3Onlar dünya hayatını, âhiretten daha çok sevenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onun eğrilmesini isteyenlerdir. İşte onlar uzak bir sapıldık içindedirler. "O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi" mülkiyetleriyle, kul olarak, yoktan var edilmeleri ve yaratılmaları itibariyle "hepsi O'nundur." Nâfi', İbn Âmir ve başkaları "Allah" lâfzını mübtedâ olarak merfu;... ki" lâfzını da onun haberi olarak okumuşlardır. ("Allah göklerde... kendisinin olandır" demek olur). Bunun sıfatı olduğu, haberinin ise gizli olduğu da söylenmiştir. Yani göklerde ve yerde ne varsa, hepsi kendisinin olan Allah herşeye kadirdir. Diğerleri ise (bir önceki âyet-i kerîmede geçen): "Azîz, Hakim”in sıfatı olarak esreli okumuşlardır. Ancak sıfatı mevsuftan önce zikretmiştir. Bu da; " Zarif Zeyd'e uğradım" demeye benzer. Bu şekilde esreli okuyuşun "Hamîd'in bedeli olduğu ve sıfat olmadığı da söylenmiştir. Çünkü "Allah" ism-i celali özel isim gibi olduğundan burada vasfedilmez. Nitekim Zeyd ve Amr kelimelerinin de sıfat olarak kullanılmadığı gibi. Bununla birlikte mana itibariyle sıfat olarak getirilmesi mümkündür. Çünkü bu, var etmek kudretine tek başına sahip demektir. Ebû Amr da der ki: "Allah" lâfza-i celalinin esreli okunması takdim ve te'hire göre olup, bu ifadenin takdiri; "Göklerde bulunanlarla, yerde bulunanlar kendisinin olan Aziz ve Hamid Allah'ın yoluna..." şeklindedir. Ya'kub "el-Hamîd" üzerinde vakıf yaptığı takdirde "Allah" lâfzını ref ile okur, vasıl ile okuduğunda ise sıfat olarak esreli okurdu. İbnu'l-Enbarî der ki: Bunu esreli okuyan; "Yerde ne varsa..." âyeti üzerinde vakıf yapar. "Şiddetli azaptan dolayı vay o kâfirlerin haline!" âyetinde geçen "veyb vay'ın anlamı ile ilgili açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/79-âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. ez-Zeccâc der ki: Bu kelime azaba uğramak ve helâk oluş dolayısıyla kullanılan bir sözdür. "Şiddetli azap" dan kasıt ise cehennemdeki azaptır. - "Onlar dünya hayatını âhiretten daha çok sevenler..." yani dünya hayatını âhirete tercih edenler... dir. İşte kâfirler böyle yapar. Bu âyetteki: "Onlar" kelimesi kâfirlerin bir sıfatı olarak cer mahallindedir. Haber mevkiinde merfu olup mübtedânın saklı olduğu da söylenmiştir. Yani "onlar... enlerdir." Bir diğer açıklamaya göre; " Onlar sevenlerin mübtedâ, " İşte onlar...dirler" lâfzının ise haberi olduğu da söylenmiştir. Kısacası; dünya hayatını ve güzelliğini tercih edip dünya nimetleri arasında kalmayı âhiretin nimetlerine üstün tutan, Allah yolundan alıkoyan, yani insanları İbn Abbâs ve diğerlerinin görüşüne göre bütün peygamberlerin getirdiği Allah'ın dini olan bu dinden alıkoyan herkes, bu âyet-i kerîmenin kapsamı içerisindedir. Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ümmetim hakkında en çok korktuğum şey saptırıcı yöneticiler ve önderlerdir. " Ebû Dâvûd, Fiten 1; Tirmizî, Fiten 51; İbn Mâce, Fiten 9; Dârimi, Rikaak 39; Müsned, V, 278, 284. Bu, sahih bir hadistir. Bu dönemlerde bu gibi kimselerin sayılan ne kadar da çoktur! Kendisinden yardımcı olmasını dilediğimiz yüce Allah'tır. "Sevenler"in dünyayı uygun olmayan yollardan elde etmeye çalışanlar anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü yüce Allah'ın nimeti ancak O'na itaat ile aranmalıdır, O'na masiyet ile aranamaz. "Onun eğrilmesini isteyenlerdir." Yani onlar hevâlarına uygun düşsün, ihtiyaç ve maksatlarını gerçekleştirsin diye bu yolun eğrilmesini, sapmasını isterler. Yol (sebil) müzekker olarak da kullanılabilir, müennes olarak da. Eğrilik (el-ivec) ise "ayn" harfi esreli olarak dinde herhangi bir işte, yerde ve dikey durmayan herbir eğri şey hakkında kullanılır. "Ayn" harfi üstün olarak (avec) ise duvar, mızrak ve buna benzer dikey olan şeylerdeki eğrilik hakkında kullanılır. Buna dair açıklamalar daha önceden Al-i İmrân Sûresi'nde (3/99. âyetin tefsirinde) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır. "İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler." Hak'tan alabildiğine uzak bir sapıklık içerisinde gitmektedirler. |
﴾ 3 ﴿