113Hepsi bir değildir. Kitap ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır. Yüce Allah'ın: "Nerede bulunurlarsa bulunsunlar" nerede ele geçirilir ve onlarla karşılaşılırsa karşılaşılsın; "üzerlerine zillet vurulmuştur" âyeti ile kastedilenler, yahudilerdir. İfade burada tamam olmaktadır. Bakara Sûresî'nde onlara zilletin vurulmasının anlamına dair açıklamalar (2/61. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. "Allah'tan bir ahde ve insanların ahdine sığınmış olmaları müstesna" âyeti ise, bir önceki âyetten yapılmış, munkatı' bir istisnadır. Yani, fakat onlar Allah'tan gelen bir ahde sığınırlar, demektir. İnsanların ahdinden kasıt İse, onlara verdikleri zimmet ahdidir. "İnsanlarla kastedilenler, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mü’minlerdir. Onlar, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ve mü’minlere haraç verirler, onlar da kendilerine eman verirler. İfadede bir ihtisar vardır. Yani: Allah'tan bir ahde bağlı olarak korunmaları hali müstesna; şeklindedir ki, bu hazf edilmiştir. Bu açıklamayı da el-Ferrâ' yapmıştır. "Allah'ın hışmına uğradılar" âyetinde ki: Döndüler," demektir. Bunun, yüklenip taşıdılar anlamına geldiği de söylenmiştir. Sözlükte bunun asıl anlamı ise, öyle bir hışım onlardan ayrılmaz bir şeydir, manasındadır Bakara Sûresi'nde de (2/61, âyetin tefsirinde) bu açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Daha sonra Yüce Allah onları neden bu şekilde cezalandırdığını da: "Bu, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendir. Bu, onların isyan etmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır" diye buyurarak açıklamaktadır. Yine buna dair yeterli açıklamalar Bakara Sûresi'nde (2/61. âyette) geçmiş bulunmaktadır. Daha sonra şanı yüce Allah: "Hepsi" bir değildir, diye Vıabeı -veTirrektt-din İfade burada tamam olmaktadır. Âyetin anlamı da şudur; Kitap ehli ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ümmeti eşit değildir. Bu şekildeki açıklama İbn Mes'ûd'dan nakledilmiştir. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Kitap ehlinden îman edenlerle kâfirler birbirine eşit değildirler. Ebû Hayseme Züheyr b. Harb şunu nakletmektedir: Bize, Haşim b. el-Kasim anlattı. Bize, Şeyban anlattı; O, Âsım'dan, o, Zir'den, o da İbn Mes'ûd'dan dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece yatsı namazını geciktirdi. Daha sonra Mescide çıktı, herkesin bu namazı beklemekte olduğunu gördü. Şöyle buyurdu: "Din sahiplerinden yüce Allah'ı bu saatte sizden başka zikreden hiçbir kimse yoktur." (İbn Mes'ûd) der ki: Ve şu âyet: "Hepsi bir değildir, kitap ehlinden... bir topluluk vardır... Allah takva sahiplerini en iyi bilendir" âyetlerini indirdi. İbn Vehb de buna benzer bir rivâyet nakletmektedir, İbn Abbâs der ki: Yüce Allah'ın: "Kitap ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır" âyeti, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte îman edenler hakkındadır. İbn İshak da İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakleder: Abdullah b. Selâm, Sa'lebe b. Sa'ye, Esid b. Sa'ye, Esid b. Ubeyd ve yahudilerden İslâm'a giren diğerleri müslüman olup îman ve tasdik ederek İslâm'a yönelip, İslâm kalplerinde yerleşince, yahudilerin âlimleriyle küfre sapanları şöyle demişlerdi: Muhammed'e îman edip tabi olanlar, ancak bizim kötülerimizdir. Eğer bunlar bizim hayırlılarımız olsalardı, atalarının dinini terkedip bir başkasına gitmezlerdi. Bunun üzerine şanı yüce Allah: "Hepsi bir değildir, kitap ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır... İşte onlar salihlerdendir" âyetlerini İndirdi. el-Ahfeş der ki: İfade; kitap ehlinden öyle ümmete mensup kimseler, yani öyle güzel yol izleyen kimseler vardır ki... takdirindedir. Bu takdire, delil olarak da şu mısrayı zikretmektedir: "Kendisi (emre) itaatkâr olduğu halde, bir ümmet sahibi (güzel bir yola sahip bir kimse) hiç günahkâr olur mu?" İfadede İıazif olduğu ve ifadenin takdirinin şöyle olduğu da söylenmiştir: Kitap ehlinden (emirleri) uygulayıp duran bir topluluk da vardır. Bu şekilde olmayan bir topluluk da vardır. Yüce Allah, birisini zikretmekle yetinip, ötekini sözkonusu etmemiştir. Ebû Züeyb'in şu beyitinde olduğu gibi: "Kalbim ona gitmek hususunda bana karşı çıktı. Ben de onun emrine itaat ediyorum. Ama bilemiyorum onun arkasından gitmek doğru mudur?" O, bununla doğru mudur, yanlış mıdır demek istemiş, fakat ikincisi (anlaşıldığından) hazf edilmiştir. el-Ferrâ' der ki: Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk ile kâfir olan bir topluluk birbirine eşit olamaz. en-Nehhâs ise der ki: Bu, çeşitli bakımlardan yanlış bir görüştür. Birincisi, bu Topluluk" kelimesinin; Bir, eşit" kelimesi ile reF etmektedir. Bu durumda; Değil" kelimesinin ismine herhangi bir şey avdet etmemekte, buna karşılık fiil gibi değerlendirilmeyen kelime ile ref’ etmekte ve gerek olmayan ifadeleri de takdir etmektedir. Zira daha önceden kâfirlerden söz edilmiştir. O halde, bunu takdir edip mahzûf kabul etmenin uygun bir yönü de yoktur. Ebû Ubeyde ise der ki: Bu, Arapların "Pireler beni yediler ve arkadaşların gittiler" şeklindeki sözlerini andırmaktadır. en-Nehhâs der ki: Bu da yanlıştır. Çünkü, onlardan daha önce söz edilmiştir. Halbuki, "pireler beni yediler" anlamındaki kullanımda ve benzerlerinde, bunlardan daha önceden söz edilmemiş olmalıdır. Yüce Allah'ın: "Geceleri" yani, gecenin çeşitli zamanları anlamındadır. Bunun tekili; şeklinde gelir, Bu kelime burada zarf olarak nasb edilmiştir. "Secdeye vararak” âyeti ise, namaz kıldıklarını anlatmaktadır. Bu açıklama el-Ferrâ' ve ez-Zeccâc'dan nakledilmiştir. Çünkü Kur'ân okumak, rükû ve sücud halinde sözkonusu değildir. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Ve O'na secde ederler" (el-A'raf, 7/206) âyetidir. Yani, ona namaz kılarlar, demektir. Furkan Sûresi'nde de; "Onlara Rahmân (olan Allah)'a secde edin, denildiğinde..." (el-Furkan, 25/60); en-Necm Sûresinde de: "Artık Allah'a secde edip ibadet edin" (en-Necm, 53/62) diye buyurulmaktadır. Şöyle de açıklanmıştır: Bu âyetle özellikle bilinen secde anlatılmak istenmiştir. Ancak âyetin nüzul sebebi bu görüşü reddetmektedir. Diğer taraftan önceden, İbn Mes'ûd'dan gelen hadiste zikrettiğimiz gibi maksat, yatsı namazıdır. Puta tapıcılar ise, akşam karardı mı, hemen uyurlar. Muvahhidler ise, yatsı namazında Allah'ın âyetlerini okuyarak Allah'ın huzurunda ayakta dururlar. Nitekim yüce Allah, onların ayakta duruşlarını sözkonusu ecmekle birlikte: "Secdeye vararak...” diye de buyurmaktadır. Yani onlar, kıyamla birlikte secde ederler anlamındadır. es-Sevrî der ki: Burada sözkonusu edilen, akşam ile yatsı namazı arasındaki namazdır. Maksadın gece namazı olduğu da söylenmiştir. Önceki kitaplan okuyan Şeybeoğullarından birisinin de şöyle dediği nakledilmektedir: Biz, aziz ve celil olan Rabbin sözleri arasında şunu da buluyoruz: Gece karardı mı, tek başına kalan bir deve veya bir koyun çobanının, hiç gece saatlerinde ayakta durarak, secde ederek ibadet eden kimse gibi olduğu mu zannedilir? |
﴾ 113 ﴿