33

Muhakkak Allah Âdem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini ve İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı.

Yüce Allah'ın:

"Muhakkak Allah Âdem'i Nûh'u., üstün kıldı" âyetinde geçen

"istafâ" seçti demektir. Buna dair açıklamalar daha önce Bakara Sûresi'nde (2/130. âyette) geçmiş bulunmaktadır. Yine orada (2/31. âyet)

"Âdem" kelimesinin türeyişi ve künyesi ile ilgili açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır.

Bu âyetin takdiri şu şekildedir: Şüphesiz Allah, onların da dini olan İslâm dinini seçmiştir.

ez-Zeccâc der ki: Anlamı onları çağdaşları olanlar arasından peygamberlik için seçmiştir, şeklindedir.

"Nûh" kelimesinin dan türemiş olduğu söylenmektedir. Bu Arapça olmayan (Acemî) bir isim olmakla birlikte munsarıftır. Çünkü üç harflidir. Hazret-i Nûh, rasûllerin piridir. Yüce Allah'ın Âdem (aleyhisselâm)'dan sonra yeryüzü halkına gönderdiği ilk rasûl odur. Kız çocukların kızkardeşlerin, halaların, teyzelerin ve diğer yakın akrabaların nikâhlanmalarının haram kılınması onun risaletindeki hükümler arasındadır. İdris'in ondan önce olduğunu söyleyen tarihçiler yanılmışlardır. Nitekim ileride yüce Allah'ın izniyle A'râf Sûresi'nde (7/59. âyette) buna dair açıklamalar gelecektir.

"İbrahim ailesini, İmrân ailesini âlemlere üstün kıldı" âyetine dair açıklamalara gelince; Bakara Sûresi'nde (2/49- âyet 2. başlıkta) "âl: aile"-nin anlamı ile bunun kullanıldığı manalara dair yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

Buhârî'de İbn Abbâs'tan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: İbrahim ailesi ve İmrân ailesinden kasıt İbrahim, İmrân, Yâsîn ve Muhammed ailelerinden mü’min olan kimselerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Doğrusu İbrahim'e en yakın olanlar elbette ki ona uyanlar, bu Peygamber ve îman edenlerdir. Allah da mü’minlerin velisidir" (Âl-i İmrân, 3/68) diye buyurulmaktadır.

İbrahim'in ailesinin İsmail, İshak, Yakub ve onun oğulları (Esbât) olduğu, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın da İbrahim ailesinden (âlinden) olduğu da söylenmiştir. İbrahim âlinden kastın, bizzat kendisi olduğu, İmrân âlinden kastın da yine İmrân'ın kendisi olduğu da söylenmiştir. Nitekim yüce Allah'ın:

"Ve Mûsâ ile Hârûn aile halkının terikesinden arta kalanlar vardır." (el-Bakara, 2/248) âyeti de bu kabildendir. Hadîs-i şerîfte de: "Gerçekten ona Davud ailesinin mizmarlarından bir mizmar verilmiştir" denilmektedir. Şair de der ki: .

"Ali'nin, Abbas'ın ve Ebubekr âlinin (Ebubekr’in kendisinin) sevmiş olduğu

Birisi vefat ettikten sonra artık, vefat etmiş hiçbir kimse için ağlama!"

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Yılan tarafından sokulmuş ve sayılı günlerini bekleyenin çektiği gibi;

O da Leylâ âlini (kendisini) hatırlamaktan sıkıntılar çekiyor."

Burada şair bizat Leylâ'nın kendisini hatırlamaktan sıkıntı çektiğini anlatmak istemektedir.

İmrân ailesinin İbrahim ailesi (âli) olduğu da söylenmiştir. Nitekim yüce Allah (bir sonraki âyette): "Birbirinin soyundan olarak" diye buyurmaktadır.

Kastın Hazret-i Îsa olduğu da söylenmiştir. Çünkü annesi İmrân'ın kızıdır. Önceden de açıkladığımız gibi kendisinin kastedildiği de söylenmiştir.

Mukâtil der ki: İmrân, Hazret-i Mûsâ ile Hazret-i Harun'un babasıdır. Nesebi (geriye doğru) şöyledir: İmrân b. Yeshur b. Fâhâs b. Lâvi b. Yakub.

el-Kelbî de der ki: Buradaki İmrân, Meryem'in babası olan İmrân'dır. O da Hazret-i Süleyman'ın soyundandır. es-Süheylî'nin naklettiğine göre ismi İmrân b. Mâtân'dır. Hanımının ismi ise Hanne'dir. Bütün peygamberler arasında özellikle bunların sözkonusu edilmesi ise, peygamberlerin ve rasûllerin tümüyle onların soyundan gelmiş olmalarıdır. "İmrân" kelimesi sonu zaid olan "elif ve "nûn" ile bittiğinden dolayı munsarıf değildir.

