93Îman edip salih amel İşleyenlere, sakınır, îman eder ve salih amel İşledikleri, sonra da sakınıp îman ettikleri, sonra yine sakınıp İhsanda bulundukları takdirde, yaptıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah, ihsan edenleri sever. Bu âyete dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız: İbn Abbâs, el-Berâ b. Âzib ve Enes b. Mâlik der ki: İçkiyi haram kılan âyet nâzil olunca, ashâbtan bazıları: İçki içip kumar parasını yediği halde aramuzdan ölenlerin durumu nasıl olacak ? gibi bazı sözler söylediler. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Tirmizî, Tefsîr 5. sûre 10-12 Buhârî, Enes b. Mâliki'ten şöyle dediğini rivâyet eder: Ebû Talha’nın evinde içki içenlere içki veriyordum. Bunun üzerine içkinin haram kılındığına dair âyet nâzil oldu. Peygamber de, bir münadiye bunu yüksek sesle ilan etmesini emredince, Ebû Talha şöyle dedi: Dışarı çık da bu sesin ne olduğuna bir bak. Dışarı çıktım, (gelip) şöyle dedim: Bu, "haberiniz olsun muhakkak içki artık haram kılındı" diye ilan eden bir münadidir. Bu sefer Ebû Talha şöyle dedi: Git ve o şarabı dök. O şarap, el-Fadîh (diye bilinen, yarılmış taze hurmadan yapılıp ateşte pişirilmeyen bir şaraptı) den yapılmıştı. (Enes devamla.) der ki: Şarap, Medine sokaklarında akıp gitti. Kimisi şöyle dedi: Karınlarında (şarap) bulunduğu halde bir topluluk öldürüldü. Bunun üzerine yüce Allah: "Îman edip salih amel İşleyenlere... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" âyetini indirdi. Buhârî, Tefsir 5. sûre 11. Mezâlim 21; Müslim., Eşribe 3; Dârimî, Eşribe 2, Müsned III, 227. 2- Hazret-i Peygamber Hayatında Hükmün İnişinden Önce Ölenlerin Durumu: Bu âyet-i kerîme ile bu Hadîs-i şerîf, ashâb-ı kiramın ilk kıbleye doğru namaz kılarken ölen kimseler hakkındaki sorularını andırmaktadır. Bu soruyu sormaları üzerine; "Allah, imanınızı boşa çıkarmaz" (el-Bakara, 2/143) âyeti nâzil olmuştur. Buna göre bir kimse, ölünceye kadar mubah olan bir işi yapacak olursa, bundan dolayı ne lehine, ne de aleyhine bir şey olur. Günah kazanması da, sorumlu tutulması da, yerilmesi de, ecir alması da, Övülmesi de sözkonusu değildir. Çünkü mubah, şeriat açısından her iki yönü de birbirine eşit olan iştir. Buna göre, içki mubah iken içkinin kalıntıları karnında bulunduğu halde ölen kimselerin durumu ile ilgili olarak korkuya kapılmamak ve soru sormamak gerekirdi. Ancak, bu soruyu soran kişi, mübahlığın delilinin farkına varmayarak, mübahlık hatırına gelmediğinden dolayı sormuş olabilir yahut da yüce Allah'tan korkusunun ileri derecede oluşundan, mü’min kardeşlerine şefkatinden dolayı, daha önce içki içmesi sebebiyle sorgulanmalarından, cezalandırılmalarından vehme kapılmış uluduğundan dolayı böyle bir soruyu sormuş olabilir, İşte, yüce Allah da: "îman edip salih amel işleyenlere... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" âyeti ile böyle bir vehmi ortadan kaldırdı. 