91Allah'a ve Rasûlüne karşı samimi olmak şartı ile zayıflara, hastalara ve harcayacak birşey bulamayanlara bir günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, Rahîmdir. Bu âyete dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız: 1. Acizlik Halinde Mükellefiyetin Düşmesi: Yüce Allah'ın: "... zayıflara... bir günah yoktur" âyet-i kerimesi, teklifin âciz olandan sakıt olacağı hususunda aslî bir dayanaktır. Herhangi bir şeyi yerine getirmekten acze düşen her kişiden o şey düşer. Bu, kimi zaman fiil olarak onun bedelinin yerine getirilmesi şeklinde olur, kimi zaman da ödeme şeklinde bedele dönüşür. Güç bakımından âciz olmak ile mal yönünden âciz olmak arasında da fark yoktur. Bu âyetin bir benzeri de yüce Allah'ın şu âyetidir: "Allah, hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/1861 Diğer benzeri de şu âyettir: "Gözleri görmeyene günah yoktur, topala günah yoktur, hastaya günah yoktur..." (el-Feth, 48/17) Ebû Dâvûd'un Enes'den gelen bir rivâyetine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Medine'de öyle bir takım kimseleri geri bıraktınız ki, siz ne kadar yol aldıysanız, neyi harcadıysanız, ne kadar vadi katettiyseniz, mutlaka onlar onda sizinle birliktedirler," Ey Allah'ın Rasûlü, dediler, Medine'de bulunduktan halde nasıl bizimle beraber olabilirler? Hazret-i Peygamber: "Mazeretleri onları alıkoydu" Buhârî, Cihad 35, Meğâzî 81; Müslim, İmâre 159; Ebû Dâvûd, Cihâd 19; İbn Mâce, Cihad 6; Müsned, III, 103, 160, 182, 214, 300, 341, ….. hastalık onları alıkoydu." diye buyurdu. Böylelikle bu âyet-i kerîme, zikrettiğiniz benzeri diğer âyetlerle birlikte özür sahibi olanlar aleyhine yol ve vebal olmadığım beyan etmektedir. Bunlar ise, kötürümlük, kocamışlık, körlük, topallık gibi özür sahibi oldukları bilinen ile harcayacakları birşey bulamayan kimselerdir. İşte yüce Allah böyleleri için günah olmadığını ifade buyurmaktadır. "Allah'a ve Rasûlüne karşı samimi olmak şartı ile." Yani, hakkı bildikleri, hakkın dostlarını sevdikleri, düşmanlarına da buğzettikleri takdirde. İlim adamları derler ki: Cenab-ı Hak, mazereti bulunanları mazur görmekle birlikte onların kalpleri buna tahammül edemedi. İbn Um Mektum, Uhud'a çıktı ve kendisine sancağın verilmesini istedi. Ancak sancağı Mus'ab b. Umeyr almıştı. Kâfirlerden birisi geldi, Mus'ab'ın sancağı tutan eline vurdu ve kesti. Diğer eliyle onu yakaladı. Öbür eline de vurdu, bu sefer göğsü arasına sıkıştırıp yakaladı ve: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan evvel nice peygamberler gelip geçmiştir" (Âl-i İmrân, 3/144) âyetini okudu. İşte onların kararlılıkları ve gayretleri böyle idi. Cenab-ı Hak İse: "Gözü görmeyene günah yoktur" diye buyurmaktadır. İşte bu, birincisi (İbn Um Mektum) hakkındadır. Yine yüce Allah: "Topala da günah yoktur" diye buyurmuştur Ensar'ın nakiblerinden Amr b. el-Cemûh topaldı, o, ordunun ilk saflarında idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: "Allah senin özür sahibi olduğunu belirtmiş (mazeretini kabul buyurmuştur)" deyince, şu cevabı vermişti: Allah'a yemin ederim, bu topallığımla yürüyüp cennette iz yapacağım. İbnu'l-Esîr, Usdu'l-Ğabe, III. 705. Sûrenin baş taraflarında bunların benzerlerine dair yaptığımız diğer açıklamalar da buna eklenebilir. Abdullah b. Mes'ûd da der ki: Yemin olsun kişi, koltuğuna giren iki kişi tarafından sürüklenerek getirilir ve nihayet safta Müslim, Mesacid 257; (Abdullah b. Mes'ûd’un cemaatle namaza devamı teşvik edici ifadelerinden ). durduruldu. 