188O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin azaptan kurtarılacaklarını sakın sanmayasın, sanmayasın! Onlar için pek acıklı bir azap da vardır. Yani bunların yaptıkları iş olan Savaşlardan geri kalmak ve gelip mazeret beyan etmelerinin kendileri İçin iyi olacağını sanmayasın. Buhari ile Müslim'de Ebû Said el Hudrî'den gelen rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın döneminde münafıklardan bazı kimseler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gazaya çıktı mı geri kalır, onunla birlikte çıkmaz ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın Savaşa çıkmasından sonra geride oturmalarına sevinirlerdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi mi gider ona özür beyan eder ve yemin ederlerdi. Ayrıca yapmadıkları işlerden dolayı da övülmeyi de arzu ederlerdi. Bunun üzerine: "O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenleri.., sanmayasın" âyet-i kerimesi nazil oldu. Yine Buhârî ve Müslim'deki rivâyete göre Mervan kapıcısına şöyle demiş: Ey RafV haydi İbn Abbâs'a git ve ona de ki: Eğer bizden her bir kişi kendisine verilenden dolayı sevinir ve yapmadığı işler dolayısı ile övülmeyi sevdiği için azâb edilecek olur ise, hep birlikte azâb edileceğiz. Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi; Bu âyet-i kerîme ile sîzin ilginiz ne ki? Bu âyet-i kerîme kitap ehli hakkında nazil olmuştur. Daha sonra İbn Abbâs şu âyet-i kerimeleri okudu: "Hani Allah kendilerine kitap verilenlerden: Mutlaka onu insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı" âyeti ile: "O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenleri... sanmayasın" âyetini okudu. (Devamla) İbn Abbâs dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bir hususa dair soru sordu, onlar da onu gizleyip Hazret-i Peygamber'e açıklamadılar. Ona başka bir şey bildirdiler. Yanından çıktıklarında ona kendilerine sorduğu şeye dair haber vermişler, intibaını verdiler ve bundan dolayı da övülmeyi istediler. Ayraca ona doğruyu açıklamayıp gizledikleri ve kendilerine sorduğu soruyu cevaplandırmadıkları için de sevindiler. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî de der ki: Bu âyet-i kerîme hakkı gizleyip hükümdarlarına batıllarına uygun düşecek şekilde bilgiler veren İsrailoğulları âlimleri hakkında nazil olmuştur ve bunlar "onu az bir değere sattılar" yani hükümdarların dünyalık olarak kendilerine verdikleri şey karlılığında bunu yaptılar. Bunun üzerine yüce Allah da Peygamberine şöyle buyurdu: "O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin azabtan kurtarılacaklarını sakın sanmayasın, sanmayasın. Onlar için pek acıklı bir azap da vardır." Bu âyeti ile Allah'ın kulları aleyhine dini ifsad etmiş olmaları sebebi ile onlar için acıklı bir azâb olduğunu haber verdi, ed-Dahhâk dedi ki: Yahudiler krallara derlerdi ki: Biz kitabımızda şunu görüyoruz, Allah son zamanda bir peygamber gönderecek ve onunla peygamberliği sona erdirecektir. Fakat Allah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)ı peygamber olarak gönderince hükümdarlar onlara: Kitabınızda geleceğini yazılı olarak gördüğünüz peygamber bu mudur? diye sordular Yahudiler hükümdarların mallarına göz diktikleri için: Hayır bundan başkasıdır, dediler. Krallar da onlara hazineler dolusu mal verdiler: İşte yüce Allah bunun üzerine şöyle buyurdu: "O yaptıkları ile sevinen... sanmayasın" yani basit dünya malını almak için hükümdarlara yalan söyleyenlerin azabtan kurtulacaklarını sanmayasın, demektir. Birinci hadisin muktezası ile ikinci hadisin muktezası farklıdır. Bununla birlikte âyet-i kerimenin her iki sebeb dolayısı ile nazil olması ihtimali de vardır. Çünkü her iki olay da aynı zamanda cereyan etmiştir. Böylelikle âyet-i kerîme her iki kesime cevap teşkil etmiş olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'dır. Mervan'ın: Eğer bizden yaptığı işten dolayı sevinen... her bir kişi helâk olursa şeklindeki sözleri, umum ifadelerin kendilerine has sığaları olduğunun delilidir. Ayrıca; "Kimseler de bunlardan birisidir. Kur'ân ve sünnetten bunu anlamaya ve kavramaya çalışan kimseler için bu, kesin bir şeydir. Yüce Allah'ın: "Ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin..." âyetine gelince; eğer âyet-i kerîme Savaştan geri kalan