8

"Rabbimiz! Bizi hidâyete erdirdikten sonra kalplerimizi çevirme! Katından bize bir rahmet ver. Şüphesiz sen pek çok bağışlayansın."

Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- Bir Dua Örneği:

Yüce Allah'ın:

"Rabbimiz... kalplerimizi çevirme" âyetinde ".... derler" takdirinde hazfedilmiş bir söz vardır. Bu şekilde söylemek, ilimde derinleşmiş olanların sözü olarak nakledilmektedir. Anlamının: Ya Muhammed.... de!... şeklinde olması da mümkündür.

Denildiğine göre, kalbin çevrilmesi (zeyğ'i) dinden meyledip uzaklaşmak demektir. Peki, bunlar hidâyete ulaştırılmış iken, yüce Allah'ın kendilerini fesada döndürmesinden korkuyorlar mıydı denilecek olursa şöyle cevap verilir:

Onlar, yüce Allah kendilerine hidâyet verdikten sonra kendilerine ağır gelecek ve bunun sonunda altından kalkmaktan kendilerini acze düşürecek şeyler ile sınamamasını dilemişlerdir. Meselâ, yüce Allah'ın:

"Şayet Biz onlara kendinizi öldürünüz yahut yurtlarınızdan çıkınız diye yazsaydık..." (en-Nisâ, 4/66) âyetinde sözü edilen sınama bu kabildendir.

İbn Keysan der ki: Bunlar yüce Allah'tan sapmamayı ve bunun sonucunda da Allah'ın kalplerini haktan çevirmemesini istemişlerdir. Yüce Allah'ın:

"Onlar sapıp eğrilince Allah da onların kalplerini çevirdi" (es-Saf, 61/5) âyetinde olduğu gibi. Yani (dualarının anlamı şudur): Bize hidâyet verdiğine göre; hidâyetin üzere bize sebat da ver. Bizler haktan dönmeyelim ki, Senin de kalplerimizi haktan çevirmene müstehak olmayalım.

Bir görüşe göre de bu duanın önceki ifadelerle bir ilgisi yoktur. Şöyle ki: Yüce Allah, sapkın kimseleri sözkonusu ettikten sonra kullarına sözü geçen haktan sapmış ve yerilen kesimden olmamalan için kendisine ne şekilde dua edeceklerini öğretmiş olmaktadır.

Muvatta’''da Ebû Abdullah es-Sunabibî'den şöyle dediği nakledilmektedir: Ebû Bekr es-Sıddîk'in halifeliği döneminde Medine'ye geldim. Onun arkasında akşam namazını kıldım. İlk iki rek'atte Ummu'l-Kur'ân (Fâtiha Sûresi) ile birlikte mufassal bölümünün kısa sûrelerinden birer sûre okuduktan sonra üçüncü rek'ate kalktı. Ben de ona yaklaştım, âdeta elbiselerim onun elbiselerine değiyor gibiydi. O esnada Fâtiha'yı ve: "Rabbimiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra kalplerimizi çevirme.." âyetini okuduğunu işittim.

İlim adamları der ki: Hazret-i Ebû Bekir'in bu âyet-i kerimeyi okuması bir çeşit kunut ve duadır. Çünkü o dönemde, irtidad edenlerin sıkıntılı durumları başgöstermişti. Kunut ise bir grup ilim adamına göre, müslümanların kendileri adına korkmalarına sebep teşkil edecek büyük bir durum ile karşı karşıya kalmalarında akşam namazında da bütün namazlarda da caizdir.

Tirmizî'nin rivâyetine göre Şehr b. Havşeb şöyle demiş: Ben Umm Seleme'ye şöyle sordum: Mü’minlerin annesi, senin yanında bulunduğu sıralarda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın en çok yaptığı dua ne idi? Şu cevabı verdi: En çok yaptığı dua şuydu: " Ey kalpleri evirip çeviren, kalbime dinin üzere sebat ver." Ben: Ey Allah'ın Rasûlü, dedim. "Ey kalpleri evirip çeviren, dinin üzere kalbime sebat ver!" duasını ne kadar da çok yapıyorsun? Şöyle buyurdu: "Ey Umm Seleme, kalbi Allah'ın parmaklarından iki parmak arasında bulunmayan hiçbir Âdemoğlu yoktur. O dilediğini doğru bırakır, dilediğini de çevirir (hidâyetten uzaklaştırır)." Bunun üzerine Muâz (hadisin senedinde yer alan ravilerden birisi) yüce Allah'ın:

"Rabbimiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra kalplerimizi çevirme" âyetini okudu. (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen bir hadistir.

Bu âyet-i kerîme Mu'tezile'nin: Allah kulları saptırmaz, yani "kendi fiillerini yaratanlar kullardır" şeklindeki sözlerine karşı bir delildir. Şayet meylettirme, saptırma Allah tarafından olmasaydı yapılması câiz olmayan bir işin önlenmesi hususunda Allah'a dua etmek uygun düşmezdi.

Ebû Vâkid el-Cerrâh ise, "Rabbimiz!... kalplerimizi saptırma!" anlamındaki âyetini (.......) şeklinde fiili kalplere isnad etmek suretiyle okumuştur. Bu ise yüce Allah'a yöneltilen bir dilektir. Her iki okuyuş şekline göre âyet-i kerimenin anlamı şudur: Artık Sen, kalplerimizde hidâyetten sapıklığa doğru bir meyil yaratarak, kalplerimiz haktan çevrilmesin.

2- "Bize Katından Bir Rahmet Ver"

Yüce Allah'ın:

"Katından bize bir rahmet ver" yani nezdinden, Senin tarafından lütfederek bize rahmet bağışla, bizden herhangi bir sebep veya herhangi bir amelin dolayısıyla değil. Bu ifade Allah'a bir teslimiyet ve O'na karşı bir acizliğin ifadesidir.

"Ledün" kelimesinin dört türlü söylenişi vardır. Birisi "lâm" harfi üstün, "dal" harfi ötreli, "nün" harfi sakin "ledun" şeklinde. En fasih söyleyiş budur. Diğeri ise "lâm" harfi üstün, "dal" ötreli ve "nun" harfi de hazf edilmiş şeklinde (ledu diye); üçüncüsü ise "lâm" harfi ötreli, "dal" harfi sakin, "nûn" harfi de üstün olmak üzere "lüdne" şeklinde; dördüncüsü ise "lâm" harfi üstün, "dal" sakin, "nûn" harfi de üstün "ledne" şeklinde.

Muhtemeldir ki mutasallallahü aleyhi ve sellemvıfların cahilleri ile batınîlerin zındıkları bu ve benzeri âyet-i kerimelere yapışarak şöyle derler: İlim denilen şey, Allah'ın baştan beri herhangi bir kesb (ilim tahsili) sözkonusu olmaksızın kendiliğinden bağışladığı birşeydir. Kitapları ve yaprakları tetkik etmek ise bir perdedir. Ancak ileride bu konuya dair gelecek açıklamalarda belirtileceği üzere böyle bir iddia red olunur.

Âyetin anlamı da şudur: Bize rahmetinden sadır olan bir nimet bağışla. Çünkü rahmet, zati sıfata racidir. Rahmetin kendisinin hibe edilmesi düşünülemez.

8 ﴿