7

Onlar, kendi kendinize yarı canınız tükenmeden varamayacağınız bir memlekete ağırlıklarınızı yüklenir, götürürler. Şüphesiz Rabbiniz, çok merhamet edicidir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

1. Ağırlıkların Götürülmesi:

Yüce Allah'ın:

"Onlar... ağırlıklarınızı yüklenir götürürler" âyetindeki

"Ağırlıklar" insanların eşya, yiyecek ve buna benzer taşınacak ağır şeyleri demektir. Bunlar da taşınması insana ağır gelen şeylerdir. Kastın, insanların bedenlerinin taşınması olduğu da söylenmiştir. Buna da yüce Allah'ın:

"Yer içindeki ağırlıklarını dışarıya çıkardığı zaman" (ez-Zilzâl, 99/2) âyeti delil teşkil etmektedir. Buradaki "memleket"ten kasıt, İkrime'nin görüşüne göre, Mekke'dir.

Şöyle de açıklanmıştır: Bu, genel olarak sırt üstünde taşınılarak kendisine ulaşılan her memleket ve belde hakkında yorumlanır.

"Yarı can" ise, canın son derece yorulması ve gayretini ortaya koyması, çabalaması demektir. Genel okuyuş, "'şin" harfi esrelidir. el-Cevherî der ki: Meşekkat demektir. Yüce Allah'ın:

"Yarı canınız tükenmeden varamayacağınız..." âyeti buradan gelmektedir. Bu kelime, bazen (şin harfi) ötreli. olarak da okunabilir. Bunu Ebû Ubeyde nakletmektedir.

el-Mehdevî der ki: Bu kelimenin "şîn" harfinin üstün ve esreli okunması anlam itibariyle birbirine yakındır ve her iki şekli de zorluk ve meşakkat anlamındadır. Bu da asa ve benzer şeylerde görülen ortadan yarılma anlamındaki; 'den gelir. Çünkü, bundan dolayı asa, insanın zorluk ve meşakkatten çektiğinin bir benzerini çeker (kabul edilir). es-Sa'lebî der ki: Ebû Cafer ise, bu kelimeyi "şin" harfi üstün olarak okumuştur. Bunların iki şekli de iki ayrı söyleyiştir. Tıpkı; (Her üç kelimenin de ilk harfleri esreli ve üstün olmak üzere aynı anlam da olup sırasıyla): Yazılı sahile, alçı, ntıl kelimelerinde olduğu gibi. Şairin şu beyitînde de aynı kelime "şin" harfi esreli ve üstün olarak nakledilir:

"Ve o develer sahibi olup koşar (arkalarından) ve kardeşim onları meşekkatlerinden dolayı

Kendisinin (bir yorgunluk sebebi) kabul eder, Ve o çok yorulan bir kimsedir."

Bu kelimenin; "Ona meşekkat verdim, veririm" manasıyla mastar anlamında olması da mümkündür. aynı zamanda yarım manasına da gelir. Nitekim, "Koyunun yarısını aldım" demektir. Âyet-i kerimede, maksadın bu olma ihtimali de vardır. Yani, siz ancak gücünüz eksilerek ve onun yarısı gittikten sonra ulaşabileceğiniz bir yere sizi ulaştırırlar. Bu da şu demektir: Sizi kendi Öz gücünüzün yarısı ile diğer yarısının da tükenmesi ile ancak ulaşabileceğiniz bir yere götürürler.

Bu kelime, aynı zamanda dağın bir tarafı manasına da gelir. Nitekim, Ummu Zerr' hadisinde şöyle denilmektedir: Benî az koyunları bulunan bir ahali arasında (bir dağın bir kenarında) buldu." Buhârî, Nikâh 82; Müslim, Fedailus-Sahabe, 92

Ebû Ubeyd ise, buradaki "şık" kelimesi, bir yerin özel adıdır, der. Bu kelme aynı zamanda Öz kardeş anlamına da gelir. Mesela: O benim kardeşim ve canımın yarısıdır' denilir.. "Şık", Arap cahillerinden birisinin de adıdır. Yine bu kelimev yan ve taraf anlamına da gelir. İmruul-Kays'ın şu beyitinde bu anlamda kullanılmıştır:

"Arkasında bulunan (bebeği) ağladı mı, bir yanıyla ona yönelir.

