5

Bugün size iyi ve temiz olan şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan İffetli olanlar ile, sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar -iffetinizi korumanız, zina etmemeniz, gizli dost edinmemeniz ve mehirlerini vermeniz şartıyla- size helaldir. Kim Îmanı İnkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur. Ve o, âhirette en çok zarara uğrayanlardandır.

Bu âyete dair açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:

1- Temiz Şeylerin Helâl Kılınışı Ve Dînin Üstünlüğü:

Yüce Allah'ın:

"Bugün size iyi ve temiz olan şeyler helâl kılındı" âyeti, yani: "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim" ve "Bugün size iyi ve temiz olan şeyler helâl kılındı" takdirindedir. Burada "bugün" lâfzı, te'kid olmak üzere tekrar edilmiştir. Yani, kendilerine dair soru sorduğunuz iyi ve temiz peyler size helâl kılınmış bulunmaktadır. İyi ve temiz şeyler, esasen bu âyet-i kerimenin nüzulünden önce müslümanlara mubah kılınmıştı. Bu da onların Sorularına bir cevaptı. Çünkü: Bize helâl kılman şeyler nelerdir diye sormuşlardı.

Âyette geçen: Bugün" ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın çağına işaret edildiği de söylenmiştir. Nitekim, bunlar filanın günleridir, denilmektedir. Yani, işte bu vakitler sizin üstün geldiğiniz ve İslâmın yayıldığı zamanlardır. İşte ben, bununla dininizi kemale erdirdim ve sizin için iyi ve temiz olan şeyleri helâl kıldım.

Âyet-i kerimede, geçen:

"İyi ve temiz şeyler: et'tayyibat" den bundan önce de söz edilmiş idi.

2- Kitap Ehlinin Yiyecekleri:

Yüce Allah'ın: '

"Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği de size helâldir" âyeti, mübteda ve haberdir.

Yiyecek (et-Ta'âm), yenecek şeylerin adıdır, Kesilenler de bunlar arasındadır. Te'vil ilmînde ehil bir çok kimsenin görüşüne göre, burada bununla özel olarak kesilen hayvanlar kastedilmektedir. Onların yiyeceklerinden bize haram kılananlar ise bu hususta varid olmuş hitabın genel kapsamı içerisine girmemektedir. İbn Abbâs der ki: Yüce Allah:

"Üzerinde Allah'ın ismi anılmamış olan şeylerden yemeyiniz" (el-En'âm, 6/121) diye buyurduktan sonra:

"Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâldir" âyeti ile bundan istisnada bulunmuştur. Bununla da yahudi ve hıristiyanın kestiğini kastetmektedir. Her ne kadar hıristiyan, kesim esnasında: Mesih adına, Yahudi de: Uzeyr adına diyorsa da bu böyledir. Çünkü, onlar esas itibari ile benimsedikleri dine göre kesmektedirler. Atâ der ki: Mesih adına dese dahi hıristîyanın kestiğini ye. Çünkü yüce Allah onların neler söylediklerini bildiği halde kestiklerini mubah kılmıştır, el-Kasım b. Muhaymere ise şöyle demektedir; Hıristiyan kimse, Sercis -onlara ait bir kilisenin adıdır- adına, diyecek olsa dahi onun kestiğini ye. Aynı zamanda bu, ez-Zührî, Rabia, Şa'bî ve Mekhul'ün de görüşüdür. Ashâb-ı kiramdan Ebû'd-Derdâ ve Ubade b. es-Samit'ten de bu görüş rivâyet edilmiştir.

Bir kesim de şöyle demektedir: Sen, kitap ehline mensub kimsenin, yüce Allah'tan başkasının adına kestiğini işitecek olursan, sakın ondan yeme. Ashâb-ı kiramdan Ali, Âişe ve İbn Ömer bu görüştedir. Bur Tavus ve el-Hasen'in de görüşüdür. Onlar, yüce Allah'ın.:

"Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü o, elbetteki bir fısktır" (el-En'âm, 6/121) âyetine dayanarak bu görüştedirler. Mâlik ise, bunu haram kılmaksızın: Ben bunu (bundan yemeyi) mekruh görüyorum, demekle yetinmiştir

Derim ki: Kitap ehlinden olanın kestiğini yemenin câiz olduğunun ittifakla kabul edildiğini nakleden, sonra da bunu hayvanı keserken besmele çekmenin şart olmadığına delil göstererek şöyle diyen el-Kiyâ et-Taberî'nin şu sözleri gerçekten hayrete değer: "Şüphe yok ki, bunlar kestikleri hayvanlar üzerinde ancak Mesih ve Uzeyr gibi gerçek anlamda mabud olmayan ilâh edindikleri kimselerin ismini anarlar. Şayet gerçek manada ilâh olan Allah'ın adım anacak olsalar dahi onların bu amslan, ibadet suretiyle olmaz. Bir başka şekilde olabilir. İbadet suretiyle olmaksızın Allah'ın ismini şart koşmak ise, aklen kavranılabilecek bir şey değildir. Kâfirin, Allah'ın ismini anması ile anmaması ise -kendisinden ibadet kastı tasallallahü aleyhi ve sellemvur olunamayacak olursa- aynı seviyededir.