2. Samimi Olmak (Nasihat): Yüce Allah'ın: "Samimi olmak şartı ile" anlamındaki âyetinde geçen "nush," yapılan işin hertürlü aldatmadan uzak ve arınmış olması demektir. Nasûh tevbe tabiri de buradan gelmektedir. Neftaveyh der ki: Bir şeyin nush bulması, onun halis, arı, duru olması demektir. Bir kimsenin birisine nush ile söz söylemesi, ona samimi ve ihlâslı olarak söz söylemesi demektir. Müslim'in Sahih'inde Temim ed-Dârî'den nakledildiğine göre. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): -Üç defa- "Din nasihattir" diye buyurmuştur. Biz: Kime diye sorduk, O: "Allah'a, Kitabına, Rasûlüne, müslümanların yöneticilerine ve hepsine" diye buyurdu. Buhârî, Îman 42 (bab başlığında); Müslim, Îman 95; Ebû Dâvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey'at 31; Dârimî, Rikaak 41; Müsned, t, 351, II, 297, IV, 102-103. İlim adamları der ki: Allah'a nasihat, vahdaniyetine itikadda ihlaslı olmak, O'nu uluhiyet sıfatları ile nitelemek, her türlü eksikliklerden O'nu tenzih etmek, O'nun sevdiği şeyleri yapma arzusunu taşımak ve O'nu gazaplandıran şeylerden uzak kalmak demektir. Rasûlüne nasihat ise, Peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarında ona itaate bağlı kalmak, onu dost edinenleri dost bilip ona düşmanlık edenlere düşmanlık etmek, ona gereken saygı ve ta'zimi göstermek, onu ve âl-i beytini sevmek, onu ve onun sünnetini ta'zim etmek, vefatından sonra özel olarak araştırarak sünnetini ihya etmek, sünnetinin inceliklerini bilmek (tefakkuh), onu savunmak, onu yaymak, ümmetine davet etmek, onun üstün ve yüce ahlakıyla ahlâklanmaktır. Allah'ın Kitabına nasihat ise; onu okumak, o Kitabın bilgisini edinmek (tefakkuh), savunmak, onu öğretmek, ona gereken ikram ve saygıyı göstermek, öngördüğü ahlâk ile ahlaklanmaktır. Müslüman yöneticilere nasihat ise; onlara karşı hurucu terketrnek, onlara hakkı göstermek, müslümanların gözlerinden kaçan işlerine, ihmal ettikleri işlerine dikkatlerini çekmek, onlara itaate devam edip yerine getirilmesi gereken haklarını ifa etmek demektir. Genel olarak bütün müslümanlara nasihat ise, onlara düşmanlık beslemeyi terk edip onları doğruya iletmek, salih olanlarım sevmek, hepsine dua etmek ve hepsi için hayır dileklerde bulunmaktır. Sahih hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "Birbirlerini sevmelerinde karşılıklı merhametlerinde ve birbirlerine atıfetlerinde mü’minlerin misali bir vücuda benzer. Onun bir organı rahatsızlandı mı, vücudun diğer kesimleri de uykusuzlukla ve ateşinin yükselmesiyle ona " Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66: Müsned, IV, 268, 276, 278. katılır. 3. İyi Davrananların Aleyhine Yol Yoktur: Yüce Allah’ın: "İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur" anlamındaki âyetinde yer alan; "Bir yol" ifadesi ın ismi olarak ref mahallindedir. Onları cezalandırmaya bir yol yoktur, demektir. Bu âyet-i kerîme iyi davranan her kimsenin cezasının kaldırılması hususunda aslî bir dayanaktır. Bundan dolayı (Mezhebimize mensup) ilim adamlarımıza göre, elini kesen bir kimseye kısas uygulayıp da kısas uygulananın ölümü ile sonuçlanırsa, kısas uygulayanın diyet ödemesi gerekmez. Çünkü o, kendisine haksız tecavüzde bulunana kısas uygulamakla iyi davranmıştır. (Kötü bir iş yapmış değildir) Ebû Hanîfe ise diyet ödemesi gerekir, der. Aynı şekilde bir kimseye ait bir erkek deve, birisi üzerine saldırıp hücum ettiğinde nefsini müdafaa ederken deveyi öldürürse, tazminat ödemesi gerekmez. Şâfiî de bu görüştedir. Ebû Hanîfe İse, deve sahibine o devenin kıymetini Ödemesi gerekir, demektedir. İbnü'l-Arabî der ki: İşte bütün şer'î meselelerde de görüş bu şekildedir. |
﴾ 91 ﴿