90

Ey îman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın pis işlerindendir. Artık bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

Bu âyete dair açıklamalarımızı onyedi başlık halinde sunacağız:

1- Âyeti Kerîmelerde Yasaklanan Hususlar:

Yüce Allah'ın:

"Ey îman edenler" âyeti, bütün mü’minlere bu hususları terketmeye dair bir hitaptır. Zira bunlar, cahiliye döneminden beri yapageldikleri ve nefislere hakim olan birtakım arzu ve kötü adetlerden ibaretti. Mü’minlerden pek çok kimsenin nefislerinde henüz bunlardan bir takım kalıntılar devam ediyordu.

İbn Atiyye der ki: Kuşları uçurtma ve böylelikle bundan geleceğe dair hükümler çıkarma hevesleri, kitaplardan fal bakma ve buna benzer günümüz insanlarının yaptıkları şeyler de bu kabildendir.

İçki (el-Hamr) henüz haram kılınmamıştı- İçkinin haram kılınışı ise, Uhud vak'asından sonra, hicretin üçüncü yılında olmuştu. Uhud vak'ası ise hicretin üçüncü yılı Şevval ayında cereyan etmişti. Hamr kelimesinin türeyişi ile ilgili açıklamalar, daha önceden (el-Bakara 2/219- âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

Yine kumar (el-Meysir)'in türediği köke dair açıklamalar da el-Bakara Sûresi'nde (2/219. âyet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Âyet-i kerimede geçen "el-Ensab"ın pudar olduğu söylendiği gibi, zar ve satranç olduğu da söylenmiştir. Bu ikisine dair açıklamalar ise. Yûnus Sûresi'nde yüce Allah'ın:

"Artık haktan sonra dalâletten başka geriye ne kalır" (Yûnus, 10/32. ayetin tefsirinde, 5- başlıkta) âyeti açıklanırken gelecektir.

el-Ezlam ise, fal oklarıdır. Yine buna dair açıklamalar, bu sûrenin baş tarafında (3- âyetin tefsirinde 18. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Denildiğine göre, bunlar, Beytullah'da beyt'in bakıcıları ve putların hizmetkârları yanında bulunuyorlardı. Kişi, herhangi bir ihtiyacını karşılamak istediğinde, gelir ve bu oklardan birisini çekerdi. Şayet üzerinde: "Rabbîm bana emretti" yazısı bulunan ok çıkarsa, hoşuna gitsin veya gitmesin o ihtiyacı olan şeyi karşılamaya giderdi.

2- İçkinin Tedricî Olarak Haram Kılınışı ve Nüzul sebebi:

İçkinin haram kılınışı, tedricî bir şekilde ve birçok olay münasebetiyle gerçekleşmişti. Çünkü İslamdan önce, Araplar içki içmeye çok düşkün idiler. İçki hakkında ilk nâzil olan âyet:

"Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: İkisinde de hem büyük bir günah, hem de insanlar için bazı faydalar vardır" (el-Bakara, 2/219) âyetidir. Yani, içki ticaretinde bazı faydalar vardır, demektir.

Bu âyet-i kerîme nâzil olunca kimi insanlar, içki içmeyi terk ettiler ve: Buyû'k günahı bulunan bir şeye ihtiyacımız yoktur, dediler. Kimileri de içki içmeyi terk etmeyip: Biz, bu içkinin menfaatini alalım, günahını terk edelim, dediler.

Bu sefer:

"Sarhoşken... namaza yaklaşmayın" (en-Nisâ, 4/43) âyeti nâzil oldu. Yine bazı kimseler içki içmeyi terketti ve bizi namazdan alıkoyan birşeye ihtiyacımız yoktur, dediler.

Diğer bazıları ise:

"Ey Îman edenler!, İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın pis işlerindendir" (mealindeki) bu âyet-i kerîme nâzil oluncaya kadar içmeye devam ettiler. Bu âyet-i kerimenin nüzulü ile birlikte içki içmek onlar için kesin olarak haram oldu. O kadar ki, kimileri: Allah, şaraptan daha kesin ve ağır bir ifadeyle herhangi bir şeyi haram kılmış değildir, dediler.

