125Hani Biz o evi insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık. Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin. İbrahim ve İsmail'e de: "Evimi tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve sücûd edenler için iyice temizleyin" diye emir vermiştik. Bu âyet-i kerimenin: "Hani Biz o evi insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık" bölümüne dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: "Hani Biz o Evi" yani Kabe'yi "insanlar için bir dönüş yeri" dönüp varacakları bir yer "..kılmıştık." Bu fiilin tasrifi şekillerinde yapılır. Mesabe: Beyte sıfat olan bir masdardır. Bununla dönülüp varılan yer kastedilmektedir. Varaka b. Nevfel Ka'be hakkında şöyle demiştir: "Tüm kabileler için bir dönüş yeridir. Aheste aheste yürüyen develer oraya koşar." el-A'meş de bu kelimeyi çoğul olarak '"mesâbat" şeklinde okumuştur. Bu kelimenin "sevap"tan gelme ihtimali de vardır. Yani "Hani Biz o Evi insanlar için sevap alacakları bir yer kılmıştık" anlamına da gelebilir. Mücâhid de der ki: Hiçbir kimse oradan arzusunu gerçekleştirmiş olduğu kanaatiyle geri dönmez. Şair der ki: "Beytullah onlar için bir dönüş yeri kılınmıştır. Ebediyyen ondan arzuladıkları kadarını elde etmezler" "Mesabe" kelimesinin sonundaki yuvarlak "t" mübalağa ifade eder. Çünkü oraya dönüp gelenler pek çoktur. Zira, Beytullah'tan ayrılıp da ondan maksadını gerçekleştirdiği kanaatine sahip olan kimse çok azdır. Bu kelimenin mübalağa ifadesi "nessâbe (neseb alimi) ve allame (bilgin)" gibidir. Bu açıklamaları el-Ahfeş yapmıştır. Başkaları ise şöyle demektedir: Sondaki yuvarlak "t" masdar'ın müennes olması dolayısıyladır. Mübalağa için değildir. Oraya gidenlerin hepsi bir daha dönmez, denilecek olursa, şöyle cevap verilir: Burada anlam özel olarak sadece oraya gelenler hakkında değildir. Bunun anlamı oraya gelecek hiçbir kimsenin bulunmamasının sözkonusu olmayacağı ve insanlar arasında oraya doğru gidecek kimsenin bulunmamasının düşünülemeyeceği şeklindedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Hani Biz o evi insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık" âyetini Ebû Hanîfe ve çeşitli bölgelerin bir grup fukahası, Harem'e sığındıkları takdirde muhsan (evli) kimse ile hırsıza, cezanın uygulanmayacağına delil göstermişler, ayrıca yüce Allah'ın: "Kim oraya girerse emin olur" (Âl-i İmrân, 3/97) âyetini da buna destekleyici delil olarak ileri sürmüşlerdir. Sanki: Beytullah'a girene eman veriniz, güvenlik altında tutunuz, diye buyurmuş gibidir. Doğrusu ise Harem'de hududun uygulanacağı ve bu hükmün neshedilmiş olduğu şeklindedir. Çünkü ittifak Beytullah'ta öldürmenin olmayacağı hükmü üzerindedir. Ancak Beytullah'ın dışında öldürülür. Görüş ayrılığı ise Harem bölgesinin içinde öldürülür mü öldürülmez mi hususu ile ilgilidir. Harem bölgesine ise hakikat anlamı ile Beytullah ismi verilemez. Harem bölgesinde başkasını öldürenin öldürüleceği üzerinde de fukaha icma etmişlerdir. Yine o bölge içerisinde haddi gerektirici bir suç işleyecek olursa bu cezanın da ona uygulanacağı, kabul edilmiştir. O bölgede Savaşırsa yine onunla Savaşılır ve orada öldürülür. Ebû Hanîfe ise şöyle demektedir: Harem bölgesine sığınan