3- Neblz Diye Bilinen İçki Sarhoşluk Verirse Şarap Demektir: Âyetin nüzulüne dair bu Hadîs-i şerîfte, sarhoşluk vermesi halinde hurmadan yapılan nebîzin, hamr (şarap) olduğuna açık bir delil vardır. Bu, kendisine U'raz olunması câiz olmayan açık bir nastır. Çünkü ashâb-ı kiram (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) dili bilen insanlardı. Onlar, bu içtikleri nebizin bir hamr olduğunu akletmişlerdi. Zira, o dönemde Medine'de bundan başka bir içkileri yoktu. Şair el-Hakemî de şöyle demiştir: "Bizim bir şarabımız var. Fakat, asma şarabı değildir o. Bunun yerine o, yüksek hurma ağaçlarının meyvesinden yapılır. Bunlar semaya doğru yükselen asmalardır. Meyvelerini toplamak isteyenlerin elleri ona ulaşamamıştır." Buna açık delillerden birisi de Nesâî'nin kaydettiği şu rivâyettir. Bize el-Kasım b. Zekeriyya haber verdi: Bize, Ubeydullah, Şeyban'dan haber verdi. O, el-A'meş'den, o, Muharib b. Disar'dan, o, Cabir'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan, Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu nakletti; "Kuru üzüm ve hurma (dan yapılan içki) şarabın tâ kendisidir," Nesâî, Eşribe 3. Yine sahih nakille sabit olduğuna göre, Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh) -ki, dili ve şeriatı bilen bir kişi olarak o yeter- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın minberi üzerinde hutbe irad ederken şöyle demiştir: Ey insanlar, şunu bilin ki, şarabın haram kılınışı nâzil olduğu günde şarap beş şeyden yapılırdı: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan ve arpadan. Şarap (Hamr), aklı örten her şeydir. Bukârî, Tefsir 5- Sûre 10, Eşribe 2, 5; Müslim, Tefsir 32, 33; Ebû Dâvûd, Eşribe 1; saf, Esribe 2. Bu ise, hamrın anlamı ile. ilgili en sarih açıklamadır. Ömer b. el-Hattâb, Medine'de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın minberi üzerinde sahabe topluluğunun huzurunda hutbe irad edip bu sözleri söyledi. Onlar bu dili bilen ehil insanlardı. Ve garaptan (hamrdan), bizim sözünü ettiğimiz şeyden başkasını da anlamamışlardı. Bu husus, böylece sabit olduğuna göre, "hamr ancak üzümden yapılır. Üzümden başkasından yapılana ise hamr denilmez ve hamr ismi onu kapsamaz. O içkilere ancak nebîz denilir" diyen Ebû Hanîfe ve Kûfelilerin görüşü de çürütülmüş olur. Nitekim şair de şöyle demiştir: "Ben 'nebîai nebîz ehline terkettim. Ve ben, onu ayıplayanla antlaşmalı dost oldum O öyle bir içkidir ki, gencin şerefini kirletir Ve kötülüğün kapılarını açar." İmâm Ebû Abdullah el-Mâzerî der ki: Seleften olsun, diğerlerinden olsun, ilim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre türü itibari ile sarhoşluk veren herşeyin içilmesi de haramdır. Az ya da çok olsun, çiğ ya da pişmiş olsun, üzümden veya başka şeyden yapılmış olsun fark etmez. Bunlardan herhangi birisinden kim birşey içerse, ona had vurulur. Sarhoşluk veren üzümden yapılan çiğ şaraba gelince, işte bir damlası dahi olsa, azının da çoğunun da haram olduğu icma ile kabul edilen budur Bunun dışında kalan içkilerin ise, Cumhûrun görüşüne göre haram olduğu kabul edilmiştir. Ancak, Kûfeliler sözü geçenlerin dışında kalan içkilerden az olanda muhalefet etmişlerdir. Az miktardan kasıt sarhoşluk verecek dereceye ulaşmayan miktardır, Üzümden çıkartıldığı halde pişirilmiş olması halinde de farklı görüştedirler. Basralılardan bir gurubun görüşüne göre, haramlık hükmü sadece üzümden sıkılan ve kuru üzümün ıslatılıp pişirilmemiş olan içeceği içindir. Üzüm ve kuru üzümün suyunun pişirilmiş olması ile bunların dışında kalanların pişirilmiş ve çiğ (pişirilmemiş) suları ise, sarhoşluk vermediği sürece helaldir Ebû Hanîfe, haramlık hükmünün farklı hükümler taşımakla birlikte, yalnızca hurma ve üzüm meyvelerinden sıkılana münhasır olduğu görüşündedir. Onun görüşüne göre saf üzüm suyundan yapılmış şarabın