6

Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver. Tâ ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin olacağı yere kadar ulaştır. Bu, onların bilmeyen bir kavim olduklarından dolayı böyledir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

1. Eman Verme:

"Eğer" sana kendileriyle Savaşma emrini vermiş olduğum

"müşriklerden biri senden eman dilerse" âyetinde geçen ve

"senden eman dilerse" anlamındaki; kelimesi, senin himayeni isterse; yani, senin emânını ve senin korumam isterse, Kur'ân-ı Kerîmi dinleyebilmesi için onun hükümlerini, emir ve yasaklarını anlayabilmesi için böyle bir istekte bulunursa) sen de ona eman ver, demektir. Eğer, bir emri kabul ederse, bu güzel bir şeydir. Şayet kabul etmeyecek olursa, sen de onu güvenlik duyacağı yere geri götür. Bu, hakkında görüş ayrılığı bulunmayan bir husustur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Mâlik der ki: Harbî bir kişi müslümanların ülkesine giden yolda bulunup da: Ben eman istemek üzere geldim diyecek olursa, bu gibi haller şüpheli hususlardan olduğu için görüşüme göre bu durumdaki bir kimse güven duyabileceği bir yere geri götürülür. İbnü'l-Kasım da şöyle der: Bizim kıyılarımıza ticaret maksadıyla gelmiş görünen ve: Ben malımı satıncaya kadar ticaret yapmak üzere gelen kimselere dokunmadığınızı zannediyorum, diyen kimsenin durumu da böyledir.

Âyet-i kerimenin zahiri ise, Kur'ân-ı Kerîmi dinlemek ve İslâm üzerinde düşünmek isteyen kimseler hakkındadır. Bunun dışındaki maksatlar için eman vermek ise, müslümanların maslahatı ile ilgili ve onlara fayda sağlayan hususların gereği gibi tetkik edilmesi ile ilgilidir.

2. Eman Verme Yetkisi:

İlim adamlarının tümüne göre sultanın (İslâm devlet yöneticisinin) verdiği eman caizdir. Çünkü İmâm, müslümanların lehine olan menfaat ve maslahatlara bakmak için öne geçirilir. O, menfaatlerin sağlanması, zararların önlenmesi konusunda herkesin vekilidir.

Halifeden başkasının eman vermesi hususunda ise ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Hür bir kimsenin verdiği eman, bütün ilim adamlarına göre geçerlidir. Ancak İbn Habib şöyle demektedir: İmâm, verilen bu emanı gözden geçirir.

Kölenin de, Mâlikî mezhebinde meşhur olan görüşe göre eman vermek yetkisi vardır. Şâfiî, Şâfiî mezhebi âlimleri, Ahmed, İshâk, Evzaî, Sevrî, Ebû Sevr, Davud ve (Hanefîlerden) Muhammed b. el-Hasen de bu görüştedirler. Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre ise, kölenin eman vermek yetkisi yoktur. Bizim (Mâlikî mezhebi) ilim adamlarımızın ikinci görüşü de budur. Ancak, birinci görüş daha sahihtir. Çünkü Peygamber şöyle buyurmuştur: "Müslümanların kanları birbirine denktir. Onların en aşağı olanları dahi zimmetlerini yerine getirmeye çalışır. " Ebû Dâvûd, Cihad 147, Diyât 11; Nesâî, Kasâme 10: İbn Mâce, Diyat 31; Müsned, 1,119, 122, II 180, 192, 211, 215.

İlim adamlarımız derler ki: Hazret-i Peygamber: "En aşağıları" dediğine göre, kölenin de emanı caizdir. Hür kadının eman verebilmesi ise daha bir uygundur. "Köleye (ganimetten) pay verilmez" diye gösterilecek gerekçe ise muteber değildir. Abdulmelik b. el-Macişûn der ki: İmâmın geçerli kabul etmesi hali müstesna, kadının emanı câiz değildir. O, bu görüşüyle Cumhûrdan ayrı istisnai bir kanaat ortaya koymuş olmaktadır.

