153

Ey îman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.

"Öyle ise siz Beni zikredin. Ben de sizi zikredeyim" âyeti bir emir ve onun cevabından ibarettir. Yapılan işe karşılık vermek (mücâzat) anlamı dolayısıyla (ikinci fiil) de cezmedilmiştir.

Zikr asıl itibariyle anılana karşı kalbin dikkatli olması ve uyanık bulunmasıdır. Dil ile anmaya zikir denilmesinin sebebi ise, kalb zikre delalet ettiğinden dolayıdır. Şu kadar var ki zikir, dil ile söyleme hakkında daha çok kullanılmaya başlandığından artık, o hatıra gelir olmuştur.

Âyet-i kerimenin anlamı şudur: Siz itaatle Beni anınız, Ben de sevap ve mağfiretle sizi anayım. Bu açıklamayı Saîd b. Cübeyr yapmıştır. Yine Saîd b. Cübeyr der ki: Zikir, Allah'a itaat etmektir. Allah'a itaat etmeyen kimse isterse pek çok teşbih getirsin, tehlil getirsin, Kur'ân okusun Allah'ı zikretmiş olmaz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan da şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiş olur. İsterse kıldığı namazlar tuttuğu oruçlar, yaptığı hayırlar az olsun. Allah'a isyan eden kimse de Allah'ı unutmuş demektir. İsterse namazı, orucu, yaptığı hayırlar pek çok olsun." Bunu Ebû Abdullah Muhammed b. Huveyzimendad "Ahkâmu'l-Kur'ân" adlı eserinde zikretmektedir.

Ebû Osman en-Nehdî de der ki: Ben yüce Allah'ın bizi zikrettiği anın hangisi olduğunu biliyorum. Ona: Bunu nereden biliyorsun? diye sorulunca şu cevabı verir: Yüce Allah:

"Siz Beni zikredin; Ben de sizi zikredeyim" diye buyurmaktadır.

es-Süddî de der ki: Allah'ı zikreden her kulu mutlaka yüce Allah da zikreder. Allah'ı zikreden her bir mü’mini mutlaka yüce Allah rahmetiyle anar. Onu zikreden her bir kâfiri de mutlaka Allah azabıyla zikreder.

Ebû Osman'a: Biz Allah'ı zikrettiğimiz halde kalbimizde bunun lezzetini bulamıyoruz denince şöyle der: Organlarınızdan birisini kendisine itaat ile süsledi diye yüce Allah'a hamdediniz.

Zünnun el-Mısrî (Allah'ın rahmetrüzerine olsun) da der ki: Gerçek anlamıyla yüce Allah'ı zikreden bir kimse O'nun zikriyle birlikte herşeyi unutur. Allah da onun herşeyini koruma altına alır ve Allah onun için herşeyin bedeli olur. (Mükâfatını verir.) Muaz b. Cebel (radıyallahü anh) der ki: Âdemoğlunu Allah'ı zikretmekten çok Allah'ın azabından kurtaracak hiçbir amel yoktur.

Zikrin fazilet ve sevabına dair Hadîs-i şerîfler pek çoktur ve hadis İmâmları bunları kitaplarında rivâyet etmiş bulunmaktadır. İbn Mâce'nin Abdullah b. Büsr'den rivâyetine göre bedevî bir Arap Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şöyle der: İslâm'ın hükümleri bana çok geliyor. Bana kendisine sımsıkı sarılacağım birşey bildir. Hazret-i Peygamber şöyle buyurur: "Aziz ve celil olan Allah'ın zikriyle dilin her zaman nemli olsun. (Allah'ı zikretmekten uzak durma)." İbn Mâce, Edeb 53; Tirmizî, Deavât 4; Müsned, IV, 188, 190.

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan da rivâyetle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyetini kaydeder: Aziz ve celil olan Allah buyuruyor ki: "Kulum Beni zikredip Beni anarken dudakları kıpırdadıkça Ben kulum ile birlikteyim." İbn Mâce, Edeb 53, Zevâid'inden naklen. Buhârî, Tevhid 43'te Ebû Hüreyre'den muallak olarak zikretmektedir. Müsned, II, 540'da da Zevâid'de Muhammed b. Mus'ab'dan itibaren seneddeki raviler, İbn Mâce ile aynıdır. Ayrıca bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, XIII, 508-509.

Şanı yüce Allah'ın:

"Ey îman edenler, Allah'ı çok çok zikredin." (el-Ahzab, 33/41) âyetini açıklarken konu ile ilgili daha geniş bilgiler ve bundan kastın bütün hallerde devam etmesi gereken kalp ile zikir olduğuna dair açıklamalar gelecektir.

"Ve bana şükredin, nankörlük etmeyin" âyetinde geçen Şükür, iyiliği bilmek ve bunu sözkonusu etmektir. Sözlükteki asıl anlamı açıkça ortaya çıkmak, zuhur etmek demektir. Buna dair açıklamalar (el-Bakara, 2/52. âyet 3 ve 4. başlıklarda) daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Kulun yüce Allah'a şükretmesi O'nu kendisine yaptığı lütuflar dolayısıyla övmesidir. Yüce Rabbin kula şükrü ise kendisine itaat ettiği için onu övmesidir. Şu kadar var ki kulun şükrü itaatlerde bulunmakla beraber, Rabbin ni'metlerini de dil ile söylemek, kalp ile ikrar edip kabul etmektir.

"Nankörlük etmeyin" âyeti nankörlüğü yasaklamaktadır. O bakımdan kelimenin sonundaki çoğul için kullanılan nün hazfedilmiştir. Buradaki nün ise mütekellim (birinci şahıs) nûn'udur. Sonundan (mütekellime ait) ya harfinin hazfedilmesi ise bir âyet başı (sonu) olduğundan dolayıdır. Kur'ân-ı Kerîm'in dışındaki hitaplarda hazfedilmemesi daha güzeldir. Benim sizin üzerinizdeki ni'metimi ve lütuflarımı inkâr etmeyiniz, demektir.

Burada küfür (nankörlük) nimetin örtülmesidir, yalanlamak değildir. Küfr'ün sözlük anlamına dair açıklamalar (el-Bakara, 2/6. âyette) ile sabır ve namaz ile yardım dilemeye dair açıklamalar (el-Bakara, 2/45. âyette) daha önceden geçmiş bulunmaktadır. O bakımdan bunları burada tekrarlamanın anlamı yoktur.

153 ﴿