azı da çoğu da haramdır. Ancak, üçte ikisi gidinceye kadar pişirilmesi hali müstesnadır. Islatılan kuru üzüm ve hurma İçeceğine gelince, bunlar herhangi bir miktar nazarı itibara alınmaksızın az dahi olsa ateş üzerinde bırakılmış olsa bile, bunların pişirilmiş olanları helaldir; çiğleri ise haramdır. Fakat o bunu haram kabul etmekle birlikte bunları içmekten dolayı haddi gerekli görmemektedir. Bütün bunlar ise, sarhoşluk sözkonusu olmadığı sürece sözkonusudur. Eğer, sarhoşluk verecek olurlarsa, hepsi birbirine eşit olurlar. Hocamız fakih İmâm Ebû'l-Abbas Ahmed (radıyallahü anh) der ki; Bu meselede muhalif kanaatte olanlara hayret edilir. Çünkü bunlar derler ki: Üzümden sıkılarak elde edilen şarabın az miktarı çoğu gibi haramdır. Bu hususta icma da vardır. Bunlara; Şarabın az miktarı aklı gidermediğî halde ne diye haramdır denilecek olursa, mutlaka şöyle denilir: Çünkü onun az miktarını içmek daha çok içmeye götürür veya teabbüd için böyledir. Bu durumda onlara şöyle denilir: Şarabın azı hakkında kabul ettiğiniz herşey, aynen nebîzin azı hakkında da mevcuttur. O halde o da haram olmalıdır. Zira, -eğer bu kabul edilecek olursa- bunlar arasında yalnızca isim Farkı vardır. Böyle bir kıyas ise kıyas türlerinin en yükseğidir. Çünkü burada, fer' bütün nitelikleriyle asla eşittir. Bu ise, onun (Ebû Hanîfe'nin): "Kölelerimi azad ettim" diyen bir kimsenînf azad etme hükmünün hem erkek köleler, hem de cariyeler hakkında geçerli olmasını kıyasa dayanarak söylediğinin aynısıdır Diğer taraftan Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- gerçekten hayret edilir. Çünkü onlar, kıyasta o kadar ileri giderler ve kıyası ahad haberlere tercih dahi ederler. Bununla birlikte Kitap ve Sünnet ile ümmetin ilk dönemindeki ilim adamlarının icma ile desteklenmiş bu celî kıyası bir kenara İterek, muhaddislerin kitaplarında illetlerini beyan ettikleri şekilde hiçbirisi sahih olmayan ve hiçbirisi sahih kitaplarda yer almayan hadislere itimad etmişlerdir. Yüce Allah'ın İzniyle bu meselenin geri katan kısmı en-Nahl sûresinde (16/67. ayet, 2. başlıkta) gelecektir. Şanı yüce Allah'ın: "Tattıklarından" âyetinde "tatmak; (taam)" aslında yemek hakkında kullanılır. Mesela: "Yemeğin tadına baktı, yedi ve içeceği içti," denilir. Ancak bu hususta, mecazî olarak da: "Ne ekmeğin, ne suyun, ne uykunun tadına baktım," denir. Şair de der ki: "Vecra (denilen yer) de, yanakları meyilli deve kuşları vardır; Uykunun tadına bakmazlar Ancak ayakta oldukları halde" Daha önce el-Bakara sûresinde: "Fakat kim onu tatmazsa...(el-Bakara, 2/249. âyetin tefsirinde) yeteri kadar açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. (Ayrıca bk. 2/61. âyetin tefsiri) 6- Mubah ve Canın Çektiği Lezzetli Şeylerden Yararlanmanın Sınırı: İbn Huveyzimendâd der ki: Bu âyet-i kerîme, mubah ve arzu edilen şeyleri alıp kullanmanın, yiyecek, içecek, evlenmek gibi zevk alınan herşeyden yararlanmanın -bu hususta aşınya gidilse ve bedeli ileri derecede olsa dahi- mübahlığını ihtiva etmektedir. Bu âyet-i kerîme, yüce Allah'ın şu âyetlerini andırmaktadır: "Allah'ın size helal kıldığı o en temiz ve en güzel şeyleri haram kılmayın" (el-Mâide, 5/82); "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve hoş ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?" (el-A'raf, 7/32) 7- Âyet-i Kerîmedeki Tekrarların Anlamı: Yüce Allah'ın: "Sakınır, îman eder ve salih amel işledikleri, sonra da sakınıp îman ettikleri, sonra yine sakınıp ihsan ettikleri taktirde, tattıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah İhsan edenleri sever" âyeti ile ilgili dört görüş vardır: 1- Takvanın (sakınmanın) anılmasında tekrar sözkonusu değildir. Anlamı şudur: İçki içmekten sakınır, haram olduğuna İnanırlarsa ikincisinin anlamı ise, sakınmaları (takvaları) ve îmanları devam ederse, üçüncüsünün anlamı ise, sakınıp ihsanda bulundukları takdirde .... şeklindedir. 2- içkinin haram kılınışından önce diğer haramlardan sakınır, haram kılınışından sonra da onu içmekten sakınırlar, sonra da geri kalan diğer amellerinde sakınmalarını devam ettirir ve davranışlarını güzel yapar, ihsanda bulunurlarsa, demektir. 3- Şirkten sakınır, Allah'a ve Rasulüne îman ederlerse; ikincisinin anlamı ise, sonra da büyük günahlardan sakınarak imanlarını attırırlarsa; üçüncüsünün anlamı ise: Sonra da küçük günahlardan sakınıp ihsanda bulunurlarsa, yani nafile ameller işlerlerse.... demektir. 4- Muhammed b. Cerir der ki: Birinci sakınma yüce Allah'ın emirlerini kabul ile karşılamak suretiyle sakınmak ve O'nu tasdik ederek O'na itaat edip gereğince amel etmektir. İkinci sakınmak ise tasdik üzere sebatı devam ettirmek suretiyle sakınmaktır. Üçüncü sakınmak ise, ihsan ile ve nafileler yaparak Allah'a yaklaşmak suretiyle sakınmaktır. Yüce Allah'ın: "Sonra yine sakınıp ihsanda bulundukları takdirde... Allah ihsan edenleri sever" âyeti, ihsan eden ve sakınan (muttaki) kimsenin, salih ameller işleyip îman eden muttaki kimseden daha faziletli olduğuna delildir. Fazileti ise, ihsanı dolayısıyla ona verilecek olan ecir iledir. 9- Bu Ayetin Yanlış Anlaşılması ve Kudame b. Mazûn: Ashâbdan (radıyallahü anhüm) Cumalıoğullarından Kudame b. Maz'ûn, bu âyet-i (yanlış bir şekilde) te'vil etmiştir. Bu sahabi, Habeşistan'a iki kardeşi Osman ve Abdullah ile birlikte hicret edenlerdendir. Daha sonra Medine'ye hicret etmiş, Bedir'de hazır bulunmuş ve uzun bir ömür sürmüştür. Ömer b. el-Hattâb'ın kayın biraderi, oğlu Abdullah ve kızı Hazret-i Hafsa’nın dayısı idi. Ömer b. el-Hattâb onu, önce Bahreyn'e vali olarak tayin etmiş, daha sonra Abdulkays oğulları efendisi el-Carud'un onun aleyhine şarap içtiğine dair tanıklık etmesi üzerine azletmişti. Buhârî, Meğâzi 12. Dârakutnî şu rivâyeti kaydederek der ki: Bize Ebû'l-Hasen Ali b. Muhammed el-Mısrî anlattı: Bize, Yahya b. Eyyub el-Allâf anlattı. Bana, Said b. Ufeyr anlattı. Bana, Yahya b. Fuleyh b. Süleyman anlatarak dedi ki: Bana, Sevr b. Zeyd İkrime'den anlattı, o, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakletti: İçki içenlere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde ellerle, ayakkabılarla ve sopalarla vurulurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edinceye kadar bu böyle devam etti. Ebû Bekir'in halifeliği döneminde içki içenler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın dönemindekilerden daha fazlaydı. O bakımdan Ebû Bekir vefat edinceye kadar onlara kırkar sopa vururdu. Ondan sonra gelen Ömer de aynı şekilde kırkar sopa vurarak cezalandırıyordu. Nihayet ona ilk muhacirlerden içki içmiş birisi getirildi. Ona sopa vurulmasını emretti. Adam: Bana niye sopa vurdun? Benimle senin aranda Allah'ın Kitabı hakem olsun, dedi. Hazret-i Ömer şöyle dedi: Peki, Allah'ın Kitabının neresinde sana sopa vuramayacağımı görüyorsun? Bunun üzerine adam şöyle dedi: Yüce Allah kitabında: "Îman edip salih amel işleyenlere... