223

Kadınlarınız sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için önden gönderin. Allah'tan da korkun. Bilin ki herhalde siz O'na kavuşacaksınız. Mü’minlere müjdele!

Bu âyete dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

1- Nüzul Sebebi:

Yüce Allah'ın:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır" âyeti ile ilgili olarak lâfız Müslim'e ait olmak üzere hadis İmâmları tarafından Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir. Yahudiler; erkek, hanımına arka tarafından önden yaklaşırsa; çocuk şaşı olur, derlerdi. Bunun üzerine:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır, o halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyet-i kerimesi nazil oldu. Müslim, Nikâh 117-118; Buhârî, Tefsir 2. sûre 39; Tirmizî, Tefsir 2. sûre 25; Ummu Seleme yoluyla: Dârimi, Vudû 113; Müsned, VI, 305, 310, 318, 319. ez-Zührîden gelen rivâyette şu fazlalık da vardır: "Dilerse başını önüne eğmiş, (yüzükoyun) dilerse eğmemiş olarak şu kadar var ki hep aynı yolda olmalıdır." Müslim, Nikâh 119 Bu kelime (sad harfi ile sİmâm kelimesi) sin harfi ile: (Ve iğne deliği anlamına gelen): Sİmâm şeklinde de rivâyet edilmektedir. Bu açıklamayı Tirmizî yapmıştır. Tirmizî, Tefsir 2. sûre 26.

Buhârî de Nafi'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: İbn Ömer Kur'ân-ı Kerîm okudu mu okumasını bitirmedikçe konuşmazdı. Bir gün elimdeki Kur'ân-ı Kerîm'den onun okumasını takip ediyordum. Bakara Sûresi'ni okudu. Nihayet bir yere kadar geldi ve şöyle dedi: Bunun ne hakkında nazil olduğunu biliyor musun? Ben: Hayır dedim. O: Bu şu hususa dair nazil olmuştur, dedi. Sonra okumasına devam etti. Abdüssamed'den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bana babam anlattı, bana Eyyub Nafi'den o İbn Ömer'den naklederek dedi ki:

"O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyetiyle ilgili olarak dedi ki hanımına... den varır. el-Humedî dedi ki burada (söylemediği şey ile) ferci kastediyor. Buhârî, Tefsir 2. sûre 39.

Ebû Dâvûd da İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: İbn Ömer -Allah ona mağfiret buyursun- yanılmıştır. Ensardan şu putperest insanlar şu yahudilerle birlikte idiler. Ve onlar da kitap ehli idi. O bakımdan Ensar yahudilerin ilim itibariyle kendilerinden üstün oldukları görüşünde idiler. Bu nedenle işlerinden pek çoğunda onlara uyuyorlardı. Bu kitap ehlinin yaptıkları işlerden birisi de kadınlarına ancak yanları üzere yatarken yaklaşmaları idi. Bu şekilde kadın en az açılıp saçılırdı. Ensardan olan bu kimseler ise bunu onlardan alıp uygulamışlardı. Şu Kureyşlilerden olanlar ise görülmedik bir şekilde kadınları yatırıyorlar, yüzyüze, arkalarını dönmüş olarak, sırtları üstünde yatırarak onlardan zevk alıyorlardı. Muhacirler Medine'ye gelince onlardan birisi Ensardan bir kadın ile evlendi. Aynı şeyleri ona yapmak isteyince bu konuda ona tepki gösterdi ve bize yanımız üzere yatarak geliniyordu. Sen de ya böyle yaparsın veya benden uzak dur, dedi. Nihayet aralarındaki anlaşmazlık büyüdü. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a durum ulaşınca yüce Allah:

"O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyetini indirdi. Yani yüzyüze, arkalarını dönmüş olarak ve sırt üstü yatmış olarak. Bununla da çocuğun geldiği yeri kastediyordu. Davûd. Nikâh 44.

Tirmizî de İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Hazret-i Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gelip şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü helâk oldum. Hazret-i Peygamber ona: "Seni helâk eden nedir?" diye sorunca Hazret-i Ömer: Bu gece yolumu değiştirdim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona herhangi bir cevap vermedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bunun üzerine şu âyet-i kerîme vahyolundu:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın." (Hazret-i Peygamber devamla buyurdu ki): "İster yüzyüze, ister arkadan gel. Fakat arka yoldan ve ay hali vaktinde uzak dur." Tirmizî dedi ki: Bu hasen sahih bir hadistir. Tîrmizi, Tefsir 2. sûre 27.