Ebû Meysere der ki: Bu âyet-i kerimenin inişine sebep, Ömer b. el-Hattâb'dır. Çünkü o, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a içkinin kusurlarını zikretmiş ve içki içmekten dolayı insanların başına gelenleri anlatmıştı. Haram kılınması için de yüce Allah'a dua etmiş ve; Allah'ım, içki hususunda bize rahatlatıcı açıklamalarda bulun, diye dua etmişti. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuş, Hazret-i Ömer de: Vazgeçtik, vazgeçtik demişti. Bu husus, el- Bakara Sûresi (2/219- ayetin tefsirinde) en-Nisa Sûresi'nde (4/43 âyet 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

Ebû Dâvûd, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet eder:

"Ey îman edenler! Sarhoşken... namaza yaklaşmayınız" (en-Nisâ, 4/43) ile:

"Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki: İkisinde de hem büyük bir günah, hem de insanlariçin bazı faydalar vardır" (el-Bakara, 2/219) âyetlerini el-Mâide Sûresi'nde bulunan:'"İçkif kumar, putlar ve fal oktan.,." âyeti nesh etmiş bulunmaktadır. Ebû Dâvûd. Eşribe 1.

Müslim'in Sahih'inde de Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Kur'ân-ı Kerîm'den bazı âyetler benim hakkımda nâzil olmuştur... Bu arada şunu da zikretti. Ensar'dan bir topluluğun yanına gittim. Bana: Gel sana yemek yedirelim ve şarap içirelimt dediler. Bu ise, şarabın haram kılınışından önce idi. Onlarla beraber bir bostana gittik. Yanlarında kızartılmış bir deve başı ile bir tulum şarap vardı. Onlarla birlikte yedim, içtim. Yanlarında ensar ve muhacirlerden söz edildi, Muhacirler ensardan hayırlıdır, dedim. Adamın birisi, devenin çene kemiğini alarak onunla bana vurdu ve burnumu yaraladı. -Bir rivâyette- de burnumu çatlattı denilmektedir. Sa'd'ın burnu çatlak kalmıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına gittim, durumu bildirdim. Bu sebeple de yüce Allah benim hakkımda -yani, kendisi hakkında şarapla ilgili olarak-:

"İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın pis İşlerindendir. Artık bunlardan kaçının..." âyetini indirdi. Müslim, Fednilu's Sahabe 43.

3- İçkiyi Haram Kılan Âyetlerin İnişinden Önceki Durum

Bu hadisler, içki içmenin o dönemlerde mübâlı, uygulamada ve onlar tarafından reddolunmayacak ve değiştirilmesine gerek görülmeyecek şekilde bir maruf (uygun görülen bir iş) olduğunu göstermektedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın de bunu ikrar ettiği (ses çıkarmadığına) delalet etmektedir. Bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Zaten az önce de geçtiği üzere, en-Nisâ süresindeki; "Sarhoşken namaza yaklaşmayınız" ayeti de buna delâlet etmektedir.

Acaba, sarhoş edecek miktarı içmek onlar için mubah mıydı? Hazret-i Hamza ile ilgili hadis, bu hususta gayet açıktır: Hazret-i Hamza, Hazret-i Ali'ye ait iki dişi devenin böğürlerini delmiş, hörgüçlerini kesmişti, Hazret-i Ali de durumu Paygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a haber verince, Hazret-i Hamza'nın yanına geldi. Hazret-i Hamza, Peygamber'e karşı gösterilmesi gereken saygı ve ihtİmâma uymayan ağır bir takım sözler sarfetti. Bu ise Hazret-i Hamza'nın sarhoşluk veren içki dolayısıyla aklının başından gittiğine delâlet etmektedir. Bundan dolayı, hadisi rivâyet eden şöyle demektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hamza'nın bu yaptığına karşı çıkmadığı gibi, bundan dolayı azarlamadı. Ne sarhoşken, ne de daha sonra böyle bir şey yaptı. Hatta Hazret-i Hamza: Siz babamın kölelerinden başka bir şey misiniz ki deyince, gerisin geri dönüp yanından çıkıp gitmişti. Buhârî Musakat 13, Humus 1, Meğâzi 12, Talâk 11; Müslim, Eşribe 1, 2; Ebû Dâvûd Harac 20; Müsned I, 142.

