126Hani İbrahim: "Rabbim, bunu emin bir belde kıl ve ahalisinden Allah'a ve ahiret gününe îman edenleri mahsullerle rızıklandır" demişti. Buyû' rdu ki: "Kâfir olanı dahi kısa bir süre faydalandıracak ve sonra onu cehennem azabına mahkûm edeceğim. Varacağı yer ne kötüdür!" Âyetine dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: "Bunu"; yani Mekke'yi "emin bir belde kıl" âyeti, hem kendi soyundan gelecekler için hem de başkaları için oranın güvenilir ve rahat yaşanılır bir yer olması için dua ettiğini göstermektedir. Rivâyet edildiğine göre; İbrahim (aleyhisselâm) bu duayı yapınca yüce Allah, Hazret-i Cebrâîl'e emir verdi. Şam bölgesinde bulunan Taif’i oradan söktü ve bir hafta süreyle onunla birlikte Beyt'in etrafında tavaf etti. İşte bundan dolayı ona Taif ismi verildi. Sonra da bu beldeyi Tihame'ye yerleştirdi. O dönemde Mekke ve çevresi, susuz, bitkisiz, kurak bir yerdi. Yüce Allah onun çevresini böylelikle Taif ve benzeri yerler gibi mübarek kıldı, ileride -yüce Allah'ın izniyle- İbrahim Sûresi'nde (14/37. âyetin tefsirinde) açıklanacağı üzere- orada çeşitli meyvelerin, mahsullerin yetişmesini takdir buyurdu. 2- Mekke Hazret-i İbrahim'in Duası Üzerine mi Yasak Bölge (Harem) Oldu? Mekke'nin güvenilir bir harem bölgesi olması İbrahim (aleyhisselâm)’in dua ve dileği ile mi olmuştur, yoksa ondan önce de mi böyle idi, hususunda ilim adamlarının iki ayrı görüşü vardır: Birinci görüşe göre; Mekke her zaman için zorba yöneticilerden, yerin dibine geçmekten, zelzele sarsıntılarından ve buna benzer değişik beldelerin başına gelen sair musibetlerden himaye edilmiş bir harem bölgesi olarak kalmıştır. Azgın ve isyankâr nefislere o bölgeye karşı bir ta'zim ve bir saygı duygusu yerleştirildi ki, bu sayede Mekke halkı diğer belde halklarından ayrıcalıklı bir şekilde güvenlikten faydalana gelmişlerdir. Şanı yüce Allah, orada av ile ilgili şahit olunan hususu kendi tevhidi için büyük bir alamet kılmıştır. Şöyle ki: Orada av köpeği ile av hayvanı bir arada bulunduğu halde av köpeği av hayvanını ürkütmediği gibi, av hayvanı da ondan kaçmaz. Nihayet harem bölgesinin dışına çıktılar mı köpek av hayvanına saldırıya geçer ve bu sefer birbirlerinden kaçma ve kovalama durumu geri döner. Hazret-i İbrahim Rabbinden orasını kıtlıktan, kuraklıktan, baskın ve yağmalardan yana güvenlikli bir belde kılmasını dilemiş, ora halkına çeşitli mahsullerle rızık ihsan etmesini istemiştir. Yoksa bazı kimselerin sandığı gibi öldürülmesi gereken kimseler hakkında da kanının dökülmesini engellemek anlamında bir dilekte bulunmamıştır. İbrahim (aleyhisselâm)'ın duasında böyle bir şeyi kastetmesi, oldukça uzak bir ihtimal olduğundan dolayı yüce Allah'tan kendi şeriatinde Harem'e sığınan kimsenin öldürülmesinin haram kılınmasını istemiştir, demek mümkün değildir. Bu oldukça uzak bir ihtimaldir. İkinci bir görüşe göre; Mekke diğer beldeler gibi İbrahim (aleyhisselâm)'ın duasından önce sair bölgeler gibi harem bölgesi değildi. Onun duası ile -Medine nasıl daha önce harem bölgesi değil iken Resûlüllah 'in harem bölgesi kılması ile güvenilir bir bölge haline geldiyse- Mekke de Hazret-i İbrahim'in duasından sonra güvenilir bir harem bölgesi haline gelmiştir. Birinci görüşün sahipleri İbn Abbâs yoluyla gelen şu hadisi delil gösterirler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethedildiği gün buyurdu ki: "Şüphe yok ki bu beldeyi gökleri ve yeri yarattığı gün dahi Yüce Allah haram kılmıştır. Kıyâmet gününe kadar yüce Allah'ın haram