Nesâi’nin Ebû'n-Nadr'dan rivâyetine göre Ebû'n-Nadr, İbn Ömer'in azadlısı Nafî'e şöyle demiş: Senin aleyhine pek çok şey söylenir olmuş. Güya sen İbn Ömer'den onun kadınlara arka yoldan yaklaşılacağına dair fetva verdiğini söylüyormuşsun. Nafi' dedi ki: Ândolsun bana yalan söylüyorlar. Fakat ben sana durumun nasıl olduğunu haber vereceğim. Onun yanında olduğum bir gün İbn Ömer bana mushafı verdi ve bana okumaya başladı. Nihayet:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır" âyetine ulaştı. Nafi' dedi ki: (İbn Ömer dedi ki:) Bu âyetin durumunun ne olduğunu biliyor musun? Biz Kureyşliler kadınların başlarını eğdirirdik. Medine'ye girip de Ensar hanımlarıyla evlenince kendi kadınlarımızdan istediğimizi onlardan da istedik. Baktık ki onlar bu işten hoşlanmıyor ve bunu büyük bir iş görüyorlar. Ensar, kadınlarına yanları üzerine yatarak yaklaşıyorlardı. Bunun üzerinme yüce Allah:

"Kadınlar sizin için bir tarladır, o halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyetini inzal buyurdu. Süyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, I, 635.

2- Arka Yoldan Yaklaşmak Haramdır:

Bu Hadîs-i şerîfler, ilişkinin ekin yerinde olması şartıyla bütün şekil ve hallerin mubah olduğu hususunda açık nastırlar. Yani ister arkadan, ister önden, ister çömelerek, ister sırt üstü yatırarak ister yanı üzere yatırarak nasıl isterseniz yaklaşabilirsiniz. Ancak yaklaşılması gereken yerden başkasından varmak mubah değildir, asla olmaz da.

Âyet-i kerimede "el-hars: Tarla"nın sözkonusu edilmesi varılması gereken yerin başka yoldan varmanın haram kılındığının delilidir. "Hars" bir benzetmedir. Çünkü kadınlar, zürriyetin ekildiği yerdir. "Hars" lâfzı özel olarak fercden başka bir yerden yaklaşmanın mubah olmadığı anlamını vermektedir. Çünkü tohumun ekildiği yer orasıdır. Sa'leb şu beyitleri nakletmiştir:

"Şüphesiz ki rahimler arazilerdir, bizim için ekilen

Orada ekin ekmek bize; orayı yeşertmek ise Allah'a aittir."

Kadının ferci yer gibidir. Nutfe tohum gibidir. Çocuk da yetişen bitki gibidir. O bakımdan burada hars (ekin, tarla) ekin ekilen yer demektir. Bunun âyet-i kerimede tekil olarak zikredilmesi masdar oluşundandır. Tıpkı; bir adam oruçludur, bir topluluk oruçludur, derken her ikisinde de Savm kelimesinin (masdar ve) tekil olarak kullanılması gibi.

3- Tarlaya Dilediği Gibi Varmanın Gerçek ve Doğru Anlamı:

Yüce Allah'ın:

"O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyetinin anlamı ashabın, tabiinin ve fetva İmâmlarının Cumhûruna göre şudur: Az önce açıkladığımız gibi hangi şekilde olursa olsun, ister yüzyüze, ister arkasını dönmüş olarak...

Âyet-i kerimedeki edatı, hem soru için hem de birden fazla yönü olan durumu haber vermek için gelir. Bu kelime sözlükte " Nasıl, nerede, ne zaman" edatlarından daha genel kapsamlıdır. İşte Arapçada bu edatın kullanılışı böyledir. İnsanlar bu âyet-i kerimedeki edatını bu lâfızlarla tefsir etmişlerdir.

Sîbeveyh bunu "nasıl ve nereden" edatlarıyla bir arada tefsir etmiştir.

Bunu "nerede" diye açıklayanlardan bir kesim, arka yoldan ilişki kurmanın mubah olduğu kanaatine ulaşmıştır. Bu sözlerin kendisine nisbet edildiği kimseler arasında Said b. el-Müseyyeb, Nafi', İbn Ömer, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî, Abdülmelik b. el-Macuşûn da vardır. Bu, Mâlik'ten de (güya) kendisine ait olan "Kitabü's-Sır" adındaki bir kitapta da nakledilmektedir. Ancak Mâlik'in ileri gelen arkadaşları ile onların hocaları böyle bir kitabın varlığını kabul etmezler. Mâlik "bir sır kitabı" sahibi olmaktan daha yüce ve değerli bir insandır. Bu görüş el-Utbiye'de nakledilmektedir.

