4

Senden, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: "Size bütün İyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Allah'ın size öğrettiklerî ile alıştırıp Öğrettiğiniz avcı hayvanların avları da. Artık onların sizin için tutuverdiklerinden yeyin. Üzerine Allah'ın ismini anın ve Allah'tan korkun. Muhakkak Allah hesabı pek çabuk görendir."

Bu âyete dair açıklamalarımızı onsekiz başlık halinde sunacağız:

1- Âyetin Nüzul Sebebi:

"Senden... soruyorlar" âyeti kerimesi Adiy b. Hatim, Zeyd b. Muhelhilîn -ki o, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın kendisine "Zeydü’l-Hayr" ismini vermiş olduğu "Zeydü'l-Hayfdır- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şunu sormaları üzerine nâzil olmuştur:

Ey Allah'ın Rasûlü, biz, köpeklerle ve şahinlerle avcılık yapan bir topluluğuz. Köpekler ise inek, eşek ve ceylanları yakalamakla birlikte bunlardan kimisini yetişip kesebiliyoruz, kimisini de köpekler öldürmekte ve biz bunları yetişip kesemiyoruz. Allah; meyteyi (leşi) haram kılmış bulunmaktadır. Bizim için helâl olan nelerdir?. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. el-Vâhidî, Esbabu Nüzuli'l Kur'ân, S, 194; Suyûtî, ed-Dürru'l-Mensur, III, 21-22.

2- Helâl Kılınan Şeyler:

"...Kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki; Size bütün iyi ve temiz şeyler helal kılındı" âyetinde yer alan;

"Ne" edatı, mübteda olarak ref mahallindedir. Haberi ise;

"Kendilerine neyin helâl kılındığını... " âyetidir. Buradaki ise fazladan gelmiştir Bu, anlamında da kabul edilebilir O takdirde haber:

"De ki: e bütün iyi ve temiz Şeyler helâl kılındı" âyetidir İyi ve temiz şeyler anlamındaki "et-Tayyibât" helâl olan şeyler demektir. Haram olan her şey ise Tayyıb (iyi ve temiz) olamaz. Tayyıb'ın tanımı ile ilgili olarak şöyle de denilmiştir: O, yeyip içenin lezzetini aldığı ve bu hususta dünyada da ahirette de kendisine zarar vermeyen herşeydir. Tayyibâttan kastın kesilen hayvanlar olduğu da söylenmiştir. Çünkü, şer'î kesim ile bu hayvanlar temizlenmiş olur.

3- Eğitilmiş Av Hayvanlarının Avladıkları:

"Alıştırıp öğrettiğini...." anlamındaki; âyeti "alıştırıp öğrettiğiniz avcı hayvanların avlan da" anlamındadır. Buna göre ifadede hazfedilmiş (avladıkları anlamını veren bir) kelime vardır. Bunun takdiri mutlaka gereklidir. Eğer bu takdir olmasaydı, helâl olup olmadıkları hakkında sorulan sorunun,

"alıştırıp öğretilen avcı hayvanları" kapsaması gerekirdi. Oysa bu, kimsenin kabul ettiği bir görüş değildir.

Diğer taraftan yırtıcı hayvanların etini mubah kabul eden kimseler de bu yırtıcı hayvanların mübahlığının eğitilmiş olması şartına bağlı olarak tahsis etmemektedir, ileride bu gibi hayvanların yenilmesi ile ilgili olarak ilim adamlarının görüşleri yüce Allah'ın izniyle el-En'âm suresinde (6/145- âyetin tefsirinde) gelecektir,

Kur'ân ahkâmına dair eser yazmış bazı kimseler, âyet-i kerimenin ifade ettiği mübahlığın, bizim eğitmiş olduğumuz avcı hayvanları kapsamına aldığına delil teşkil ettiğini de zikretmektedir. Bu, hem köpeği, hem de diğer yırtıcı ve avlayıcı kuşları kapsamaktadır. Bu da diğer yollarla onlardan yararlanmanın mubah olmasını gerektirir. Köpeğin ve diğer avlayıcı hayvanların satışının câiz olmasına, -bir delil ile tahsis edilen müstesna- diğer çeşitli menfaat şekilleriyle onlardan yararlanmanın da câiz oluşuna delalet etmektedir. Sözü geçen istisna da "cevârilı" diye anılan ve avlayıcı olan köpek ve diğer yırtıcı kuşların yenilmesini ihtiva eder. Adiy b. Hatim'in özel isim verdiği beş tane köpeği vardı. Alıştırmış olduğu bu av köpeklerinin İsimleri ise, Selheb, GaJlâb, Muhtelifi ve Mütenâis idi. es-Süheylî der ki: Beşincisinin ismi hususunda şüphe etmekteyim. Bunun adının Ahtab mı, yoksa Vessab mı olduğu hususunda mütereddidim.

4- Köpek Vasıtasıyla Avlanan Hayvanın Yenilmesi İçin Aranan Şartlar:

Ümmet, eğer köpek siyah renkli olmayıp, müslüman tarafından eğitilmiş, ava salındığı zaman giden, çağırıldığı zaman gelen, avı ele geçirmesinden sonra uzaklaşması istenince uzaklaşan, avını yaralamak yahut da dişini ona geçirmekle birlikte yakaladığı avdan yemeyen bir köpek ile müslüman avlanacak ve o avcı köpeği salması esnasında Allah'ın ismini anacak olursa, böyle bir köpeğin avının sahih olup yenileceğini hilafsız olarak İcma ile kabul etmiştir.

Bu şartlardan birisi bulunmayacak olursa, görüş ayrılıkları sözkonusu olur. Şayet avlanmada kullanılan sırtlan ve benzeri köpek dışında bir hayvan, yahut da doğan, şahin ve benzeri kuşlar olursa, ümmetin Cumhûru eğitilmelerinden sonra avladıkları bütün avların yenileceği görüşündedir. Böyle bir avlayıcı hayvan, (âyet-i kerimede nitelendirilen şekliyle) cârin (yani kâsib, kazama) dır. Çünkü, bir kimse bir şey kazanacak olursa, aynı kökten gelen: tabirleri kullanılır. (Organ anlamına gelen) el-Câriha da buradan gelmektedir. Çünkü, onun vasıtası ile birşeyler kazanılır. " Kötülüklerin kazanılması" tabiri de buradan gelmektedir.

