119"Yemin olsun onları mutlaka saptıracağım, olmayacak kuruntulara boğacağım. Onlara hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim. Ve yine yemin olsun onlara Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakır da şeytanı veli edinirse şüphesiz o, apaçık bir zarara uğramış demektir. Bu âyete dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız: 1- Şeytanın Saptırmaları ve Telkinleri: Yüce Allah'ın: "Onları mutlaka saptıracağım" yani onları, hidayet yolundan çevireceğim. "Olmayacak kuruntulara boğacağım" yani, onları çeşitli kuruntu ve temennilerle uğraştırıp duracağım. Böyle bir temenni ile uğraştırmak ise, tek bir kişiyi temennilerle oyalamaya münhasır değildir Çünkü, her kişiyi başlı başına arzuladığı şeyler miktarınca ve durumunun belirlilerine göre temennilere boğar. Şöyle de açıklanmıştır: Hayat boyu, ben onların günaha ısrar etmelerini sağlamakla birlikte hayatın uzun olduğunu, hayır işleyebileceklerini tevbe edip hakkı tanımak durumuna geleceklerini onlara süslü göstereceğim, "Onlara hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim" Kesmek demektir, Kesici ve keskin kılıç anlamına gelen; tabiri buradan gelmektedir. Yani ben, onları, Bahîra, Sâîbe ve benzeri davarların kulaklarını kesmeğe iteceğim, Bu fiil, şeddeli ve şeddesiz olarak; Onu kesti, parçaladı şeklinde kullanılır. İse, kesilmiş parça anlamındadır, Çoğulu İse, şeklinde gelir, Züheyr der ki: "Uçtu ve onun elinde tüyünden parçalar kalmış olarak," 2- Allah'ın Hilkatini Değiştirmenin Mahiyeti: "Yemin olsun onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" âyetindeki (ve âyette benzeri diğer) "lâm'ların tümü kasem içindir İlim adamları bu değiştirmenin hangi hususlara raci olacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir. Bir kesim der ki: Bu değiştirme burmak, gözü çıkarmak, kulakları kesmektir. Bu anlamdaki açıklamaları İbn Abbâs, Enes. İkrime ve Ebû Salih ifade etmiştir. Bütün bunlar hayvana bir azap bir işkencedir. Haddi aşarak (tuğyan ile) haram ve helal kılmaktır. Herhangi bir delil ve belge olmaksızın söz söylemektir. Kulaklar davarlarda hem bir güzelliktir, hem de bir fayda sağlamaktadır. Diğer organları da böyledir. İşte bundan dolayı şeytan, bu yollarca Allah'ın hilkatini değiştirmeyi uygun görmüştür. Mücaşi'li İyad b. Himar'ın rivâyet ettiği (kutsi hadiste) şöyle buyurulmaktadır: "Ve şüphesiz Ben, bütün kullarımı hanifler olarak yarattım. Şeytanlar onlara geldi, onları hafife alarak dinlerinden saptırdı. Üzerlerine Benim kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kildi- Benim kendisi hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyleri Bana ortak koşmalarını ve benim hilkatimi değiştirmelerini onlara emretti." Müslim, Cennet 63: Müsned, IV. 62. Bu hadisi Kadı İsmail Kadı Ebû İshâk İsmail b. İshak b. İsmail; Basralı olup Ezd'e mensuptur. Çağının en ileri Mâlikî alimi idi. 282 h, yılında vefat etmiştir. (el-Kettani, es-Risâletu'l-Mustatrefe, s. 37) ile Müslim de rivâyet etmiştir. İsmail rivâyetle der ki: Bize Ebû'l-Velid ile Süleyman b. Harb anlattı. Dediler ki; Bize Şu'be, Ebû İshak'dan anlattı. Ebû İshak, Ebû'l-Ahvas'dan, o, babasından rivâyetle dedi ki: Görünümüm beni yoksul bir kimseymiş