bir kimse orada öldürülmez ve takibat altına alınmaz. Şu kadar var ki ölünceye ya da oradan çıkıncaya kadar sürekli sıkıştırılır, tazyik altında tutulur. Bizler, böyle bir kimseyi kılıçla öldürürken o böyle bir kimseyi açlığa mahkûm ederek ve engelleyerek öldürmektedir. Peki bu iki öldürmeden hangisi daha ağırdır? Yüce Allah'ın: "Ve emin kılmıştık" âyetinde Ka'be'ye yönelme emri te'kid edilmektedir. Yani Beytü'l-Makdis'te bu üstün fazilet yoktur. İnsanlar oraya gidip hac etmez. Harem bölgesine sığınan bir kimse baskın ve talana uğramaktan emin olur. Buna dair açıklamalar, yüce Allah'ın izniyle Maide Sûresi'nde (5/97. âyetin tefsirinde) gelecektir. "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin" bölümüne dair açıklamaları da üç başlık halinde sunacağız: 1- Makam-ı İbrahim'i Namazgah Edinmek: Yüce Allah'ın: "...Edinin" âyetini Nafi' ve İbn Âmir, İbrahim (aleyhisselâm)'a tabi olanların orayı namazgah edindiğini haber verecek şekilde "hı" harfini üstün olarak okumuştur. Ayrıca bu kelime "kılmıştık" fiiline de atfedilmiş olur. Buna göre anlamı şöyle olur: Biz o evi bir dönüş yeri ve emin kılmıştık, onlar İbrahim'in makamından bir namazgah edinmişlerdi. Bunun: "Hani" demek olan in takdir edilmesi suretiyle atfedildiği de; söylenmiştir. Şöyle denilmiş gibi olur: Hani Biz o evi bir dönüş yeri kılmıştık. Ve hani onlar da İbrahim'in makamından bir namazgah edinmişlerdi, demek olur. Birinci açıklamaya göre ifade tek bir cümledir, ikincisine göre ise iki cümle olur. Kıraat âlimlerinin Cumhûru ise emir ifade etmek üzere ": "Edinin" şeklinde okumuş ve böylelikle sözün birinci bölümünden ayırarak cümleyi cümleye atfedilmiş olarak değerlendirmişlerdir. el-Mehdevî der ki: Bunun: "... nimetimi ve .. hatırlayın" (âyet 122) âyetine atfedilmiş olması da mümkündür. Sanki bunu yahudilere söylemiş gibi olur. Ya da: "Hani Biz o evi., kılmıştık" anlamına atfedilmiş olabilir. Çünkü bunun anlamı: "O evi insanlar için., kılmış olduğumuzu hatırlayın," şeklinde olur. Ya da: "Bir dönüş yeri" âyetinin anlamına atfedilmiş olması da mümkündür. Çünkü bunun anlamı: Orası sizin için bir dönüş yeri olsun, oraya tekrar tekrar gidip gelin, şeklindedir. İbn Ömer'den rivâyet edildiğine göre Hazret-i Ömer şöyle demiştir: Üç hususta Rabbime muvafakat ettim. Makam-ı İbrahim, hicab ve Bedir esirleri hususunda. Bu hadisi Müslim ve başkaları rivâyet etmiştir. Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 24. Buhârî de bu hadisi Enes'ten şöylece rivâyet etmektedir: Enes dedi ki: Hazret-i Ömer şöyle dedi: Üç hususta Rabbime muvafakat ettim veya Rabbim üç hususta bana muvafakat etti... Buhârî, Tefsir 2. sûre 6; Dârimî, Menâsik 33; Müsned, I, 23, 24, 36. Bu hadisi ayrıca Ebû Dâvûd et-Tayalîsî Müsned'inde rivâyet ederek şöyle demiştir. Bize Hammâd b. Seleme anlattı, bize Ali b. Zeyd, Enes b. Mâlik'ten naklederek dedi ki: Ömer şöyle dedi: Dört hususta Rabbime muvafakat ettim. Ey Allah'ın Rasûlü, keşke Makam'ın arkasında namaz kılsan dedim şu: "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin" âyeti nazil oldu. Ey Allah'ın Rasûlü, hanımlarını perde (hicab) ile ayırsan. Çünkü onların huzuruna iyi olanlar da kötü olanlar da gelmektedir. Bunun