kılması dolayısıyla bu bölge bir haremdir. Bu bölgede benden önce hiçbir kimseye Savaşmak helal kılınmadı. Bana da ancak günün kısa bir süresi içerisinde (Savaşmak) helal kılınmıştır. O (belde) yüce Allah'ın haram kılması dolayısıyla kıyâmet gününe kadar haramdır. Onun dikeni kesilmez, avı ürkütülmez, oranın yitiğinin alınması ancak (sahibini bulmak üzere) tanıtacak kimse için helal olur. Oranın yaş bitkisi de asla koparılmaz." Bunun üzerine Hazret-i Abbas: Ey Allah'ın Rasûlü, dedi. Bundan izhir otunu istisna edin. Çünkü o otu demircileri (ve kuyumcuları) kullanırlar ve onu evlerinde (çatılarının üstünde kullanırlar). Bunun üzerine Hazret-i Peygamber de: "İzhir müstesna" diye buyurdu. Ebû Şureyh tarafından gelen hadis de buna yakındır. Her iki hadisi de Müslim ve başkaları rivâyet etmiştir. Buhârî, Buyû’ 28, Sayd 10, Cizye 22..., Müslim, Hacc 445, 447; Ebû Dâvûd, Menâsik 89; Nesâî, Hacc 110, 120; İbn Mâce, Menâsik 103; Müsned, I, 315... Yine Müslim'in Sahihinde Abdullah b. Zeyd b. Âsım'dan, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "İbrahim Mekke'yi haram kıldı ve ora halkı için dua etti. Ben de İbrahim nasıl Mekke'yi haram kıldıysa Medine'yi haram kıldım. Ve ben de Medine'nin sa'ının ve muddunun Sâ': 4200 gr., Müdd ise 875 gr.'dır. İbrahim'in Mekke halkı için yaptığı duanın iki katı fazlasıyla (bereketlenmesi için) dua ettim." Müslim, Hacc 454, 455; Buhârî, Buyû’ 53 (ancak: "iki katı fazlasıyla" yerine: "İbrahim'in Mekke'ye dua ettiği gibi ettim" şeklinde). Medine'nin Hazret-i Peygamber tarafından haram ilân edildiğini belirten diğer hadislerin yeri için bk. el-Mu'cemu'l-Mufehres li el-Fâzi'l-Hadis, VI, 452 İbn Atiyye der ki: "Bu iki hadis arasında bir tearuz (çatışma) sözkonusu değildir. Çünkü birinci hadis, şanı yüce Allah'ın Mekke'ye dair ezelî ilim ve kazasının, diğer taraftan da Hazret-i Âdem'in hayatta olduğu sürede bölgenin ma'mur olduğu sıralarda îman ile (harem bölgesi olduğuna inanılarak) hürmetinin (saygınlığının) bulunduğunu haber vermektedir. İkinci hadis ise Hazret-i İbrahim'in orasının haram oluşunu yenilediğini ve kaybolup gittikten sonra bunun tekrar açığa çıkartıldığını haber vermektedir. Birinci hadiste Hazret-i Peygamber'in söyledikleri Mekke fethinin ikinci günü olmuştu ve Mekke'nin mü’minler için hürmetinin yüce Allah'a isnad edilerek oldukça büyük bir iş olduğunu haber vermek sadedindedir. İkinci hadiste Medine'nin haram kılınmasını sözkonusu ederken, Hazret-i İbrahim'i zikretmesi ise kendisine örnek olması açısındandır. Diğer taraftan şüphesiz ki Medine'nin haram kılınması da yine yüce Allah tarafından olmuştur ve O'nun yerini bulan kazası ve ezelî ilmi cümlesindendir." Taberî der ki: Mekke önceden de haram idi. Şu kadar var ki İbrahim (aleyhisselâm) yüce Allah'tan bunu dileyinceye kadar insanların o bölgenin haram oluşuna riâyetle Allah'a taabbüd etmeleri istenmemişti. Hazret-i İbrahim'in isteği üzerine yüce Allah o bölgeyi haram kıldı. 3- Kâfir Olanı Dahi Allah Faydalandırır: "Ve ahalisinden Allah'a ve ahiret gününe îman edenleri mahsullerle rızıklandır demişti." Rızkın ne anlama geldiğine dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2/3'te 22. başlık) geçmiş bulunmaktadır. Semerât (mahsuller) ise semere (mahsul meyve)nin çoğuludur. Buna dair açıklamalar da önceden (el-Bakara, 2/22'de 4. başlık) geçmiş bulunmaktadır. "Îman edenleri" âyeti "ahalisi" âyetinden kısmın bütünden bedeli şeklindedir. (Yani bu belde halkı arasından îman edenleri rızıklandır, demek