gibi gösterdiği halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına vardım şöyle buyurdu: "Senin herhangi bir malın var mı?" Evet dedim. "Hangi maldan (malın) var?" diye sordu, ben; Her maldan. Attan, deveden, kölelerden malım var dedim. -Ebû'l-Velid: Ve koyundan (fazlasını da) ekler- (Hazret-i Peygamber) buyurdu ki: "Allah sana bir mal verdiği takdirde onun, (nimetinin) eseri üzerinde görünsün" Sonra şöyle buyurdu: "Kavminin develeri kulakları sağlam olarak yavruladığı halde sen eline bir ustura alıp bunların kulaklarını yarıyor ve bunlar bahira'dır deyip, sonra da derilerini yararak bunlar da kulakları kesilmiştir diyor ve bunu kendine ve aile halkına haram etmek maksadıyla yapıyor musun." Ben: Evet dedim. Bu sefer şöyle buyurdu: "Allah'ın sana verdiğini helalinden ye. (Unutma ki) Allah'ın usturası senin usturandan daha keskindir. Allah'ın kolu da senin kolundan daha güçlüdür." Ben, Ey Allah'ın Rasulü dedim. Birisinin yanına misafir olduğum halde eğer bana misafire gösterilmesi gereken ikramda bulunmazsa, daha sonra o kişi yanıma misafir gelirse ben ona misafir olarak ikramda bulunayım mı, yoksa o bana nasıl davrandıysa ben de ona öyle mi davranayım? Hazret-i Peygamber: "Hayır, sen ona ikramda bulun" diye buyurdu. Müsned, III, 473; az farkla Tirmizî, Birr 63; Müsned, IV, 137. 3- Kusurları Dolayısıyla Kurban Edilmeleri Câiz Olmayan Hayvanlar: Bu gibî-uygulamalar şeytanın işi ve onun etkisinden ortaya çıktığı için "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere, (kurban edeceğimiz hayvanların) gözlerini, kulaklarını iyice tetkik etmemizi ve bir gözü kör, kulağının bir tarafı kesilmiş, kulağının arka kısmı kesik, kulağı delinmiş ve kulağı yarılmış davarları kurban etmememizi emretmiştir. Bunu, Ebû Dâvûd, Ali'den rivâyet etmiştir. Ali dedi ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize "... emretti" diyerek hadisi zikretti. Ebû Dâvûd, Edahi 6; Tirmizî, Edâhî 6; Nesâî, Dahâyâ, 8,9, 11; Dârimî, Edâhi 3; Müsned. I, 108, 128t 149. Kulaktaki kusura, bütün ilim adamları topluluğu dikkat eder ve gözönünde bulundururlar. Mâlik ve Leys der ki: Kulağının tamamı yahut büyük bir kısmı kesik olan hayvan kurbanlık olmaz. Ancak, işaretlemek kastıyla kulağı yarılmış olan hayvan kurban edilebilir. Bu ise, Şâfiî ile bir gurup fukahanın görüşüdür. Eğer hayvan, doğuştan kulaksız yaratılmış ise, Mâlik ile Şâfiî, kurban edilmesi câiz değildir, derler. Şayet küçük kulaklı ise kurban edilebilir. Ebû Hanîfe'den de buna benzer bir görüş rivâyet edilmiştir. Semizlemesi veya buna benzer bir menfaat kasti ile yapılacak olursa, bir gurup ilim adamı davarların burulmasına, müsaade etmiştir. İlim adamlarının Cumhûru ve geneli ise, burulmuş hayvanın kurban edilmesinde mahzur olmadığı görüşünü kabul ederler. Hatta eğer burulmuş hayvan diğerlerinden daha semiz ise, kurban edilmesini daha güzel görenler de vardır. Ömer b. Abdülaziz, atların burulmasına müsaade etmiştir. Urve b. ez-Zübeyr de kendi katırını burmuştur. Mâlik, koçların burulmasına izin vermiştir. Bunun câiz oluş sebebi ise, bu işin hayvanı dini bir inanç gereği olarak tapınılan bir puta, yahut da ilahî edinilen bir rabbe böylelikle tahsis etmek maksadı güdülmeyip sadece