NAHL SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile (Mekke'de İnmiştir, Yüzyirmisekiz Âyettir). el-Hasen, İkrime, Atâ ve Câbir'in görüşüne göre bütünüyle Mekke'de inmiştir. Bu sûrede şanı yüce Allah, kullarının üzerindeki nimetlerini sayıp dökmesi sebebiyle buna "Sûretu'n-Niam (Nimetler Sûresi)" ismi da verilir. Yüce Allah'ın: "Şayet bir ceza verecek olursanız, size yapılan saldırının misli ile mukabele edin" (126 âyet) âyeti dışında Mekke'de İndiği de söylenmiştir. Sözü geçen bu âyet-i kerimenin ise, Medine'de Hazret-i Hamza ile Uhud'da şehid edilenlere uygulanan müsle hakkında indiği belirtilmiştir. Bir diğer istisna da yüce Allah'ın: "Sabret, senin sabrın ancak Allah(ın) yardımı iledir" (127. âyet) ile: "Ayrıca Rabbin... sonra hicret edenlere.,."(110. âyet) âyetlerinin da Medine'de indiği söylenmiştir. "Zulmedildikten sonra Allah yolunda hicret edenlerin..." (41. âyet) âyeti Habeşistan'a hicret hakkında olup Mekke'de İnmiştir. İbn Abbâs der ki: Bu sûre, Hazret-i Hamza'nın şehid edilmesinden sonra Medine'de inen üç âyet-i kerîme dışında Mekk. de inmiştir. Sözkonusu bu âyet-i kerimeler ise: "Allah'ın ahdini az bir pahaya satmayın... Sabredenlerin mükâfatını elbette yapmakta olduklarının en güzeliyle vereceğiz" (95-97, âyetler) âyetleridir. 1Allah'ın emri geldi. Artık onun acele gelmesini istemeyin. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir; yücedir, "Allah'ın emri geldi. Artık onun acele gelmesini istemeyin" âyetindeki "geldi" âyeti, "gelir, gelecek" anlamındadır. Bu, bir kimsenin: Eğer banal İkram edersen, ben de sana İkram ederim, demesine benzer. Bundan önce de yüce Allah'ın, gerek mazi, gerekse müstakbel (muzari, geniş zaman, gelecek) ile ilgili haber vermelerinin aynı olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Çünkü onun geleceğini bildirdiği şey kaçınılmaz olarak gelecektir. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi: "Cennetlikler, cehennemliklere... seslenirler." (el-A'râf, 7/44) "Allah'ın emri"nden kasıt; şirk üzere ve O'nun Rasûlünü yalanlamaya devam eden kimseler için hazırladığı cezasıdır. el-Hasen, İbn Cüreyc ve ed-Dahhâk derler ki: Bu, Kur'ân-ı Kerîm'in getirdiği ve onda yer alan farz hükümleri ile sair ahkâmıdır. Ancak bu anlama gelme ihtimali uzaktır. Çünkü, ashab-ı kiramdan herhangi bir kimsenin, yüce Allah'ın farz hükümlerini kendilerine farz kılınmadan önce çabuklaştırılmasını istediğine dair bir nakil gelmemiştir. Azap ve cezanın acele gelmesini istiyenlere gelince; bu Kureyş kâfirlerinden olsun, onların dışındaki kâfirlerden olsun çokça nakledilmiş bir husustur. Öyleki, en-Nadr b. el-Haris: "Ey Allah! Eğer bu senin katından gelmiş hakkın kendisi ise..." (el-Enfal, 8/32) diyerek azâbın çabuklaştırılmasını istemişti. Derim ki: ed-Dahhâk(ın) görüşü lehine, Ömer (radıyallahü anh)'ın şu sözleri delil gösterilebilir. Ben, üç hususta Rabbime muvafakat ettim. İbrahim'in Makamı, hicab ve Bedir esirleri hususunda. Bunu, Müslim ve Buhârî rivâyet etmiştir. Buhârî, Salat 32, Tefsir 2. sûre 9; Müslim, Fedâilus-Sahâbe 24 (muhtasar okınıkh Dârimî, Menâsik 33 (kısmen): Müsned, I, 23, 24. 36. Bundan önce el-Bakara Sûresi'nde (2/125- âyetin ilk bölümü, 3, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır, ez-Zeccâc der ki: Burada, "Allah'ın emri"nden kasıt, yüce Allah'ın, küfürlerine ceza olmak üzere onları tehdit etmiş olduğu azaplardır. O bakımdan bu, yüce Allah'ın: "Nihayet emrimiz gelip tandır kaynayınca,,." (Hûd, 11/40) âyetini andırmaktadır. Burada sözü edilen "Allah'ın emri"nin kıyâmet günü olduğu yahut onun yaklaştığına delil teşkil eden alâmetlerinden birisi olduğu da söylenmiştir. İbn Abbâs derki: "O saat yaklaştı ve ay yarıldı" (el-Kamer, 54/1) âyeti nazil olunca, kâfirler şöyle dedi: Bu adam, kıyâmetin yaklaştığını iddia ediyor. O halde yaptıklarınızın bazılarından uzak duruma. Uzak durdular ve beklediler. Ancak, herhangi bir şey görmeyince, bu sefer: Biz birşey görmüyoruz, dediler. Bunun üzerine yüce Allah'ın: "İnsanların hesaba çekilecekleri vakit yaklaştı" (el-Enbiyâ, 21/1) âyeti nazil oldu. Yine, bundan korkup çekindiler ve kıyâmetin yaklaşmasını beklediler. Geçen günler uzayıp durunca, biz birşey görmüyoruz dediler. Bunun üzerine: "Allah'ın emri geldi" âyeti nazil oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da, müslümanlar da bundan dolayı korkuya kapıldılar. Bu sefer: "Artık onun acele gelmesini istemeyin" âyeti inince kalpleri yatıştı ve huzur buldular, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben ve kıyâmet, şu İkisi gibi gönderildim" diyerek şehadet parmağı ve onun yanındaki parmağı ile işaret etti. Yani, Hazret-i Peygamber demek İstiyor ki: Az kalsın kıyâmet benim gelişimden önce kopacakken, ben ondan önce gönderildim el-Vahidî, Esbâbu Nüzûli'l-Kur'ân, s. 284 İbn Abbâs der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber olarak gönderilmesi kıyâmetin alâmetlerindendir. Cebrâîl de, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e peygamberlik vermek üzere semâvât ehlinin yanından geçip gittiğinde onlar: Allahuekber kıyâmet koptu demektir, dediler. "O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir." Yani, O'nun, kıyâmeti koparmaya kadir olmadığı şeklindeki nitelendirmelerinden münezzehtir. Çünkü Onlar; Hiçbir kimse ölüleri yeniden diriltemez, diyorlardı. Bu sözleriyle de ancak yaratılmış bir kimsenin nitelendirilebileceği acizlikle O'nu nitelendirmiş oldular. Böyle bir nitelendirme ise şirktir. "Onların ortak koştukları şeylerden" âyetinin, onların şirk koşmalarından,,, anlamında olduğu söylenmiştir. Âyetteki “Şeyler" kelimesinin; “Kimse" anlamında olduğu da söylenmiştir ki, O, kendisine ortak koşulan kimselerden yüce ve münezzehtir, anlamına gelir. |
﴾ 1 ﴿