157

İşte Rablerinden salavât ve rahmet hep onların üzerinedir ve onlar hidâyet bulanların tâ kendileridir.

Âyetine dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

1- Musibet:

Mü’mine rahatsızlık veren ve ona gelip çatan herşey bir musibettir. Musibetin çoğulu masâib gelir. el-Masûbe de musibet gibidir. Araplar, bu kelimenin aslı itibariyle vâv olmakla birlikte çoğulunu hemzeli olarak "mesâib" şeklinde kullanmakta ittifak halindedirler. Onlar böylelikle aslî harfi zaid harfe benzetmiş gibidirler. Bu kelime asla uygun olan şekli ile "mesâvib" şeklinde de çoğul yapılabilir. Musâb kelimesi "isabet" anlamındadır. Nitekim şair şöyle demiştir:

"Ey Sülemliler! Sizin selâm vererek size selâm bağışlayan birisine

(Vurup) isabet ettirmeniz, şüphesiz bir zulümdür."

ok deftere isabet etti, eder şekli kipinin bir şivesidir.

Musibet küçük dahi olsa insanın karşı karşıya kaldığı ve isabet aldığı şeydir. Kötülük hakkında kullanılır.

İkrime'nin rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kandili bir gece sönünce o da: "Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz ona dönücüleriz" der. Ona: Bu bir musibet midir ey Allah'ın Rasûlü? diye sorulunca şu cevabı verir: "Evet, mü’mini rahatsız eden her şey bir musibettir."

Derim ki : Bu âyetin anlamı sahih hadiste sabittir. Müslim Ebû Said el-Hudrî (radıyallahü anh) ile Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan her ikisinin de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu dinlemişlerdir: "Mü’mine isabet eden her bir bitkinlik, yorgunluk, hastalık ve üzüntü, hatta kişiyi üzen her bir keder dolayısıyla mutlaka Allah günahlarından bir kısmını örter."

2- İstircâ'da Bulunmak: (İnnâ Lillahi ve İnnâ İleyhi Râci'ûn) Demek:

İbn Mâce, Sünen'inde şu rivâyeti kaydetmektedir: Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe anlattı, bize Veki' b. el-Cerrah, Hişam b. Ziyad'dan o annesinden, o Fatıma bint el-Hüseyin'den, o babasından rivâyetle dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her kime bir musibet gelip çatarsa, o da musibetini hatırladığında yeniden istircâ'da bulunursa (innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn, derse) o musibetten bu yana geçen uzun zaman olsa dahi Allah onun için o musibet ile karşı karşıya kaldığı günkü ecrin benzerini yazar." Buhârî, Merdâ 1; Müslim, Birr 52; Tirmizî, Cenâiz 1

3- En Büyük Musibet Dindeki Musibettir:

Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) el-Firyabî'den şöyle dediğini nakletmektedir İbn Mâce, Cenâiz 55; Müsned, I, 201. M. F. Abdulbaki'nin neşri. Bize Fıtr b. Halife anlattı, bize Atâ b. Ebi Rebâh Kurtubî baskılarında Atâ b. Ebî Rebâh olmakla birlikte, İbn Abdi’l-Berr, et-Temhîd, III, 322'de Atâ b. Ebî Reyâh'tır. Ancak doğrusu Reyâh değil, Rebâh olmalıdır. Hadis mürseldir. Aynı anlamdaki bir rivâyet, Muvatta’'', Cenâiz 41'de yer almaktadır. Ancak bu da mürseldir. Benzeri diğer rivâyetler ve kaynakları için bk. İbn Abdi’l-Berr, et-Temhîd, XIX, 322 vd.; el-İstizkâr, VIII, 335 vd. anlattı, dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi birinize bir musibet gelip çattığında benim (vefatım) ile karşı karşıya kalacağı (kaldığı) musibeti hatırlasın. Çünkü o en büyük musibetlerden birisidir." Bunu es-Semerkandî Ebû Muhammed, el-Müsned'inde şöylece rivâyet etmiştir: Bize Ebû Nuaym haber verdi dedi ki: Bize Fıtr b. Halife haber verdi... deyip hadisi aynen o da zikretti. Bunun bir benzerini de Mekhûl'den mürsel senediyle kaydetti. Bk. es-Semerkandî, Bahru'l-Ulûm, I, 169-170

Ebû Ömer der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir. Çünkü onun vefatıyla karşı karşıya kalınan musibet müslümanın ondan sonra kıyâmet gününe kadar karşı karşıya kalacağı bütün musibetlerden daha büyüktür. Vahiy kesilmiş, nübüvvet ölmüştür (sona ermiştir). Onun vefatından sonra ortaya çıkan ilk büyük kötülük, Arapların irtidİsmi ile başgöstermiş ve bundan sonra başkaları da sürüp gitmiştir. Bu ise hayrın kesilmesinin başı ve eksikliğin ilkidir. Ebû Said der ki: Daha Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kabrinin topraklarından ellerimizi silkelememiştik ki kalplerimizi tanımaz hale geldik. Ebû'l-Atahiye bu Hadîs-i şerîfin anlamını nazım halinde şu şekilde çok güzel ifade etmiştir:

"Sabret, her musibete yiğitçe katlan

Bil ki kişi ebedi kalmaz

Görmez misin musibetlerin pek çok olduğunu

Ve aynı zamanda ölümün kulları beklediğini?

Şu gördüklerinden kime bir musibet isabet etmemiş ki?

Bu senin tek yolcusu olmadığın bir yoldur.

Sen Muhammed'i ve onun musibetlerini hatırladığında

Senin Peygamber Muhammed'i kaybetmekle uğradığın musibeti de an!"