Şair el-A'şâ der ki:

"(Benim hicvettiğim kimsenin sözleri) boşa gider, hederdir. (Buna karşılık benim hicvim) oldukça etki bırakan bir dağlamayı andırır.

(Onların hicivleri benimkine denk almadığı için) hiciv İle Mt şeyler kazanana

kendi işlediklerini hatırlatır."

Âyet-i kerimede de: " Gündüzün de ne kazandığınızı bilir.,." (el-En'âm, 6/60) diye buyurulmaktadır. Bir başka yerde de:

"Yoksa kötülükleri kazananlar...mı sanırlar?" (el-Câsiye, 45/21.) diye buyurulmaktadır.

5- Avlanmak için Kullanılan Hayvanın Eğitilmesi:

Yüce Allah'ın:

"Alıştırıp öğrettiğiniz" âyetinin anlamı: Alıştırıp Öğreten kimseler demektir. Eğiten ve tedip eden kimse anlamındadır. Bunun: Tıpkı, köpeklerin alıştırıldığı gibi, avlanmak hususunda ısrar edenler olarak anlamında olduğu da söylenmiştir. er-Rummânî der ki: Her iki anlamın da kastedilmesi ihtimali vardır.

"Alıştırıp öğrettiğiniz" kelimesinde, kelimenin kökü, (köpek anlamına gelen kelb'den geldiği için) yalnızca köpeklerin avladıklarının mubah olduklarına dair delil yoktur. Çünkü bu kelime, "mü’minler" demesi gibidir Her ne kadar; yalnızca köpeklerin avladıkları mubahtır, diyenler buna yapışmış iseler de yine onların görüşlerine delil olacak bir taraf yoktur. İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre, İbn Ömer'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Doğan ve benzeri avcılıkta kullanılan kuşların yakaladıklarına gelince; bunların yakaladıklarını ölmeden önce yetişecek ve kesebilecek olursan onu kes, onu yemek senin için helâldir. Aksi takdirde ondan yeme.

İbnü’l-Münzir der ki: Ebû Cafer'e doğan kuşu ile avlanmanın helâl olup olmadığı soruldu o, hayır yetişip de onu kesmen müstesna diye cevap verdi.

ed-Dahhâk ile es-Süddî:

"Allah'ın size öğrettikleri ile alıştırıp öğrettiğiniz avcı hayvanların avları da" âyetinin, köpekler hakkında hususi olduğunu söylemişlerdir. Eğer köpek, simsiyah ise, Hasan (el-Basrî), Katade ve en-Nehaî onunla avlanmaya mekruh görmüşlerdir. Ahmed ise der ki: Köpeğin simsiyah olması halinde avcılıkta kullanılmasına ruhsat veren kimse olduğunu bilmiyorum. İshâk b. Rahaveyh de bu görüştedir.

Medine ile Kûfe'deki ilim ehlinin geneli ise, eğitilmiş herbir köpek ile avlanmanın câiz olduğu görüşündedirler. Siyah köpekle avlanmayı uygun görmeyenler, buna gerekçe olarak Hazret-i Peygamber'in: "Siyah köpek bir şeytandır" hadisi dolayısıyla bu görüşe varmışlardır. Bu hadisi, Müslim rivâyet etmiştir. Müslim, Salât 265; Ebû Dâvûd, Salat 109; Tirmizî, Salât 136; Nesâî, Kıble 7; İbn Mâce, İkametu's-Salat 38; Müsned, V, 149, 151, 160; VI, 157» 280.

Cumhûr ise, âyetin umum ifade ettiğini delil gösterdiği gibi, doğan kuşu ile avlanmanın câiz oluşu hususunda da âyetin nüzul sebebi ile ilgili olarak zikredilenleri ve Tirmizî'nin Adiy b. Hatim'den rivâyet ettiği şu hadisi delil gösterirler. Adiy b. Hatim dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a doğan kuşu ile avlanma hususunda soru sordum, şöyle buyurdu: "Senin için yakaladığından yiyebilirsin." Tirmizî, Sayd 3.

Hadisin isnadında Mücahid vardır. Ve bu hadis ancak Mücahid yoluyla bilinmektedir. Mücahid zayıf bir ravidîr.

Ayrıca konu ile ilgili manayı da delil göstermişlerdir. O da şudur: Avcılıkta köpekten beklenen herbîr şey, mesela parstan da beklenir. Bu konuda (hükme) etkileyici bir özelliği bulunmayan hususlar dışında aralarında hiçbir fark yoktur. İşte, asılda bulunan manaya yapılan kıyas da budur. Kılıcın kamaya, cariyenin de köleye kıyas edilmesi gibi. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

6- Avcının Dikkat Etmesi Gereken Hususlar:

Bu husus anlaşıldığına göre, şunu bilmelisin ki, avalanacak kimsenin hayvanını gönderdiğinde, hayvanın şerl kesimini ve onu yemenin mubah oluşunu kastetmesi gerekmektedir. Bu hususta hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur: "Köpeğini salarken (avının üzerine) Allah'ın ismini andığın takdirde (o avdan) yiyebilirsin." Buhârî, Zebâib 2, 7, Tevhîd 13; Müslim, Sayd 1-3: Ebû Dâvûd, Edahi 22; Tirmizî, Sayd 1, â; Nesâî, Sayd 1, 3. 7, 8, İS, 21; İbn Mâce, Sayd 3. Bu ise, hem niyet etmeyi hem de Allah'ın ismini anmayı (Bismillah demeyi) gerektirmektedir. Bununla birlikte eğer hoşça vakit geçirmeyi kastedecek olursan, Mâlik bu avdan yemeyi mekruh kabul etmekle birlikte İbn Abdülhakem bunu câiz görmüştür. el-Leys'in şu sözünün zahirinden anlaşılan da odur: "Ben, bundan daha çok -ki avlanmayı kastediyor- batıla benzeyen bir hak görmüş değilim."