İbnu'l-Arabî'nin zikrettiğine göre ise İbn Şaban böyle bir sözün ashaptan ve tabiinden büyükçe bir kalabalığa ve Mâlik'e ait olmasının câiz olduğunu kaydetmektedir. Buna dair birçok rivâyeti "Cimau'n-Nisvan ve Ahkâmu'l-Kur'ân" adlı eserinde kaydetmektedir. Ancak el-Kiyâ et-Taberî de şöyle demektedir: Muhammed b. Ka'b el-Kurazîden onun bu şekilde bir sakınca görmediği rivâyet edilmektedir. O bu konuda yüce Allah'ın:

"Âlemlerden erkeklere varırsınız ha?! Halbuki Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi de terkedersiniz." (eş-Şuara, 26/165-166) âyetini yorumlayarak şöyle derdi: Bu ifadenin takdiri şöyledir: Siz böyle bir işin benzerini zevcelerinize yapmıyorsunuz. Eğer bu işin benzerini zevcelere yapmak mubah olmasaydı, böyle bir ifade sahih bir ifade olmazdı. Çünkü mubah kılınan öbür taraf, onun bir misli değildir ki siz bu işi yapıyorsunuz ve onun misli olan mubah işi terkediyorsunuz denilebilsin. el-Kiya der ki: Ancak böyle bir açıklama tartışılır. Zira bunun anlamı şudur: Sizler Rabbinizin sizin için yaratmış olduğu zevcelerinizdeki şehvet ve arzunuzu teskin edecek şeyleri bırakıyorsunuz, halbuki ilişkinin lezzeti her ikisinde de gerçekleşmektedir. Bu anlamda alındığı takdirde sözü geçen âyetin azar için olması sözkonusu olur. Yüce Allah'ın:

"İyice temizlendiler mi o zaman Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın." (el-Bakara, 2/222) ile birlikte: "O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" âyetini beraber mütalaa ettiğimiz takdirde, kadınlara yaklaşılacak yerin özel bir yer olduğunun delilini ve bunun yalnızca çocuğun geldiği yere münhasır olduğunu görürüz. el-Kiyâ et-Taberî, Ahkâmu'l-Kur'ân, I, 142.

Derim ki: İşte bu mes'elede hak ve doğru olan budur. Ebû Ömer İbn Abdi’l-Berr'in zikrettiğine göre ilim adamları kendisi ile (fercinin elverişli olmadığından dolayı) ilişki kurulamayan ve er-retkâ denilen kadınların bu durumlarının bir kusur teşkil ettiğini ve bundan dolayı (böyle bir cariyenin) geri çevrileceği hususunda ihtilaf etmediklerini zikretmektedir. Ancak bu konuda tek bir istisna, Ömer b. Abdülaziz'den pek kuvvetli bir yolla gelmeyen retkâ olsun, başkası olsun geri çevrilemeyeceğine dair bir rivâyet vardır. Ancak fukahanın tümü buna muhalif kanaattedir. Çünkü nikâhtan maksat, yaklaşmaktır. Bu husus üzere ilim adamlarnın icma etmeleri, duburun (arka yolun) ilişki kurulacak yer olmadığının delilidir. Eğer orası ilişki kurmak için bir yer olsaydı, fercinden ilişki kurulamayanın geri çevrilmemesi gerekirdi. Yine doğurmayan kısır kadının geri çevrilemeyeceği hususunda da icma etmişlerdir. Bu mes'elede sahih olan görüş bizim açıkladığımız şekildir. İmâm Mâlik ve arkadaşlarına buna dair nisbet edilen kanaatler batıldır, onlar böyle şeylerden beri ve uzaktırlar. Çünkü kadına yaklaşmanın mubah olduğu yer, ekin yeri olarak tahsis edilmiştir. Zira yüce Allah:

"O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın" diye buyurmuştur. Diğer tarftan eşlerin yaratılışındaki hikmet, neslin çoğalmasıdır. Neslin geldiği yerden başkası nikâh ile mubah olmuyor. İşte hak olan budur.

Ebû Hanîfe'nin arkadaşları da şöyle demiştir: Böyle bir kimse (karısına arka yoldan yaklaşan kimse) ile erkekle lutilik yapan hüküm itibariyle bize göre aynıdır. Çünkü pislik çıkan yerdeki pislik ve rahatsızlık verici şeyler, ay hali kanından daha fazladır. O bakımdan orası daha da çirkin ve kötüdür.