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" diye buyurmaktadır, işte ben de îman edip salih amel işleyen, sonra sakınıp îman eden, sonra yine sakınıp ihsan edenlerdenim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Bedir, Uhud, Hendek ve bütün önemli vakalarda hazır bulundum. Hazret-i Ömer şöyle dedi: Bu söylediklerine karşı cevap vermiyor musunuz? İbn Abbâs dedi ki: Bu âyet-i kerimeler, daha önce geçenler için bir mazeret, geri kalan insanlara karşı da bir delildir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey îman edenler, içki, kumar..." Sonra, diğer ayeti de okuyarak devam etti. Eğer bu gerçekten îman edip salih amel işleyen kimselerden olsaydı, şüphesiz ki Allah ona içki içmesini yasaklamış bulunmaktadır. Bu sefer Ömer şöyle dedi: Doğru söyledin, Peki görüşünüz nedir? Bu sefer Ali (radıyallahü anh) şöyle dedi: Şüphesiz bir kimse içti mi sarhoş olur. Sarhoş oldu mu, hezeyan eder. Hezeyan etti mi de iftiralarda bulunur. Müfteri kimseye de seksen sopa vurulur. Bunun üzerine Hazret-i Ömer emrederek ona seksen sopa vuruldu. Dârakutnî, III, 116. el-Humeydi, Ebû Bekr el-Berkanî'den, o da İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakletmektedir: el-Carud, Bahreyn'den gelince dedi ki: Ey mü’minlerin emiri, Kudame b. Maz'ûn sarhoşluk verici içki içti. Ve ben, yüce Allah'ın haklarından bir hak görürsem onu sana getirmem, benim üzerime bir hak görev olur. Hazret-i Ömer: Senin söylediğinin doğruluğuna kim şahidlik eder, deyince. O: Ebû Hüreyre dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, Ebû Hüreyre'yi çağırıp: Neye şahidlik edersin Ey Ebû Hüreyre? diye sormuş, O da: İçki içtiğinde ben onu görmedim ama, onu sarhoş ve kusarken gördüm. Hazret-i Ömer; Sen, şahidlikte işi aşırıya görürdün dedi, arkasından Hazret-i Ömer, Bahreyn'de bulunan Kudame'ye mektup yazarak yanına gelmesini emretti. el-Carud henüz Medine'de iken Kudame geldi. el-Carud da Hazret-i Ömer'le konuşarak: Bu adama Allah'ın Kitabını uygula dedi. Hazret-i Ömer el-Caruda: Sen bir şahid misin? Yoksa bir hasım, bir davacı mısın? el-Carud: Ben şahidim dedi. Hazret-i Ömer: Sen şahidliğini yapmış bulunuyorsun demesi üzerine, el-Carud Hazret-i Ömer'e: Ben, Allah adına sana söylüyorum, dedi. Bu sefer Hazret-i Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ya dilini tutarsın, yahut da sana kötülük yaparım. Bu sefer, el-Carud: Allah'a yemin ederim senin bu davranışın hak değildir. Amcan oğlu içki içecek, bana kötü davranacaksın. Hazret-i Ömer onu tehdit etti. Bu sefer, oturmakta olan Ebû Hüreyre dedi ki: Ey mü’minlerin emiri, eğer sen bizim şahitliğimizden şüphe ediyor isen, İbn Maz'un'un hanımı, Velid'in kızı (Hind)'e sor Bunun üzerine Hazret-i Ömer, Hind'e Allah adına söylemesini istiyerek haberci gönderdi. Hint de kocası aleyhine şahidlik edince, Hazret-i Ömer şöyle dedi. Ey Kudame, ben sana sopa vuracağım. Bu sefer Kudame: Allah'a yemin ederim -eğer dedikleri gibi içki içmiş olsam dahi- Ey Ömer, senin bana sopa vurma hakkın yoktur. Hazret-i Ömer: Nedenmiş o, Ey Kudame deyince, Kudame şöyle dedi: Çünkü yüce Allah: "Îman edip salih amel işleyenlere... tattıklarından bir vebal yoktur. Allah ihsan edenleri sever" diye