etinin güzelleşmesini ve dişiden yana umudunu kesmek suretiyle erkeği güçlendirmek kastıyla yapılmış olmasıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu hadisi dolayısıyla bunun mekruh olduğunu kabul edenler de vardır: "Bunu ancak bilmeyen kimseler yaparlar." İbn Ömer dedi ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) atların ve davarların burulmasını yasakladı." (Müsned, II, 24.) İbnü’l-Münzir de bu görüşü tercih eder ve şöyle der: Çünkü böyle bir görüş, İbn Ömer'den sabittir. O, şöyle derdi: O da Allahın bir yaratığıdır. Yine Abdulmelik b. Mervan da bu uygulamayı mehruh görmüştür el-Evzaî der ki: Soyu üreyen herbir varlığın burulmasını (bizden önceki selef mekruh görürdü.) İbnü'l-Münzir der ki: Bu hususta iki hadis vardır. Birisi şöyledir- İbn Ömer'e göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) koyun, inek, deve ve at cinsinin erkeklerinin burulmasını yasaklamıştır. Bir önceki nota bakınız. Diğeri ise İbn Abbâs'tan gelen bir hadis olup, buna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) canlının ölünceye kadar atışa hedef alınmalarını ve hayvanların burulmalarını yasaklamıştır. Hayvanların ölünceye kadar hedef alınmalarını yasaklayan rivâyetler için bk. Buhârî, Zebâih 25; Müslim, Sayd 58,60; Ebû Dâvûd, Edâhî 11; İbn Mâce, Zebâih 10; Dârimî, Edâhî 13; Müsned, II, 94, III, 117, 171, 180, 191. V, 422. Muvatta’''da bu husus ile alakalı rivâyete göre Nafı' İbn Ömer'in burmayı hoş görmeyip (mekruh) şöyle dediğini nakletmektedir: Çünkü bununla (burmakla) hilkat tamam olmaktadır. Muvatta’', Şear 4. Müsned, II, 24'te ise; "Hilkat onunla gelişir" anlamındadır. Ebû Ömer der ki: Yani, burmayı terketmek hilkatin tamam olmasına sebeptir. Bu ifade, hilkatin nema bulması (gelişmesi) şeklinde de rivâyet edilmiştir. Derim ki: Bunu Ebû Muhammed Abdulğani, Ömer b. İsmail'den rivâyet etmektedir. Nafi'de Nah"den, o, İbn Ömer'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururdu: "Allah'ın hilkatini geliştireni (artırıp çoğaltanı.) burmayınız." Bunu Dârakutnî hocasından rivâyetle; bize, Ebû Abdullah el-Muaddel anlattı, bize, Abbas b. Muhammed anlattı bize, Ebû Mâlik en-Nehaî, Ömer b. ismail'den anlattı.., deyip hadisi zikretti. Dârâkutnî dedi ki: Ayrıca bunu, Abdussamed b. en-Nu’man, Ebû Mâlik'den rivâyet etmiştir. Âdemoğlunun burulması ise başlı başına bir musibettir. Çünkü, Âdemoğlu buruldumu, artık kalbi ve gücü iptal olur. Hayvanın tam aksi duruma gelir. Hazret-i Peygamberin: "Evleniniz, çoğalınız. Ben, sizinle diğer ümmetlere karşı övüneceğim" "Seven ve doğurgan kadınlarla evlenin, çokluğunuzla öğüneceğim" anlamında; Nesâî, Nikâh 11; Müsned, III, 245. Ayrıca bk, el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IV, 252, 253, 258. âyetinde emrolunan neslini çoğaltması da kesilmiş olur. Diğer taraftan, bazan kişiyi Ölüme götürecek kadar çok büyük bir ızdırap da verir. Böyle bir durumda ise, hem mal zayi edilir, hem de bir can telef edilir. Bütün bunlar ise yasaktır. Malın zayi edilmesinden söz etmesi, genellikle kölelerin burulmasından dolayıdır. Diğer taraftan böyle bir uygulama müsledir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da müsleyi yasaklamıştır. Bunu yasakladığına dair hadîsler