127

Küfre sapanların bir kısmını kessin, yahut kedere boğsun da ümitsiz olarak geri dönüp gitsinler diye.

"Küfre sapanların bir kısmını" öldürmek suretiyle

"kessin" âyetine gelince; âyetin nazmı (ifade dizilişi) şöyledir: Yemin olsun Allah, küfre sapanların bir kısmını kessin diye Bedir'de size yardım etmiştir.

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Yardım -Allah bu yolla küfre sapanların bir kısmını kessin diye- ancak Allah'tandır.

Bunun; "Size... yardım edecektir" âyeti ile ilgili olması da mümkündür. Yani, küfre sapanların bir kısmını kessin diye size yardım edecektir. Bundan kasıt ise, Bedir günü öldürülen müşriklerdir. Bu açıklama da el-Hasen ve başkalarından nakledilmiştir. es-Süddî de der ki: Bununla kast edilenler, Uhud günü öldürülen müşriklerdir-. Bunlar onsekiz kişi idi.

"Onları kedere boğsun." Onları üzüntüye gark etsin, demektir. (Bu kelimenin bu anlamda kullanılışına örnek olmak üzere) Rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Talha'nın yanına gelmiş, oğlunun kederli, üzüntülü (mekbût) olduğunu görünce: Bu neden böyle? diye sormuş, ona devesi öldü diye cevap verilmiştir.

Bu kelimenin aslı, kimi dilcilerin naklettiklerine göre, şeklindedir, bu ifade, üzüntü, keder ve öfke onların ciğerlerine isabet eder ve işler manasınadır. Burada "dâl" harfi "te'ye dönüştürülmüştür.

Nitekim, Başını tıraş etti" ifadesinde de "te" ile "dâl" harfi birbirine dönüştürülebilmektedir. ise, Allah düşmanı püskürttü ve zelil etti, manasına gelir.

(......) ifadesi de ciğerine isabet ettirdi, demektir. Meselâ, keder ciğerini yaktı, yahut düşmanlık ciğerini yaktı tabirleri kullanılır. Araplar da düşmanı kastetmek üzere "ciğeri kara" tabirini kullanırlar, Şair el-A'şâ der ki:

"Bir topluluğa gitmek için zorlanmana gelince,

İşte asıl düşmanlar ve kara ciğerliler onlardır."

Sanki ciğerler, aşın düşmanlıktan dolayı kavrulmuş da kararmış gibidir.

Ebû Miclez ise bu kelimeyi, şeklinde "dal" harfi ile okumuştur. Hâib (ümitsiz kimse); ümidi kesilmiş kimse demektir. İstediğini elde edemeyen kimse hakkında kullanılır. "Hayyâb" ise ateş yakmakla sonuçlanmayan çakış demektir.

127 ﴿