Diğer yanı yönelmeksizin altımda kalır."

O halde bu kelime, müşterek (değişik anlamlarda) kullanılan bir kelimedir.

2. Genel Olarak Davarlar Özel Olarak da Develer, Yüce Allah'ın Lütuflarındandır

Şanı yüce Allah, genel olarak bütün davarları lütfettiğini bildirirken, özel olarak develeri diğer davarlardan farklı olarak ağır yükleri taşımak özellikleriyle sözkonusu etmiştir. Çünkü, koyunlar odaklara salınması ve boğazlanması için, inek türü ekin için, deve türü ise yük taşımak içindir.

Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre'den şöyle dediği nakledilmektedir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; "Bir adam, üzerine yük vurduğu bir ineği önüne katıp gütmekte iken, inek ona döndü ve: Ben bunun için yaratılmadım. Ben, ancak tarla sürmek için yaratıldım, dedi." Bunun üzerine insanlar hayret ve dehşet içerisinde: Subhanallah, hiç bir inek konuşur mu? dediler." Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki ben de, Ebû Bekir de, Ömer de buna îman ediyoruz." Buhârî, Fedailu Ashâbi'n-Nebiyy 5, Enbiyâ 54; Müslim, Fedâilu's-Salınbe 12; Müsned, II, 245.

Bu Hadîs-i şerîf, ineklere yük vurulmayacağına ve sırtlarına binilmeyeceğine, ancak tarla sürmek, etlerinin yenilmesi, besin ve sütlerinin alınması için yaratıldıklarına delildir.

3. Binekler Üzerinde Yolculuk ve Yük Taşımak:

Bu âyet-i kerimede binekler üzerinde yolculuk yapmanın, onların sırtına yük vurmanın câiz olduğuna delil vardır. Ancak bunun, yük vurmakta aşırıya gitmeksizin, taşıyabilecekleri kadar olması ve bununla birlikte yürümekte de onlara yumuşak davranılarak zora koşulmamaları gerekir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da, hayvanlara şefkat göstermek ve onları rahatlatıp dinlendirmeyi emrettiği gibi, onların yemlerine, sulanmalarına gereken dikkatin gösterilmesini de emretmiştir. Müslim'in rivâyetine göre Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Sizler, bolluk ve verimli zamanlarda yolculuk yaptığınız vakit develere, yerden hakettikleri paylarını veriniz. Şayet kıtlık ve verimsiz zamanlarda yolculuk edecek olursanız, o takdirde de devenizin gücünü tüketmeden önce varacağınız yere varmakta elinizi çabuk tutunuz." Müslim, İıiınre 178; Müsned, II, 378 (yakın lâfızlarla) Bu hadisi, Malik Muvatta’'da, Ebû Ubeyd'den, o, Halid b. Ma'dân yoluyla rivâyet etmiştir Muvatta’, İSîi'itfn 38.

Muâviye b. Kurra da şöyle der: Ebû'd-Derdâ'nın "Demûn" diye anılan bir devesi vardı. Şöyle derdi; Ey Demûn, Rabbinin huzurunda benden davacı olma. ,

Hayvanlar, dilsizdirler. Onlar, muhtaç oldukları şeyleri kendi İsimlerina bir çare ve yol bularak ele geçirmek imkânını bulamazlar. İhtiyaçlarını açıkça ilade etme gücüne de sahip değildirler, O bakımdan, her kim bu hayvanlardan gereği gibi yararlandığı halde, onların ihtiyaçlarını karşılamayacak olursa o, Allah'a şükretme imkânını kaybetmiş ve Allah'ın huzurunda kendisinden davacı olunmaya kendisini maruz bırakmış olur.

Matar b. Muhammed rivâyetle der ki; Bize Ebû Dâvûd anlattı, dedi ki: Bize İbn Halid anlattı dedi ki, bize el-Müsseyyeb b. Âdem anlattı, dedi ki: Benv Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'ı, bir deve güdücüsüne vurduğunu ve ona şöyle dediğini gördüm: Devene güç yetiremeyeceği yükü mü vuruyorsun?

7 ﴿