Şayet hayvanı şer'î usule göre kesmek niyetini taşımaksızın bu işi yapacak olursa, o takdirde (o avladığı hayvan eti) haram olur. Çünkü bu, herhangi bir menfeat sağlamaksızın bir hayvanı telef etmek ve fesat yapmak kabilindendir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, yeme kastı dışında hayvanın öldürülmesini yasaklamıştır. İlim adamlarının Cumhûru ise, hayvanı salması esnasında sözlü olarak Allah'ın ismini anmanın (Besmele çekmenin) mutlaka gerekli olduğu görüşündedir. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Allah'ın ismini andığın takdirde" diye buyurmuştur. Eğer herhangi bir şekilde besmele çekilmezse, o takdirde avtamlan hayvan yenilemez. Zahirî mezhebi mensupları ile hadis ehlinden bir topluluğun görüşü budur. Bizim mezheb âlimlerinden -ve onların dışında- bir topluluğun görüşüne göre ise, kasti olarak besmeleyi terk etmesi halinde müslümanın avladığı ve kestiği hayvanın yenilmesinin câiz olduğunu kabul etmişlerdir. Onlar, bu hususta besmele çekme emrinin mendupluk ifade ettiğini kabul etmişlerdir. Mâlik ise, meşhur olan görüşüne göre, besmele çekmeyi kasten terketmek ile yanıtarak terketmek arasında fark olduğu kanaatindedir ve şöyle demektedir: Besmele çekmek kasten terkedilecek olursa yenilmez, yarularak terkedilirse yenilir. İslam aleminin değişik bölgelerindeki fukahanın görüşü de budur. Şâfiî'nin iki görüşünden birisi de budur. Bu mesele, yüce Allah'ın izniyle el-En'âm sûresinde (6/121. âyetin tefsirinde) gelecektir.

Diğer taraftan köpeğin salınması esnasında, dizgininin avcının elinde bulunup, avcının eliyle gönderilmesi de kaçınılmazdır. Avcı onu serbest bırakacak, avın üzerine gitmesi için onu kışkırtacak ve köpek de onun üzerine gidecektir. Yahut da avlayıcı hayvan, avı görmekle birlikte, yerinde hareketsiz durmalı, avcının kışkırtması ile olmaksızın yerinden hareket etmemelidir. Bu ise, avlayıcı hayvanın dizginlerinin avcının elinde bulunup, onu avın üzerine salarak serbest bırakması durumuna benzemektedir. Konu ile ilgili iki görüşten birisine göre bu böyledir.

Şayet avlayıcı hayvan avcının göndermesi ve kışkırtması sözkonusu olmaksızın kendiliğinden gidecek olursa Cumhûra, Mâlik'e, Şâfiî'ye, Ebû Sevr'e ve rey ashâbına göre avı câiz değildir, yenilmesi de helâl olmaz. Çünkü, böyle bir durumda avcı hayvan salınmaksızın kendisi için avlamış ve kendi adına yakalamış olur. Bu hususta avcının herhangi bir katkısı da yoktur. Dolayısıyla o avlayıcı hayvanın gönderilmesi avcıya nisbet edilemez. Çünkü Hazret-i Peygamberin: "Eğitilmiş köpeğini saldığın takdirde." Buhârî, Vudu 33; Müslim, Sayd 1; Nesâî, Sayd 3; Müsned, IV, 377. ifadesi buna uymamaktadır. Atâ b. Ebi Rebah ile el-Evzaî ise, avlanmak kastı ile onu dışarı çıkartmış olması halinde, hayvanın avladığının yenileceğini söylemişlerdir.

7- Kıraat Farkları:

Cumhûr, "alıştırıp öğrettiğiniz" anlamına gelen; kelimesini "ayn ve lâm" harfini üstün olarak okumuşlardır. İbn Abbâs, ve Muhammed b. el-Hanefıyye ise, bu kelimeyi "ayn" harfini ötreli, "lâm" harfini de esreli okumuşlardır. Yani: Avlayıcı hayvanlar ile onlarla avlanmaya dair size Allah tarafından öğretilenler ile., demek olur.

el-Cevârfli: Kazananlar, kazanıcılar anlamındadır. İnsan azalarına bu adın veriliş sebebi ise, bunların (iyilik ya da kötülük) kazanmaları ve tasarrufta bulunmaları dolayısıyladır. Bunlara bu adın veriliş sebebinin, bunların (yaralamak anlamına gelen cerhten geldiği nazarı itibara alınarak) yaralayıp kan akıtmaları olduğu da söylenmiştir. O takdirde bu kelime, yaralamak anlamına gelen (el-Cirâh)'dan gelmiş olması gerekir ki, bu zayıf bir görüştür. Dil bilginleri de bundan farklı bir kanaate sahiptirler. Ayrıca İbnü'l-Münzir bu görüşü bir gurup kimseden de nakletmiştir

"Alıştırıcılar" kelimesini Cumhûr, "kef" harfini üstün, "lâm" harfini de şeddeli olarak okumuşlardır, "el-Mukellib" ise, köpek eğiticisi ve onları avlanmaya alıştıran kimse demektir. Köpekten başkasını eğitenlere de aynı şekilde "Mükellib" denilir. Çünkü o da eğittiği o hayvanı nihayet köpeğe benzetmektedir. Bunu kimi dil bilginleri nakletmistir. Avcının kendisine de "Mükellib" denilin Buna göre, âyet-i kerimedeki bu kelimenin anlamı "avlayıcılar olarak" şeklinde olur. Mükellib'in, köpeklerin sahibi anlamına geldiği de söylenmiştir.

el-Hasen ise bu kelimeyi, "keP harfini sakin, "lâm" harfini de şeddesiz olarak diye okumuştur. Bunun anlamı ise, köpeklere sahip olanlar şeklindedir. Nitekim, davarları çoğalan kimse hakkında; denildiği gibi, köpekleri çok olan kimse hakkında da; denilir. el-Esmaî ise (Nâbiğa'ya ait) şu beyiti nakletmektedir:

Her bir delikanlının davarları çoğalır, büyük servet sabibi olsa dahi Mutlaka onu ölüm dünyadan çekip alacaktır,"

8- Avcılıkta Kullanılan Hayvanın Eğitiminde Aranan Şartlar İle Avcılıkta Kullanılacak Kuşlar:

Allah'ın size öğrettikleri ile alıştırıp öğrettiğiniz. âyetindeki zamirin müennes olarak gelmesinin sebebi "el-Cevârih" kelimesinin lâfzına riâyet etmek içindir. Çünkü bu da "câriha" kelimesinin çoğuludur.

Öğretmek hususunda şu iki şartın arandığında ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur: Avcı hayvana emir verildiği vakit emre riâyet etmeli (gönderildiğinde gitmeli) ve geri çağırılması halinde de geri gelmelidir.