Bu ise, usulcülerin söyledikleriyle naklettiklerine uygun düşmemektedir. Çünkü onlar şöyle derler: Sarhoşluk bütün şeriatlerde haram idi. Çünkü şeriatler kolların maslahatları içindir. Onları fesada götürmek için değildir. Bütün maslahatların aslı ise akıldır. Nitekim bütün fesatların asıl kaynağı aklın gidişidir, o halde aklı gideren, yahut aklı karıştıran herşeyin yasaklanması gerekir. Ancak, Hazret-i Hamza ile İlgin bu hadis, Hazret-i Hamza'nın içki içmekle sarhoş olmayı kastetmediği, fakat bu hususta içki çabuk etki göstererek aklını örttüğü de ihtimal dahilindedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

4- Rics:

Yüce Allah'ın:

"Rics: Pis" âyeti ile ilgili olarak İbn Abbâs; bu âyet-i kerimedeki "rics"in gazab olduğunu söylemiştir. Kokuşmuş, necaset ve pisliklere de "rics" denilebilir. "Ze" harfi ile "ricz'r ise, yalnızca azâb anlamındadır, "lüks" sadece necaset hakkında kullanılır. Rics ise her ikisi hakkında da kullanılır.

"Şeytanın pis işlerindendir" âyetinin anlamı ise, şeytan bu işe itmek ve o işi süslü göstermek suretiyle bunu yapar, demektir. Şöyle de denilmiştir: Bu hususta kendisine uyuluncaya kadar bütün bu işleri baştan beri ilk yapan şeytanın kendisidir.

5- Bu Pis Şeylerden Uzak Durma Gereği:

Yüce Allah:

"Artık bunlardan kaçının" diye buyurmakla, bunları uzaklaştırın, bir kenara bırakın, demek istemektedir. Böylelikle yüce Allah, bu işlerden uzak durmayı emretmektedir Hadislerdeki nasslar ve ümmetin icmai ile birlikte bu emir sigası sonucunda, "uzak durmak" haram kılmak manasında olmuştur. İşte içki bununla haram kılınmış oldu. Müslüman ilim adamları arasında Mâide Sûresi'nin içkiyi haram kılan âyeti ihtiva ettiği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Yine bu sûrenin, Medine'de son İnen sûrelerden olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte leşin, kanın ve domuz etinin haram kılındığı âyetler ise, yüce Allah'ın:

"De ki: Bana vahyolunanlar arasında... başka haram kılınmış bir şey bulmuyorum" (el-En'âm, 6/145.) âyeti ile diğer âyetlerde haber kipi şeklinde varid olmakla birlikte içki hakkında bu haram kılma nehiy ve bir yasak şeklinde varid olmuştur kîr bu da haram kılmanın en kuvvetli ve en pekiştirilmiş ifade şeklidir.

İbn Abbâs şöyle demektedir; İçkinin haram kılındığına dair âyet nâzil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in arkadaşları, biri diğerinin yanına giderek şarap haram kılındı ve şirke denk kılındı, dediler. Yani, yüce Allah şarabın haram kılınışını, putlar için hayvan kesmek ile birlikte zikretmiştir ki, bu bir şirktir.

