36Onunla birlikte zindana İki de delikanlı girdi. Bunlardan biri: "Ben rüyamda kendimi şarap sıkıyor gördüm" dedi. Öbürü de: "Ben de rüyamda kendimi başımda ekmek götürüyor, kuşlar da ondan yiyor gördüm" dedi. "Bize bunun yorumunu bildir. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz." Yüce Allah'ın: "Onunla birlikte zindana iki de delikanlı girdi" âyetindeki: "İki delikanlı" kelimesi in tesniyesi (ikili)dir. Bu kelime (son harfi) "yalıdır. Bunun: "Genç delikanlılar" şeklinde çoğul yapılması şaz'dır. Vehb ve başkalan derler ki: Yûsuf (aleyhisselâm) bir eşek üzerinde zincire vurulmuş halde, zindana götürüldü. Çarşı-pazar dolaştırılarak:" Bu hanımefendisine karşı gelenin cezasıdır" diye ilan edildi. O İse şöyle diyordu:" Şüphesiz ki bu ateş parçalarından, katrandan yapılmış elbiselerden, kaynar su içeceğinden ve zakkum yemeğinden daha kolaydır." Hazret-i Yûsuf zindana götürüldüğünde, orada artık umutlan kesilmiş, bela ve sıkıntıları alabildiğine artmış kimselerle karşılaştı. Onlara: Sabredin size müjdeler olsun, ecir alırsınız demeye başladı. Onlar da: Ey delikanlı! Ne güzel söz söylüyorsun! Gerçekten seninle birlikte olmak bizim için bereketli bir şeydir. Sen kimsin, ey delikanlı! diye sormaya koyuldular. Hazret-i Yûsuf da şöyle diyordu: Ben Allah'ın seçkin kulu Ya'kub'un oğlu Yûsuf’um. Benim dedem de Allah'a kurban edilmesi adanan İshak'tır. Onun da babası ise Allah'ın Halil'i İbrahim'dir. İbn Abbâs der ki: Kadın kocasına bu İbrani köle beni rezil etti. Ben onu hapse atmanı istiyorum deyince, kocası da onu hapse attı. Hazret-i Yûsuf, zindanda üzüntülü olanları teselli ediyor, hastalan ziyaret ediyor, yaralılan tedavi ediyor, gece boyunca namaz kılıyordu. Odaların duvarlan, çatılan, kapıları da onunla birlikte ağlayıncaya kadar ağlıyordu. Hapis onun sayesinde tertemiz oldu ve hapistekiler de onunla teselli buldular. O bakımdan herhangi birisi zindandan çıktı mı tekrar Yûsuf ile birlikte olmak için zindana geri gelirdi. Zindan sorumlusu da onu sevdi ve onun rahat etmesini sağladı, sonra ona şöyle dedi: Ey Yûsuf! Ben seni öyle bir sevdim ki hiçbir şeyi senin kadar sevemiyorum. Bu sefer Hazret-i Yûsuf: Senin bu sevginden Allah'a sığınırım, dedi. Adam: Neden böyle diyorsun? deyince, bu sefer şu cevabı verdi: Babam beni sevdi, kardeşlerim bana yapacaklarını yaptılar. Hanımefendim beni sevdi, ben gördüğün bale geldim. Hazret-i Yûsuf" hapiste iken hükümdar firmasına ve sakisine kızdı. Şöyle ki: Hükümdar aralarında oldukça uzun bir ömür yaşadığından, ondan sıkılmaya, usanmaya başladılar. O bakımdan hem fırıncısına hem şarapçısına zehirlemesini telkin ettiler. Ancak fırıncı bu isteği kabul etmekle birlikte, şarab sakisi bunu kabul etmedi. Saki gidip, bu durumu hükümdara bildirdi, hükümdar her ikisinin de zindana atılmasını emretti. Bu ikisi de Hazret-i Yûsuf’la teselli buldular. İşte yüce Allah'ın: "Onunla