114Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, İyi düşünenler için bir öğüttür. Bu âyete dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız: "Gündüzün İki tarafında... dosdoğru namaz kıl" âyeti ile ilgili olarak te'vil ehlinden hiçbir kimse, bu âyet-i kerîmede sözü edilen namazdan, farz olan namazların kastedildiği hususunda ihtilâf etmemiştir. Özellikle namazın zikredilmesi imandan sonraki ikinci esas olmasından dolayıdır. Musibetlerde ona sığınılmasından ötürüdür. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) herhangi bir sıkıntı ile karşılaştığında hemen namaza koşardı. Ebû Dâvûd, Tatavvu' 22; Müsned, V, 388. Sufî şeyhleri de derler ki: Bu âyetten kasıt bütün vakitlerin farz ve nafile olmak üzere ibadetlerle doldurulmasıdır. İbnu'l-Arabî ise şöyle der: Bu zayıf bir görüştür. Çünkü buradaki emir ancak nafileleri değil de- yalnızca farzlan kapsamına almaktadır. Çünkü virdler (belli zamanlarda yapılması istenen, belli ibadetler)İn ne olduğu bilinmektedir. Teşvik edilmiş nafilelerin vakitleri de münhasırdır. Bunların dışında kalan vakitler ise, bedellerin (yani zamanında yapılmamış nafile ibadetlerin) yerine getirilmesi için değerlendirilir. Yoksa bütün vakitlerin bu şekilde ibadetlerle doldurulması hiçbir insanın takati içerisinde değildir. "Gündüzün iki tarafında" âyeti ile İlgili olarak Mücahid der ki: Birinci tarafı sabah namazı, ikinci tarafı ise öğle ve ikindi namazlarıdır. Bunu İbn Atiyye tercih etmiştir. İki tarafın sabah ve akşam olduğu da söylenmiştir ki, bu görüş İbn Abbâs ile el-Hasen'e aittir. Yine el-Hasen'den nakledildiğine göre ikinci taraf yalnızca ikindi vaktidir. Katâde ve ed-Dahhâk ta böyle demişlerdir. İki tarafın öğle ve ikindi olduğu da söylenmiştir. "Gecenin birbirine yakın saatleri"ne gelince bunlar da akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır. Bu görüşün sahibi ise sanki farz namazlarda kıraatin cehrî olup olmamasını göz önünde bulundurmuş gibidir. el-Maverdî'nin de naklettiğine göre birinci tarafın sabah namazının olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Derim ki: Ancak bundan önceki görüş bu ittifakın söz konusu olmadığını göstermektedir. Taberî'nin tercihine göre iki tarafın birisi sabah, diğeri de akşam namazıdır. Bu görüş açıktır. İbn Atiyye der ki: Taberî'nin bu görüşü akşam namazının gündüze dahil olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Çünkü akşam namazı geceleyin kılınması istenen namazlar arasındadır. İbnu'l-Arabî der ki: Gündüzün iki tarafının sabah ve akşam olduğu görüşünde olan Taberî'ye hayret doğrusu! Halbuki bunların ikisi de gecenin iki tarafıdır. O bu görüşüyle yayını aksi istikamete çevirmiş ve mızrağın ucuna yerleştirilen hedeften tam bir ok atımlığı mesafe uzak düşmüştür. Taberî der ki: Buna delil ise, herkesin iki taraftan birisinin sabah namazı olduğu hususunda icma etmiş olmasıdır. İşte bu da diğer tarafının akşam olduğunun delilidir. Ancak bu konuda hiçbir kimse onunla birlikte icma etmiş değildir. Derim ki: Bu İbnu'l-Arabî'nin, Taberî'nin görüşünü reddetmekteki zorlama bir hamlesidir. Bu konuda kimsenin onunla icma'a katılmadığı kanaati de yanlış bir iddiadır. Daha önce Mücahid'in birinci tarafın sabah namazı olduğuna dair görüşünü nakletmiş bulunuyoruz. İstisnalar hariç tan yerinin ağırmasından sonra kasti olarak yemek yiyen yahut cima eden kimsenin o gününün oruçsuz olacağı kabul edilmiştir ve böyle bir kimsenin o gününü kaza etmesi ve keffaretde bulunması gerekir. Bunun tek sebebi ise bu işini gündüzün tan yerinin ağırmasından sonra yapmasıdır. İşte bu, Taberî'nin sabah namazı ile ilgili görüşünün doğruluğuna