Köpeklerle onların hükmünde bulunan diğer vahşi ve yırtıcı hayvanlarda bu iki şartın arandığında görüş ayrılığı olmamakla birlikte, avcılıkta kullanılan kuşlar hususunda ise görüş ayrılığı vardır. Meşhur olan, Cumhûrun kuşlarda da bunları şart gördüğüdür İbn Habibın naklettiğine göre, kuşlarda çağırıldığında geri gelmeleri şart değildir. Çünkü, çoğunlukla bu, kuşlarda mümkün olmaz. O bakımdan, kuşlara emir verildiğinde itaat etmeleri yeterlidir.

Rabia der ki; Çağrıldığı vakit, çağrıya uyan hayvanlar, eğitilmiş avcı hayvandır. Çünkü, hayvanların çoğu, tabiatı dolayısı ile gönderildiği vakit gider.

Şâfiî ile ilim adamlarının çoğunluğu (Cumhûr), eğitilmiş olmakta avcı hayvanın sahibi adına yakalamasını da şart koşmuşlardır. Ancak, kendisinden nakledilen meşhur görüşünde Mâlik bu şartı öngörmemiştir Şâfiî der ki: Öğretilmiş olan avcı hayvan, sahibi tarafından gönderildiği vakit giden, geri dönmesi için çağırdığı vakit sahibine geri dönen, avı sahibi adına yakalayan ve ondan bir şey yemeyendir. Avcı hayvan bunu defalarca tekrarladığı takdirde ve bu işi bilen ehil kimseler, artık bu hayvan eğitilmiş oldu diyecek olurlarsa, o taktirde o hayvan eğitilip öğretilmiş hayvan olur.

Yine Şâfiî'lerle Kûfelilerden nakledildiğine göre, salındığı vakit giden, avı yakaladığı vakit ona dokunmayan ve bunu ardı ardına defalarca yapan hayvanın üçüncü defa bu şekilde av yakalaması halinde avı yenilir.

İlim adamlarından, bunu üç defa yaparsa dördüncüsünde avladığı yenilir diyenler de vardır. Yine aralarında; Bunu, bir defa yapacak olursa, o hayvan alıştırılıp öğretilmiş olur ve ikincisinde de o hayvanın avladığı yenilir, diyenler de vardır.

9- Hayvanın Avcı için Yakalamasının Anlamı:

Yüce Allah'ın;

"Artık onların sizin için tutuverdiklerinden yiyin" âyeti, sizin adınıza yakaladıklarından ve ilişmediklerinden yiyin demektir.

İlim adamları, bu âyetin te'vili (anlamı) hususunda farklı görüşlere sahiptirler,

İbn Abbâs, Ebû Hüreyre, Nehaî, Katade, İbn Cübeyr, Atâ b. Ebi Rebah, İkrime, Şâfiî, Ahmed, İshak, Ebû Sevr, en-Numan (Ebû Hanîfe) ve mezhebine mensup ilim adamları derler ki: Âyet, ondan yemeyecek olursa, anlamındadır Eğer avdan yiyecek olursa, geri kalanı yenilmez. Çünkü bu durumda o, Kendisi için yakalamış, sahibi adına yakalamamış olur. Ebû Hanîfe ve mezhebine mensup ilim adamlarına göre pars da köpek gibidir. Şu kadar var ki, kuşlarda bunu şart konmamışlardır. Aksine kuşların yediklerinden arta kalan yenilir.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Ömer, Selman-ı Farisî ve yine Ebû Hüreyre ise şöyle demektedirler: Bu, ondan yemiş olsa dahi anlamındadır. Eğer avcı hayvan, -köpek, pars ya da kuş olsun- avdan yiyecek olursa, avın geri kalanı -geriye bir parçacık kalmış olsa dahi- yenilir. Bu, Mâlikin ve mezhebine mensup bütün ilim adamlarının da görüşüdür. Aynı zamanda bu, Şâfiî'nin ikinci görüşüdür. Kıyas da bunu gerektirir.

Konu ile ilgili olarak zikrettiğimiz bu anlamlarda iki tane hadis vardır. Birincisi, Adîy b. Hatim'in rivâyet ettiği, alıştırılmış köpeğe dair hadiste geçen şu ifadelerdir: "Eğer (avdan) yiyecek olursa, sen (kalanı) yeme. Çünkü bu durumda o kendisi için avlamış olur." Hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Buhârî, Zebâih 2, 7. 10; Müslim, Sayd 2, 3; Ebû Dâvûd, Edâhî 22; Tirmizî, Sayd 6; Nesâî, Sayd 1, 7; İbn Mâce, Sayd 3; Müsned, IV, 257.

İkincisi ise, Ebû Salebe el-Huşeni yoluyla gelen hadistir. Ebû Salebe dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) köpek avı hakkında şöyle buyurdu: "Köpeğini salarken üzerine Allah'ın ismini andığın takdirde sen (o avdan) ye. Köpeğin ondan yemiş olsa dahi. Sağ elinin sana kazandırdığından ye." Bunu, Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd, Edâhi 23; Müsned, TV, 195. Bu, Adiy'den de rivâyet edilmiş ise de sahih değildir. Adiy'den gelen sahih rivâyet, Müslim'in rivâyet ettiği hadistir.

Konu ile ilgili iki rivâyet arasında tearuz olduğundan dolayı, bizim mezheb âlimlerimizden ve onların dışında olanlardan kimisi, bu iki hadisin arasını bulma yoluna gitmiştir. O bakımdan, yasaklamayı ihtiva eden hadisi, tenzihi kerahete ve veralı davranmaya, bunu mubah kılan hadisi de cevaza ait olarak kabul etmiş ve şöyle demişlerdir: Adiy zengin birisi idi. O bakımdan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona veralı ha ket etmek suretiyle yememesi şeklinde fetva verirken, muhtaç bir kimse olan Ebû Sa'lebe'ye yemesi hususunda cevazı belirterek fetva vermiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

Bu te'vilin doğruluğuna Hazret-i Peygamber'in Adiy hadisinde kullandığı şu ifade de delâlet etmektedir: "Çünkü gerçekten ben, o takdirde (o avcı hayvanın) kendisi adına yakalamış olacağından korkarım." İşte bizim ilim adamlarımızın tevili budur. Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) "el-İstizkâr" adlı eserinde der ki: Adiy yoluyla gelen bu hadis ile Ebû Sa'lebe hadisi tearuz halindedir, Zahir görülen o ki, Ebû Sa'lebe hadisinin onu nesh ettiğidir. Çünkü Hazret-i Peygambere: Ey Allah'ın Rasûlü; ondan yemiş olsa dahi diye sorup, Hazret-i Peygamber'in: "Ondan yemiş olsa dahi" demesi bunu göstermektedir.