Diğer taraftan hıristiyan, ancak Mesih adım anarak keser. Yüce Allah da mutlak olarak (kayıtsız ve şartsız bir şekilde) onların kestiklerinin helâl olduğuna hüküm vermiştir. İşte bunda, besmele çekmenin –Şâfiî’nin de dediği gibi- asla şart olmadığına dair bir delil vardır"

Bu hususta ilim adamlarına ait değişik görüşler, yüce Allah'ın izniyle el-En'âm sûresinde (6/121. âyetin tefsirinde) gelecektir.

3- Kitap Ehlinin Kesim Hayvanları Dışında Kalan Yiyecekleri:

Meyve ve buğday gibi ayrıca bir çabayı gerektirmeyen yiyecekler kabilinden olup, şer'î kesime gerek duymayan (kitap ehlinin) yiyeceklerinin yenilmesinin câiz olduğu hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Zira, herhangi bir kimsenin bunları mülk edinmesinin bunlara bir zararı olmaz. Bir çaba sonucu elde edilen yiyecekler ise iKi türlüdür. Birincisi din ile bir ilgisi bulunmayan ve bir yapını çabası sonucu ortaya çıkan, undan yapılan ekmek, yağ çıkarmak ve benzeri şeylerdir. Eğer, zımmiye ait bu gibi yiyeceklerden uzak durulursa, bu sadece tiksinti duyulduğu için uzak kalınacak türden kabul edilir. İkincisini ise, din ve niyeti gerektiren sözünü ettiğimiz şer'î tezkiye.

Kıyas, onların kestiklerinin câiz olmamasını gerektirir. -Nitekim bizim, onların Allah tarafından kabul edilebilecek bir namazları ve bir ibadetleri olmaz dememiz de böyledir.- Ancak, yüce Allah, onların kestikleri hayvanlar hususunda bu ümmete ruhsat vermiş ve -böylelikle daha önce İbn Abbâs'ın görüşünü nakledilirken de belirtildiği üzere- nass ile de bunu kıyasın kapsamı dışına çıkarmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

4- Kitap Ehlinin Kesiminin Hükme Etkisi:

Kitap ehlinin şer'î usule uygun kesimleri, kendileri için haram kılınmış olan şeylerde etkili olur mu, olmaz mı hususunda ilim adamlarının farklı iki görüşü vardır. Cumhûr, kendileri için helal olanda da olmayanda da kesilen hayvanın tümünde bu kesimin etkili olacağını kabul etmektedir Çünkü, şer'î usule uygun bir şekilde kesilmiştir.

Bir gurup ilim ehli ise şöyle demektedir. Onların kestiklerinden bize helal olan, yalnızca onlar için helal olandır. Çünkü, onlar için helal olmayan şeylerde onların şer’î usule uygun kesimlerinin etkisi olmaz. O bakımdan bu kanaate sahip olan ilim adamları, kitap ehlinin kestiklerinden diğerleri sırtına yapışık olan ile safi yağların yenilmesini câiz kabul etmezler. Âyet-i kerimedeki

"yiyecek (et-Taam)" lâfzını, kesilen hayvanın bir bölümü hakkında münhasır olarak kabul etmişlerdir.

Birinci kesim ise bu lâfzı (bizim için) yenilebilen bütün şeyler hakkında umumu üzere kabul etmiştir. Bu görüş ayrılığı Mâliki mezhebinde sözkonusudur. Ebû Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Mâlik, yahudîlerin iç yağlan ile kestikleri develeri yemeyi mekruh görmektedir, İlim adamlarının çoğunlulğu ise bunda herhangi bir sakınca görmemektedirler. Buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle, En'âm sûresinde (6/146. ayetin tefsirinde) gelecektir.

Mâlik, -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- müslümanın kestiği bulunurken onların kestiklerini yemeyi mekruh kabul ederdi. Aynı şekilde onlara (kitap ehline) kestiklerini satacakları pazarlarının olmasını da mekruh görmüştür. Bu görüş onun, -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bir tenezzühüdür (Şüphelerden dahi uzak durmak isteme eğilimidir).