ise sahihtir. Hicazlı ve Kûfeli fukahadan bir topluluk da Sakalibe (Sılavlar) diye bilinen kavimden Sakalibe: Ülkeleri Hazar sınırlarına yakın, Bulgarlarla Kostantiniyye (İstanbul) arası bölgede yaşayan bir kavim, (Fîruzâbâdî, el-Kâmusu'l-Muhit). Bugün onlara Slavlar denilmektedir. (el-Mu'cemu.’l-Vasît), ve diğerlerinden burulmuş olan köleleri satın almayı mekruh görmüşler ve şöyle demişlerdir: Eğer sizler onlardan bunları satın almayacak olursanız, onlar da burmazlar. Yine fukaha, Âdemoğlunu burmanın helal ve câiz olmadığında ihtilaf etmemişlerdir. Çünkü bu hem bir müsledir, hem de yüce Allah'ın hilkatini değiştirmedir. Aynı şekilde herhangi bir had veya kısas gereği olmaksızın insanların diğer organlarını kesmek de böyledir. Bunu Ebû Ömer söylemiştir. 6- İşaret Kastıyla Hayvanı Dağlamak: Bu husus bu şekilde anlaşıldığına göre şunu bil ki, işaretlemek (için dağlamak) ve hayvanlara alâmet koymak, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yasakladığı, şeytanın telkinine riayet şartını yasaklamasından istisna edilmiştir. Sözkonusu şart ise, az önce açıklamış olduğumuz hayvanın ateş ile azaplandırılmasının yasaklanmasıdir. İşaretlemek (el-vesm.) ateşle dağlamak demektir. Aslında bu kelimenin anlamı da alâmet demektir. Bir şeyi kendisiyle tanınacağı bir alâmet ile işaretlemeyi anlatmak üzere bu kökten gelen kelimeler kullanılır. Yüce Allah'ın: "Onların nişanları (alametleri) yüzlerindedir" (el-Feth, 48/29) âyeti de buradan gelmektedir. O halde sima alâmet, mîsem ise dağlama aracı demektir. Müslim'in Sahih'inde Enes (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği sabittir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı elinde misem olduğu halde zekât ve ganimet develerini işaretlerken gördüm. Müslim, Libâs 112; Buhârî, Zekât 69; Müsned, III, 284. Buna benzer başka rivâyetler de vardır. Böylelikle her bir mal ayrı ayrı bilinsin ve hakettiği yere verilsin, ondan başkasının o yere harcanmasının önüne geçilsin. 7. İşaretlemeler, Dövmeler ve Benzeri Uygulamaların Hükmü; Yüz dışında bütün organlarda işaretlemeler yapmak caizdir. Çünkü Cabir (radıyallahü anh) şöyle demektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüze vurmayı ve yüze dağlayarak işaret yapmayı yasaklamıştır Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Enes'ten değil de Cabir'den: Müslim, Libâs 10; Müsned, III, 318, 378; Tirmizî, Cihâd 31; (yalnızca işaret yasağı); Bu yasağın sebebi ise, yüzün diğer organlardan daha üstün oluşudur. Zira güzelliğin yeri orasıdır. Ayrıca hayvan yüzü ile varlığını devam ettirir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kölesini döven birisinin yanından geçerken ona şunu emretmiştir. "Yüzüne vurmaktan sakın. Çünkü, şüphe yok ki Allah, Âdemi sureti üzere yaratmıştır." "Sizden kim başkası ile döğüşürse (döverse) yüze vurmaktan sakınsın. Çünkü Allah Âdem'i kendi suretinde yaratmıştır," anlamında ve "kölesini dövenden söz edilmeksizin: Müslim, Birr 115. Yani, Âdem'i de bu dövdüğün kişinin sureti üzere yaratmıştır. Bunun da anlamı bu dövülen kişinin yüzünün Âdem'in yüzüne benzemesidir. İşte bu benzerlik dolayısıyla ona gereken saygının gösterilmesi icabeder. Böyle bir açıklama bu hadisin te'vili