7

"Ve yine hatırlayın ki, Rabbiniz şunu bildirmişti: Yemin olsun ki şükrederseniz elbette size daha çok veririm. Nankörlük ederseniz hiç şüphesiz Benim azabım çok şiddetlidir."

"Ve yine hatırlayın ki, Rabbiniz şunu bildirmişti..." Denildiğine göre; bu da Hazret-i Mûsa'nın kavmine söylediği sözler arasındadır. Bunun (Hazret-i Mûsa'dan nakledilen değil de) bizatihi yüce Allah'ın sözü olduğu da söylenmiştir. Yani ey Muhammed! hatırla ki, Rabbin şunu bildirmişti... demektir. ile aynı anlamda "bildirdi" demektir. Tıpkı in "tehdit etti" anlamına gelmesi gibi. Bu anlamdaki açıklamalar el-Hasen ve başkalarından rivâyet edilmiştir. "Ezan" kelimesi de buradan gelmektedir, çünkü o da bir bildirmedir. Şair der ki:

"Biz sabah aydınlığının farkına varmadık tâ ki

Meclislerimizde ezanı (bildirme ve ilânı) işitinceye kadar."

İbn Mes'ûd ise; "Hani Rabbiniz şöyle demişti" diye okumuştur ki ikisinin de anlamı birdir.

" Yemin olsun ki şükrederseniz elbette size daha çok veririm." Yani eğer Benim nimetlerime şükredecek olursanız, yemin olsun size lütfü keremimden daha da fazlasını veririm.

el-Hasen der ki: Eğer nimetime şükredecek olursanız, Ben de sizin bana itaatinizi yemin olsun, daha da arttıracağım.

İbn Abbâs da şöyle açıklamıştır: Eğer Beni tevhid eder ve Bana itaat ederseniz, şüphesiz size vereceğim sevap ve mükâfatımı da arttırırım. Bu görüşlerin ihtiva ettiği manalar birbirlerine yakındır.

Âyet-i kerîme şükrün, nimetin artışına sebeb olduğu hususunda açık bir nasstır. el-Bakara Sûresi'nde 2/152-1531 şükrün anlamına dair ilim adamlarınn görüşlerini aktarmış bulunuyoruz.

Salih zatlardan birisine yüce Allah'a şükre dair sorulmuş, o da şöyle demiş: Şükür Allah'ın nimetleri ile O'nun masiyetlerine karşı gıdalanarak güç kazanmamandır.

Hazret-i Davud'dan da şöyle dediği nakledilmiştir: Rabbim ben Sana nasıl şükredebilirim? Çünkü sana şükredişini bile Senin benim üzerimdeki yeni bir nimetindir. Bunun üzerine yüce Allah: Ey Davud! İşte şimdi Bana şükretmiş oldun, diye buyurdu.

Derim ki: Buna göre şükrün gerçek mahiyeti, nimet sahibi olana nimetlerinin itiraf edilmesi ve O'nun nimetlerini, O'na itaatin dışındaki yerlerde tüketmemesidir. el-Hâdî yemek yediği sırada:

"O sana rızkını ulaştırdı, o rızkı sayesinde,

O'na itaat edesin ve hakkının bir bölümüne olsun şükredesin.

Ama nimetine de şükretmedin fakat,

O'nun sana verdiği rızıkla masiyetlerine karşı güç kazandın"

beyitlerini söyleyiverdi, ardından lokması boğazına tıkandı ve göz yaşlarına boğuldu. Cafer es-Sadık da der ki: Nimete karşılık şükür nimetini de işittin mi (yerine getirdin mi), artık daha fazlasının gelmesi için kendini hazırla.

"Nankörlük ederseniz" hakkımı kabul etmez ve inkâr ederseniz, bir açıklamaya göre de nimetlerimi inkâr ederseniz

"hiç şüphesiz Benim azabım çok şiddetlidir." Yüce Allah şükre karşılık nimetini arttıracağını vaadettiği gibi, küfür ve nankörlüğe karşılıkta azâb tehdidinde bulunmuştur. Şartın cevabı başında gelmesi gereken "fe" harfinin; "Hiç şüphesiz" ifadesinin başından hazfedilmesi bu husustaki şöhret ve acıktıktan dolayıdır.

7 ﴿