5- Mecusîlerin Kestikleri:

Mecusîlerin kestiklerine gelince, ilim adamları -istisnalar hariç- onların kestiklerinin yenilmeyeceğini ve onların kadınları ile evlenilemeyeceğini icma ile kabul etmişlerdir Çünkü ilim adamlarınca meşhur kabul edilen görüşe göre mecusîler kitap ehli olan kimseler değildir. Bununla birlikte kestiklerinden olmadığı ve şerl kesime gerek bırakmadığı sürece, müşrikler ve puta tapıcılar gibi kitabı olmayanların yiyeceklerini yemekte mahzur yoktur. Bundan tek istisna ise, ölmüş hayvanın (oğlakların) bağırsaklarından alınan maya ile yapılan peynirdir.

Çocuğun babası mecusı, annesi kitap ehli ise, Mâlike göre çocuk babasının hükmünü alır. Mâlik'ten başkalarının görüşüne göre ise, eğer ebeveyninden sadece birisinin kestiği yenmeyen kimselerden ise, kestiği yenilmez.

6- Sonradan Yahudi Ve Hıristiyan Olanların Durumu:

Tağliboğulları hıristiyanları ile, sonradan yahudi ve hıristiyanlığa girmiş herkesin kestiklerine gelince, Ali (radıyallahü anh) Arap oldukları için Ta ğliboğull arının kestiklerini yemeyi yasaklıyor ve: Bunlar hıristiyanlık adına şarap içmekten başıma birşeye sahiplenmemislerdir, diyordu. Bu ayru zamanda Şâfiî'nin de görüşüdür. Buna göre, aralarından gerçekten hıristiyan olan kimselerin kestiklerini yemeyi yasaklamıyor demektir.

Ümmetin Cumhûru ise, şöyle demektedir: İster Tağliboğullarından olsun, ister başkalarından olsun, her hıristiyanın kestiği helaldir. Yahudi de böyledir. İbn Abbâs ise, yüce Allah'ın:

"İçinizden kim onları veli edinirse muhakkak o da onlardandır" (el-Maîde, 5/51) ayetini delil göstermekte (ve şöyle demekte)dir: Şayet Tağliboğullarının hırıstiyanlıkları, yalnızca onları veli edindiklerinden ibaret olsaydı dahi, yine de onların kestikleri yenilirdi.

7- Kâfirlere Ait Kap Kaçakların Kullanılması:

Altın, gümüş yahut domuz derisinden yapılmış olmadıktan sürece bütün kâfirlere ait her türlü kapkacakda yemek de, içmek de, yemek pişirmek de yıkanılıp kaynatıldıktan sonra bir mahzur yoktur. Çünkü, kâfirler necasetlerden sakınmazlar ve meyteleri yerler. Bu gibi kapkacaklarda pişirdikleri takdirde bu kapkacaklar necis olur. Hatta bu necasetler, topraktan yapılmış tencerelerin bazı bölümlerine dahi sirayet edebilir. İşte bundan sonra bu gibi kapkacaklarda yemek pişirilecek olursa, onlarda ikinci defa olarak pişirilen yiyeceklere bu necaset parçacıklarının karışması tehlikesi onaya çıkar O halde vera’lı hareket etmek bunlardan uzak durmayı gerektirir. İbn Abbâs'tan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Eğer kap, bakır veya demirdense yıkanılır Şayet çömlek türünden ise, ona su konularak kaynatılır, sonra da yıkanılır. (Tabi bu, böyle bir kaba ihtiyaç duyulacak olursa böyledir). Mâlik de bu görüştedir.

Yemek pişirmekten başka bir maksat için kullandıkları kaplara gelince, bunları yıkamaksızın kullanmakta bir beis yoktur. Çünkü, Dârakutnî'nin Hazret-i Ömer'den rivâyetine göre o, hıristiyan bir erkeğin evinden hıristiyan bir kadına ait (tahta veya fil dişinden yapılmış) bir kabdan abdest almıştır. Dârakutnî, 1,32. Sahih olan da budur ve buna dair yeterli açıklamalar el-Fûrkan suresinde (25/48. ayet, 5- başlıkta) gelecektir.

Müslim'in Sahih'inde de Ebû Sa'lebe el-Huşenî yoluyla gelen hadiste şöyle dediği nakledilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’a vardım ve dedim ki: Ey Allahın Rasulü, bizler, kitap ehlinden bir kavmin topraklarında bulunuyoruz. Onların kapkacaklarında yeriz, Yine bizim topraklarımız av topraklarıdır. (Kimi zaman) yayımla avlanırım, kimi zaman da eğitilmiş köpeğimle avlanırım. Eğitilmemiş köpeğimle avlandığım da olur. Şimdi sen bana, bunlardan bizlere neyin helal olduğunu bildir. Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Sizin kitap ehlinden bir topluluğun topraklarında bulunuşunuza dair söz ettiğine gelince, onların kaplarından yemek yiyebilirsiniz. Eğer kaplarından başkalarını bulabilirseniz, onlara ait kaplarda yemeyiniz. Şayet başkalarını bulamayacak olursanız. Onların kaplarını önce yıkayınız, sonra da o kaplarda yemek yiyebilirsiniz..." Buhârî, Zebâih 4, 10, 14- Müslim, Sayd B; Ebû Dâvûd, Et'ime 45; Tirmizî, Sayd 1, Et'ime 7, Siyer 11; İbn Mâce, Sayd 3; Dârimî, Siyer 56; Müsned, H, 184, IV, 193, 194, 195. Sonra da hadisin geri kalan bölümünü nakletti.