Derim ki; Ancak bu, nesh iddiası su götürür. Çünkü bunun tarihini bilemiyoruz. Bu durumda iki hadisin telifi ise, -hadislerin varid oldukları tarih bilinmediği sürece- daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allahur.

Şâfiî mezhebinin âlimlerine gelince, onlar da şöyle demektedir: Eğer avlanılan hayvandan köpeğin yemesi, aşın açlığı dolayısı ile ise, o av hayvanı yenilir, aksi takdirde yenilmez. Çünkü o takdirde bu, onun kötü eğitilmesinin bir neticesidir. Seleften bir topluluğun da bu hususta ayırım gözettiğine dair rivâyetler vardır. Buna göre köpek ile parsın avlayıp kendisinden yediklerinin yenilmeyeceğini, buna karşılık doğan'ın kendisinden yediği avın yenilmesinin câiz olduğunu kabul etmişlerdir. Bu görüş en-Nehaî, es-Sevrî, rey ashâbı ve Hammâd b. Süleyman'ın görüşüdür. İbn Abbâs'tan da nakledilmiştir. Bunlar derler ki: Çünkü köpek ile parsın dövülmesi ve bundan dolayı azarlanmaları mümkündür. Kuşa böyle bir uygulamanın imkânı yoktur. Kuşun öğretilmiş olmasının sınırı ise çağırıldığında geri gelmesi, salındıgında da gitmesidir. Kuşun eğitiminde bundan daha ilerisine imkân yoktur, onu vurmak ise ona eziyettir.

10- Eğitilmiş Hayvanın, Avlanılan Hayvanın Kanından İçmesi:

İlim adamlarının Cumhûruna göre, eğitilmiş hayvan av hayvanının kanından içecek olursa avı yenilir. Atâ der ki: Kam içmek, av hayvanını yemek değildir. Bununla birlikte en-Nehaî ile Süfyan-ı Sevrî böyle bir av hayvanım yemeyi mekruh görmüşlerdir. Ancak avın mubah oluş sebebinin eğitilmiş av hayvanının avı yaralayıp kanını akıtması olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Bu yaralamanın muhakkak olarak gerçekleştiğinden emin olunması, bunda herhangi bir şüphenin olmaması gerekir. Şüphe bulunması halinde ise av hayvanının yenilmesi câiz olmaz. Bunu, ayrı bir başlıkta ele alalım:

11- Avın Avcı Hayvan Tarafından Yaralanmış Olması:

Avcı, kendi köpeği ile beraber bir başka köpeği de bulacak olur ise diğer köpeğin bir başka avcı tarafından gönderilmemiş olduğu kabul edilir. Bu ikinci köpeğin kendi tabiatı gereği ve kendiliğinden gönderildiği varsayılır Bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Eğer ona (avlanmasına) ondan başka köpekler de karışmış ise ondan yeme -bir başka rivâyette de şöyle denilmektedir-: Çünkü sen, ancak kendi köpeğin için besmele çektin, ondan başkası için besmele çekmedin." Buhârî, Zebaih 7, 8, 10; Müslim, Sayd 2. 4, 5; Nesâî, Sayd 2, 6, 7; İbn Mâce, Sayd 3; Müsned, IV, 257, 258, 379, 380.

Şayet bir başka avcı, ikinci köpeği göndermiş ve her iki köpek de o av hayvanını ortaklaşa avlamış ise, iki avcının da avlanılan o hayvanda ortak olması hakkıdır. İki köpekten birisi o av hayvanını öldürücü bir şekilde yaralamış, daha sonra ikincisi gelmiş ise, o avr onu Öldürücü şekilde yaralayan eğitilmiş hayvanın sahibine aittir. Aynı şekilde kendisine bir ok atılarak dağdan aşağı yuvarlanan yahut bir suya gömülen hayvan da yenilmez. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Adiy b. Hatim'e şöyle demiştir: "Ve eğer okunu atacak olursan, Allah'ın ismini an (arak at). (Avın) bir gün gözünden kaybolup avında kendi okunun izinden başka bir şey bulamayacak olursan (avını) yiyebilirsin. Şayet onu suya gömülmüş bulacak olursan ondan yeme. Çünkü sen o hayvanı suyun mu, kendi okunun mu öldürdüğünü bilemezsin." Müslim, Sayd 6,7; Nesâî, Sayd 18; Müsned, IV, 379. Bu da, açık bir nasstır.

12- Avlanılan Hayvan Yaralanmaksızın Ölürse:

Av hayvanı köpeklerin ağızlarında fakat yara almaksızın ölecek olursa yenilmez. Çünkü boğularak ölmüş olur. Bu da kör bir bıçakla kesilip boğazı kesilmeden önce kesim esnasında çektiği izdıraptan ölmüş gibi olur.

Şayet yırtıcı hayvanlardan o av hayvanını kurtarıp kesme imkânı bulmakla birlikte av hayvanı ölünceye kadar bu işi yapmazsa o hayvan yenilmez. Ve hayvanı kesmek hususunda kusurlu hareket etmiş olur. Çünkü bu durumda hayvan kesilecek bir hale gelmiş idi. Kesilebilen hayvanın İslâmi kesimi ise kesilemeyeninkinden farklıdır.

Şayet o hayvanı avlayıcı hayvanlardan kurtardıktan sonra bıçağını çıkarmadan önce ölürse veya beraberinde bulunan bıçağını eline alır (takat kesmeden) ölürse o hayvanın yenilmesi câiz olur. Bıçak beraberinde bulunmamakla birlikte bıçağı aramayıp başka bir şeyle oyalanacak olursa o hayvan yenilmez.

Şâfiî der ki: Avlayıcı hayvanların yakalayıp herhangi bir şekilde yaralamadığı av hayvanı hakkmda iki görüş vardır. Birincisine göre, yaralanmadığı sürece o hayvan yenilemez. Çünkü yüce Allah:

"Avcı hayvanların..." diye buyurmaktadır. Bu da İbnü'l-Kasım'ın görüşüdür. Diğeri ise bu hayvanın yenilmesinin helâl olduğudur. Bu da Eşheb'in görüşüdür. Eşheb der ki: Eğer av hayvanı köpeğin çarpmasından ötürü ölürse yenilir.