Daha sonra yüce Allah:

"Ta ki, kurtuluşa efesiniz" âyeti ile de kurtuluşa ermeyi bu emirlere bağlı kalarak zikretmiştir. Bu da vucubun (yani, bu emirlere bağlı kalışın) te'kidine delâlet etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

6-İçki'nin Necaseti:

İçkinin (hamrın) haram kılınıp, şeriatın onu pis görmesi, hakkında "rics " tabirini kullanıp ondan uzak durmayı emretmiş olmasından Cumhûr, onun necis olma hükmünü de anlamıştır. Ancak bu hususta Rabia, el-Leys b. Sa'd, Şâfiî'nin arkadaşı el-Müzenî, müteahhir Bağdat'lı bazı ilim adamları bu hususta onlara muhalefet edip, içkinin tahir olduğu görüşünü kabul etmişler; haram kılınanın, yalnızca onu içmek olduğunu söylemişlerdir. Said b. el-Haddâd el-Kuravî de şarabın temizliğine, Medine yollarında dökülüşünü delil göstermiş ve şöyle demiştir: Eğer necis olsaydı, ashâb (Allah hepsinden razı olsun) bu işi yapmaz ve Peygamber yollarda defi hacette bulunmayı yasakladığı gibi bunu da yasaklardı.

Buna şöyle cevap verilir: Ashâb-ı kiramın bu isi yapmasının sebebi, şarabı İçine dökecekleri giderlerinin ve kuyularının olmayışından dolayıdır. Zira, onların çoğunlukla görülen durumları, evlerinde helalarının bulunmayışı şeklindeydi. Nitekim Âişe (radıyallahü anha) da evlerde hela edinmekten tiksiniyor olduklarını İfade etmiştir. Bk. Buhârî, Meğâzî 34, Tefsir 24. Sûre 6; Müslim, Tevbe 56; Müsned, VI, 195.

Dökülmek kastıyla şarabın Medine dışına taşınması ise, bir külfet ve bir zorluktur, Diğer taraftan böyle bir işe kalkışmak, derhal yapılması vacib olan bir işi de ertelerdi. Ayrıca, bunun pisliğinden sakınmak da mümkündü. Çünkü Medine'nin yolları genişti. Şarap da öyle yolun her tarafını kaplayacak nehir gibi akacak şekilde fazla değildi. Aksine, sakınmanın mümkün olduğu bazı yerlerde şarap akmıştı. Diğer taraftan bunun, Medine yollarında açıktan açığa dökülmesi gibi bir faydası vardı. Haram kılınması muktezasınca onun telef edilmesi ve ondan yararlanmamak şeklindeki uygulamanın yaygınlık kazanması gibi. Nitekim, insanlar da bunu peş peşe yapmış ve bu husus da aynı davranışı göstermişlerdi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Denilse ki: Necis olmak şer'i bir hükümdür. Bu hususta ise bir nass yoktur. Bir şeyin haram kılınması ise necis olmasını gerektirmez. Şeriatta haram olup da necis olmayan nice şey vardır.

Deriz ki: Yüce Allah'ın:

"Rics" âyeti, içkinin necis olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü rics, dilde necaset demektir. Diğer taraftan eğer biz hakkında nass bulmadığımız sürece bir hüküm vermemek gibi bir kaideye riayet edecek olursak, şeriat işlemez hale gelir. Çünkü, şeriatteki nasslar azdır. Sidiğin, kazuratın, kanın, meytenin ve bundan başka birtakım şeylerin necis olduklarına dair hangi nass vardır? Bunlar, ancak ifadelerin zahirlerinden, umumlarından ve kıyaslardan anlaşılır. el-Hac Sûresi'nde (22/30-31- âyet, 3- başlık ve devamında) bu hususa dair açıklamalar, yüce Allah'ın İzniyle- gelecektir.

7- Uzak Durmanın Kapsamı:

Yüce Allah'ın:

"Artık bunlardan kaçının" âyeti, hiçbir şekilde ve herhangi bir şey ile yararlanmamak üzere, mutlak olarak kaçınıp uzak durmayı gerektirmektedir. Ne içmek suretiyle, ne satmak, ne sirkeye dönüştürmek, ne tedavi ve ne de başka herhangi bir yokla. Bu konuda varid olmuş hadisler de buna delâlet etmektedir.

