159

Muhakkak indirdiğimiz apaçık âyetlerimizi ve hidâyeti insanlara kitapta apaçık bir şekilde bildirdikten sonra gizleyenlere; işte onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet edebilecekler lanet eder.

Âyetine dair açıklamalarımızı yedi başlık altında ele alacağız.

1- Allah'ın İndirdiklerini Gizleyenler:

Yüce Allah, indirmiş olduğu apaçık âyetlerini ve hidâyeti gizleyenlerin lanetlenmiş olduğunu haber vermektedir. İlim adamları bununla kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın niteliklerini gizleyen yahudi âlimleri ile hıristiyan rahiplerinin kastedildiği söylenmiştir. Yahudiler ayrıca (zina eden kimselerin) recmedilmesi hükmünü de gizlemişlerdir.

Bununla hakkı gizleyenlerin kastedildiği de söylenmiştir. Buna göre bu âyet-i kerîme yaygınlaştırılmasına ihtiyaç duyulan Allah'ın dininden olan herhangi bir bilgiyi gizleyen herkes hakkında genel bir hüküm ifade etmektedir. Bu husus Hazret-i Peygamber'in şu Hadîs-i şerîfiyle açıklanmaktadır: "Bildiği bir husus kendisine sorulup da onu gizleyen kimseye kıyâmet gününde Allah ateşten bir gem takacaktır." Bu hadisi Ebû Hüreyre ve Amr b. Âs rivâyet etmiş olup İbn Mâce bunu kitabında kaydetmiş bulunmaktadır. Ebû Dâvûd, İlm 9; Tirmizî, İlm 3; İbn Mâce, Mukaddime 24; Müsned, II, 263, 305, 344, 353, 495.

Ancak Abdullah b. Mes'ûd'un şu söyledikleri de bununla çatışma halindedir: Sen bir topluluğa akıllarının ermediği bir söz söyleyecek olursan mutlaka bu onların bir kısmını fitneye düşürür. Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmuştur: "İnsanlara anlayabilecekleri şeyleri anlat. Siz Allah'ın ve Rasûlünün yalanlanmasını hiç arzu eder misiniz?" Buhârî, İlm 49'da bab başlığından sonra: "Ali dedi ki..." diyerek nakletmekte. Hazret-i Peygamber'in hadisi olarak zikretmemektedir.

Ancak bu birtakım bilgilere dair bir hüküm olarak yorumlanır. Kelam ilmi ile bütün avamın eşit bir şekilde anlayamayacağı hususlar böyledir. Buna göre alim olan kimsenin anlaşılacak şeyleri anlatması ve her insanı konumuna göre değerlendirmesi gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

2- ilmin Gizlenmesi ve Açıklanması:

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ın: "Şayet yüce Allah'ın kitabındaki bir âyet-i kerîme olmasaydı size tek bir Hadîs-i şerîf dahi nakletmezdim" Ebû Hüreyre'den gelen rivâyet Buhârî, tim 42 ile İbn Mâce, Mukaddime 24'de "... iki âyet olmasaydı.." şeklindedir. "Bir âyet olmasaydı..." şeklindeki ifade ise Buhârî, Vudû' 24 ile Müslim Tahâre 6; Muvatta’''Tahâre 29'da olup bu rivâyet de Hazret-i Osman'dan gelmektedir. derken kastettiği âyet-i kerîme budur.

İlim adamları bu âyet-i kerimeyi hak olan ilmi tebliğ etmenin ve ücret almaksızın herkese ilmi açıklamanın vücubuna delil göstermişlerdir. Çünkü kişinin yapmakla mükellef olduğu bir iş için ücrete hak kazanması sözkonusu değildir. İslâm'a girdi diye ücrete hak kazanamayacağı gibi. Buna dair açıklamalar bundan önce (el-Bakara, 2/41 âyet 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

Âyet-i kerimenin ne anlama geldiğinin tahkiki şöyledir: İlim adamı eğer ilmi gizlemek maksadını güderse asi olur. Böyle bir maksat gütmezse bu bilgiye başkasının da sahip olduğunu bildiği takdirde tebliğ etmek yükümlülüğü yoktur. Bu hususta kendisine soru sorulanın bu âyet-i kerîme ve Hadîs-i şerîf dolayısıyla tebliğ etmek görevidir.

Şu kadar var ki İslâm'a girinceye kadar kâfir olan kimseye Kur'ân-ı Kerîm'in ve ilmin öğretilmesi câiz değildir. Aynı şekilde bid'atçi olan bir kimseye cedel (tartışma) ve delil getirme yöntemlerini hak ehliyle tartışsın diye öğretmek de câiz değildir. Yine haksızca karşı tarafın malını alsın diye hasımlardan birisine bir delil öğretmesi de câiz değildir.

Yönetici olan kimseye raiyesinin ağırına gidecek uygulamalar yapmasına sebep teşkil edecek şekilde te'vil de öğretmek câiz değildir. Yasakları işlemek, vacipleri terketmek ve benzeri neticelere varmak için bir araç kullanmalarına meydan verecek şekilde sıradan kimseler (süfehâ) arasında da ruhsatları yaygınlaştırmak câiz değildir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Hikmeti ehli olan kimselerden ayrı koymayınız. O takdirde bu kimselere zulmedersiniz. Ehil olmayan kimselere de onu öğretmeyiniz. O takdirde hikmete zulmetmiş olursunuz."

