36Fakat onu doğurunca: "Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" dedi. -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu.- "Erkek ise kız gibi değildir. Gerçekten ben ismini Meryem koydum. Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım." 5- Kızın Adanması: Yüce Allah'ın: "Fakat onu doğurunca Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" âyeti ile ilgili olarak, İbn Abbâs der ki: İmrân'ın karısı bu sözlerini adak olarak erkeklerden başkasının kabul edilmeyişi dolayısıyla söylemişti. Ancak yüce Allah Hazret-i Meryem'i kabul etti. "Kız olarak" anlamındaki kelime haldir. ("Onu" kelimesinden) bedel olarak da kabul edilebilir. Denildiğine göre annesi, gelişip serpilinceye kadar onu büyüttü ve sonra da serbest bıraktı. Bunu Eşheb, Mâlik'ten rivâyet etmektedir. Bir diğer görüşe göre kızını kundağına sardı ve mescide gönderdi. Böylelikle adağını yerine getirdi ve ondan elini tamamiyle çekti. İslâm'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi onlarda da hicab (tesettür) emrinin bulunmayışı ihtimali de vardır. Buhârî ve Müslim'de rivâyet edildiğine göre siyahî bir kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın döneminde mescidi süpürür, temizlerdi ve sonra vefat etti. 6- Allah Adağını Kabul Buyû' rdu: Yüce Allah'ın: "Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu" âyetinde yer alan: "Doğurdu" kelimesinin: " Doğurdum" şeklinde "te" harfinin ötreli olarak okunuşuna göre; bu da onun söylediği sözlerin bir devamıdır ve o takdirde bu ifade önceki ifadelerle muttasıl olur. Bu şekildeki okuyuş Ebû Bekr ve İbn Âmir'in kıraatidir. Bu okuyuş yüce Allah'a teslimiyet, O'na itaat ve boyun eğmek ve O'na herhangi bir şeyin gizli kalmasından O'nu tenzih etmek anlamını ifade eder. Bu sözünü haber vermek kastıyla söylemiş değildi. Çünkü yüce Allah'ın herşeye dair bilgi sahibi olduğu, mü’minin kalbinde yer etmiş bir esastır. O bu sözleri yüce Allah'ı tazim ve tenzih kastıyla söylemiştir. Cumhûrun kıraatine göre ise bu, yüce Allah'ın takdim edilmiş buyrukları cümlesindendir. Bu ifadenin takdiri de: "Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım" âyetinden sonra "Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu" şeklinde olmasıdır. Bu açıklamayı el-Mehdevî yapmıştır. Mekkî ise der ki: Bu, yüce Allah tarafından bize sebat vermek üzere bildirdiği bir gerçektir. O: Allah Meryem'in annesinin ne doğurduğunu bilendir. O ister bu sözü söylesin, ister söylemesin, demektir. Bu açıklamayı pekiştiren bir husus da şudur: Eğer bu sözler Meryem'in annesinin sözlerinden olsaydı, sözünü şöyle söylemesi uygun düşerdi: Ve sen benim ne doğurduğumu daha iyi bilensin. Çünkü "Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum" şeklinde sözlerinin başında O'na nida etmişti. İbn Abbâs'tan ise "be" harfi esreli olarak “.....” şeklinde okuduğu rivâyet edilmiştir. Yani ona böyle söylendi anlamındadır. Yüce Allah'ın: "Erkek ise kız gibi değildir" âyetini bazı Şâfiî âlimleri şuna delil göstermişlerdir: Ramazan ayında gündüzün kocasının cima talebine itaat eden bir kadının keffaret ödemesinin vücubu erkek ile eşit değildir. İbnu'l-Arabî (der ki): Ancak böyle bir görüşü ortaya koymak bir yanlışlıktır. Çünkü burada anlatılanlar, bizden öncekilerin şeriatine dair bir haberdir ve onlar (Şâfiîler) bunu delil kabul etmiyorlar. Bu saliha kadın bu sözleriyle, durumunun delaleti ile sözünün kafi ifadesinin tanıklığı ile anlaşıldığına göre; bu saliha kadın, çocuğunu mescide hizmet etmesi için adamıştı. Ancak bunun kız olduğunu, hizmete uygun olmadığını, avret olduğunu görünce, bu konuda maksadına muhalif bir çocuğu olduğundan dolayı, Rabbine özür beyan etmektedir. "Meryem" kelimesi hem müennes hem de marife olduğundan dolayı munsarıf değildir. Aynı zamanda a'cemî (Arapça olmayan) bir kelimedir. Bunu en-Nehhâs söylemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 8- Kişinin Soyunu Şeytandan Sakındırması: Yüce Allah'ın: "Gerçekten ben ismini Meryem koydum" âyetinde "Meryem" kelimesi onların dillerinde rabbin hizmetçisi anlamındadır. "Ben onu" yani Meryem'i "da soyunu da" yani Îsa'yı "kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım." Bu ifade soy (zürriyet) kelimesinin bazen özel olarak evlat hakkında kullanıldığını göstermektedir. Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şeytan tarafından dürtülmemiş hiçbir çocuk yoktur. İşte çocuk şeytanın dürtüsünden dolayı ağlayarak doğar. Bundan tek istisna Meryem'in oğlu ve onun annesidir." Daha sonra Ebû Hüreyre dedi ki: Dilerseniz yüce Allah'ın: "Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım" âyetini okuyunuz. İlim adamlarımız der ki: Bu Hadîs-i şerîf şunu ifade etmektedir: Yüce Allah, Meryem'in annesinin duasını kabul etti. Çünkü şeytan peygamberler ve veliler dahil olmak üzere Âdem'in çocuklarının tümünü dürter. Bundan tek istisna Meryem ve onun oğludur. Katâde der ki: Şeytan doğan her bir çocuğu doğduğu sırada böğründen dürter. Ancak Hazret-i Îsa ve onun annesi bundan müstesnadır. Bunların arasına perde konuldu. Onun dürtmesi perdeye isabet etti, fakat hiçbir şey bu perdeyi aşıp onlara ulaşmadı. Bizim (mezhebimize mensup) ilim adamları der ki: Eğer durum böyle olmasaydı her ikisinin bu konudaki özellikleri sözkonusu olmazdı. Bununla beraber şeytanın herkesi dürtmesi, dürttüğü kimseleri saptırması ve azdırmasını gerektirmemektedir. Böyle birşeyi zannetmek yanlıştır, tutarsızdır. Çünkü şeytan peygamberlere ve velilere, nice defalar çeşitli bozgunculuklarla azdırma istekleriyle yaklaşmıştır. Bununla birlikte yüce Allah, onları şeytanın maksadına maruz kalmaktan yana muhafaza buyurdu. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz Benim kullarım üzerinde senin hiçbir tasallutun yoktur" (el-Hicr, 15/42). Bununla birlikte -Allah Rasûlünün de belirttiği gibi- her bir Âdemoğluna onun yanından ayrılmayan bir şeytan görevlendirilmiştir. Meryem ve oğlu her ne kadar şeytanın dürtmesinden yana korunmuş iseler de şeytanın onlarla birlikte bulunmasından, onların yanında olmasından korunmuş değillerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. |
﴾ 36 ﴿