Müslim'in İbn Abbâs'tan rivâyetine göre bir adam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şarap dolu bir kırbayı hediye etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: "Allah'ın bunu haram kıldığını biliyor musun?" Adam: Hayır deyince, (İbn Abbâs) dedi ki: Bir adama gizlice bir şey söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ona ne fısıldadın?" diye sordu. Adam: Ben ona bu şarabı satmasını söyledim. Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Onu içmeyi haram kılan, onu satmayı da haram kılmıştır." Bunun üzerine adam kırbayı açtı ve içinde ne varsa boşalıncaya kadar öylece tuttu. Müslim, Musakat 68, Nesâî, Buyû’ 90; Dârimî Buyû’ 35, Eşribe 9, Muvatta’, Eşribe 18, Müsned, IV, 227

İşte bu, söylediğimize delâlet eden bir Hadîs-i şerîftir. Zira, onda câiz olan herhangi bir fayda ve menfaat bulunsaydı, Resûlüllah ölü koyun ile ilgili olarak: "Niçin postunu alıp tabaklamadınız da ondan yararlanmadınız." Müslim., Hayz 100; Ebû Dâvûd, Libas 37, Tirmizî Libâs 7; Nesâî Feca 5 dediği gibi mutlaka açıklardı.

8- İçki ve Diğer Necis Şeyleri Satmanın Hükmü:

Müslümanlar, içki ve kan satımının haram olduğunu icma ile kabul etmislerdir. Bunda ise, pisliklerin, sair necasetlerin ve yenilmesi helâl olmayan şeylerin satışının da haram olduğuna bir delil vardır. İşte bundan dote^ -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- Mâlik, hayvan pisliklerinin satışını mekruhta görmüştür. İbnü'l-Kasım İse, faydalı oluşu dolayısıyla buna ruhsat vermiştir. Ancak kıyas, Mâlik'in görüşü doğrultusundadır. Şâfiî'nin görüşü de böyledir. Ayrıca bu hadis de bunun doğruluğuna delâlet etmektedir.

9- Şarabı Sirkeye Donüştürmenin Hükmü:

Fukahâ'nın Cumhûru, şarabı sirkeye dönüştürmesinin kimseye câiz olmadiğini kabul etmişlerdir. Şayet, şarabı sirkeye dönüştürmek câiz olsaydu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) adamın kırbasının ağzını açıp şarabı dökmesine imkânmezdi. Çünkü sirke bir maldır. Malın boşa harcanması, zayi edilmesi ise yasaklanmıştır. Hiçbir kimse de müslümana ait bir şarabı döken kişinin, müslümana ait bir malı telef ettiğini söylememektedir. Osman b. Ebi'l-Âs'da bir yetime ait bir şarabı dökmüştür. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şarabı sirkeye dönüştürmek hususunda izin istenmiş, fakat kendisi: " Hayır" diyerek bunu yasaklamıştır. Müslim, Eşribe 11: Ebû Dâvûd, Eşribe 3; Tirmizî, Buyû’ 59; Dârimî, Eşribe 17; Müsned, III, 119, 180, 260.

Hadis ehli ile Rey ehlinden ilim adamlarından bir kesim bu kanaattedir. Suhnûn b. Said de buna meyletmiştir.

Bir başka kesim ise şöyle demektedir; Şarabın sirkeye dönüştürülmesinde bir mahzur olmadığı gibi, bir insanın müdahelesiyle veya başka bir yolla sirkeye dönüşmüş şaraptan yemenin de mahzuru yoktur, Bu, es-Sevrî, el-Evzaî, el-Leys b. Sa'd ve Kûfelilerin görüşüdür.

Ebû Hanîfe der ki: Şayet şaraba misk ve tuz atar, bu da bir çeşit marmelata dönüşür ve şarap halinden başka bir hale geçerse caizdir. Fakat, marmelat hususunda Muhammed b. Hasan ona muhalefet ederek şöyle demektedir; Şaraba ancak sirkeye dönüştürmek için müdahale yapılır.

Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) der ki: Iraklılar, şarabın sirkeye dönüştürülmesi hususunda Ebû'd-Derdâ'yı delil gösterirler. Bu rivâyet, Ebû İdris el-Havlânîden, o, Ebû'd-Derdâ’dan pek kuvvetli olmayan bir yolla rivâyet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ, şaraptan dönüşmüş marmelatı yer ve: Güneş ile tuz bunu tabakladı, dermiş. Ancak, Ömer b. el-Hattâb ve Osman b. el-As, şarabın sirkeye dönüştürülmesi hususunda ona muhalefet ettiği gibi, sünnetin varid olduğu yerde herhangi bir kimsenin görüşü delil teşkil edemez. Başarı Allah'tandır.

Şarabın sirkeye dönüştürülmesinin yasaklanışının, şarabın haram kılındığı ilk sıralarda, İslâm'ın (bu yasağın) ilk yıllarında olma ihtimali de vardır. Böylelikle, şarap içmenin yasaklanışı üzerinden fazla bir zaman henüz geçmediği için, şarap alıkoymaya kimse devam etmesin. Bu ise, bu konudaki alışkanlığa son vermek istemekten dolayı idi. Eğer durum böyle idiyse, o takdirde buradaki yasak, şarabın sirkeye dönüştürülmesiyle ilgili olmadığı gibi, şarabın dökülmesi emrinin verilmesi, sirkeye dönüştürülmesinden sonra yenilmesine de engel teşkil etmez.

Eşheb de Mâlik'ten şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Hıristiyan bir kimse, bir şarabı sirkeye dönüştürecek olursa, onu yemenin bir mahzuru yoktur. Aynı şekilde müslüman bir kimse de onu sirkeye dönüştürüp Allah'tan mağfiret taleb ederse yine hüküm böyledir. Bu rivâyeti ise, İbn Abdi’l-Hakem Kitab'ında zikretmektedir.

Fakat, sahih olan Mâlik'in, İbnü'l-Kasım ve İbn Vehb'in rivâyetine göre söylediği; Müslümanın, sirkeye dönüştürmek kastıyla şaraba müdahale etmesi de helal değildir, onu satması da helâl değildir; ama, o şarabı tutup döksün, şeklindeki sözüdür.

10- Şarap Kendiliğinden Sirkeye Dönüşürse:

Mâlik'in ve arkadaşlarının: Eğer şarap kendiliğinden sirkeye dönüşecek olursa, o sirkeyi yemenin helâl olduğu hususunda farklı görüşleri yoktur. Bu, Ömer b. el-Hattâb, Kabîsa, İbn Şihab ve Rabiâ'nın görüşü olduğu gibi; Şâfiî'nin İki görüşünden birisi de böyledir. Ayrıca Şâfiî mezhebine mensub ilim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre Şâfiî'nin mezhebinden çıkartılan sonuç da budur.

11- Şarabın Mülkiyet Altına Alınabileceği Görüşü Zayıftır:

İbn Huveyzimendad, şarabın mülk edinilebileceğini zikretmektedir. O, bu görüşe, şarap vasıtasıyla boğaza tıkanan lokmaların giderilebileceğini ve yangının söndürülebileceğini söyleyerek varmıştır. Ancak bu, Mâlik'e ait olduğu bilinmeyen bir nakildir. Bilakis bu, şarabın tahir olduğu görüşünü kabul edenlerin kanaatine göre verilebilecek bir hükümdür. Eğer şarabı mülk edinmek câiz olsaydı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun dökülmesini emretmezdi. Aynı şekilde, mülkiyet bir tür menfaat sağlamaktır. Onu dökmek suretiyle de bu menfaat iptal edilmiştir, Hamd, Allah'a mahsustur.

12- Zar ve Satranç Oyunları da Haramdır:

Bu âyet-i kerîme, kumar olsun olmasın, zar ve satranç oyunlarının haram olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü yüce Allah, şarabı haram kıldığı âyetinde bunun haram kılınışına sebep teşkil eden hususu da şöylece açıklamaktadır: "Ey îman edenler! İçki, kumar... şeytanın pis işlerindendir." Bu ayeti kerimeden sonra da:

"Muhakkak şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin bırakmak... isler" diye buyurmaktadır.