birlikte zindana iki de delikanlı girdi" âyetinde anlatılan budur. Şöyle de denilmiştir: Fırıncı yemeğe zehiri koydu, ancak yemek hazırlanınca saki; Ey Hükümdar! Yeme, çünkü yemek zehirlidir, dedi. Fırıncı da; Ey Hükümdar! İçme, çünkü içkide zehir var, dedi. Bunun üzerine hükümdar sakiye iç dedi, içti ve içtiğinden zarar görmedi. Fırıncıya ise: Ye dediği halde yemedi, yemeği bir hayvana vererek denedi, olduğu yerde hayvan ölü verdi. Her ikisini de bir sene hapse attı, ikisi de bu süre zarfında Hazret-i Yûsuf ile birlikte kaldılar. Sakinin ismi Mencâ, diğerinin ismi Mecles idi. Bunu da es-Sa'lebî, Ka'b'dan nakletmektedir. en-Nekkaş der ki: Birisinin ismi Şerhem, diğerinin de ismi Serhem idi. Taberî der ki: Rüyada şarap sıktığını gören kimsenin ismi Nebû idi. es-Süheylî der ki: Diğerinin ismini de zikretti, ancak ben onu yazıp kaydetmedim. Yüce Allah'ın: "İki de delikanlı" diye buyurması, bunların ikisinin de köle olmalarından idi. Köle de küçük ya da büyük olsun "fetâ: Genç, delikanlı" diye adlandırılır. Bunu da el-Maverdî nakletmiştir. el-Kuşeyrî der ki: "Fetâ" kelimesinin örflerinde kölenin ismi olma ihtimali de vardır. İşte bundan dolayı da yüce Allah: "Aziz'in karısı delikanlısından (fetâsından) murad almak istiyor" (Yûsuf, 12/30) diye buyurmuştur. Bununla birlikte "fetâ" kelimesinin, mülkiyet altındaki bir köle olmasa dahi hizmetçinin ismi olma ihtimali de vardır. Bu ikisinin Hazret-i Yûsuf ile birlikte zindana atılmış olma ihtimali de vardır, daha sonra da ondan önce de atılmış olabilirler. Ancak onunla birlikte, onun bulunduğu hücreye girmişlerdi. "Bunlardan biri: Ben rüyamda kendimi şarab" yani üzüm "sıkıyor gördüm, dedi." Hazret-i Yûsuf daha önce hapistekilere: Ben rüya tabir ederim, demişti. İşte bu iki gençten birisi arkadaşına: Gel şu İbrani köleyi deneyelim, dediler ve ona herhangi bir rüya görmedikleri halde soru sordular. Bu açıklamayı İbn Mes'ûd yapmıştır. Ancak Taberî'nin naklettiğine göre bu iki kişi Hazret-i Yûsuf’un bilgisi hakkında ona soru sordular. Kendisi de: Ben rüya tabir ederim, diye cevab vermişti. Bunun üzerine gördükleri rüyalarını yorumlamasını istediler. İbn Abbâs ve Mücâhid der ki: Gördükleri rüya doğru bir rüya idi ve ona bu rüyaları hakkında yorum yapmasını istemişlerdi. Bundan dolayı rüyanın yorumu olduğu gibi gerçekleşti. Sahih hadiste Ebû Hüreyre'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Aranızda rüyası en doğru çıkan, sözü en doğru olan kişidir." Müslim, Ru'yâ 6; Ebû Davûd. Edeb 88, Tirmizî, Ru'yâ I, 10; İbn Mâce. Ru’yâ 9; Dârimî, Ru'yâ 7; Müsned, II, 269, 507. Bu rüyaların gerçek olmadığı, onu denemek için, ondan yorum yapmasını istedikleri de söylenmiştir. İbn Mes'ûd ve es-Süddî'nin görüşü budur. Aralarından asılan kişi yalan söylemişti, diğeri ise doğru söylemişti, diye de söylenmiştir. Bu görüş de Ebû Mîclez'e aittir. Tirmizînin, İbn Abbâs'tan rivâyetine