üzerine yüce Allah: "Onlardan ihtiyacınız olan birşeyi istediğimiz vakit perde arkasından isteyin" (el-Ahzab, 33/53) Şu: "Yemin olsun ki Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık" (el-Mu'minun, 23/12) âyeti nazil olunca ben: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yüce ve ne güzeldir" dedim. Bunun üzerine "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yüce, ne mübarektir!" (el-Mu'minun, 23/14) âyeti nazil oldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarının yanına girdim ve: Ya bu işinizden vazgeçersiniz yahutta Allahu Teala sizin yerinize ona daha hayırlı hanımlar verecektir, dedim. Bunun üzerine de şu: "Eğer o sizi boşarsa umulur ki (şüphesiz) Rabbi sizden daha hayırlı... zevceler verir." (et-Tahrim, 66/5) âyet-i kerimesi nazil oldu. Müsned, I, 23, 24, 36'da. Ancak el-Mu'minûn, 23/14. âyetin muvafakati sözkonusu edilmemektedir. Derim ki: Bu rivâyette esirlerden söz edilmemektedir. Buna göre Hazret-i Ömer'in Rabbine muvafakati beş yerde gerçekleşmiş demektir. 3- Hazret-i İbrahim'in Makamı: "İbrahim'in Makamı'ndan" Makam, sözlükte iki ayağın bulunduğu, konulduğu yer demektir. en-Nehhâs der ki: Makam, "karne yekûmu" (kalktı-kalkar)" dan masdar da olabilir, yerin ismi da olabilir. Makam ise, "ekame (ikamet etti)"den gelmektedir. Züheyr'in şu beytine gelince; "Aralarında yüzleri güzel olup makamlarda oturan) kimseler vardır; Kimi zaman konuşulan ve kimi zaman iş yapılan meclisleri de var." Burada aralarında o makamdan da bulunan kimseler vardır, demek istemektedir. Makamın hangisi olduğunu tayin etmek hususunda farklı görüşler vardır. Bu görüşlerin en sahih olanı insanların kudüm tavafından sonra yakınında iki rek'at kıldıkları ve günümüzde bildikleri taştır. Bu aynı zamanda Cabir b. Abdullah'ın, İbn Abbâs'ın, Katâde'nin ve başkalarının da görüşüdür. Müslim'in Sahih'inde yer alan ve Hazret-i Cabir'den gelen uzunca Hadîs-i şerîfte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytullah'ı görünce (Hacer-i Esved) rüknünü istilam etti(selamladı), üç defa remel yaptı ve (diğer) dördünde de yürüyerek tavaf yaptı. Sonra da Makam-ı İbrahim'in yanına yaklaşarak: "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin" âyetini okudu. Arkasından "İhlas ve Kâfirûn" sûrelerini okuduğu iki rek'at namaz kıldı... Müslim, Hacc 147; Ebû Dâvûd, Menâsik 56; Tirmizî, Hacc 33; Nesâî, Hacc 149; Dârimi, Menâsik 34; Müsned, III, 320. İşte bu Mekkeliler için tavaf sonrası kılınan iki rek'at ile diğer namazların (tavafın kendisinden) daha faziletli olduğunu ve bir bakıma da Mekkeli olmayan yabancılar için de tavafın -ileride de geleceği üzere- daha faziletli olduğunu göstermektedir. Buhârî'deki rivâyete göre de, Makam-ı İbrahim, Hazret-i İbrahim'in Beyt'i bina ederken Hazret-i İsmail'in kendisine uzattığı taşları kaldırmak imkânı ortadan kalkınca üzerine çıktığı ve iki ayağının (iz yapacak şekilde) içine gömüldüğü taşın adıdır. Buhârî, Enbiyâ 9. Enes der ki: Ben Makam'da (Hazret-i İbrahim'in) ayaklarının ve topuğunun, ayak tabanındaki iki çukurun izlerini gördüm. Şu kadar var ki insanların ellerini o taşa sürmesi o izleri giderdi. Bunu el-Kuşeyrî nakletmektedir. es-Süddî de der ki: Makam, Hazret-i