2

İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar, îman edenlere Rabbleri katında kendileri İçin muhakkak bir "kadem-i sıdk” olduğunu müjdele" diye vahiy göndermemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi ki, o kâfirler: "Şüphesiz bu, apaçık bir sihirbazdır" dediler?

Yüce Allah'ın:

"İnsanlar İçin şaşılacak bir şey mi ki?" âyeti takrir ve azar anlamını taşıyan bir istifham (soru)dır.

"Şaşılacak bir şey" kelimesi; in haberi, ismi de "Vahiy göndermemeli" âyeti olup ref mahallindedir. Yani, bizim vahiy göndermemiz insanlar için şaşılacak bir şey midir?

Abdullah (b. Mes'ûd)'in kıraatinde

"şaşılacak bir şey" anlamındaki kelime; şeklinde ve nin ismidir. Haberi ise;

“Vahiy göndermemiz" âyetidir.

"İçlerinden bir adama" âyetindeki

"adam" anlamındaki kelime, "cim" harfi ötreli değil de sakin olarak; şeklinde de okunmuştur.

Âyetin nüzul sebebine gelince, İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre, kâfirler, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiğinde şöyle demişlerdi: Allah, elçisi bir insan olmayacak kadar büyüktür. Yine onlar: Peki, Allah Ebû Talib'in yetiminden başka elçi gönderecek kimse bulmadı mı? Bunun üzerine: "İnsanlar için" yani, Mekkeliler için "şaşılacak bir şey mi ki?" âyeti nazil oldu.

Bir diğer görüşe göre onlar, öldükten sonra dirilişin söz konusu edilmesini hayretle karşılamışlardı. (Bunun üzerine bu âyetler indirildi).

Yüce Allah'ın:

"İnsanları uyar, îman edenlere... müjdele" anlamındaki âyet ise, cer edatının düşürülmesi ile nasb mahallindedir ki, bu da; "İnsanları uyar demek suretiyle" anlamındadır.

"Kendileri için muhakkak bir kadem-i sıdk olduğunu" anlamındaki; âyet da böyledir.

Uyarma (bk. el-Bakara, 2/6. âyet), müjdelemek (bk. el-Bakara 2/25. âyet, 1. başlıkta) ve bunun dışındaki âyetin diğer lâfızlarına ait açıklamalar önceden geçmiş bulunmaktadır. Ancak

"kadem-i sıdk"ın anlamı hususunda farklı görüşler vardır. İbn Abbâs der ki:

"Kadem-i sıdk" doğruluk mevkii demektir. Bunun delili de yüce Allah'ın:

"Rabbim, beni doğruluk (sıdk) girdirişi ile girdir... ver" (el-İsra, 17/80) âyetidir. Yine İbn Abbâs'tan rivâyete göre kadem-i sıdk, dünyada iken işledikleri amelleri dolayısıyla onlara verilecek güzel mükâfat demektir. Ondan gelen bir başka rivâyete göre ise "kadem-i sıdk", ilk zikirde (Levh-i Mahfuzda) mutlu olacaklarına dair eskiden beri haklarında verilmiş hüküm demektir, Mücahid de böyle açıklamıştır. ez-Zeccâc ise, üstün ve yüksek derece diye açıklamıştır. Şair Zu'r-Rimme der ki:

"Sizin insanların inkâr etmediği üstün bir mevkiniz vardır.

Ve denizi bile örtmüştür bu üstün mevkiniz, yüce şerefiniz ile beraberdir."

Katade, "eskiden beri doğruluk" diye açıklamıştır. er-Rabi' ise, doğru ve gerçek bir mükâfat, Atâ, sıddıklık makamı, Yeman ise, doğru bir îman diye açıklamıştır. Bu, meleklerin duası diye açıklandığı gibi, önden gönderdikleri (kendilerinden önce vefat eden) salih evlat diye de açıklanmıştır.

el-Maverdî der ki: Doğru ve samimi, itaate uygun, doğru mükâfatın verilmesi demektir. el-Hasen ve yine Katade derler ki: Kadem-i sıdk, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. Çünkü o, isteği yerine getirilecek ve onlardan önce varacak bir şefaatçidir. Nitekim Hazret-i Peygamber: "Ben, sizden önce Havz'a varmış olacağım" Buhârî, Rikaak 53, Fiten 1; Müslim, Tahâre 39, İmâre 10, Fedail 25-26...; İbn Mâce, Fiten 5, Zühd 36, Menâsik 76; Müsned, I, 257, 384..., II, 408, III, 18, 62..., V, 41, 86... diye buyurmuştur. Hazret-i Peygambere sorulan bir soru üzerine de: "O, sizin benim vesilem ile Rabbinizden isteyeceğiniz sefa atimdir" diye buyurmuştur. Tirmizî el-Hakîm der ki: Hazret-i Peygamberi Makam-ı Mahmud'da öne geçirmiştir. (İşte Kademi sıdk budur).