Yine Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Domuzların boynuna incileri asmayınız." Hazret-i Peygamber bununla fıkhı ehli olmayan kimselere öğretmeyi kastetmektedir.

Suhnûn der ki: Ebû Hüreyre ile Amr b. el-As'ın rivâyet ettikleri hadisler şahitlik etmeye dairdir. Ancak İbn Arabî der ki: Sahih olan bunun hilafıdır. Çünkü Hadîs-i şerîfte: "Her kime bir bilgiye dair soru sorulursa" denilmektedir. "Şehadete dair sorulursa" denilmemektedir. Zahiri üzre nassı kabul etmek -onu izale edecek bir başka delil gelinceye kadar böyle kalmak- ise gerekli bir husustur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

3- Apaçık Âyetler ve Haber-i Vâhid:

"Muhakkak İndirdiğimiz apaçık âyetlerimizi ve hidâyeti" âyeti nass ile tesbit edilenleri de naslardan çıkartılan hükümleri de kapsamaktadır. Çünkü

"hidâyet" ismi bunların hepsini kapsamına alır.

Ayrıca bunda vâhid haber ile amel etmenin gereğine de delil vardır. Çünkü bu haberi nakledecek kimsenin, ancak sözünün kabul edilmesi gerekmiş olması halinde beyanda bulunması icabeder. Ayrıca yüce Allah (bir sonraki âyet-i kerimede) "ancak tevbe edenler, ıslah edenler ve açıklayanlar müstesna" diye buyurmakta ve onların haberleriyle beyanın gerçekleşmiş olacağını hükme bağlamaktadır.

Bu âyetin: Onların her birisine gizlemenin yasaklanması beyanda bulunmasının da emredilmesi ve böylelikle haber verenlerin çoğalarak onlar vasıtasıyla haberin tevatür derecesine ulaşması anlamına gelmesi de mümkündür, denilecek olursa cevabımız şu olur:

Böyle bir kanaat yanlıştır. Çünkü onlara ancak bu hususta anlaşmaları mümkün olabilen kimseler olduklarından dolayı gizlemeleri yasaklanmıştır. Gizlemek üzere birbirleriyle anlaşmaları mümkün olan kimselerin (gizledikleri bilginin, olmadığını bildirmelerine dair) verecekleri haberin ilmi gerektirmesi sözkonusu değildir. Doğrusunu en iyi bilen yüce Allah'tır.

4- Gizlenmesi Câiz Olan Şeyler:

Yüce Allah'ın:

"Apaçık âyetlerimizi (el-beyyinât) ve hidâyeti..." diye buyurması bu türden olmayan şeylerin gizlenmesinin câiz olduğunu göstermektedir. Özellikle de açıklanmaması câiz olan bu şeyleri, açıklanması sakıncalı olacaksa gizleyebilirle daha da pekişmiş olur. Ebû Hüreyre böyle bir açıklamayı korkunca terketmiş ve şöyle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan iki kap dolusu (ilim) belledim. Bunlardan birisini etrafa saçtım (öğrettim), diğerini ise saçacak olursam şu boğazım kesilir. Bu hadisi Buhârî rivâyet etmiştir. Buhârî, İlm 42.

İlim adamları der ki: Ebû Hüreyre'nin öğretip saçmadığı ve yazdığı taktirde kendisi adına fitneye (azaba, işkenceye) uğratılmasından ya da öldürülmekten korktuğu bilgi, fitneler ile mürted ve münafıkların şahıs olarak tayini ve bu türden olup apaçık âyetler ve hidâyet ile ilgisi olmayan şeyler ile alakalıdır. Doğrusunu en iyi bilen yüce Allah'tır.

5- Apaçık Şekilde Bildirdikten Sonra:

"Kitapta apaçık bir şekilde bildirdikten sonra" âyetinden kasıt indirilen apaçık âyetler ve hidâyettir. Kitap da burada cins isimdir. Allah tarafından indirilmiş bulunan bütün kitaplar kastedilmektedir.

6- Lanet ve Lanete Uğrayanlar:

"İşte onlara hem Allah lanet eder" onlardan uzaklaşır, teberrî eder, onları sevap ve mükâfatından uzaklaştırıp kendilerine: Lanetim üzerinize olsun, der. Tıpkı lanetli İblise dediği gibi:

"Ve Benim lanetim kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir." (Sâd, 38/78)

Sözlükte lanet etmenin asıl anlamı, uzaklaştırmak ve kovmak demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2/88. âyette) geçmiş bulunmaktadır.

7- Lanet Ediciler Kimlerdir?

"Hem de lanet edebilecekler lanet eder" âyeti ile ilgili olarak Katâde ve er-Rabi' şöyle demişlerdir:

"Lanet edebilecekler"den kasıt, melekler ve mü’minlerdir. İbn Atiyye der ki: Bu, açıktır ve sözün muktezasına uygundur.