İsmail'in hanımı Hazret-i İbrahim'in başını yıkadığı vakit Hazret-i İbrahim'in ayağının altına koyduğu taştır. Yine İbn Abbâs, Mücâhid, İkrime ve Atâ'ya göre ise haccın bütünüdür. Atâ'dan gelen bir rivâyete göre de Arefe, Müzdelife ve Cemrelerdir. en-Nehaî de bu görüştedir. en-Nehaî ise: Harem'in bütünü Makam-ı İbrahim'dir, demektedir. Mücâhid de bu görüştedir. Derim ki: Makam hususunda güvenilir görüş, olan sahih hadislerde sabit olduğu üzere birinci görüştür. Ebû Nuaym de Muhammed b. Sûka'nın Muhammed b. el-Münkedir'den, onun Cabir'den yaptığı rivâyete göre Hazret-i Cabir şöyle demiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Rükün ile Makam arasında veya kapı ile Makam arasında dua eden ve: Allah'ım filana mağfiret buyur, diyen birisini görür. Hazret-i Peygamber ona: "Bu da ne oluyor?" diye sorunca adam şöyle der: Adamın birisi bu Makamda bana kendisine dua etmemi söyledi. Hazret-i Peygamber: "Dön, senin arkadaşına mağfiret olundu" der. Ebû Nuaym der ki: Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim el-Kâdî anlattı. Dedi ki: Bize Muhammed b. Âsım b. Yahya el-Kâtib anlattı; dedi ki: Bize Abdurrahman b. el-Kasım el-Kattân el-Kûfî anlatarak dedi ki: Bize el-Haris b. İmrân el-Caferî, Muhammed b. Sûka'dan anlatarak dedi ki... dedi ve hadisi zikretti. (Yine) Ebû Nuaym der ki: Abdurrahman b. el-Haris de Muhammed'den o Cabir'den böylece rivâyet etmiştir. Bu hadis el-Haris b. Muhammed'den, o İkrime'den o İbn Abbâs'tan gelen yolla bilinmektedir. "Namazgah (musalla)"ın anlamı dua edilen yer demektir. Bu açıklama Mücâhid'e aittir. Yanında namaz kılınan yer anlamına geldiği de Katâde tarafından söylenmiştir. İmâmın yanında durduğu kıble anlamına geldiği de el-Hasen tarafından söylenmiştir. "İbrahim'e ve İsmail'e de: 'Evimi tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve sücûd edenler için iyice temizleyin' diye emir vermiştik" âyetine dair açıklamalarımızı da altı başlık halinde sunacağız: "... diye emir vermiştik." Bunun vahyetmiştik, anlamına geldiği de söylenmiştir. "... iyice temizleyin" âyetindeki , cer edici edatın hazf edildiğini kabul edenlere göre, nasb mahallindedir. Sîbeveyh der ki: Bu açıklayıcı (müfessire) edat olan anlamındadır. Buna göre irâbda mahalli yoktur. Kûfeliler ise bu: "kavi: söz söylemek (yani ona... dedik)" anlamına gelir, derler. Mücâhid ve ez-Zührî'den gelen rivâyete göre putlardan iyice temizleyin demektir.. Ubeyd b. Umeyr ve Saîd b. Cübeyr ise her türlü afet ve şüpheli şeylerden temizleyin anlamına gelir, derken kâfirlerden temizleyin anlamına geldiği de söylenmiştir. es-Süddî de der ki: Onu temizlik ve tertemiz bir niyet üzere temellendirip kurdular, anlamındadır. Buna göre yüce Allah'ın: "İlk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid..." (et-Tevbe, 9/108) âyetine benzer. Yemân'dan gelen rivâyete göre o: Onu tütsüleyiniz ve örtülerle örtünüz, demiştir. "Evimi" âyetinde yüce Allah, Evi kendi zatına izafe etmiştir. Bu, Evin şerefine ve değerine işaret eden bir izafettir. Mahlûkun halika ve mülk olan şeyin de malike izafe edilmesi türündendir. el-Hasen, İbn Ebi İshak, Medineliler, Hişam ve Hafs: şeklinde "ya" harfini üstün olarak okurken diğerleri yâ harfini harekesiz (med harfi olarak) okurlar. 