delildir. Geriye akşam namazı ile ilgili (İbnu'l-Arabî'nin, Taberî'ye) yaptığı itirazı kalıyor ki; bu hususta da onun görüşünün cevabı az önce geçtiği şekildedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Gecenin de birbirine yakın saatlerinde" âyetindeki "yakın saatler" birbirine yakın vakitler demektir. "Müzdelife" kelimesi de "yakınlar" anlamındaki "ez-zülePden gelmektedir. Müzdelife'ye bu ismin veriliş sebebi, Arafat'tan sonra Mekke'ye yakın bir yer olmasından dolayıdır. İbnu'l-Kâ'kâ, ve İbn Ebî İshak ile başkaları bu kelimeyi; şeklinde "lâm" harfi ötreli ve: in çoğulu olarak okumuşlardır. Çünkü bu kelime, bu şekilde de kutlanılmıştır. Bununla birlikte tekilinin bir şiveye göre; şeklinde olması da mümkündür, tıpkı "Taze hurma, taze hurmalar gibi." Bu da "sin" harfini ötreli olarak kullananların şivesinde böyledir. İbn Muhaysın ise "lâm" harfini sakin olarak; diye okumuştur ki bunun da tekili; şeklinde gelir ve herbirisi ayrı bir birim olabilen cins isimlerin çoğulu gibi; İnci, inciler, bir buğday tanesi, buğdaylar" kelimelerinde olduğu gibi. Mücahid ve yine İbn Muhaysın; diye de okumuşlardır. " Yakınlar" gibi. Diğerleri İse "lâm" harfini üstün olarak; şeklinde okumuşlardır. "Köşk (oda), köşkler" gibi. İbnu’l-Arabî der ki: "Zülef" saatler demektir, tekili de "zülfeh" ...diye gelir. Bazıları da şöyle demiştir: Zülfe güneşin batışından sonra gecenin ilk vaktidir. Buna göre gecenin yakın saatleri ile akşam namazı kastedilmiş olur, bunu da İbn Abbâs söylemiştir. el-Hasen ise akşam ve yatsı namazıdır, demiştir. Bir diğer görüşe göre akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır, bu görüş daha önceden geçti. el-Ahfeş ise muayyen olarak bir namaz zikretmeksizin gece namazı diye ifade etmiştir. 4- Kötülükleri Gideren iyilikler: Ashab ve tabiînden Allah hepsinden razı olsun- te'vil bilginlerinin çoğunluğunun kanaatine göre yüce Allah'ın: "Çünkü iyilikler kötülükleri giderir" âyetinde sözü edilen "iyilikler" beş vakit namazdır. Mücahid der ki: İyiliklerden kasıt, kişinin "subhanallahi velhamdulillahi ve lâ ilâhe illâlahu vallahu ekber: Allah'ı eksikliklerden tenzih ederim, Allah'a hamd ederim. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, Allah en büyüktür" demesidir. İbn Atiyye der ki: Bu, iyiliklere bir misal vermek kabilindendir. Ancak zahiren anlaşılan şu ki: Bu lâfız, iyilikler (hasenat) hakkında umumî, kötülükler (seyyiât) hakkında ise hususidir. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Büyük günahlardan sakındığın sürece..." Müslim, Tahâre 14, 16; Tirmizî, Salât 46; İbn Mâce, İkametu's-Salât 79; Müsned, II, 359, 414. 484. Burada gösterilen yerlerin kimisinde rivâyet; "büyük günahlar işlenmedikçe...", kimisinde de: "büyük günahlardan uzak kalındığı sürece..." anlamındadır. diye buyurmuştur. Derim ki: Nüzul sebebi Cumhûrun görüşünü desteklemektedir. Çünkü ayet-i kerîme bir görüşe göre Ebû'l-Yeser b. Amr, bir diğer görüşe göre Abbâd adında Ensar'dan birisi hakkında nazil olmuştur. Bu kişi bir kadın ile başbaşa kalmış, öpmüş ve cima dışında ondan murad almıştı. Tirmizî'nin, Abdullah (b. Mes'ûd)dan rivâyetine göre o şöyle demiştir: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek dedi ki: Medine'nin uzakça bir yerinde bir kadın ile başbaşa kaldım. Ben ona temas etmeksizin ondan murad aldım. İşte ben huzurundayım, hakkımda dilediğin hükmü ver. Ömer (radıyallahü anh) ona: Allah seni setretmişken, sen de kendini setretseydin ya, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona hiçbir karşılık vermedi. Adam gitti, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ardından birisini