ile ilgili olarak yapılan açıklamaların en güzelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır. Bir kesim de şöyle demiştir: (Âyet-i kerimede geçen) "Değiştirmek" ile, güzelleşmek kastıyla yapılan dövme ve ona benzer işlere işaret edilmektedir. Bu açıklamayı Abdullah b. Mesud ile el-Hasen yapmıştır. Bu kabilden (yasağı) ihtiva eden âyetlerden birisi de Abdullah b. Mesud'dan rivâyet edilen şu sahih hadistir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah, dövme yapan kadına da, yaptıran kadına da (yüzünden) tüylerini alana da aldırana da, güzelleşmek için dişlerim törpüleyen ve Allah'ın hilkatini değiştiren kadınlara lanet etmiştir." Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Buhârî, Tefsir 59. Sûre 4, Libâs 82, 84, 85, 87; Müslim, Libâs 120; Ebû Dâvûd, Tereccül 5; Tirmizî, Edeb 33 vb. Bu hadis, tamamıyla yüce Allah'ın izniyle el-Haşr Sûresi'nde (59/7, âyet, 8. başlıkta) gelecektir, Eşm (dövme) ellerde olur. Bu da kadının elinin arka tarafına ve bilek bölümüne iğne batırılıp sonra sürme yahutta yakılmış yağ isi ile doldurulmasıdır. Daha sonra bu yeşil bir renk alın Fiilin kullanılışı (Kadın) dövme yaptırdı, yaptırır, dövme yaptırmak şeklindedir. Dövme yaptıran kadına "vasime", kendisine dövme yapılan ve yapılmasını isteyen kadına da "müstevşime" denilir. Bu açıklamaları el-Herevîyapmıştır. İbnü'l-Arabî der ki: Sicilya ve Afrikalı erkekler de dövme yaptırırlar. Bundan kasıt ise her birisinin yetişkinlik çağında erkekliğine delalet etmesidir. Kadı Iyad der ki: -Müslüman ravilerinden birisi olan el-HerevÎnin rivâyetinde "Dövme yapan ve yaptıran kadın" ibaresi yerine, "mim" harfi ile değil de "ye" harfi ile şeklinde varid olmuştur ki, bu da süslenmek demek olan "el-Veşy'den gelmektedir. Bu kelime İse, asıl itibariyle kumaşı iki renkli dokumaktır. Öküzün, eğer yüz ve ayaklarında siyahlık varsa ona, denilir. Buna göre anlamı, kadının yüzündeki tüylerin alınmasını, dişlerinin törpülenip aralarının açılmasını işaret etmesini söylemesi demektir. Yüzlerindeki tüyleri aldıranlar anlamına gelen "(el-mutenammisat)" kelimesi, mutenammısa kelimesinin çoğulu olup, yüzünden tüyleri minmâs (cımbız) denilen alet ile alan kadın demektir. Minnlâs ise tüyleri kopartan, söken alet demektir. Bunu yapan kadına da nâmisa denilir. İbnü'l-Arabî der ki; Mısır halkı, etek tüylerini de yolarlar. Bu da bu kabildendir. (Yasaklanmış olan türdendir). Çünkü, sünnet olan eteği tıraş etmek, koltuk altlarını ise yolmaktır. Fercin tüylerinin yolunması İsef ferci gevşetir ve ona eziyet verir. Ondaki faydaların bir çoğunu da ortadan kaldırır. Dişlerinin arasını ayıranlar (el-mütefellicât) kelimesi ise, mütelellice'nin çoğuludur. Dişlerini birbirinden ayırma işini yapan kadın demektir. Bu işi, dişleri birbirine hilkatinden sık olan kadın, suni olarak yapar ve dişlerini birbirinden ayrıymış gibi gösterir Müslim'den başkasında bu kelime yerine kelimesi geçmektedir ki, bu da nin çoğuludur Bu da dişlerini törpüleyen demektir. Bu da, gençlerin dişlerinde görülen aralığı yapan kadına verilen ad olup, bunu yaşlı kadınlar genç kadınlara benzemek kastıyla yaparlar. Bütün bu işlerin Hadîs-i şerîfler lanetlik iş olduğuna işaret etmekte ve bunların büyük