4İşte onlar gerçek mü’minlerin ta kendileridir. Onlar için Rableri katında dereceler, mağfiret ve bitmez tükenmez bir rızık vardır. "İşte onlar, gerçek mü’minlerin ta kendileridir." Yani, gerek zahirleri, gerek batınları îman bakımından eşit olan kimselerdir. Bu açıklamaya delil şudur: Her bir hakkın hakikati vardır. Hazret-i Peygamber de Hârise'ye: "Şüphesiz ki her bir hakkın hakikati vardır" demiş ve: "Senin imanının hakikati nedir?" diye sormuştur. Ebû'd-Derdâ'dan rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöye buyurmuştur: "Her şeyin bir hakikati vardır. Hiç bir kul, kendisine isabet eden bir şeyin gelip çatmamasının; isabet etmeyen şeyin de kendisini gelip bulmamasının imkânsız olduğunu bilmeden imanın hakikatine erişmez." (Müsned, VI, 441-442; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VII, 197de belirtildiğine göre bunu Taberani de el-Evsat'ta zikretmiş olup, senedindeki râvileri de sikadırlar.) Bir adam da el-Hasen'e şöyle sormuş: Said'in babası sen mü’min misin? O da şu cevabı vermiş: Îman iki türlüdür. Eğer sen bana Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, cennete, cehenneme, öldükten sonra dirilişe ve hesaba imanı soruyor isen, ben bunlara îman eden bir kimseyim. Yok eğer şanı yüce Allah'ın: "Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korkar...İşte onlar gerçek mü’minlerin ta kendileridir" âyeti hakkında soruyorsan, Allah'a yemin ederim ki, bilemiyorum ben onlardan mıyım, değil miyim? Ebû Bekr el-Vâsitî de der ki: Her kim ben gerçekten Allah'a îman eden bir kimseyim diyecek olursa, ona şöyle denir: Hakikat gözle görmeye, muttali olmaya ve kuşatıcılığa işaret eder. Her kim bundan mahrum ise, artık bu husustaki iddiası da batıl olur. O bununla, ehl-i sünnetin şu görüşüne işaret etmek istiyor: Gerçek mü’min cennete gireceğine dair hüküm verilmiş olan mü’mindir. Bunu, şanı yüce Allah'ın hikmeti gereği gaybında gizlediği hikmeti arasından bir bilgi olarak Öğrenmemiş kimsenin, ben gerçekten mü’minim, şeklindeki iddiası doğru bir iddia değildir. |
﴾ 4 ﴿