Her bir oyunun azı, çoğunu da arkasından getirir ve bu oyuna dalanlar arasında kin ve düşmanlığı salar. Allah'ı zikretmekten, namazdan alıkoyar. O halde bu oyunlar da şarap gibidir. Böyle olmaları tıpkı içki gibi haram olmalarını gerektirmektedir. İçki içmek sarhoşluk verir. Sarhoşken ise namaz kılınamaz. Ancak, zar ve satranç oyunlarında bu özellik yoktur; denilse;

Buna şöyle cevap verilir; Şanı yüce Allah, içki ve kumarı haramlık hükmünde bir arada zikretmiş, her ikisini de insanlar arasında düşmanlık ve kin salmakla nitelendirmiş, Allah'ı zikretmekten, namazdan alıkoyduklarını ifade buyurmuştur.

Bilindiği gibi şarap sarhoşluk vermekle birlikte, kumar sarhoşluk vermez. Ancak, bu hususta içki ve kumarın birbirlerinden ayrı olmaları,-taşıdıkları ortak özellikler dolayısıyla- Allah nezdinde haram kılınmaları bakımından aynı seviyede olmalarına engel değildir. Yine şarabın azı sarhoşluk vermez. Tıpkı zar ve satranç oynamanın sarhoşluk vermediği gibi. Ama, şarabın azı da çoğu gibi haramdır. O halde, sarhoşluk vermese dahi zar ve satrançla oynamanın şarap gibi haram olmasına karşı çıkılamaz. Diğer taraftan oyuna başlamakla birlikte gaflet insanı sarar, Kalbi istila eden bu gaflet ise sarhoşluğun yerini tutar. Şayet şarap sarhoşluk verip bu sarhoşluk sonucunda namazdan alıkoyduğu için haram kabul ediliyorsa, o halde insanı gaflete düşürüp, bunun sonucunda da namazdan alıkoyduğundan dolayı zar ve satrançla oynamak da haram kabul edilmelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

13- Nesih Hükmünün Mükellef Açısından Sübâtu için Nâsik Hükmün Varlığı Yeterli midir?

Hazret-i Peygambere bir şarap tulumu hediye eden kişi ile ilgili hadis, (içkinin helal olduğunu ifade eden âyeti) nesh edici âyetin, o kişiye varmamış olduğuna; onun o da önceki mübahlığı esas alarak hareket ettiğine delalet etmektedir. İşte bu şuna delildir: Bazı usul âlimlerinin söylediği gibi hüküm, nesh edid âyetin varlığı ile kalkmaz. Bu hadisin de delâlet ettiği gibi, nesh edici âyetin mükellefe varmasıyla kalkar. Sahih olan görüş de budur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o kişiyi azarlamamış, bunun yerine ona hükmü açıklamıştır. Zira o, ilk âyet gereğince amel etmekle muhataptır. Muhatap olduğu o âyeti terkedecek olsaydı, isyankâr olunacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Her ne kadar neshedici âyet fiilen varid olmuşsa da bu böyledir.

Nitekim Küba mescidinde namaz kılanlar için de böyle olmuştur, Onlar, haberci gelip kendilerine, (Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmayı) nesh eden âyetin indiğini bildirinceye kadar, Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılıyorlardı. Haber kendilerine gelince, Kâ'be'ye doğru yöneldiler. Nitekim bu husus, el-Bakara sûresinde (2/142. âyet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamd olsun.

Yine o sûrede, hamr'dan, onun türeyişinden ve meysir'den (kumardan) da söz edilmişti. (2/219- ayet, 1 ve 2. başlıklar) Bu sûrenin baş taraflarında da dikili taşlar ile fal oklarına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. C5/3- ayet, 17 ve 18. başlıklar) Cenab-ı Allah'a hamd olsun.

90 ﴿