Yine el-Hasen'den dedi ki: Bu, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın vefatı musibetiyle karşı karşıya kalmaları demektir.

Abdulaziz b. Yahya da der ki: "Kadem-i sıdk", yüce Allah'ın:

"Şüphesiz kendileri için daha önceden tarafımızdan iyilik takdir edilmiş olanlar, işte onlar oradan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır" (el-Enbiya, 21/101) âyetinde dile getirilmiştir. Mukâtil ise der ki: Kadem-i sıdk'tan kasıt, onların dünyada iken işledikleri güzel amellerdir. Taberî de bu görüşü tercih etmiştir. Şair el-Vaddâh der ki:

"Arş'ın sahibi için namaz kıl da tökezleme ve ayakların kayma gününde

Seni kurtaracak bir kadem (salih ameller) edin."

Kadem-i sıdk'ın, yüce Allah'ın, kabirden haşredilip cennete girdirme hususunda bu ümmeti takdim etmesi (öne geçirmesi) olduğu da söylenmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Biz, dünyada (zaman itibariyle) sonrakileriz, kıyâmet gününde ise, diğer bütün yaratıklar arasında öncelikle kendileri hakkında hüküm verilecek ilkleriz." Müslim, Cumua 22; Nesâî, Cumua 1.

Bu ifadenin gerçek mahiyeti, onun salih amel hususunda çalışıp çabalamayı kinaye yoluyla ifade etmesinden ibarettir. Nasıl ki nimet kastıyla "yed: el" tabiri, övgü kastıyla da "lisan; dil" tabiri kullanılıyor ise, salih amel de "kadem" ile ifade edilmiştir. Şair Hassan (b. Sabit) şöyle demektedir:

"Sana doğru üstün kadem bizimdir.

Arkamızdan gelenler ise, Allah'a itaat hususunda ilk olanlarımıza tabidir."

Şair, bununla ihlâsla itaatteki önceliği kastetmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Ebû Ubeyde ve el-Kisaî der ki: İster hayır, ister serde öncelikli olan herkesi anlatmak için Araplar "kadem" ifadesini kullanırlar. Mesela; filan kişinin İslâmda kademi vardır, filan kişinin benim nezdimde kadem-i sıdk'ı vardır, kadem-i şerri ve kadem-i hayrı vardır, denilir.

Bu "kadem" kelimesi müennestir, müzekker olarak kullanıldığı da olur. Mesela; "kadem-i hasen" denildiği gibi, (müennes olduğuna alamet olmak üzere, sıfatı da müennes getirilmek suretiyle): "Kadem-i saliha" da denilir. İbnü'l-Arabî ise der ki: Kadem, şerefte tekaddüm (öne geçmek) demektir. Şair el-Accâc der ki:

"Avvamoğulları el-Hakem hanedanının önünden çekildiler.

Ve hükümdarlığı şeref sahibi bir hükümdara bıraktılar.”

Sahih hadislerde de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Benim beş ismim var. Ben, Muhammed'im, Ahmed'im, Allah'ın kendisi vasıtasıyla küfrü imha ettiği Mâliyim, insanların da kademim üzere haşrolunacağı Hâşir'im ve ben, Âkib'im." Buhârî, Menakıb 17, Tefsir 61. şiire 1; Tirmizî, Edeb 67; Muvatta’, Esınatı'n-Nebiyy 1; Müsned, IV, 80, 81, 84. Bununla Hazret-i Peygamber, kendisinin peygamberlerin sonuncusu olduğunu kastetmektedir ki, nitekim yüce Allah:

"Ve

"Hâtemü'n-Nebiyyîn: Peygamberlerin Sonuncusu" (el Ahzab, 33/40) diye buyurmuştur.

Yüce Allah’ın: "O kâfirler: Şüphesiz bu apaçık bir sihirbazdır, dediler" âyetindeki; "Sihirbaz" kelimesini İbn Muhaysın, İbn Kesîr, Küfeliler, Âsım, Hamza, el-Kisaî, Halef ve el-A'meş Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a sıfat olarak okumuşlardır. Diğerleri ise, Kur'ân-ı Kerîm'e sıfat olmak üzere; "Bir sihirdir" diye okumuşlardır. Sihr'in anlamına dair açıklamalar ise daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/102. âyet, 3. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

2 ﴿