Mücâhid ve İkrime der ki: Bunlar haşerat ve hayvanlardır. Hakkı gizleyen kötü ilim adamları günahları sebebiyle kuraklığa mahkûm olurlar, o bakımdan bu kötü âlimlere bu haşerat ve hayvanlar lanet ederler.

ez-Zeccâc der ki: Doğrusu ise "lanet edebilecekler"den kastın meleklerle mü’minler olduğudur. Bundan kastın yeryüzündeki hayvanların olmasına gelince; bunun hakikati ancak konu ile ilgili bilgi sahibi olmamızı gerektiren bir nas veya bir haber ile anlaşılabilir, öğrenilebilir. Bu hususta ise biz herhangi bir şey bulamadık.

Derim ki: Bu hususta el-Berâ b. Âzib (radıyallahü anh)'ın rivâyet ettiği bir habergelmiş bulunmaktadır. O şöyle der: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüce Allah'ın:

"İşte onlara hem Allah lanet eder hem de lanet edebilecekler lanet eder" âyeti ile ilgili olarak: "İşte bunlar yeryüzünde hareket eden hayvanlardır" diye buyurmuştur. Bu hadisi İbn Mâce, Muhammed b. es-Sabbah'tan şöylece rivâyet etmektedir: Bize Ammâr b. Muhammed, Leys'ten o Ebû'l Minhal'dan o Zâzân'dan o da el-Berâ'dan haber vererek dedi ki:.. İbn Mâce, Fiten 22. Hadiste sözü edilen el-Leys b. Ebî Süleym ile ilgili hadis âlimlerinin değerlendirmeleri için bk. ez-Zehebî, Mizânu'l-Î'tidâl, IV, 340-343; İbn Hacer, Takribu't-Tehzlb, II, 138.

Hadisin senedi hasendir.

Eğer: Peki burada akıl sahibi olmayan varlıklar nasıl akıl sahibi olan varlıkların çoğulu gibi çoğul yapılmıştır? denilecek olursa şu cevabı veririz: Çünkü aklı ermeyen bu yaratıklara aklı erenlerin yaptıkları bir iş isnad edilmiştir. Nitekim yüce Allah (Hazret-i Yusuf sözlerini aktararak, güneşi, ay'ı ve onbir yıldızı kastederek ve akıl sahibi olanlara has çoğul şekliyle):

"Onların bana secde ettiklerini gördüm" (Yusuf, 12/4) diye buyurmaktadır. Burada cansızlar gibi çoğul yapılmamıştır. Ayrıca yüce Allah (organlara hitaben):

"Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" (Fussilet, 41/21);

"Onları sana bakar görürsün.." (el-A'raf, 7/198) diye buyurmaktadır. (Burada da akılsız varlıklar akıl sahibi varlıklar gibi çoğul yapılmıştır). Buna benzer örnekler pek çoktur. Yüce Allah'ın izniyle ileride gelecektir.

el-Berâ b. Âzib ve İbn Abbâs da: "Lanet edebileceklerden kasıt, cinler ve insanlar dışındaki bütün yaratıklardır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Kâfire kabrinde darbe indirildiği vakit bağırır. Onun bu bağırmasını, insanlar ve cinler dışında herkes işitir ve bağırtıyı işiten herkes de ona lanet okur." Kabir nimet ve azabını dile getiren uzunca hadisin bir bölümünü teşkil eden bu hadis örnek olarak: Enes b. Mâlik'ten: Buhârî, Cenâiz 68, 87, Ebû Dâvûd, Sünne 24; Nesâi, Cenâiz 110; Müsned, III, 126, 234'te; Beni b. Âzib'ten: Ebû Dâvûd, Sünne 24; Müsned, IV, 296'da geçmekte. Suyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, l, 391'de şunları söylemektedir: "İbn Mâce, İbnu’l-Münzir ve İbn Ebi Hatim, el-Berâ b. Âzib'den şöyle dediğini nakletmektedirler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir cenazede bulunuyorduk. Şöyle buyurdu: Kâfire iki gözü (kaşı) arasına öyle iki darbe indirilir ki, insanlarla cinler dışında herkes onun sesini işitir, sesini işiten her canlı hayvan ona lanet okur..." Hem Kurtubi’nin, hem Süyûtî'nin kast ettikleri hadis İbn Mâce, Fiten 22'de yer alan 4021.

İbn Mes'ûd ve es-Süddî de şöyle der: Arkadaşına lanet edip de bu lanetin semaya çıktıktan sonra tekrar aşağıya inip de hakkında lanetin okunduğu kişiyi bu işe ehil (lâyık) görmeyince onu söyleyen kişiye geri döner. Bu sefer söyleyenin de bu işe ehil olmadığını bulur. Bu sefer gider yüce Allah'ın indirdiğini gizleyen yahudilere konar. İşte yüce Allah'ın:

"Hem de lanet edebilecekler lanet eder" âyetinin anlamı budur. Yahudilerden ölenlerden bu lanet artık kalkar. Bu sefer bu lanet geriye kalan yahudiler üzerine iner.

159 ﴿