günahlardan olduğunu ortaya koymaktadır. Bu fiillerin yasaklanış sebebini teşkil eden hikmetin (mananın) ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bu işlerin tedlis (çirkinlikleri örtüp saklama) türünden olduğu için haram kılındığı söylendiği gibi, İbn Mes'ûd'un dediği şekilde yüce Allah'ın hilkatini değiştirmek türünden olduğu için yasaklandığı da söylenmiştir. Daha sahih olan da budur. Aynı zamanda bu görüş, birinci hususu da kapsamına alır. Diğer taraftan şöyle denilmiştir: Bu yasaklar, kalıcı olanlar hakkında sözkonusudur. Çünkü bunlar yüce Allah'ın hilkatini değiştirmek kabı Ündendir. Sürme ve kadının kendileriyle süslendiği ve kalıcı olmayan şeylere gelince bunu, Mâlik olsun başkaları olsun, ilim adamları câiz görür. Böyle bir işi Mâlik, erkekler için mekruh görmektedir. Yine Mâlik, kadının ellerini kına ile süslemesini câiz görmüştür. Hazret-i Ömer'den ise böyle birşeyi reddettiği ve: Kadın, ya ellerinin tamamını kınalasın yahutta bu işi terketsin, dediği rivâyet edilmiş olmakla birlikte, Mâlik, Hazret-i Ömer'den böyle bir rivâyetin geldiğini kabul etmez. Ve ona göre kadın, ellerini kınalamayı terk etmemelidir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ellerine kına yakmayan bir kadın görünce şöyle buyurmuş: "Sizden herhangi bir kadın, elini erkek eliymiş gibi bırakmasın." Bunun üzerine bu kadın ölünceye kadar doksan yaşını aşmış olduğu halde ellerine kına yakmayı sürdürdü. Müsned, V, 381, VI, 437. Kâdı Iyâd der ki: Hadîs-i şerîfte kınanın karart il masına dair yasak varid olmuştur. Bunu el-Mesabib sahibi (el-Beğavi) zikretmiş olmakla birlikte kadın, süslenmekten atıl (uzak) kalmamalıdır. Onun boynunda bir dizi boncuktan bir gerdanlık bulunmalıdır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)'ye şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Boynuna bir şey takmamazlık etmemelisin. Ya bir ip veya ince kesilmiş deriden birşey bulunsun," Enes der ki: Namazda kadının boynuna velevki ince kesilmiş bir deri parçası olsun bir şey asması müstehabtır, Ebû Cafer et-Taberî der ki: İbn Mes'ûd'un rivâyet ettiği Hadîs-i şerîfte, yüce Allah'ın kadını yaratmış olduğu şekilde fazla veya eksiklikle kocasına yada başkasına güzel görünmek arzusuyla herhangi bir değişiklik yapmasının câiz olmadığına delil vardır. Dişlerini ister birbirinden ayırsın veya onları törpülesin yahut fazladan bir dişi olup onu izale etsin, yada uzun dişleri bulunup onun uçlarını kesmiş olsun. (Hepsi câiz değildir). Aynı şekilde sakal, bıyık veya çene tüyleri -eğer bitecek olursa- tıraş etmesi câiz değildir Çünkü bütün bunlar Allah'ın hilkatini değiştirmektir. (Kadı) İyad der ki: Onun bu naklettiklerine göre, eğer bir kimsenin doğuştan fazladan bir parmağı veya fazladan bir organı varsa onu kestirmesi veya aldırması câiz değildir. Çünkü bu da yüce Allah'ın hilkatini değiştirmek kabil indendir. Şu kadar varki, eğer bu fazlalıklarda ona acı ve rahatsızlık veren bir taraf varsa, Ebû Cafer'e (et-Taberî'ye) ve başkalarına göre de bunları aldırmakta bir mahzur yoktur. Yine Müslim,'in rivâyet ettiği Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: "Allah, saç ekleyene de saçına saç ekletene de, dövme yapana da yaptırana da lanet