekin sulamamış, salimdir." kelimelerinin durumu da aynen böyledir.

Fârid (çok yaşlı) kelimesinin, pek çok doğum yapmış ve bundan dolayı karnı genişlemiş demek olduğu da söylenmiştir. Çünkü sözlükte bu kelime geniş anlamındadır. Bu açıklamayı daha sonraki bazı ilim adamları yapmışlardır.

Bikr (çok genç) ise gebe kalmamış küçük anlamındadır. el-Kutebî bunun doğum yapmış anlamına geldiğini de nakleder. İlk doğan çocuğa da bikr ismi verilir. Nitekim şair şöyle demiştir:

"Ey iki bikrin bikri ve ey ciğerimin özü

Sen benim için kolun pazuya göre durumu haline geldin."

Bikr -aynı zamanda insanların da hayvanların da- erkeğin yaklaşmadığı dişi anlamındadır. Bu kelime "bekr" diye söylenirse genç deve anlamındadır.

"Avân (ikisi arasında)" kelimesi bir veya iki doğum yapmış inek demektir. Atların zıddına bu şekilde bir inek en güçlü ve en güzel çağında olur. Şair bir atı nitelendirirken şöyle der:

"Simsiyah bir at fârid (yaşlı) da değil Avan (bir veya iki doğum yapmış) da değil;

karnındaki beyazlık ayaklarına kadar uzanır."

Mücâhid der ki: İnekler hakkında "avan" peşpeşe doğum yapmış için kullanılır. Bunu dilciler de nakletmiştir. Uzunca hurma ağacına bu adın verildiği de söylenmektedir. İleri sürüldüğüne göre bu Yemen şivesinde böyledir. "Avan Savaş" tabiri ise öncesinde başka bir Savaşın olduğu Savaş hakkında kullanılır. Züheyr der ki:

"Avan (yani küçük de olmayan yaşlı da olmayan; geçmişi fazla uzun olmayan)

ısrarlı oldukça kötü insan döküntülerini

Eğri, büğrü azı dişleriyle alıp yakalayan bir Savaş kızıştı mı..."

Avan kelimesinin çoğul şeklinde gelir. "Rusul" gibi vav harfinin ötreli okuyuşu ile şeklinde çoğul yaptığı da işitilmiştir.

Emir Vücub mu İfade Eder?

"Artık emrolunduğunuz şeyi yapınız" âyeti, emri yenilemek te'kid etmek ve bu konuda işi zora koşmayı terketmek için bir uyarıdır. Ancak onlar bu işi terketmediler. Bu âyet fukahânın da belirttiği gibi emrin vücub gerektirdiğinin delillerindendir. Usul-ü Fıkıh'ta sözkonusu edildiği üzere sahih olan görüş de budur. Yine verilen emrin fevren (derhal) yapılmasının gerektiğini de göstermektedir. Bu da fukahânın çoğunluğunun kabul ettiği görüştür. Bu çoğunluk görüşünün doğruluğuna delil ise şudur: Şanı yüce Allah, emrolundukları işi hemen yapmaya kalkışmamaları üzerine onların kusurlu hareket ettiklerini ifade buyururken:

"Nihayet onu boğazladılar, fakat az kalsın yapamayacaklardı." (âyet 71) diye buyurmaktadır. Bir görüşe göre de emrin derhal yapılması gerekmez, daha sonra da yapılabilir. Çünkü şanı yüce Allah boğazlamayı geciktirdikleri ve bu hususta Hazret-i Mûsa'ya birkaç defa başvurdukları için azarlamamıştır. Bu görüşü de İbn Huveyzimendad ileri sürmüştür.

68 ﴿