13- Kaybolan Avın Hükmü:

Hazret-i Peygamberin (11. başlıkta geçen) Hadîs-i şerîfteki: "Şayet onu bir gün süreyle kaybeder ve onda kendi okunun izinden başka bir yara izi bulmuyacak olursan (ondan) yiyebilirsin" âyeti ile buna yakın ifadelerin yer aldığı, Ebû Sa'lebe yoluyla gelen ve Ebû Dâvûd tarafından: "Üçgün sonra dahi olsa -kokmamış olması şartıyla- onu yiyebilirsin," Müslim, Sayd 10, 11; Ebû Dâvûd, Edahî 24; Müsned, IV, 194. fazlalığıyla yer alan Hadîs-i şerîfe, Hazret-i Peygamberin: " Gözünün önünde seni ri bir şekilde (av hayvanın veya av aletinle) öldürdüğünü ye. Fakat, gözünün önünden kaybolduktan sonra ölenden yeme" Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, IV, 30, 102 hadisi arasında bir tearuz bulunmaktadır.

(Bundan dolayı) gölden kaybolan av hayvanının yenilmesi ile ilgili olarak ilim adamları üç farklı görüş ortaya atmışlardır:

1) Avın ölümüne sebep teşkil eden ister ok, ister köpek olsun yenilir.

2) Gözden kaybolması halinde hiçbir şey yenilmez. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Gözünün önünde ve süratlice öldürdüğünü ye, gözünden kaybolup da öleni yeme" diye buyurmuştur. Yenilmeyiş sebebi ise, okun dışında başka birtakım haşerelerin avın ölümünde katkısı bulunmuş olması korkusudur.

3) Ok ile köpek avı arasında fark gözetenler. Bunların görüşlerine göre, ok ile öldürülen yenilir, köpek tarafından öldürülen ise yenilmez.

Bünun izahı şöyle yapılabilir: Ok, belli bir cihetten av hayvanının ölümüne sebep teşkil eder. Ve bu konuda içinden çıkılamayacak bir durum olmaz. Köpek gibi av hayvanları ise, değişik yerlerden av hayvanının Ölümüne sebep teşkil etmiş olabilirler. O bakımdan nasıl öldüğü hususu içinden çıkılamayabilir. Bu üç görüş de bizim (mezhebimizin) ilim adamları tarafından ileri sürülmüş görüşlerdir.

Mâlik, Muvatta’''ın dışındaki eserlerde şöyle demektedir Av ölür, daha sonra onu ölü olarak eline geçirdiğinde doğanın, köpeğin ya da okun onun öldürücü bir tarafına İsabeti sözkonusu değilse ondan yiyemez.

Ebû Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: İşte bu da bize şunu göstermektedir. Eğer avlama aracı avın öldürücü yerlerine isabet edecek olursa, ona (Mâlik'e) göre üzerinden bir gece geçmiş olsa dahi helâldir ve onu yiyebilir. Şu kadar var ki, üzerinden gece geçmişse ondan yemeyi mekruh kabul etmektedir. Çünkü İbn Abbâs'tan: "Eğer gözünden bir gece kaybolacak olursa (onu) yeme" dediği rivâyeti gelmiştir. Buna yakın bir rivâyet de es-Sevrî'den gelmiştir. O şöyle demektedir: Eğer av hayvanı bir gün kaybolacak (görülmeyecek) olursa ben onu yemeyi mekruh kabul ederim.

Şâfiî der ki: Kıyasa göre, onun nerede öldüğünü göremeyecek olursa, o av hayvanını yiyemez.

Evzaî der ki: Ertesi günü o av hayvanım ölmüş ve okunu av hayvanında saplı bulur, yahut köpeğinin onda açtığı yara izini görürse ondan yiyebilir

Eşheb, Abdulmelik ve Esbağ da buna yakın görüş belirterek şöyle derler:

Eğer avlanılanın öldürücü yerleri isabet almışsa, üzerinden bir gece geçmiş olsa dahi avlanılan hayvanin yenilmesi câiz olur. Hadîs-i şerîfteki "kokuşmadığı sürece" ifadesi ise, bir ta'lîl'dir. Çünkü, hayvan kokuşacak olursa, senin tabiatın kaldırmadığı pis şeyler arasına katılmış olur. Bundan dolayı da onu yemek tiksinti verir (veya mekruh olur); bununla birlikte ondan yiyecek olursa caizdir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kokuşmuş (bozulmuş) bir yağlı sulu yemeği, (kokuşmuş olmasına rağmen.) yemiştir. Bk. Buhârî, Buyu' 14, Rehn 1, Meğazî 29; Tirmizî, Buyû’ 7- Müsned, III, 133, 180... Şöyle de denilmiştir Bu (kerahiyet hükmü) yiyenin zarar görmesinden korktuğu şeyler ile maluldür. Bu, ta'lile göre eğer zarar görme korkusu muhakkak ise onu yemek haram olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

14. Gayr-i Muzlimlerin Avlanmak için Eğitilmiş Köpekleriyle Avcılık Yapmak:

Bu kabilden olmak üzere ilim adamları, eğitilmiş olması halinde yahudi ve hıristiyanın köpeği ile avlanmanın hükmü hususunda farklı görüşlere sahiptirler, Hasan-ı Basrî bunu mekruh görmüştür.

Mecusî tarafından eğitilmiş köpek, doğan ve şahin ile avlanmayı ise Cabir b. Abdullah, el-Hasen, Atâ, Mücahid, en-Nehaî, es-Sevrîve İshak mekruh görmüşlerdir. Mâlik, Şâfiî ve Ebû Hanîfe ise, avcının müslüman olması halinde bunlara ait köpeklerle avlanmayı câiz görmüş ve: Bu (eğitilmiş avcı hayvanlar) böyle birisine ait bıçak gibidir.

Şayet avcı kitap ehlinden ise, ümmetin Cumhûru -Mâlik müstesna- avının yenilmesini câiz olduğunu kabul ederler. Mâlik ise, kitap ehline mensup kimsenin avı ile kestiği hayvan arasında fark gözetmiş ve şu âyet-i kerimeyi okuyarak:

"Ey Îman edenler, Allah ... avdan ellerinizin, mızraklarınızın erişebileceği bir şeyle sizi muhakkak deneyecektir" (el-Mâide, 5/94) âyetini delil gösterip şöyle demiştir; Yüce Allah burada yahudilerden de hıristiyanlardan da söz etmemektedir.