İbnü'l-Arabî de "el-Kabes" adlı eserinde şöyle der: Şeyh, İmâm Fahru'l İslâm Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. el-Husayn -ki zamanının fakihi ve İmâmıdır- dedi ki: Ferc otuzbeş (radıyallahü anhkamına) çok benzer, dedi ve elini çıkartıp bu sayıyı gösterdi. Ve dedi ki: Küçük abdestin bozulduğu yer otuzun altında kalan yerdir. Zekerin girdiği yer ile ferc beşi andıran yerdir. Yüce Allah arızî necaset dolayısıyla ay halinde ferci haram kılmıştır. O bakımdan her zaman orada bulunan necaset dolayısıyla arka yolu haram kılması, öncelikle sözkonusudur.

İbn Vehb ve Ali b. Ziyad, İmâm Mâlik'e Mısır'da birtakım kimselerin böyle birşeyi câiz kabul ettiğini naklettiklerini bildirince bu işi nefretle reddetti ve bunu nakledeni hemen orada yalanlayarak: Hakkımda söyledikleri yalandır, hakkımda söyledikleri yalandır, hakkımda söyledikleri yalandır, dedikten sonra: Siz Arap değil misiniz? Yüce Allah:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır" diye buyurmuyor mu? Hiç ekin, bitkinin bittiği yerden başka bir yerde ekilir mi?

Muhalif kanaati savunan kimselerin yüce Allah'ın:

"Dilediğiniz gibi" âyetinin genel ifade olması dolayısıyla bütün yollan kapsadığını delil diye göstermesine gelince; bunda delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü bu ifadenin genelliği zikrettiğimiz şeyler ile tahsis edilmiştir. Ayrıca bu konuda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)dan sahih, hasen ve meşhur değişik metinlerle on iki tane sahabînin rivâyet ettiği hadislerle tahsis edilmiştir. Bu hadislerin hepsi kadınlara arkalarından yaklaşmanın haram olduğunu ifade etmektedir. Ahmed b. Hanbel bunları Müsnedinde, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî ve başkaları da eserlerinde zikretmiştir. Ebul Ferec İbnu'l-Cevzî bu hadisleri bütün rivâyet yollarıyla "Tahrimu'l-Mahalli'l-Mekruh" adlı bir cüzde toplamıştır. Hocamız Ebû'l-Abbas'ın da yine bu hususta "îzhar-u îdbari men Ecaze'l-Vat'a fi'l-Edbâr" ismini verdiği bir cüz'ü vardır.

Derim ki: İşte bu mes'elede kendisine uyulması gereken hak ve sahip olan budur. Allah'a ve âhiret gününe îman eden bir kimsenin bu hususta, ondan sahih olarak nakledilmiş olsa dahi bir alimin yanılmasını (delil diye) sözkonusu etmemesi gerekir. Çünkü bizler alimin yanılması üzerinde durmaktan sakındırılmış bulunuyoruz. İbn Ömer'den buna muhalif (yani arkadan yaklaşmaya cevaz verdiğine muhalif) ve bu işi yapanı tekfir ettiğine dair rivâyet gelmiştir. Ona yakışan da budur. Allah ondan razı olsun.

Aynı şekilde Nafi' de ondan böyle bir rivâyeti yalanlamıştır. Nitekim az önce kaydettiğimiz Nesâi’nin de zikrettiği rivâyette bunu gördük. Mâlik de böyle bir cevazı terketmiş ve bunu büyük bir iş görmüştür. Kendisine bunu câiz gördüğüne dair rivâyeti nisbet edenlerin yalancı olduğunu söylemiştir. Dârimî Ebû Muhammed, Müsned'inde Ebû'l-Hubab Said b. Yesar'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir:

İbn Ömer'e dedim ki: Benim cariyelere başka yoldan yaklaşmam hakkında ne dersin? O: Başka yoldan yaklaşmak ne demek? diye sorunca ona arka yolu sözkonusu ettim. Şöyle dedi: Müslümanlardan herhangi bir kimse böyle birşey yapıyor mu? Dârimi, Vudû' 114. Huzeyme b. Sabit'ten senedini de kaydederek dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Ey insanlar, muhakkak Allah haktan haya etmez. Sakın kadınlara arka yoldan yaklaşmayınız." Dârimi, Vudû' 114. Bunun bir benzeri Ali b. Talk'tan da gelmiştir. Dârimi, Vudû' 114. Ayrıca Ebû Hüreyre'den senedini kaydederek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu zikretmektedir: "Her kim bir kadına arka yoldan yaklaşırsa kıyâmet gününde yüce Allah ona bakmaz." Dârimi, Vudû' 114.