göre İbn Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Her kim yalan yere bir rüya gördüğünü söyleyecek olursa, kıyâmet günü iki arpa arasına düğüm atması istenecektir ve hiçbir zaman ikisi arasına böyle bir düğüm atamayacaktır." Ebû Îsa (et-Tirmizî) dedi ki; Bu hasen bir hadistir. Buhârî, Ta'bir 45; Tirmizî, Ru'yâ 8; İbn Mâce, Ru'yâ 8; Müsned, I, 216, 246, 359 Ali (radıyallahü anh)dan da Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Yalan yere rüya gördüğünü söyleyen kimse kıyâmet gününde bir arpa düğümlemekle yükümlü tutulacaktır." Tirmizî dedi ki: Bu hasen bir hadistir. Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Ru'ya 8; Dârimî, Ru'yâ 8; Müsned, I, 76, 90, 91, 101. 129, 131, II, 504 İbn Abbâs dedi ki: Bu iki kişi rüyalarını gördükleri sabahı oldukça üzüntülü ve kederli idiler. Hazret-i Yûsuf onlara: Ne diye sizi üzüntülü görüyorum? diye sorunca, onlar: Efendimiz! Biz hoşumuza gitmeyecek bir şey gördük, dediler, Hazret-i Yûsuf onlara: Gördüğünüzü bana anlatın, deyince ikisi de gördükleri rüyayı ona anlattılar ve: Bu rüyamızın yorumunu bize bildir, dediler. Bu da onların bir rüya gördüklerinin delilidir. “Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz." Hazret-i Yûsufun iyiliği hastaları ziyareti, onları tedavi etmesi, üzüntü ve kederlileri teselli etmesi idi. ed-Dahhâk der ki: Zindanda birisi hastalandı mı Hazret-i Yûsuf ona bakardı, birisi darlığa düştü mü sıkıntısını giderirdi. Muhtaç oldu mu ona mal toplar, onun için dilenirdi. "İyilik edenlerden" âyeti güzel bir şekilde bilgi edinmiş bilginlerden, diye de açıklanmıştır. Bunu da el-Ferrâ' ifade etmiştir. İbn İshak der ki: "İyilik edenlerden" ifadesi eğer bu rüyamızı yorumlarsan, bize iyilik edenlerden olursun, anlamındadır. Nitekim bir kimsenin: Şu işi yap, iyilik eden birisi olursun, demek bu kabildendir. Hazret-i Yûsuf da onlara: Ne gördünüz? diye sordu. Fırıncı: Beri üç ayrı tandırda ekmek pişiriyor ve bu ekmeği üç sepete koyup bunları başımın üzerine yerleştiriyor gördüm. Sonra da kuşlar gelip ondan yedi. Diğeri de: Ben de kendimi beyaz üzümden üç salkım alıp onları üç kapta sıktığımı gördüm. Sonra bu üzüm sularını süzüp önceki adetim üzere hükümdara içirdim. İşte yüce Allah'ın: "Ben rüyamda kendimi şarab sıkıyor" üzüm sıkıyor "gördüm" âyeti buna işarettir. Umardılar bu tabiri böyle (üzüm sıkmak diye) kullanırlar. Bu açıklamayı da ed-Dahhâk yapmıştır. İbn Mes'ûd bunu: "Ben kendimi üzüm sıkıyor gördüm" diye okumuştur. el-Esmaî der ki: el-Mutemir b. Süleyman'ın bana haber verdiğine göre o beraberinde üzüm bulunan bir bedevi görmüş, ona: Beraberinde ne var? diye sormuş. O da: (Beraberimde) "hamr (şarab anlamında)" var, demiş. Bir diğer açıklamaya göre "şarab sıkıyorum" ifadesi, şarab üzümü sıkıyorum demek olup muzaf hazfedilmiştir. Bu kelime; "Şarab, şarablar" şeklinde; " Hurma ve hurmalar" gibi kullanılır. |
﴾ 36 ﴿