2- Tavaf Edenler, İtikâfa Girenler, Rükû ve Secde Yapanlar: "Tavaf edenler." İfadenin zahirinden anlaşılan Beytullah'ı tavaf eden kimselerdir. Atâ'nın görüşü budur. Saîd b. Cübeyr ise Mekke'ye gelen yabancılar için temizleyin anlamına gelir, demektedir ki uzak ihtimalli bir açıklamadır. "İtikâfa girenler." Atâ'dan gelen rivâyete göre şehirde ikamet edenler ve yabancılar demektir. "Tavaf edenler" âyeti de bu şekildedir. Lügatte itikâf: Bir şeyin yanından ayrılmamak ve birşeye yönelmek anlamındadır. Şairin şu mısraında olduğu gibi: "Halay çeken Nabatlıların yönelişleri gibi..." Mücâhid'in açıklamasına göre de itikâfa çekilenlerden kasıt, orada mücavirlik yapanlardır. İbn Abbâs, namaz kılanlardır demektedir. Tavaf etmeksizin oturanlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu anlamlar birbirine yakındır. "Rükû ve sücûd edenler" yani Ka'be'nin yakınında namaz kılanlar için "iyice temizleyin" diye emir vermiştik. Özellikle rükû ve sücûdun sözkonusu edilmesi, namaz kılanın yüce Allah'a en yakın olduğu haller olmalarından dolayıdır. Daha önceden rükû' (el-Bakara, 2/53. âyetin tefsirinde) ve sücûdun (el-Bakara, 2/34. âyetin açıklamasında) anlamına ait açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun. 3- Başta Kabe Olmak Üzere Allah'ın Bütün Evleri Temizlenmelidir: Yüce Allah: "Evimi., iyice temizleyin" diye emir vermiştir. Âyetinin kapsamına O'nun bütün evleri de girmektedir; bütün evleri temizlenip arındırılmak hususunda, Beytullah ile aynı hükümdedirler. Özellikle Ka'be'nin sözkonusu edilmesi ise o sırada başka bir mescid olmadığından veya saygınlığı daha büyük olduğundan dolayıdır. Daha açık bir şekilde ifadeden anlaşılan birinci görüştür. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Kur'ân-ı Kerîm'de bir başka yerde yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Birtakım evlerde Allah onların yükselmesine ve oralarda kendi adının anılmasına izin vermiştir." (er-Nûr, 24/36) Yüce Allah'ın izniyle orada mescidlere dair hükümler açıklanacaktır. Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre o bir seferinde mesciddeki bir adamın sesini işitir. Bu da ne oluyor? Nerede olduğunu biliyor musun diye sorar. Huzeyfe de şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah bana şunu vahyetti: Ey uyarıcıların kardeşi, ey rasûllerin kardeşi, kavmini uyar ki Benim evlerimden herhangi birisine ancak selim kalplerle, doğru söyleyen dillerle, tertemiz ellerle, günahsız ferçlerle girsinler. Herhangi bir kimseye bir haksızlık yapmış olarak evlerimden birisine girmesinler. Çünkü o, Benim huzurumda bu şekilde ayakta dikildiği sürece o haksızlığı sahiplerine verinceye kadar ona lanet eder dururum. (Dediğim gibi hareket edenin) kendisiyle işittiği kulağı, kendisiyle gördüğü gözü olurum. Benim dostlarımdan, seçkinlerimden olur, peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle salihlerle birlikte Bana komşu olur." 4- Beytullah'ın İçinde Namaz Kılmak: Şâfiî, Ebû Hanîfe, Sevrî ve seleften bir topluluk, bu âyet-i kerimeyi farz olsun nafile olsun Beytullah'ın içinde namaz kılmanın câiz olduğuna delil göstermişlerdir. Şâfiî (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) der