8- Kitap Ehli Bizim Yiyeceklerimizi Yiyebilir:

Yüce Allah'ın:

"Sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir" âyeti onların, şeriatimizin tafsili hükümleri ile de muhatap olduklarına bir delildir. Yani onlar, bizden et satın alacak olurlarsa, o eti yemek onlara helâl olduğu gibi, karşılığında onlardan alman bedel de bizim için helâldir.

9- İffetli Mü’min Kadınlar Ve Kitap Eklinin Kadınları:

Yüce Allah'ın: 'Mü’min kadınlardan iffetli olanlar ile, sizden Önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar... âyetinin anlamına dair açıklamalar, daha önce gerek el-Bakara sûresinde (2/221. ayetin 1, başlığında ve devamında) gerekse en-Nisa sûresinde (4/24. ayet 1. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

İbn Abbâstan yüce Allah'ın:

"Sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar" âyeti ile ilgili olarak şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Bu âyet, dar-ı harpteki kitap ehli kadınlar hakkında değil, antlaşmalı olan kitap ehli kadınları hakkındadır O takdirde bu âyet has olur.

Başkaları ise şöyle demektedir: Âyeti kerimenin umumi oluşu dolayısıyla, kadın ister zımmi olsun, ister harbi olsun nikâhlauması caizdir, İbn Abbâs'tan da şöyle dediği rivâyet edilmektedir:

"İffetli kadınlar (el-Muhsanat)" iffetli ve akıllı kadınlar demektir. en-Nehaî der ki: Bundan kasıt, kadının iffetini koruması ve zina etmemesi, cünupluktan da yıkanmasıdır. en-Nehaî de bu kelimeyi "sad" harfini esreli olarak; (........) diye okumuştur. el-Kisâî de böyle okumuştur.

Mücahid der ki: "İffetli kadınlardan kasıt, hür olan kadınlardır. Ebû Ubeyd der ki: O, bu görüşü ile kitap ehlinden olan cariyeleri nikâhlamanın helâl olmadığı kanaatini ifade etmektedir. Çünkü, yüce Allah'ın:

"O halde, sahip olduğunuz mü’min cariyelerinizden,." (en-Nisa, 4/25) âyeti bunu gerektirmektedir. İşte, ileri gelen ilim adamlarının görüsü de budur.

10- Îmanı İnkâr Etmenin (Kâfir Olmanın) Cezası:

Yüce Allah:

"Kim imanı inkâr ederse" âyeti ile ilgili olarak şöyle denmiştir: Yüce Allah:

"Sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar" diye buyurunca, kitap ehline mensup kadınlar dediler ki: Eğer yüce Allah bizim dinimizden razı olmamış olsaydı, bizimle evlenmeyi size mubah kılmazdı. Bunun üzerine:

"Kim Îmanı inkâr ederse..." Yani, Muhammed'e indirilenlere kâfir olursa... âyeti nâzil oldu. "Amelî boşa gitmiş olur". İbn es-Semeyka; "Boşa gitti kelimesini, şeklinde "be" harfini üstün olarak okumuştur.

Yine şöyle denilmiştir: Yerine getirilmesi gereken bir takım farz ve hükümler sözkonusu edilince, bu sefer bunlara muhalefete dair tehdit sozkonusu edildi. Çünkü, böylelikle bunlara riayet etmemeye dair yasak daha bir pekiştin lmektedir. İbn Abbâs ve Mücahidden âyetin anlamının şöyle olduğu rivâyet edilmiştir: Kim Allah'ı inkâr ederse., el-Hasen b. el-Fadl der ki: Eğer bu rivâyet sahih ise, bunun anlamı: Kim imanın Rabbini inkâr ederse şeklinde olur.

eş-Şeyh Ebû'l-Hasen el-Eşarî der ki: Haşviye ve es-Salimiye'ye hüafen Allah'a "îman " ismini vermek câiz değildir. Çünkü îman , dan mastardır. Bunun ismi faili de "mü’min"dir. Îmanı tasdikin kendisidir. Tasdik ise ancak söz ile olur. Şanı yüce Allah'ın ise söz olması düşünülemez.

5 ﴿