olur). Îman ise tasdik etmek anlamındadır, buna dair açıklamalar da önceden (el-Bakara, 2/3'te 1. başlık) geçmiş bulunmaktadır. "Kâfir olanı dahi kısa bir süre faydalandıracağım..." âyetinde yer alan: Kâfir olanı..." anlamındaki âyette yer alan:..anı..." nasb mahallindedir. Âyet, inkâr edenleri de rızıklandıracağım takdirindedir. Bununla birlikte bunun yeni bir cümle (ibtida) olarak ref mahallinde olması da mümkündür. O takdirde bu şart olur, "Faydalandıracak., mahkûm edeceğim" âyeti de cevap olur. "Kâfir olanı dahi kısa bir süre..." âyetinin Allah tarafından mı yoksa İbrahim (aleyhisselâm) tarafından mı söylendiği hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ubey b. Ka'b ile İbn İshak ve başkaları: Bu yüce Allah'ın söylediği sözdür derler ve "faydalandıracağım, mahkûm edeceğim" (anlamını verecek şekilde) okumuşlardır. İbn Amir dışında yedi kurra da böyle okumuşlardır. Ancak İbn Amir Faydalandır, şeklinde okumuştur. Ebû İshak ez-Zeccâc ise Ubeyy'in: Onu kısa bir süre faydalandıracağız sonra... mahkûm edeceğiz" şeklinde okumuştur. İbn Abbâs, Mücâhid ve Katâde, bu İbrahim (aleyhisselâm)'ın söylediği bir sözdür demiş ve bunu Faydalandır...." ve sonra... mahkûm et" şeklinde okumuşlardır. Âdeta İbrahim (aleyhisselâm) mü’minlere duada, kâfirlere de bedduada bulunmuş gibi olur. Buna göre "buyurdu" kelimesindeki zamir İbrahim (aleyhisselâm)'a ait olur ve kullanılan ifade uzun olduğundan dolayı tekrar Dedi (mealde; buyurdu) kelimesi tekrarlanmıştır. Ya da bunun tekrarlanma sebebi, artık söylenen sözlerin belli bir kesim için dua bir başka kesim için ise beddua oluşundan dolayıdır. Cemaatin okuyuşuna göre ise "buyurdu" kelimesindeki zamir yüce Allah'a aittir. en-Nehhâs da bunu tercih etmiştir. Öbür kıraati ise şazz bir kıraat olarak değerlendirip şöyle demiştir: Hem ifadenin uyum ve akışı hem de tefsir, okuyuşun böyle olmaması gerektiğini göstermektedir. İfade arasındaki uyum açısından şanı yüce Allah İbrahim (aleyhisselâm)'dan haber vererek onun: "Rabbim onu emin bir belde kıl" diye dua ettiğini belirtmektedir. Daha sonra yüce Allah Hazret-i İbrahim'in: "Ve ahalisinden Allah'a ve ahiret gününe îman edenleri mahsullerle rızıklandır" dediğini zikretmekte ve bu iki ifade arasına ayrıca "dedi" getirmemektedir. Bundan sonra ise: "Buyû' rdu ki: Kâfir olanı dahi..." diye buyurmaktadır. O bakımdan bu yüce Allah'ın Hazret-i İbrahim'e verdiği bir cevap olmaktadır. Çünkü burada "İbrahim dedi ki" denilmemektedir. Tefsir'in öbür okuyuşun şaz oluşunu gerektirmesine gelince İbn Abbâs'tan, Saîd b. Cübeyr'den ve Muhammed b. Kab'dan sahih olarak gelen rivâyetler bunu göstermektedir. İşte İbn Abbâs'ın kullandığı ifade: İbrahim (aleyhisselâm) bütün insanlar arasında yalnızca îman edenlere dua etti. Yüce Allah da ona îman edenleri rızıklandırdığı gibi kâfir olanları da rızıklandıracağını onları az bir süre yararlandırdıktan sonra cehennem azabına mahkûm edeceğini bildirmiştir. Ebû Ca'fer (İbn Cerir et-Taberî) der ki: Ayrıca yüce Allah başka yerlerde de şöyle buyurmaktadır: "Her birine onlara da bunlara da Rabbinin bağışından ardarda veririz. Rabbinin bağışı alıkonmuş değildir." (el-İsra, 17/20) Yine yüce Allah: "Diğer ümmetleri dahi faydalandıracağız" (Hûd, 11/48) diye buyurmaktadır. Ebû İshak der ki: İbrahim (aleyhisselâm) soyundan gelecekler arasında kâfirlerin de olacağını bildiğinden dolayı bu duasında özellikle mü’minleri sözkonusu etmiştir. Çünkü yüce Allah ona: "Zâlimlere ahdim erişmez" diye buyurmuştu. |
﴾ 126 ﴿