İbn Vehb ile Eşheb ise şöyle derler: Yahudi ile hıristiyanın avı, tıpkı kestiği hayvan gibi helâldir. Muhammed'in Kitab'ında ise, Sabiinin avının da kesiminin de câiz olmayacağı belirtilmektedir. Sabiiler, yahudilerle hıristiyanlar arasında bir topluluk olup muayyen bir dinleri yoktur.

Şayet avcı mecusî ise, Mâlik, Şâfiî, Ebû Hanîfe ve bunların arkadaşları ile bütün insanların büyük çoğunluğu avının yenilmesini kabul etmemişlerdir. Ebû Sevr ise bu hususta iki görüş vardır demektedir: Bir görüş bütün bunların görüşü gibidir. Diğeri ise, mecusiler kitap ehlindendir ve onların avları (nın yenilmesi) caizdir şeklindedir.

Sarhoş bir kimse avlanır yahut hayvan kesecek olursa, onun avı da kestiği de yenilmez. Çünkü, şer'î kesimin (zekât, tezkiye) maksada (niyete) ihtiyacı vardır. Sarhoş kimsenin ise maksat güderek bir iş yapması sözkonusu değildir.

15- Av için Eğitilmiş Hayvan Avdan Yiyecek Olursa:

Nahivciler, yüce Allah'ın:

"Sizin için tutuverdiklerinden" âyetindeki; ...den edatının durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. el-Ahfeş, bu da yüce Allah'ın:

"Onun meyvesinden yiyiniz" (el-En'âm, 6/141) âyetindeki gibi fazladan gelmiştir, der Basralılar ise onun bu hususta hatalı olduğunu belirtirler ve bu edatın olumlu cümlede fazladan gelmeyeceğini, ancak nefy (olumsuz) ve soru cümlelerinde fazladan gelebileceğini belirtirler. Şanı yüce Allah'ın:

"Meyvesinden" âyeti ile

"Günahlarınızdan bir kısıntını bağışlar" (el-Bakara, 2/271) ve:

"Günahlarınızdan bazısını bağışlasın..." (el-Ahkâf, 46/31) âyetinde bu edat tab'îz (kismîlik) bildirmek içindir Buna karşılık el-Ahfeş şöyle cevap vermektedir: Yüce Allah, kimi yerde bu edatı zikretmeksizin:

"Günahlarınızı bağışlar..." (es-Sâf, 61/12) diye buyurmaktadır. İşte bu da olumlu cümlede bu edatın fazladan gelebileceğine bir delildir. el-Ahfeş'e şu şekilde cevap verilmektedir: Buradaki bu edat, tab'îz içindir. Çünkü avlanılan hayvandan helâl olan yalnızca ettir. Kan ve diğer pislikler bunun dışındadır.

Derim ki: Yemek hususunda asıl maksat ve alışılmış şey bu değildir ki, bununla onun dedikleri çürütülebilsin. Bununla birlikte; Tutuverdiklerinden" âyeti ile eğitilmiş hayvanların geriye bıraktıklarından... anlamının kastedilmiş olması da muhtemeldir. Bu açıklama: Eğer köpek avlanılan hayvandan yiyecek olursa bunun zararı olmaz diyenlerin görüşüne uygun bir açıklamadır. İşte bu ihtimal sebebiyle ilim adamları -az önce de geçtiği üzere- eğitilmiş av hayvanlarının avdan yemesi halinde avlanılan o hayvanın yenilmesinin câiz olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

16- Köpek Barındırmanın Câiz Olduğu Haller:

Âyet-i kerîme, avlanmak kastıyla köpek edinmenin ve köpek barındırmanın câiz olduğuna delâlet etmektedir. Bu husus, sünnette sabit olduğu gibi, sünnet buna ekin ve davar için köpek barındırma hallerini de ilave etmiştir. İslamin ilk dönemlerinde köpeklerin öldürülmesi emredilmişti. Öyleki, çölden gelen bir kadıncağızın arkasından takılıp gelen köpek dahi öldürülürdü. Müslim, İbn Ömer'den Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Her kim, av yahut davar köpeği dışında bir köpek barındıracak olursa, her gün onun ecrinden iki kırat eksilir." Buhârî, Zebâih 6; Müslim, Müsâkaat 51, 52, 54-56, 59; Tirmizî, Sayd 17; Nesâî, Sayd 12, 13; Dârimî. Sayd % Muvatta’', îsii'zân 13; Müsned, II, 4, 8, 37, Al, 55, 60, 113, 147. Yine Ebû Hüreyreden şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Davar, av veya ekin köpeği dışında her kim köpek edinecek olursa, hergün onun ecrinden bir kırat eksilir." Buhârî, Hars 3, Bed'u’l-Halk 17; Müslim, Müsakaat 53. 57, 58, 60; Ebû Dâvûd, Edâhi 22; Tirmizî, Sayd 17; Nesâî, Sayd 14; İbn Mâce, Sayd 2; Müsned, II, 267, 345; II, 79'da bu manada ve İbn Ömer'den.

ez-Zührî der ki: İbn Ömer'e, Ebû Hüreyre'nin dediğinden sözedilince şöyle dedi: Allah Ebû Hüreyre'ye rahmet buyursun. O da ekin sahibi bir kimse idi.

Böylelikle sünnet bizim dediğimize delalet etmiş olur. Hazret-i Peygamber, sözü geçen bu faydalardan herhangi birisi sözkonusu olmaksızın köpek barındıranın ecrinin eksileceğini belirtmiştir. Bu ise, köpeğin müslümanları korkutmasından, havlamasıyla onları şaşırtmasından dolayı olabilir.

Nitekim, Basralı şairlerden birisi, Ammar'ın yanına misafir olarak konaklamıştı. Köpeklerinin havladığını işitmiş ve bunun üzerine şöyle demişti:

"Biz, Ammar'a konuk olduk.

O da köpeklerini kışkırttı üzerimize

Az kalsın iki evi arasında (onlar tarafından) yenilip bitirilecektik

Arkadaşlarıma gizlice dedim ki:

Bugün(ün eziyeti) mi daha uzun, yoksa kıyâmet günü mü?"