ki: Eğer, Kabe'nin içinde onun duvarlarından herhangi birisine yönelmiş olarak namaz kılarsa namazı caizdir. Kapıya doğru dönüp, kapı açıkken namaz kılacak olursa namazı batıldır. Ka'be'nin damında namaz kılanın durumu da böyledir. Çünkü o Ka'be'nin herhangi bir tarafına yönelmemektedir. İmâm Mâlik ise der ki: Kabe'nin içinde farz da kılınamaz, sünnet de kılınamaz, orada sadece tatavvu' namazı kılınabilir. Şu kadar var ki eğer içinde farz namaz kılınacak olursa vakit içinde o farz iade edilir. Esbağ ise kesinlikle iade edilmesi gerekir, der. Derim ki, sahih olan da budur. Çünkü Müslim İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir. Usame b. Zeyd bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Beytullah'a girdiği sırada her yanında dua ettiğini ve ordan çıkıncaya kadar içinde namaz kılmadığını haber verdi. Çıktığı vakit ise Kabe'ye doğru iki rekat namaz kıldı ve: "İşte kıble budur" dedi. Müslim, Hacc 395; Müsned, V, 201; 208iVesdî, Menâsik 133; ayrıca bk, Buhârî, Salât 30 Bu Hadîs-i şerîf ise bu konuda açık bir nastır. Denilse ki: Buhârî İbn Ömer'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Usame b. Zeyd, Bilal ve Osman b. Talha el-Hacebîyle Beyt'in içine girdiler, üzerlerine kapıyı kilitlediler. Kapıyı açtıklarında içeriye ilk giren ben oldum. Bilal ile karşılaştım ve ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyt'in içinde namaz kildi mı? diye sordum. O: Evet, Yemen cihetine bakan iki direk arasında (namaz kıldı), dedi. Bu hadisi ayrıca Müslim de rivâyet etmiştir. Buhârî, Hacc 51; Müslim, Hacc 391-394; Nesâî, Mesacid 5; Müsned, II, 120. Müslim bu hadisin rivâyetinde şunları da söylemektedir: İki direği soluna, bir tanesini sağına, üç tanesini de arkasına aldı. O günde Beyt'in altı tane direği vardık Buhârî, Salât 96; Meğâzî, 77; Ebû Dâvûd, Menâsik 92; Nesâî, Kıble 6, Menâsik 131; Muvatta’'', Hacc 193; Müsned, II, 113, 138, V, 210 Deriz ki: Burada "namaz kıldı (salla)" kelimesinin Usame'nin rivâyetinde söylediği gibi dua etti, anlamına gelmesi de ihtimal dahilindedir. Bilinen namazı kıldı anlamına gelme ihtimali de vardır. Her ikisi de ihtimal dahilinde olduğuna göre sizin ileri sürdüğünüz bu hadisin delil diye gösterilmesi sözkonusu olmaz. Denilse ki: İbnu'l Münzir ve başkaları Usame'den şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kabe'de birtakım resimler gördü. Ben ona kova ile su getiriyordum, o da bu suyu bu resimler üzerine döküyordu. Ayrıca bunu Ebû Dâvûd et-Tayalisî de rivâyet ederek şöyle demiş: Bana İbn Ebû Zi'b Abdurrahman b. Mehran'dan anlatarak dedi ki: Bize İbn Abbâs'ın mevlası Umeyr, Usame b. Zeyd'den naklederek dedi ki: Ka'be'nin içine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına girdim. Orada birtakım resimlerin bulunduğunu gördü. Benden su istedi, ben de ona istediği suyu getirdim. Su ile resimleri silmeye başladı. Silerken de: "Yaratamayacakları şeylerin resimlerini yapan bir kavmin üzerine Allah'ın laneti olsun" diye buyurdu. Mecmau'z-Zevâid, V, 173 muhtasar olarak. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Usame su getirmek üzere gittiği sırada namaz kılmış olması ihtimali vardır. Bu durumda Bilal Usame'nin görmediğine şahit olmuş olur. Birşeyi olumlu olarak nakleden kimse nefyeden kimseden önceliklidir. Usame'nin kendisi ise şöyle demiştir: İnsanlar Bilal'in dediğini kabul etti, benim dediğimi ise terkettiler. Bk. Buhârî, Zekât 55. Ayrıca Mücâhid, Abdullah b. Safvân'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Ömer b. el-Hattâb'a şöyle dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kabe'ye girdiği sırada ne yaptı diye sordum: İki rekat namaz kıldı cevabını verdi. Süyûti, el-Câmiu's-Sağir, 5996. Kurtubî, Daru'l-Hadis baskısından. Buna cevap olarak deriz ki: Bu nafile namaz hakkında yorumlanır, zaten Kabe'nin içinde nafile namaz kılmanın sahih olduğu hususunda ilim adamları arasında bir görüş ayrılığı bulunduğunu bilmiyoruz. Farz namaz kılmak ise olmaz. Çünkü yüce Allah, ileride de açıklanacağı üzere: "Nerede bulunursanız yüzlerinizi o yana çeviriniz" (el-Bakara 2/144) diye buyurmaktadır. Ayrıca Hazret-i Peygamber'in, Kabe'den dışarıya çıkınca: İşte kıble burasıdır, demesi de yüce Allah'ın tayin ettiği şekilde kıble cihetini tayin etmektedir. Eğer farz namaz Kabe'nin içinde sahih olmuş olsaydı, Hazret-i Peygamber "İşte kıble bu taraftır" diye buyurmazdı. Böylelikle hadislerin arası cem'edilmiş (uyumlu bir şekilde açıklanmış) olmaktadır. Böyle bir açıklama bir kısmını kabul etmemekten daha iyidir. Buna göre hadisler arasında bir tearuz (çatışma) yoktur. Yüce Allah'a hamdolsun. 5- Kabe'nin Damında Namaz Kılmak: İlim adamları Kabe'nin damında namaz kılmak hususunda da farklı görüşlere sahiptir. Şâfiî, daha önce görüşünü belirtmiştir. Mâlik ise şöyle demektedir: Kabe'nin damında namaz kılan bir kimse vakit içinde namazını iade eder. Mâlik'in arkadaşlarından birisi de; her zaman (mutlaka) iade eder, demektedir. Ebû Hanîfe ise: Kabe'nin damında namaz kılan bir kimse için ayrıca birşey yapmak gerekmez, demektedir. 6- Kabe'nin Yakınında Namaz Kılmak mı, Tavaf Etmek mi Faziletlidir? Beytullah'ın yakınında namaz kılmak mı daha faziletlidir, yoksa onu tavaf etmek mi daha faziletlidir? Bu hususta da ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. İmâm Mâlik der ki: Dışarıdan gelenler için tavaf daha faziletlidir, Mekkeliler için ise namaz daha faziletlidir. Bu görüş, İbn Abbâs, Atâ ve Mücâhid'den de nakledilmiştir. Cumhûr, namazın daha faziletli olduğunu kabul etmektedir. Bir rivâyette şöyle denilmektedir: "Huşu duyan erkekler, rükû eden yaşlılar, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı sizin üzerinize azâbı yağmur gibi yağdırırdık." Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit el-Hatib "es-Sâbik ve'l-Lâhik" adlı eserinde Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şayet aranızda huşu duyan erkekler, otlayan hayvanlar, süt emen yavrular bulunmasaydı, günahkârlar üzerine azap sağnak sağnak yağdırılırdı." "Burada "rükû eden yaşlılar" ifadesi geçmemektedir. Ebû Zer'den gelen Hadîs-i şerîfte de şöyle denilmektedir: "Namaz en hayırlı bir husustur. İster çok kıl, ister az kıl." Bunu da el-Â'currî rivâyet etmiştir. Namazın ve sucudun faziletine dair haberler pek çoktur ve bunlar Cumhûrun görüşünün daha sahih olduğunu göstermektedir. Doğrusunu en iyi bilen yüce Allah'tır. |
﴾ 125 ﴿