4- İstirca': (înnâ Lillah ve înnâ İleyhi Râciun):

"Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz diyenlerdir." Şanı yüce Allah bu kelimeleri musibetlere uğrayanlar için bir sığınak, türlü mihnetlerle karşı karşıya kalanlar için bir korunak kılmıştır. Çünkü bu kelimeler pek çok mübarek manayı ihtiva etmektedir. Yüce Allah'ın:

"Muhakkak biz Allah'ınız" âyeti tevhiddir. Ubudiyyeti ve Allah'ın mülkü altında olduğunu ikrar ve ifade etmektir. "Ve muhakkak biz O'na dönücüleriz" âyeti ise canlarımızın öleceğini ve kabirlerimizden diriltileceğini ikrar etmektir. Bütün işlerin O'na ait olduğu gibi tekrar O'na döneceğine dair yakînin ifadesidir.

Saîd b. Cübeyr (yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun) der ki: Bu kelimeler bizim peygamberimizden önce herhangi bir peygambere verilmiş değildir. Eğer Yakub (aleyhisselâm) bu kelimeyi bilmiş olsaydı:

"Ey Yûsuf’un ayrılığının kederi, gel, şimdi gelişinin tam zamanıdır!" (Yusuf, 12/84) demezdi.

5- Musibet Anında Istircâ'da Bulunmak:

Ebû Sinan der ki: Oğlum Sinan'ı defnettim. Bu sırada Ebû Talha el-Havlanî kabrin kıyısında idi. Çıkmak istediğimde elimden tuttu, beni teselli edip şöyle dedi: Sana bir müjde vereyim mi ey Sinan'ın babası, bana ed-Dahhak Ebû Mûsa'dan anlatarak dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın kullarından birinin oğlu vefat ettiğinde Allah meleklerine: Kulumun oğlunun canını mı aldınız der, onlar: Evet derler. Allah: Onun kalbinin meyvesini mi aldınız diye sorar, melekler: Evet derler. Yine sorar: Peki kulum ne dedi? Melekler: Sana hamdetti, istircâ'da bulundu, derler. Yüce Allah bunun üzerine şöyle buyurur: Haydi kulum için cennette bir ev yapınız ve ona Hamd Evi ismini veriniz." Tirmizî, Cenâiz 36; Müsned IV, 415

Müslim, Umm Seleme'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Herhangi bir müslümana bir musibet gelip çattı mı o da aziz ve celil olan Allah'ın kendisine emrettiği şekilde: Muhakkak biz Allah'ınız ve şüphesiz biz ona dönücüleriz. Allah'ım, bu musibetimin ecrini bana ver, onun yerine bana ondan daha hayırlısını ihsan buyur, diyecek olursa mutlaka Allah da ona ondan daha hayırlısını verir." Müslim, Cenâiz 3-4; Ebû Dâvûd, Cenâiz 18; Tirmizî, Deavât 83; İbn Mâce, Cenâiz, 55.

İşte bu, yüce Allah'ın:

"Sabredenlere müjdele" âyetine dikkatimizi çekmektedir. Onun yerine daha hayırlısını vermeye gelince ya yüce Allah'ın Umm Seleme'ye Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı vermesi türünden olur, çünkü kocası Ebû Seleme vefat edince Resûlüllah onunla evlenmişti, ya da pek çok büyük sevaplar vermesiyle olur. Ebû Mûsa'nın rivâyet ettiği Hadîs-i şerîfte olduğu gibi. Bazen her ikisini ihsan ederek de olabilir.

6- Sabredenlere Allah'ın Ni'metleri:

"İşte Rablerinden salavât ve rahmet hep onların üzerindedir." Bunlar yüce Allah'ın sabredip istircâ'da bulunanlara verdikleri ni'metleridir. Allah'ın kuluna salât getirmesi, onu affetmesi, ona rahmet buyurması, bereketi, dünya ve ahirette onu şereflendirmesidir. ez-Zeccâc der ki: Aziz ve celil olan Allah'ın salâtı gufran ve güzel övgüdür. Ölü üzerine salât getirmek (namaz) da ona övgü ve ona dua etmek demektir. Ayrıca

"rahmet"in tekrar edilmesi ise lâfzın değişmesi dolayısıyladır ve bu anlama daha güç kazandırmak ve pekiştirmek içindir. Başka yerlerdeki:

"Apaçık âyetleri ve hidâyeti." (el-Bakara, 2/159) ile

"Yoksa onlar gizlediklerini ve fısıltılarını işitmeyiz mi sanırlar?" (ez-Zuhruf, 43/80) âyetinde de bu türden ifadeler kullanılmıştır. Şair de şöyle demiştir:

"Yahya'ya ve onun yolunda olanlara

Kerîm bir Rab ve itaat edilir bir şefaatçi salât getirsin."

Burada rahmet ile, sıkıntının açılması ve ihtiyacın giderilmesinin kastedildiği de söylenmiştir. Buhârî'de Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği nakledilmektedir: "İki denk ve ayrıca ona verilen ilave ne güzeldir: Onlar kendilerine bir musibet gelip çattığında:

"Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz diyenlerdir. İşte Rablerinden salavât ve rahmet hep onların üzerinedir ve onlar hidâyet bulanların tâ kendileridir." (âyetini okudu)

Hazret-i Ömer burada iki denk ile salât getirmeyi ve rahmeti, ilave ile de hidâyete iletmeyi kastetmektedir. İki denk şey'in sevaba hak kazanmak ile çokça ecrin verilmesi anlamına geldiği de söylenmiştir. Musibetlerin kolaylaştırılması, kederin hafifletilmesi anlamına geldiği de söylenmiştir.

157 ﴿