Köpek barındırmanın yasaklanış sebebi, meleklerin eve girmelerine engel olmaları, yahut -Şâfiî'nin görüşüne göre- necis olmaları veya fayda sağlamayan herhangi bir şeyi edinmeye dair yasağın kapsamına girmesi dolayısıyla da olabilir.

Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

İki rivâyetten birisinde "iki kırat" denilirken, diğerinde "bir kırat" denilmektedir Bundan dolayı âyetin, biri diğerinden daha fazla eziyet verici iki tür köpek hakkında olması muhtemeldir. Hazret-i Peygamberin öldürülmesini emrettiği ve öldürülmelerini yasaklaması esnasında istisna edilenlerin arasına sokmadığı siyah köpek gibi. Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: "İki noktalı (benekli) simsiyah köpeği öldürmeye bakınız. Çünkü o bir şeytandır." Müslim, Müsakaat 47; Müsned, III, 333; Ayrıca bk: Ebû Dâvûd, Edahi 21; Tirmizî, Sayd 16; Nesâî, Sayd 10; İbn Mâce, Sayd 2; Dârimî, Sayd 3; Müsned, III, 333, IV, 85, V, 54, 56, 57, 158. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir.

Bu farklılığın, köpeğin beslendiği yerlerin farklı olması dolayısıyla olması da muhtemeldir Mesela, Mekke veya Medine'de köpek barındıranın ecrinden iki kırat, başka yerlerde barındıranın ecrinden bir kırat eksilmesi de mümkündür. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

Barındırılması mubah olan köpeklere gelince, böyle bir köpeği barındıranın ecrinden -at ve kedi beslemek gibi- bir şey eksilmez. Böyle bir köpeğin alım ve satımı da câiz olur. Hatta Sahnûn şöyle demektedir: Böyle bir köpeğin satış bedeli ile hac dahi edebilir. Mâlik'e göre barındırılması mubah olan davar köpeği davarlarla birlikte gidip gelen köpektir. Evde hırsızlara karşı davarları koruyan köpek değildir. Ekin köpeği ise, gece ve gündüz vahşi hayvanlara karşı ekini koruyan köpektir. Hırsızlara karşı koruyan değil. Mâlik'in dışındaki ilim adamları ise, şehirden uzak yerlerde (badiyede.) davar, ekin ve ev hırsızlarına karşı köpek edinmeyi câiz kabul etmişlerdir.

17- Alimin Cahile Üstünlüğü:

Bu âyet-i kerimede bilgili olanın, cahilin sahip olmadığı üstünlük ve fazilete sahip olduğuna bir delil vardır. Çünkü köpek eğitilip öğretildiği takdirde diğer köpeklere daha üstün olur. Buna göre ilim öğrenen insanın diğer insanlara üstünlüğü öncelikle sözkonusudur. Özellikle de bildikleriyle amel edecek olursa. Nitekim bu, Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'ın dediği rivâyet edilen şu sözünü andırmaktadır: "Her şeyin bir kıymeti vardır Kişinin kıymeti ise, onun güze) bir şekilde yaptığı (ihsan ettiği) dir.

18- Allah'ın İsmini Anarak Avlanmak:

Yüce Allah'ın:

"Üzerine Allah'ın ismini anın" âyeti, besmele çekme emrini ihtiva etmektedir. Bu besmelenin eğitilmiş hayvanı avın üzerine gönderme esnasında çekileceği söylenmiştir. Böylelikle besmele çekmek hususunda avlanmak ile hayvan kesme arasında bir uygunluk bulunmaktadır. Buna dair açıklamalar, el-En'âm suresinde (6/121. âyetin tefsirinde) gelecektir.

Burada besmele çekmekten kastın yerken besmele çekmek olduğu da söylenmiştir, ifadeden daha açıkça anlaşılan budur.

Müslim'in Sahihinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Ömer b. Ebi Seleme'ye şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Ey çocuk, Allah'ın ismini an, sağ elinle ye ve önünden ye" Buhârî, Et’ime 2; Müslim, Eşribe 107-109; Ebû Dâvûd, Et'ime 19; Tirmizî, Et’ime 47; İbn Mâce, Et'ime 8; Müsned, IV, 26.

Hazret-i Huzeyfe yoluyla gelen hadiste de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Şüphe yok ki şeytan, üzerinde Allah'ın adının anılmaması sebebiyle yemeği kendisine helâl kabul eder " Müslim, Eşribe 102; Ebû Dâvûd, Et’ime 15; Müsned, V, 383, 398

Eğer yemeğin basında besmele çekmeyi unutacak olursa, sonrasında besmele çeksin. Nesâî, Umeyye b. Mahşîden -ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın ashâbındandı- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, besmele çekmeksizin yemek yiyen birisini gördüğünü, son lokmaya gelince: Başında da sonunda da bismillah dediğini, bunun üzerine de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Şeytan onunla yemeye devam edip durdu. Fakat besmele çekince yediklerini kustu." Ebû Dâvûd, Et’ime 15.

19. Allah Korkusu (Takva):

Yüce Allah:

"Ve Allah'tan korkun" âyeti ile, genel olarak Allah'tan korkmayı (takvayı) emretmektedir. Bu emrin yakın işareti ise, bu âyeti kerimenin ihtiva ettiği emirler ile ilgilidir. Hesabın çabucak görülmesi ise, yüce Allah'ın bilgisinin herşeyi kuşatmış olması ve her şeyi sayısıyla tek tek bilmiş olması bakımındandır. O bakımdan O'nun, hesab edenlerin yaptığı gibi herhangi bir şekilde saymaya ve basamaklara ayırmaya kalkışmasına ihtiyacı yoktur. İşte bundan dolayı (bir başka yerde) şöyle buyurmaktadır;

"Hesab ediciler olarak Biz yeteriz," (el-Enbiya, 21/47)

Şanı yüce Allah, bütün mahlukatın hesabını bir defada görecektir. Bunun kıyâmet günü ile tehdit anlamına gelmesi ihtimali de vardır. Şöyle buyurmuş gibidir: Şüphesiz, Allah'ın sizi hesaba çekeceği gün pek çabuk gelecektir. Çünkü kıyâmet günü pek yakındır.

Hesap ile amellerin karşılığının verilmesini kastetmiş olması da muhtemeldir. Âdeta, dünya hayatında Allah'tan korkmadıkları takdirde çok çabuk ve pek yakında bir karşılık görmeyi (cezalandırmayı) hatırlatarak tehditte bulunmuş gibidir.

4 ﴿