11

Tıpkı Fir'avun hanedanının ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Onlar âyetlerimizi yalanladılar da, Allah da günahlarından dolayı onları yakalayıverdi. Allah'ın azâbı çok çetindir.

"De'b (mealde: gidiş)": Âdet ve durum demektir. Kişi çalışıp çabaladığı takdirde onun bu durumunu ifade etmek üzere bu kökten gelen kelimeler kullanılır. Deve binicisi tarafından yorulacak olursa yine bu kelime kullanılır. Gece ve gündüze de "ed-dâibân" ismi verilir. (Çünkü adetleri üzere sürekli olarak devam eder, giderler). Ebû Hâtim der ki: Ben Yakub'un " Gidişi gibi" kelimesini hemzeyi üstün olarak okuduğunu ve ben küçük bir çocukken bana şöyle söylediğini hatırlıyorum: diye okumak, neye göre doğru olur? Ben ona: Sanırım: kökünden gelirse böyle söylemek doğru olur dedim. Benim bu açıklamamı kabul etti ve küçüklüğüme rağmen çok iyi bir değerlendirmede bulunduğumdan dolayı hayret etti. Bense böyle söylenip söylenemeyeceğini bilmiyordum.

en-Nehhâs der ki: "Böyle bir söz yanlıştır. Hiçbir zaman: denilmez.

Aksine denilebilir. Nahivciler böyle nakletmektedir ki, bunlardan birisi de el-Ferrâ''dır. Bu söyleyişi "el-Mesâdir" adlı kitabında nakletmektedir. Nitekim İmruu’l-Kays şöyle demektedir:

"Ondan önce Umm el-Hureyris'ten de gördüğün gibi

Ve Me'sel'de komşusu olan Umm er-Rebab'dan gördüğün gibi."

"Deeb" söyleyişi de caizdir. Nitekim da söylenebilir. Çünkü bunda boğaz harflerinden bir harf vardır."

Âyet-i kerimenin başındaki "kâf" harfi hakkında (dilciler) farklı görüşlere sahiptir. Bunun şu takdirde ref mahallinde olduğu söylenmiştir: Onların gidişi Fir'avun hanedanının gidişi gibidir. Yani kâfirlerin sana karşı yaptıkları, Fir'avun hanedanının Mûsa'ya yaptıklarına benzer.

el-Ferrâ' ise şu anlama geldiğini iddia etmiştir: Fir'avun hanedanının kâfir oluşu gibi, Araplar da kâfir oldular. en-Nehhâs ise der ki: Burada "kef" harfinin "kâfir oldular"a taalluk etmesi câiz değildir. Çünkü

"kâfir oldular" kelimesin cümlenin sılasına dahildir. Bir diğer görüşe göre buradaki "kef" harfi

"Allah.... onları yakalayıverdi" âyetine taalluk etmektedir. Yani Allah onları Fir'avun hanedanım azapla yakaladığı gibi yakaladı.

Yine bir diğer görüşe göre bu âyet:

"Mallarının ve çocuklarının Allah'a karşı kendilerine hiçbir faydası olmaz" âyeti ile alakalıdır. Yani mallarının ve çocuklarının Fir'avun hanedanına fayda vermediği gibi, kendilerine de mal ve çocuklarının faydası olmayacaktır. Bu âyet ise, "cihaddan geri kalıp bizi mallarımız ve çoluk çocuğumuz oyaladı" diyenlere bir cevaptır.

Bunda "vekûd (yakıt)" dan türeyen mukadder bir fiilin amel etmesi, bu durumda benzetmenin yanmanın kendisi hakkında olması da mümkündür.

Bu anlamı yüce Allah'ın şu âyetleri de desteklemektedir:

"Fir'avun hanedanının ise kötü azap......ateştir. Onlar sabah akşam ona arzolunurlar. Kıyâmetin kopacağı günde: Fir'avun hanedanını azâbın en şiddetlisine sokun (diyecekler)". (el-Mu'min, 40/45-46) Bununla birlikte birinci görüş daha tercihe değerdir. İlim adamlarından birden çok kişi de o görüşü tercih etmişlerdir.

İbn Arefe der ki: "Tıpkı Fir'avun hanedanı... gidişi gibi" âyeti Fir'avun hanedanının adeti gibi; anlamındadır. Şöyle demek istiyor: Fir'avun hanedanı peygamberlere zorluk çıkarmayı adet haline getirdikleri gibi; bunlar da inkârı ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a zorluk çıkarmayı adet haline getirmişlerdir. el-Ezherî de bu anlamda açıklamalarda bulunmuştur. el-Enfal Sûresi'nde yer alan

"Fir'avun hanedanının gidişi gibi" (el-Enfal, 8/52) âyetine gelince; bunun da anlamı şudur: İşte Fir'avun hanedanı suda boğulmak ve helâk edilmekle cezalandırıldığı gibi, bunlar da öldürülmekle ve esir edilmekle cezalandırıldı.

Yüce Allah'ın:

"Onlar âyetlerimizi yalanladılar" âyetinde "okunan âyetler"i kastetmesi muhtemel olduğu gibi, Allah'ın vahdaniyetine delalet etmek üzere dikilmiş bulunan âyetleri de kastetmiş olması muhtemeldir. "... Allah da günahlarından dolayı onları yakalayıverdi. Allah'ın azâbı çok çetindir."

11 ﴿