3O sana Kitabı, hak ile önündekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi; "O sana kitabı" yani Kur'ân-ı Kerîm'i "hak ile" yani doğruluk ile "indirdi." Burada "hak ile" âyetinin açık ve nihaî delil ile indirdi, anlamına geldiği de söylenmiştir. Kur'ân-ı Kerîm peyderpey, kısım kısım indirilmiştir. İşte bundan dolayı ardı arkasına indirmeyi ifade eden tef îl kökünden "nezzele" diye buyurmuştur. Tevrat ve İncil ise bir defada indirilmiştir. İşte bundan dolayı (onlar hakkında): "enzele" diye buyurulmuştur. Hak ile" âyetindeki "be" harfi "kitab"ın halini bildirmektedir. Bu harf, hazfedilmiş bir kelimeye taalluk eder. Bu ise; Kitap, sana hak ile gelerek... takdirindedir. Bu kelime kelimesine taalluk etmez. Çünkü bu kelime, bir tanesi cer harfi ile olmak üzere iki mef'ûle geçiş yapmıştır, üçüncüsüne geçiş yapamaz. "Doğrulayıcı olarak" kelimesi ise intikal eden (değişebilen) bir hal olmayıp te'kid edici bir haldir. Çünkü onun başka türlü olması imkânsızdır. Yani uygun olmaması düşünülemez. Cumhûrun görüşü budur. Bazıları ise bunda intikal olduğunu da takdir etmişlerdir. Yani o hem kendisini doğrulayıcı hem başkasını doğrulayıcı. "Önündekileri" âyeti ile kastedilen daha önce indirilmiş kitaplardır. Tevrat, aydınlık ve nûr demektir. Bu kelime çakmak taşının alevi görüldüğü vakit kullanılan kelimesinden türemiştir. Bu kelimenin aslı ise "tef ele" vezni üzere şeklindedir. "Te" harfi zaiddir. "Te" harfi hareke alıp ondan öncesi fetha olduğundan dolayı "elife kalbedilmiştir. Bu kelimenin tef'ile vezninde olup "re" harfinin esre'den fetha'ya intikal ile mümkündür. Nitekim (bazı lehçelerde): şeklinde söylendiği de görülür. Bu iki açıklama da el-Ferrâ''dan nakledilmiştir. Halil ise der ki: Bu kelimenin aslının vezni "fev'ale" veznidir. Buna göre kelimenin aslı da şeklindedir. Birinci "vâv" kelimesinde olduğu gibi "te"ye kalbedilmiştir. Halbuki bu kelimenin aslı olup veznindedir ve aslı şeklindedir. Harekesi ile önceki harf fethalı olduğundan dolayı "ye" harfi "elife kalbedilmiştir. Arapçada "fev'ale" binası ise tef ale binasından daha çok kullanılır. "Tevrat" kelimesinin: " Tevriye"den alındığı da söylenmiştir. Bu ise birşeyi ta'riz yoluyla (üstü kapalı) açıklarken diğer tarafını gizlemek demektir. Âdeta Tevrat'ın çoğunluğu, gereken tasrih ve açıklama verilmeksizin birtakım tariz ve işaretlerden meydana geldiğinden dolayı bu isim verilmiş gibidir. Bu da el-Müerric'in görüşüdür. Cumhûr ise birinci görüşü kabul etmiştir. Buna sebep ise yüce Allah'ın şu âyetleridir: "....Biz Mûsâ ile Hârûn'a furkanı ışık veren ve takva sahiplerine bir öğüt olarak verdik" (el-Enbiyâ, 21/48) âyetidir. Burda "Furkan"dan kasıt ise Tevrat'tır. İncil kelimesi ise "asi" demek olan "en-necl" kelimesinden "if'îl" vezninde bir kelimedir. Çoğulu "enacîl" gelir. Tevrat'ın çoğulu ise "Tevârin" şeklindedir. İncil, birçok ilim ve hikmetin aslı demektir. Kişinin aslı olduklarından dolayı, anne ve babası kastedilerek "Allah onun iki nâciline de lanet etsin" denilir. İncil kelimesinin birşeyi çıkartmak, halini anlatmak için kullanılan; dan geldiği de söylenmiştir. Buna göre; İncil vasıtasıyla birçok ilim ve hikmet elde edildiği için ona bu isim verilmiş olmaktadır. Çocuğa ve soy-sopa, anne-babasından çıktığı için "neci" denilmesi bundan dolayıdır. Nitekim şair şöyle demiştir: "Öyle bir topluluğa ki, onların ataları küçüklerine adiliği miras bırakmamıştır Aksine her babayiğit onların çocuklarıdır." Neci aynı zamanda sızıntı halinde çıkan su demektir. Su bir yerden sızıntı halinde çıktığı vakit ifadeleri kullanılır. İşte bundan dolayı İncil'e bu ad verilmiştir. Zira yüce Allah, onun vasıtasıyla silinmiş, izleri kaybolmuş hakkı ortaya çıkarmıştır. İncil kelimesinin gözün genişliğini ifade etmek üzere kullanılan dan alınma olduğu da söylenmiştir. Oldukça geniş bir mızrak yarasını ifade etmek için tabiri kullanılır. Şair der ki: "Busra arasında parlak keskin bir kılıçla vurulmuş nice darbe ve Oldukça geniş nice mızrak yarası..." Bu anlam göz önünde bulundurularak, İncil'e bu isim verilmişin Çünkü İncil, onlar için çıkartılan, genişletilen ve onlar için hem nûr ve hem bir aydınlık olan aslî bir kaynaktır. (İncil'den gelen): Tenâcul'un karşılıklı anlaşmazlık anlamında olduğu söylenmiştir. Buna göre insanların onun hakkında anlaşmazlıkları dolayısıyla bu kitap İncil ismini almıştır. Şemir kimi lügatçilerden şunu nakletmektedir: Satırları fazla yazılı her bir kitaba "incil" denilir. "Necele" kelimesinin, yaptı, anlamına geldiği de söylenmiştir. Şair der ki: "Onun, o işte yaptığı gibi ben de yapıp gidiyorum." Tevrat ve İncil'in Süryanice olduğu da söylenmiştir. İncil'in Süryanice "İncilon" olduğu da söylenmiştir. Bunu es-Sa'lebi nakleder. el-Cevherî de der ki: İncil, Hazret-i Îsa'ya verilen kitabın adıdır. Bu kelime hem müzekker, hem müennes olur. Bunu müennes olarak zikreden, sahifeyi kasteder, müzekker olarak kabul eden de kitabı kasteder. Başkaları ise şöyle demektedir: Kur'ân-ı Kerîm'e de aynı şekilde İncil ismi verilmiştir. Nitekim Hazret-i Mûsa'nın münacaat kıssasında şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Rabbim, ben Levhalarda, İndileri kalplerinde olan bir kavmin geleceğini görüyorum. Onları ümmetim kıl!" Ancak yüce Allah ona şöyle buyurdu: "O ümmet Ahmed ümmetidir." Salat ve selâm ona. İşte burada "İnciller" ile Kur'ân kastedilmektedir. el-Hasen "el-Encîl" şeklinde okurken, diğerleri "iklîl" gibi esreli olarak "İncîl" okumuşlardır. Bu da iki ayrı söyleyiştir. Eğer bu kelime Araplardan işitilmiş ise Arapların arapçalaştırdığı, Arapça olmayan isimlerden olması ve Arap dilinde benzeri bir kelime olmaması da mümkündür. |
﴾ 3 ﴿