"Âlemlere" âyetinden kasıt ise tefsir âlimlerinin görüşüne göre çağdaşları olan âlemlerdir. Tirmizî el-Hakîm Ebû Abdullah Muhammed b. Ali der ki: Kasıt, bütün insanlardır. Bir diğer görüşe göre

"âlemlere" âyeti Sûr'a üfleneceği güne kadar bütün âlemlere üstün kılındıkları anlamındadır. Şöyle ki; bunlar: Rasûl ve peygamberdirler. O bakımdan bütün insanların en hayırlıları, seçkinleridir. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelince; onun mertebesi ıstıfâ (seçkinlik) mertebesini de aşmıştır. Çünkü o hem habîbdir hem de rahmettir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (el-Enbiyâ, 21/107) Buna göre rasûller, rahmet olmak üzere yaratılmışlardır. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisi ise bizatihi rahmet olarak yaratılmıştır. İşte bundan dolayı o, diğer bütün insanlar için bir eman olmuştur, Yüce Allah onu peygamber olarak gönderince, insanlar Sûr'a üfürüleceği vakte kadar dünya(da helâk olmak) azabından yana güvenlik altına girmiş oldular. Sair peygamberler ise böyle bir makamı işgal edememişlerdir. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber: "Ben hediye olarak ihsan edilen bir rahmetim" diye buyurmuştur. Böylelikle bizzat kendisi, Allah'tan insanlara rahmet olduğunu haber vermektedir. "Hediye olarak" âyetinin anlamı ise Allah'tan insanlara gönderilmiş bir hediye demektir.

Denildiğine göre; Hazret-i Âdem beş şey dolayısıyla seçilmiştir: Bunların ilki, yüce Allah'ın kendi eliyle, kudretiyle en güzel şekilde Hazret-i Âdem'i yaratması, ikincisi ona bütün isimleri öğretmiş olması, üçüncüsü meleklere Hazret-i Âdem'e secde etmelerini emretmiş olması, dördüncüsü onu cennete yerleştirmiş olması, beşincisi de onu insanlığın atası kılmış olmasıdır.

Nûh (aleyhisselâm)'ı da beş şey ile üstün kılıp seçmiştir: Onu insanların (ikinci) atası kılmış olması. Çünkü bütün insanlar suda boğuldular ve geriye onun soyundan olanlar kaldı. İkincisi Allah'ın ona uzun ömür vermiş olması. "Ömrü uzayıp da ameli güzel olana ne mutlu!" denilmiştir. Üçüncüsü onun kâfirler hakkındaki bedduasını da mü’minler hakkındaki duasını da yüce Allah'ın kabul etmiş olması. Dördüncüsü onu gemide taşımış olması, beşincisi ise önceki şeriatleri nesneden ilk rasûl olmasıdır. Onun risaletinden önce ise teyzelerle ve halalarla evlenmek haram değildi.

Hazret-i İbrahim'i de şu beş özelliği ile seçmiştir: Onu peygamberlerin atası kıldı. Çünkü rivâyet edildiğine göre onun sulbünden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın dönemine kadar bin peygamber gelmiştir. İkinci özelliği Allah'ın onu Halil edinmesi, üçüncüsü Allah'ın onu ateşten kurtarması, dördüncüsü Allah'ın onu insanlara İmâm kılması, beşincisi ise Allah'ın onu birtakım kelimelerle sınayıp onları tamamlama başarısını ihsan etmiş olması.

Daha sonra yüce Allah:

"İmrân ailesini" diye buyurmaktadır. Eğer buradaki İmrân'dan kasıt Hazret-i Mûsâ ile Hazret-i Harun'un babası ise bunun açıklaması şöyle olur: Yüce Allah Hazret-i Mûsâ ile Hazret-i Harun'u âlemlere üstün kılmış ve seçmiştir. Çünkü Allah İmrân'ın kavmine men ve selvayı göndermiştir. Bu ise dünyada hiçbir peygambere verilmiş değildir. Şayet kasıt Hazret-i Meryem'in babası ise, yüce Allah ona babasız olarak Hazret-i Îsa'yı doğuran Meryem'i ihsan etmiş olmakla onu seçmiş demektir. Nitekim dünyada bu özellik kimseye verilmiş değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

33 ﴿