etmiştir" Buhârî, Libâs 85, 87; Müslim, Libâs 119; Ebû Dâvûd, Tereccül 5; Tirmizî, Libâs 25; Edeb 33; Nesâî, Zinet 23; İbn Mâce, Nikâh 52. hadisi de bu kabildendir. Bununla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kadının saçına saç eklemesini yasaklamaktadır. Bu ise, saçım çoğaltacak şekilde saçına başka saç ilave etmektir Vasile (saç ekleyen), bu işi yapandır Mustavsile ise, kendisine bu işi yapması için'başkasını çağıran, başkasından bunu isteyendir. Yine Müslim, Hazret-i Cabir'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kadının, saçına herhangi bir şey eklemesini yasaklamıştır. Müslim, Libâs 121; ayrıca bk. Nesâî, Zinet 26. Hazret-i Ebû Bekir'in kızı Esma'dan da şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Bir kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü, henüz yeni gelin bir kızım var. Kızamık çıkardı, bundan dolayı saçları döküldükçe döküldü. Ben, saçına saç ekleyeyim mi? Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Allah, saç ekleyene de ekletene de lanet etmiştir." Buhârî, Libâs, 83. 85; Müslim, Libâs 115, 116; İbn Mâce, Nikâh 52. İşte bütün bunlar saç eklemenin haramlığı hususunda açık birer nastır. Ve Mâlik ile ilim adamlarından bir topluluk da bu görüştedir. Bunlar saça, yün olsun bez olsun ve bundan başka herhangi bir şey olsun, bir şeyler eklemeyi yasak görmüşlerdir. Çünkü bütün bunlar da saça birşeyler eklemek anlamındadır. İstisna olarak el-Leys b. Sa'd, saça yün, bez ve saç olmayan birşeyler eklemeyi câiz kabul etmektedir. Bu ise, Zahirî mezhebine mensub ilim adamlarının görüşlerine daha yakındır. Başkaları, başın üzerine saç koymayı mubah kabul etmiş ve şöyle demiştir: Yasak, özel olarak saç ekleme hakkında varid olmuştur. Böyle bir açıklama ise, katıksız bir Zahirîliktir ve anlamdan yüz çevirmektir. Bazıları -da oldukça şaz bir görüş ileri sürerek, mutlak olarak saç eklemeyi câiz görürler. Bu ise, hadislerce reddedilen ve kafi olarak batıl olan bir görüştür. Âişe (r. anha)’dan bu görüş rivâyet edilmekle birlikte sahih değildir. İbn Sîrîn'den, bir adamın kendisine şöyle sorduğu rivâyet edilmiş: Benim annem, kadınların saçlarını tarıyordu. Ne dersin onun malından yiyebilir miyim? İbn Şîrîn: Eğer kadınların saçlarına saç ekliyor idiyse yiyemezsin, cevabını vermiş. Bununla birlikte süslenmek ve güzel görünmek kastı ile, renkli ipek iplikler ile saçı bağlamak bu yasağın kapsamına girmez. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. Bir kesim şöyle demiştir: Allah'ın yarattığını değiştirmekten kasıt şudur: Yüce Allah, güneşi, ayı, taşları, ateşi ve diğer mahlukatı onlarla faydalanılsın ve onlardan ibret alınsın diye yaratmıştır. Ancak kâfirler, bunları tapınılan ilahlar olarak değerlendirmekle Allah'ın yarattığını değiştirmiş oldular. ez-Zeccâc der ki: Şanı yüce Allah, davarları sırtlarına binilsin, etleri yenilsin diye yarattığı halde onlar bu davarları kendilerine haram kıldılar. Güneşi, ayı ve taşları ise insanların emrine yarattığı halde, onlar bunları tapındıkları ilahlara dönüştürdüler. Böylelikle Allah'ın yarattığını değiştirmiş oldular. Tefsir âlimlerinden Mücahid, ed-Dahhak, Saîd b. Cübeyr ve Katade gibi bir topluluk da bu görüşü ifade etmişlerdir. Aynı