123

Kimsenin kimseye birşey ile faydalı olamayacağı, ondan fidyenin kabul olunmayacağı ve hiçbir şekilde şefaatin de fayda vermeyeceği bir günden de korkunuz. Ve onlara yardım da edilmez.

"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler" âyeti ile ilgili olarak Katâde der ki: Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabıdır. Bu açıklamaya göre de

"kitap" Kur'ân-ı Kerîm demek olur. İbn Zeyd der ki: Bunlar İsrailoğullarından İslâm'a giren kimselerdir. Bu açıklamaya göre de

"kitap" Tevrat demek olur. Bununla birlikte âyet-i kerimenin hükmü geneldir.

"Kendilerine.." mübtedadır,

"okurlar" onun haberidir. (Meal buna göre yapılmıştır). Arzu ederseniz

"işte bunlar ona îman ederler" âyetini da haber yapabilirsiniz. O takdirde meal şöyle olur: "Kendilerine kitap verdiğimiz ve onu gereği gibi okuyan kimseler, işte onlar o kitaba îman edenlerdir..."

"Onu gereği gibi okurlar" âyetinin anlamı hakkında farklı açıklamalar yapılmıştır. Oradaki emir ve yasaklara uyarak helalini helal, haramını haram bilip muhtevasına uygun, kapsadığı hükümler gereğince amel ederek ona hakkıyla uyarlar; demek olduğu İkrime tarafından söylenmiştir. İkrime delil olarak şunu gösterir: Yüce Allah'ın:

"Arkasından ona uyduğu zaman aya (yemin olsun)" (eş-Şems, 91/2) âyetinde de aynı kelimenin kullanıldığına dikkat etmez misiniz? Bu, İbn Abbâs ve İbn Mes'ûd'un (Allah ikisinden de razı olsun) açıklamalarının da anlamını ifade eder. Şair der ki:

"Ben kovamı benim arkamdan gelir (bana uyar) kıldım."

Nasr b. Îsa, Mâlik'ten, o Nafi'den, o İbn Ömer'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den:

"Onu gereği gibi okurlar" âyeti hakkında "ona gereği gibi uyarlar" dediğini de rivâyet etmektedir. Şu kadar var ki bu hadisin senedinde el-Hatib Ebû Bekr Ahmed'in söylediğine göre birden çok meçhul (bilinmeyen) ravi bulunmaktadır. Bununla birlikte ifade ettiği anlam doğrudur. Ebû Mûsâ el-Eş'arî der ki: Her kim Kur'ân-ı Kerîm'e tabi olursa onu cennet bahçelerine götürür.

Ömer b. el-Hattâb'dan rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: Burada sözü geçenler bir rahmet âyetini okudukları zaman onun gereğini Allah'tan isterler, bir azap âyetini okudukları zaman o azaptan Allah'a sığınırlar.

Bu anlamda bir Hadîs-i şerîf de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet edilmiştir: O bir rahmet âyetini okudu mu dilekte bulunur, azap âyeti okudu mu Allah'a sığınırdı. Dârimî, Salât 69; Müsned, V, 382, 384, 389, 394, 397

el-Hasen der ki: Bu âyette sözü geçenler Kur'ân'ın muhkemi ile amel edip müteşabihine îman eden, kendileri için içinden çıkılmaz (müşkil) bulduklarını da bilenine havale eden kimselerdir.

Onu gereği gibi okuyanlardır, da denilmiştir.

Derim ki: Böyle bir açıklama uzak görülür. Ancak onun lâfızlarını tertil ile (ağır ağır, tane tane) okurlar anlamlarını da idrak ederler, şeklinde anlaşılması müstesna. Çünkü manalarının gereği gibi anlaşılması ile bu konuda kendisine başarı ihsan edilenler için bu anlamlara uymak, mümkün olur. 122. âyet 47. âyetin aynısıdır. 123. âyet ise 48. âyetin hemen hemen aynısıdır. Bundan dolayı merhum müfessir ayrıca tefsir etmemiştir.

123 ﴿