buyurmaktadır, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer: Ey Kudame, yanlış tevil ediyorsun. Sen, eğer Allah'tan korksan, Allah'ın haram kıldığından uzak dururdun. Sonra Hazret-i Ömer, hazır bulunanlara dönerek şöyle dedi: Kudameye sopa vurmak hakkındaki görüşünüz nedir? Hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmam uygun görmüyoruz dediler. Hazret-i Ömer, sesini çıkarmayarak ona sopa vurmadı. Birgün sabahleyin, yine yanındaki arkadaşlarına: Kudame'ye sopa vurmak hususundaki görüşünüz nedir, diye sorunca, hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmanı uygun görmüyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, kamçının altında ölerek Allah'ın huzuruna çıkması, benim o sorumluluk boynumda olduğu halde Allah'ın huzuruna çıkmamdan daha çok hoşuma gider. Allah'a yemin ederim ona sopa vuracağım dedikten sonra, bana bir kamçı getirin, dedi. Hazret-i Ömer'in azadlısı Eslem ona ince ve küçük bir kamçı getirdi. Hazret-i Ömer o kamçıyı alıp eliyle sıvazladıktan sonra Eslem'e şöyle dedi: Kavminin kötü adeti olan iltimas seni etkiledi ha! Bana bundan başka bir kamçı getiriniz dedi. Bu sefer Eşlem ona tam bir kamçı getirdi. Bunun üzerine Ömer, Kudame'ye kamçı vurulmasını emretti. Bundan dolayı Kudame, Hazret-i Ömer'e öfkelendi ve ona darıldı. Kudame, Hazret-i Ömer'e dargın vaziyette ikisi de hacc ettiler. Nihayet haclarından geri döndüklerinde Ömer, es-Sukyâ denilen yerde konaklayıp uyudu. Uyandığında Ömer şöyle dedi: Çabuk bana Kudame'yi getiriniz. Haydi gidin bana onu getiriniz. Allah'a yemin ederim ben rüyamda birisinin bana gelip şöyle dediğini duydum: Kudame ile barış, çünkü o senin kardeşindir. Fakat Kudame'nin yanına gittiklerinde Hazret-i Ömer'in yanına gelmeyi kabul etmedi. Bu sefer Hazret-i Ömer, Kudame'nin yanına sürüklenerek getirilmesini emretti. Nihayet Hazret-i Ömer onunla konuştu ve onun için Allah'tan mağfiret diledi. Böylelikle dargınlıklarından sonra ilk defa barışmış oldular. el-Beyhakî, es-Sunenu'l-Kübrâ, VIII, 547-548; İlanul-Ashâb. Usdu'l-Gâbe, IV. 95; İbn Hacer, el-İsâbe, V, 323. 324 Eyyub b. Ebî Temime der ki: Bedir'e katılanlardan, şarap dolayısıyla ondan başka kimseye had vurulmuş değildi. İbnü'l-Arabî der ki: İşte bu, sana âyetin te'vilini (ne anlama geldiğini) göstermektedir. Bu hususta, Dârakutnînin naklettiği hadiste, İbn Abbâs'tan zikredilenler ile, el-Berkani yoluyla gelen hadiste, Hazret-i Ömer'den gelen açıklamalar doğru olan açıklamalardır. Eğer şarap içen bir kimse, başka hususlarda da Allah'tan korkacak olsa (ve bundan dolayı haddi haketmediği kabul edilse), şarap dolayısıyla hiç kimseye had vurulmazdı. O bakımdan, böyle bir te'vil, en bozuk bir te'vildir. Kudame ise bunu farketmemişti. Ömer ve İbn Abbâs gibi (Allah ikisinden de razı olsun) Allah'ın başarı verdiği kimseler ise, bunun doğru anlamını kavramışlardı. Şair der ki: "Ben zamanın üzüntü ve kederinden ağladığını görecek olursam; Mutlaka bende Ömer'e ağlarım.." Ali (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, Şam'da bir topluluk içki içtiler ve: Bu içki bizim için helaldir deyip, bu âyet-i kerimeyi yanlış bir surette te'vil ettiler. Hazret-i Ali ile Hazret-i Ömer, tevbe etmelerinin istenmesini, tevbe etmeyecek olurlarsa öldürülmeleri gerektiğini kararlaştırdılar. Bunu da el-Kiya et-Taberî zikretmiştir. el.-Kiyâ et-Taberî, Ahkâmu'l-Kuran. III, 103. |
﴾ 93 ﴿