Çocuğa gelince, eğer Savaşabilecek güçte ise, onun emanı da geçerlidir. Çünkü o da Savaşçılar arasındadır ve koruyucu kesim arasına girmektedir.

ed-Dahhak ve es-Süddî ise, bu âyet-i kerimenin, yüce Allah'ın:

"Müşrikleri öldürün" âyeti ile nesh olduğu kanaatindedirler. el-Hasen ise şöyle demektedir: Bu âyet-i kerîme kıyâmet gününe kadar muhkem ve uygulanabilecek bir âyettir. Mücahid de bu görüştedir.

Bu âyet-i kerimenin hükmünün müşrikler için tayin edilen dört aylık süre boyunca geçerli olduğu da söylenmiştir. Ancak bu görüşün hiç bir kıymeti yoktur. Saîd b. Cübeyr der ki: Müşriklerden bir kişi Ali b. Ebî Tâlib'in yanına gelerek şöyle dedi: Bizden herhangi bir kimse bu dört ayın bitişinden sonra Muhammed'in yanına gelip de Allah'ın kelamını işitmek isterse veya bir ihtiyâcı dolayısıyla gelirse öldürülür mü? Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh): Hayır dedi. Çünkü şanı yüce Allah:

"Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver. Tâ ki Allah'ın kelamını dinlesin" diye buyurmuştur. Doğru olan da budur ve âyet-i kerîme muhkemdir.

3. Şart Edatlarıyla İlgili Bir Açıklama:

Yüce Allah'ın: " Eğer... biri" âyetindeki; Biri kelimesi, daha sonra gelen ("Senden eman dilerse" anlamındaki) fiil gibi bir fiil takdiri ile ref edilmiştir. Böyle bir açıklama, şart edatı için güzeldir, ancak diğer kardeşlerinde (şart edatlarında) çirkindir. Sîbeveyh'in benimsediği görüş de, bu edat ile diğerleri arasında fark gözetmek şeklindedir. Çünkü bu, şart edatlarının anası olduğundan onun böyle bir özelliği vardır. Diğer taraftan böyle bir özellik diğer edatlarda yoktur. Ancak, Muhammed b. Yezid şöyle demektedir: Sîbeveyh'in: "Çünkü böyle bir özellik diğer edatlarda yoktur" demesi yanlıştır. Zira, bu edat, kimi zaman; anlamında olup, kimi zaman da şeddelisinden hafifletilmiş olur. Diğer şart edatları ise böyle değildir.

Sîbeveyh şu beyiti örnek olarak zikretmektedir:

"Benim nefis ve değerli şeyleri tüketmemden ötürü sızlanma

Fakat ben ölüp gidersem, işte o vakit ağlayıp sızla."

4. Allah'ın Okunan Kelâmı İşitilir:

İlim adamlarımız derler ki: Yüce Allah'ın:

"Tâ ki Allah'ın kelâmını dinlesin" âyetinde, şanı yüce Allah'ın kelâmının okuyucu tarafından okunması halinde işitildiğine delildir. Şeyh Ebû'l-Hasen (el-Eş'arî), Kadı Ebû Bekr (el-Bakıllânî) ile Ebû'l-Abbas el-Kalanisî, İbn Mücahid, Ebû İshak el-İsferayinî ve başkaları bu görüştedir.

Çünkü yüce Allah:

"Tâ ki Allah'ın kelâmını dinlesin" âyeti ile kendi kelâmının Kur'ân okuyan kimsenin okuması esnasında işitilen bir kelâm olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ayrıca müslümanlar, bir kimse mesela Fâtihatü'l-Kitabı veya herhangi bir sûreyi okuyacak olursa,

"Allah'ın kelâmını dinledik işittik" demek üzerinde icma etmiş olmaları ve Allah'ın kelâmının okunmasıyla mesela İmriu'l-Kays'ın şiirinin okunması arasında fark gözetmekte icma etmiş olmaları da buna delildir. el-Bakara Sûresi'nde de (2/75. ayetin tefsirinde) Allah'ın kelâmının anlamı, O'nun kelâmının harfe ve sese muhtaç olmadığına dair açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır. Cenab-ı Allah'a hamd olsun.

6 ﴿