zamanda İbn Abbâs'tan: "Onlara Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğin" âyetini, Allah'ın dinini değiştirmelerini emredeceğim diye açıkladığı da rivâyet edilmiştir- en-Nehaî de böyle açıklamıştır. Taberî de bu görüşü tercih ederek şöyle demektedir: Bu âyetin anlamı böyle olduğuna göre, yüce Allah'ın yasaklamış olduğu burmak, dövme yaptırmak ve buna benzer her tür masiyet iş, bunun kapsamına girer. Çünkü şeytan bütün masiyetleri işlemeye çağırır. Yani, Allah'ın dininde Allah'ın yarattığım mutlaka değiştirmelerini emredeceğim, anlamına gelir. Yine Mücahid: "Ve yine onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" âyetini, Allah'ın insanları üzerinde yaratmış olduğu fıtratı değiştirmelerini emredeceğim diye açıklamıştır, Yani, insanlar İslam fıtratı üzere doğmuşlardır. Şeytan ise, bu fıtratı değiştirmelerini emr etmiştir. İşte Hazret-i Peygamber'in: "Her doğan (İslam) fıtratı üzere doğar. Sonra onun anne ve babası onu yahudi, hıristîyan veya mecusİ yaparlar" Buhârî, Cenâiz 93; Müslim, Kader 22 vd.; Ebû Dâvûd, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5; Muvatta’', Cenâiz 52; Müsned, II, 2?3, 275, 347, 393, 410, 481. âyetinin anlamı budur. Buna göre, burada sözü edilen: "Allah'ın yaratmasının anlamı, yüce Allah'ın: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim (diye sorunca) onlar: Evet Rabbimizsin dediler" (el-A'raf, 7/172) âyetinde işaret ettiği ruhlarını zerreler halinde yarattığı günde onlarda var etmiş olduğu kendisine îman etmek fıtratım değiştirmek anlamına gelir. İbnü'l-Arabî der ki: Tavus'dan rivâyet edildiğine göre o, siyah bir kadının beyaz bir erkekle, beyaz bir kadının siyah bir erkekle nikâhlarım asında hazır bulunmaz ve böyle bir iş yapmak, yüce Allah'ın: "Onlara Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" demek kabtlindendir dermiş. Kadı (İbnü'l-Arabî) der ki: Lâfız her ne kadar bu anlama gelme ihtimalini taşıyorsa da bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın azadlısı beyaz olan Zeyd'i, Habeşistanlı ve Üsame'nin annesi (siyahi) Bereke Künyesi Um Eymen'dir. Adının "Bereke" olduğu söylenir. Usâme b. Zeyd'in annesidîr. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın dadısıdır, Osman (radıyallahü anh)'ın halifeliği döneminde vefat etmiştir. (İbn Hacer, Takribu't-Tekzib, II, 219) ile evlendirmesi şeklindeki uygulamasıyla tahsis edilir. Üsame'nin kendisi de beyaz bir babadan siyah birisi idi. Bu ise, bütün ilmine rağmen Tavus'a gizli kalmış bir noktadır. Derim ki: Yine Hazret-i Peygamber, siyah olan Üsame ile Kureyş'li ve beyaz tenli olan Kays kızı Fatıma'yı evlendirmiştir. Abdurrahman b. Avf in kızkardeşi Zühriyye de Hazret-i Bilal'in nikâhı altındaydı. Bu da bu genel hükmü tahsis etmektedir. Ve bu husus da ona (yani Tavusa, eğer metindeki gibi tesniye zamirine göre tercüme edilirse) Tavusa ve İbnü'l-Arabî'ye gizli kalmıştır. Yüce Allah'ın: "Kim Allah'ı bırakır da şeytanı veli edinirse" yani, kim Allah'ın emrini bırakıp şeytana itaat ederse, "şüphesiz o apaçık bir zarara uğramış demektir." Yani, şeytana Allah'ın hakkı olan bir şeyi vermek ve şeytan dolayısıyla Allah'a itaati terk etmek suretiyle kendisini zarara sokmuş ve aldatmış olur, |
﴾ 119 ﴿