Ebû Dâvûd et-Tayalîsi de Müsned'inde Katâde'den o Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o Abdullah b. Amr yoluyla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "İşte bu küçük lutîliktir." Bununla kadına arka yoldan yaklaşmayı kastediyor. el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd, I, 313; Müsned, II, 182, 210.

Tavus'tan da şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Lut kavminin işi önceleri kadınlara arkalarından yaklaşmak şeklinde başlamıştı.

İbnu'l-Münzir der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan birşey sabit olduğu takdirde ise onun dışında kalan hiçbir şeye ihtiyaç duyulmaz.

4- Önden Birşeyler Göndermek:

Yüce Allah'ın:

"Ve kendiniz için önden gönderin" âyetinin anlamı yarın size faydalı olacak şeyleri önden gönderin şeklindedir. Mef ul (yarın), hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın şu âyetinde ise mef'ûl açıkça ifade edilmiştir:

"Kendiniz için önceden ne hayır gönderirseniz Allah nezdinde onu bulacaksınız." (el-Bakara, 2/110) Buna göre anlamı: Kendiniz için önden itaat ve salih amel gönderiniz, demek olur.

Çocuk ve nesil arayarak bunu yapınız, diye de açıklanmıştır. Çünkü çocuk dünya ve âhiretin hayrıdır. Şefaatçi ve cehenneme karşı bir kalkan olabilir.

Bundan kastın iffetli kadınlarla evlenmek olduğu da söylenmiştir. Böylelikle çocuk salih ve temiz olur. Burada kastın henüz baliğ olmamış çocukların önceden ölmesi olduğu da söylenmiştir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kimin önünden henüz baliğ olmamış üç çocuk giderse, bu konudaki kasemin gereğinin yerine getirme hali dışında ateş ona dokunmayacaktır." Buhârî, Cenâiz 6, Eymân 9; Müslim, Birr 150; Tirmizî, Cendiz 64; Nesâi, Cenâiz 25; Müsned, II, 276, 473, 479. Buradaki kasemin yerine getirilmesi ile ilgili açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Meryem Sûresi'nde (19/71. âyet 1. başlıkta) gelecektir.

İbn Abbâs ve Atâ ise der ki: Cima esnasında önceden Allah'ı zikrediniz demektir. Hazret-i Peygamber'in şu âyetinde olduğu gibi: "Sizden herhangi bir kimse hanımına yaklaşırken " Allah'ın adıyla, Allah'ım, şeytanı bizden uzak tut ve yine şeytanı bize verdiğin rızıktan da uzak tut, diyecek olursa, eğer onlardan bir çocuk doğması takdir edilirse şeytan ebediyyen ona zarar veremez." Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Buhârî, Bed'u’l-Halk 11, Vudû" 8, Nikâh 66, Deavât 54, Tevhîd 13; Müslim, Nikâh 116; Ebû Dâvûd, Nikâh 44, 45; İbn Mâce, Nikâh 27; Dârimî, Nikâh 29; Müsned, I, 217, 243, 283, 286.

5- Allah'ın Huzuruna Çıkmaktan Korkmak:

"Allah'tan da korkun." Bu bir sakındırma ve bir uyarmadır

"ve bilin ki siz O'na kavuşacaksınız." Bu, sakındırma hususunda mübalağayı gerektiren bir haberdir. Yani o iyiliğinizin de kötülüğünüzün de karşılığını verecektir.

İbn Uyeyne, Amr b. Dinar'dan rivâyetle dedi ki: Ben Saîd b. Cübeyr'i İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet ederken dinledim: (İbn Abbâs) dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı hutbe irad ederken şöyle buyurduğunu dinledim: "Şüphesiz yüce Allah'ın huzuruna çıplak ayaklı, elbisesiz yürüyerek ve sünnet edilmeksizin çıkacaksınız." Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Allah'tan da korkun ve bilin ki herhalde siz O'na kavuşacaksınız" âyetini okudu. Bu hadisi bu manada Müslim rivâyet etmiştir. Buhâri, Rikaak 45; Müslim, Cennet 57; Nesâi, Cenâiz 118.

6- Mü’minlere Müjdele Âyeti:

Yüce Allah'ın: "Mü’minlere müjdele" âyeti iyilik işleyen, hidâyet sünnetlerini araştırıp yapan kimseye ünsiyet kazandıran, ünsiyet veren bir buyruktur.

223 ﴿