münafıklar hakkında değil de kitap ehli hakkında ise: Çünkü onlar böyle olmadıkları halde: Biz İbrahim'in dini üzereyiz, diyorlar ve: Bizler namaz kılan, oruç tutan ve kitap ehli olan kimseleriz, diyen kitap ehli hakkında ise; onlar bundan dolayı övülmek istiyorlar demek olur. O taktirde; "Kimseler" kelimesi "ye" harfi ile okunuşa göre; "Sanmasınlar" fiilinin faili olur. Bu da Nâfi, İbn Âmir, İbn Kesîr ve Ebû Amr'ın kıraatidir. Yani bu sevinenler, sevinçlerinin kendilerini azabdan kurtaracağını sanmasın, Birinci mefûlun hazf edilmiş olduğu da söylenmiştir. O da kendilerini öyle sanmasınlar, demektir, İkinci mefûl ise "kurtanlacaklani kelimesidir. Kûfeliler ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’a hitap ile olmak üzere bu fiili "te" harfi ile okumuşlardır. Yani ey Muhammed, sen o sevinen kimselerin azabtan kurtarılacaklarını sanmayasın, demektir. "sanmayasın" âyeti ise "te" harfi ile "be" harfini üstün olarak okunmakta olup tekid için İade edilmiştir. Bunun birinci mefûlü ise fiilin sonundaki "he" ve "mini" (onlar anlamına gelen) zamiridir. İkinci mefûl ise hazf edilmiştir. Onları da böyle sanmayasın, demek olur. Baştaki "re" ise atıf edatı yakutta ikinci fiilin birinci fiilden bedel olması esası üzere zaittir. ed-Dahhâk ve Îsa b. Amr ise bu fiili başta ute" harfi ile "be' harfi de ötreli olarak; ": Sanmayasını:" şeklinde okumuştur ki, bununla Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)ı ve onun arkadaşlarını kast etmektedir. Mücâhid, İbn Kesîr, Ebû Amr ve Yahya b. Ya'mer ise sevinenlerin durumunu haber vermek üzere "ye" harfi ile ve "be" harfini Ötrelî olarak okumuşlardır. Yani onlar kendilerini öyle sanmasınlar, demektir. "Kurtarılacaklarını" kelimesi ise ikinci mefûl olur O taktirde "Kendilerini sanmasınlar" (son okunuşa göre) bir tekid olur. Bir görüşe göre ise; ...ler, kimseler" kelimesi: Sanmasınlar'ın failidir. Bunun iki mefûlü ise; "Kendîlerini sanmasınlar" fiilinin delâleti dolayısıyla hazf edilmiştir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Hangi kitap yahut hangi âyete göre Onları sevmenin benim için bir utanç olduğu görüşündesin ve sanıyorsun." Şair burada, bir fiilin mefûlünü zikrederek, ikinci fiilin mefûlünü zikretmeye gerek görmemiştir. (Âyette) ikinci olarak tekrar edilen "sanmayasın!" fiilinden sonra: " Kurtarılacaklarını kelimesi ikinci mefûl olarak gelmiştir. İkinci fiil, birincisinden bedel olduğundan dolayı, (birincisinin) iki mefûlünün zikredilmesine gerek bırakmamıştır. "La" nefy edatının başına gelen "fa" zâiddir. Bu gibi fiillerin, tam anlam ifade eden cümlelerde, herhangi bir hüküm gerektirmeksizin geldiği de söylenmiştir. Yedi kıraat İmâmı ve başkaları çoğunlukla: "Yaptıklarını" kelimesinin "elif"ini medsiz olarak okumuştur. Yani, gizledikleri ve söyledikleri yalan demektir. Mervan b. el-Hakem; el-A'meş, İbrahim en-Nehaî ise "verdikleri" anlamında olmak üzere hemzeyi medli olarak; şeklinde okumuşlardır. Saîd b. Cübeyr ise "kendilerine verilen" anlamına olmak üzere: diye okumuştur. "Kurtarılacaklarını" diye anlamlandırdığımız "el-mefâze" kurtulacak yer, kurtuluş demektir. Onlar kurtulamazlar, anlamındadır. Korkulu geçit yerlerine "mefâze" adının verilmesi ise teiaul (olumlu anlama ve hayra yormak) kullanarak öyle çekmesini ummak yoluyla maksadına yöneliktir. Bu açıklamayı el-Esmaî yapmıştır. Şöyle de denilmiştir: Ona bu ismin veriliş sebebi ölüme götüren ve ölüm tehlikesi olduğu zannedilen bir yer olduğundan dolayıdır. Araplar bu kökten olmak üzere ölen bir kimse hakkında "fevveze raculü" derler. Saleb der ki: Ben İbnü'l-Arabi'ye el-Esmaî'nin görüşünü naklettim de: Hata etmiştir dedi. Çünkü Ebû’l-Mekârim bana şöyle dedi: Bu geçit yerine "mefâze" denilmesinin sebebi, onu aşıp kurtulanın fevz bulduğundan dolayıdır. el-Esmaf de de der ki: (Yılan ve akrep gibi zehirli hayvanlar taralından) sokulan kimseye tefeül olmak üzere "selîm" ismi verilmiştir, İbnü'l-Arabi ise der ki: Ona böyle denilmesi başına gelen musibete teslimiyet gösterdiğinden dolayıdır. Âyet-i kerimenin bu bölümü hakkında şöyle bir açıklama da yapılmıştır: Sen sakın onların azabtan uzak bir yerde olacaklarını sanmayasın. Çünkü fevz hoşa gitmeyen bir şeyden uzak durmak demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'dır. |
﴾ 188 ﴿