göndererek onu çağırttı ve ona: "Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, İyi düşünenler İçin bir öğüttür" âyetini sonuna kadar ona okudu. Hazır bulunanlardan birisi bu yalnız ona özel mi? diye sordu. Hazret-i Peygamber: "Hayır, bütün İnsanlar için" diye buyurdu. Tirmizî dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Tirmizî, Tefsir 11. sûre 4. Gerek bu hadis, gerekse aynı manayı dile getiren bundan sonraki diğer rivâyetler için bk. Buhâri, Mevâkîtu's-Salat 4, Tefsir 11. sûre 6; Müslim, Tevbe 39, 42; Ebû Dâvud, Hudûd 31; Tirmizî, Tefsir 11. sûre 5-7; İbn Mâce, Zühd 30; Müsned, I, 386, 406, 430, 445, 452; V, 244. Yine Tirmizî'nin, İbn Mes'ûd'dan rivâyetine göre bir adam kendisine haram olan bir kadını öpmüş, daha sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)e gelerek bunun keffareti hakkında soruşturunca şu:"Gündüzün İki tarafında gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir." Âyeti nazil oldu. Adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Bu yalnız benim için mi? diye sorunca, Hazret-i Peygamber: "Senin ve senin bu yaptığını ümmetimden yapan başka kimseler için" diye cevap verdi. Tirmizî dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Tirmizî, Tefsir 11. sûre 4. Ebû'l-Yeser'den de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Bir kadın hurma almak üzere bana geldi. Ben ona: Evin içinde bundan daha güzel hurma var, dedim. O da benimle beraber içeri girdi, ben de kadının üzerine abanarak onu öptüm. Sonra Ebû Bekir'in yanına gittim, durumu ona anlattım. O bana: Kendini setret ve tevbe et, kimseye de haber verme, dedi. Ancak ben dayanamadım, sonra Ömer'e gittim. Ona da aynı şeyi anlattım, o da bana: Kendini setret, tevbe et, kimseye de haber verme, dedi. Fakat ben dayanamadım, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın yanına gittim ve bu hususu ona zikrettim, şöyle buyurdu: "Allah yolunda gazaya çıkmış bir kimsenin arkasında ailesine böyle bir şey yaptın ha!" O kadar ki, o saate kadar keşke müslüman olmasaydı diye temenni etti. Hatta kendisinin cehennemliklerden olduğunu sandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da başını önüne eğdi, nihayet yüce Allah ona: "Gündüzün İki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir, bu İyi düşünenler için bir öğüttür." âyetini vahyetti. Ebû'l-Yeser dedi ki: Ben Hazret-i Peygamber'in yanına gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bu âyeti okudu. Ashab'ı: Ey Allah'ın Rasûlü! dediler, bu yalnız ona mı hastır? Yoksa genel olarak bütün insanlar için midir? Hazret-i Peygamber: "Hayır, bütün insanlar İçindir" diye buyurdu. Ebû Îsa (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, garib Tirmizî, Tefsir 11. sûre 7’de; "garib" yerine "sahih.' bir hadistir. (Hadisin senedindeki ravilerden birisi olan) Kays b. er-Rabi'î ise Vekî' ve başkaları zayıf bir ravi olarak nitelendirmişlerdir. Tirmizî, Tefsir 11. sûre 7. Yine rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden yüz çevirmiş. Bu arada İkindi namazı için İkamet getirilmiş, namaz bittikten sonra Cebrâîl (aleyhisselâm) âyet-i kerîmeyi indirince Hazret-i Peygamber onu çağırtarak şöyle demiş: "Sen bizimle birlikte bu namazda hazır bulundun mu?" Adam: Evet deyince, Hazret-i Peygamber de: "Haydi git, o yaptığına bir keffarettir" diye buyurmuş. Müsned, III, 391. Yine rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bu âyet-i kerîmeyi okuduktan sonra, ona: "Kalk ve dört rek'at namaz kıl" diye emretmiştir. Müsned, V, 244 yakın anlamıyla. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Tirmizî el-Hakîm de, "Nevâdiru'l-Usûl" adlı eserinde İbn Abbâs'ın, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ben yeni yapılan bir hasenenin, eskiden işlenmiş bir günahı takib ettiğinden daha güzel bir şeyin bir şeyi takib ettiğini ve hasenenin günahı yetiştiğinden daha çabuk bir şeyin, bir şeyi yetiştiğini görmedim. Çünkü, "iyilikler kötülükleri giderir. Bu İyi düşünenler için bir öğüttür." 5- Haddi Gerektirmeyen Haramlar: Bu âyet-i kerîme zikrettiğimiz bu hadislerle birlikte haram öpmeden ve haram dokunmadan dolayı had gerekmediğine delildir. Yine bu, bir örtü altında bulunacak olsalar dahi erkek ve kadın için haddin de, te'dib cezasının da gerekmediğine delil gösterilebilir. İbnu’l-Munzir'in tercih ettiği görüş de budur. Çünkü o bu mesele ile ilgili olarak ilim adamlarının farklı görüşlerini zikrettikten sonra bu hadisi de böyle bir erkek ve kadına hiçbir ceza gerekmediğine işaret etmek üzere zikretmektedir. İleride bu hususta ilim adamlarının farklı görüşleri yüce Allah'ın izniyle Nûr Sûresi'nde (24/2. âyet, 7. başlıkta) gelecektir. 6- Kur'ân-ı Kerîm'de Namaz ve Namaz Fiillerinin Söz Konusu Edildiği Bazı Âyetler: Şanı yüce Allah Kitab-ı Kerîm'inde namazı rükûuyla, sücûduyla, kıyamıyla, kıraatiyle ve isimleriyle söz konusu ederek: "Gündüzün iki tarafında... dosdoğru namaz kıl" diye buyurmuştur. Yine: "Güneşin kaymasından... namazı dosdoğru kıl" (es-İsra, 17/78) diye buyurduğu gibi, bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Akşamladığınız zaman ve sabahladığınızda Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd yalnız O'nundur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine vardığınızda da" (er-Rûm, 30/17-18); "Ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et." (Tâhâ, 20/130); "Rükû' edin, secde edin." (el-Hac, 22/77); "Namazı ve özellikle orta namazı koruyunuz. Gönülden gelerek, saygı ve itaat ile Allah'ın huzurunda durun." (el-Bakara, 2/238); "Kur'ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız." (el-A'raf, 7/204) -Önceden de geçtiği üzere- yine şöyle buyurmaktadır: "Namazında sesini ne pek yükselt, ne de pek kıs..." (el-İsra, 17/110) Yani namazda Kur'ân okuduğun zaman demektir. Bütün bunlar yüce Allah'ın Kitab-ı Kerîm'inde mücmel olarak zikrettiği ve beyanını peygamberine havale ettiği âyetlerdir. Nitekim şanı yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "İnsanlara kendilerine ne indirildiğini açıklayasm... diye sana da bu Zikri (Kur'ân’ı) indirdik." (en-Nahl, 16/44) Bunun üzerine Hazret-i Peygamber de namaz vakitlerini, rek'âtlerinin ve secdelerinin sayısını, tarzlarıyla sünnetleriyle bütün namazların sıfatlarım, kendileri olmaksızın namazın sahih olmayacağı farzlarını, namazda" müstehab olan sünnet ve fezâili hep beyan etmiştir. Buhârî'nin, Sahih'inde Hazret-i Peygamber'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız" Buhârî, Ezan 18, Edeb 27, Ahbâru'l-Âhâd 1; Dârimi, Salât 42; Müsned, V, 53. diye buyurduğu kaydedilmektedir. Bilindiği üzere herkes, herkesten (tevatüren) bu hususu nakletmiş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların ihtiyaç duyacakları herşeyi gereği gibi beyan etmedikçe vefat etmemiştir. Böylelikle din kemale ermiş ve yolu gereği gibi açıklanmış oldu. Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı beğenip seçtim." (el-Mâide, 5/3) "Bu, iyi düşünenler İçin bir öğüttür." Yani Kur'ân-ı Kerîm öğüt ve ibret alan kimseler için bir öğüt ve bir tevbe yoludur. Özellikle öğüt alanların öğüt ve ibret almak özelliğine sahip olduklarının zikredilmesi, öğütlerden yararlananların onlar olmasından dolayıdır. Öğüt (ez-Zikrâ) sonuna te'nis elifi gelmiş bir mastardır. |
﴾ 114 ﴿