16Ve nice alâmetler de (yarattı) Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar. Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: 1. Alâmetler ve Yıldızlarla Yol Bulma: Yüce Allah'ın: "Ve nice alametlerde" âyeti ile İlgili olarak İbn Abbâs şöyle demektedir: Alâmetlerden kasıt, gündüzün yol işaret ve alâmetleridir. Yani O, yollarda kendileri vasıtası ile doğru yolun bulunabildiği birtakım alâmetler yaratmıştır. "Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar." Yani, geceleyin yıldızlarla yollarını bulurlar. "en-Necm" kelimesi tekil olmakla birlikte bununla, çoğul olarak yıldızlar kastedilmektedir. İbn Vessâb, bu kelimeyi şeklinde okumuştur. el-Hasen ise "nûn"u damme (otre)li ve "dm" ile okumuş olup maksadı; şeklindeki çoğul olup "vav"ı hazf ile okumuştur. Şairin şu beyitinde kullanıldığı gibi: "Aramızda fakir, kadı ve hakemdir, O da senin, yıldızlar kaybolduğunda suya gitmen (şeklinde)dir," Aynı şekilde İbn Vessâb gibi okuyanların kıraati ile ilgili açıklama da böyledir. Ancak bu şekilde okuyanlar, daha hafif olsun dîye "dm" harfini de sakin okumuşlardır. Bununla birlikte kelimesinin; Yıldız" kelimesinin çoğulu olması mümkündür. (Sözü edilen) "Yıldizlar"ın hangileri olduğu hususunda farklı görüşler vardır. el-Ferrâ' der ki: Bu yıldızlar, Oğlak takım yıldızı ile Ferkadân (Kuzey kutub yıldızı ile onun yanında, onun gibi sabit diğer yıldız) lardır. Bunun Süreyya yıldızı olduğu da söylenmiştir. Şair de şöyle demektedir: "Nihayet sabahın aydınlanmaya başladığı sırada yıldız doğup Sebzeler demetlenmiş ve biçilmiş olarak bırakılıp gidildiğinde Onun bir kısmı bükülüp demet yapılmış, bir kısmı da biçilmiş olarak bırakılıp gidildiğinde, demektir ki, bu işler Süreyya yıldızının doğuşu esnasında yapılır. el-Kelbt der ki; Buradaki alâmetlerden kasıt, dağlardır. Mücahid Ese, bunlardan kasıt yıldızlardır, demektedir. Çünkü, bazı yıldızlarla yol bulunur, bazısı da yol bulmaya yardımcı olmaz ama, alâmet olarak bulunur. Bu açıklamayı Katade ve en-Nehaî yapmıştır, Yüce Allah'ın: "Ve nice alâmetler de" âyetinde sözün tamamlandığı, daha sonra da yeni bir cümle ile "onlar, yıldızlarla da yollarını bulurlar denildiği de söylenmiştir. Birinci görüşe göre âyetin anlamı şudur; O, kendileri ile yol bulabileceğiniz şekilde sizin için alâmetler ve yıldızlar yarattı. Bu alâmetlerden bir kısmı kendileriyle yol bulunan rüzgârlardır. Buradaki "yol bulmak"tan kasıtın ne olduğu ile ilgili olarak iki görüş vardır: Bu görüşlerden birisine göre, yolculuğunuz sırasında yolunuzu bulursunuz demek olup, Cumhûrun görüşü budur. İkinci görüşe göre ise, kıbleyi bulabilirsiniz, şeklindedir. İbn Abbâs da der ki: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan, yüce Allah'ın: "Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar" âyeti hakkında sordum da, O: "Burada sözügeçen yıldız, oğlak takım yıldızıdır. Ey İbn Abbâs, Kıbleniz ona göredir ister karada olunuz, ister denizde olunuz, siz onunla doğru yolunuzu bulursunuz" diye buyurdu. Bunu da el-Maverdî nakletmektedir. el-M;1verdî, en-Nüket, 111, 183- Hadîsin sahih olmadığı belirtilmiştir. (Aynı yer, 315 no'hı dipnot). 2. Yıldızlarla Yol Bulma Keyfiyeti: İbni’l-Arabî der ki: Bütün yıldızlar ile ancak yıldızların doğuşları, batışları, güney yarımküre yıldızlan ile kuzey yarımküre yıldızlarları arasındaki farkı bilen kimseler yol bulabilir. Bunlar ise sonrakiler arasında oldukça azdır. Süreyya yıldızı ile ise, ancak bu tür yıldızlar ile yolunu bulabilen kimseler yol bulabilir. Herkesin yol bulabileceği yıldız ise, oğlak takım yıldızı ile kuzey kutup yıldızı ve onun yanındaki yıldızdır (Ferkadân). Çünkü bunlar, doğuşları münhasır, belli yerdeki cihetleri sabit ve görünen yıldızlardır. Bunlar, değişmez kutbun etrafında deveran eder, dururlar. O bakımdan bu yıldızlar, yollar kaybedildiği takdirde karada ve denizlerin akıp gitmesi sırasında da denizde, cihet bilinemediği vakit cihet hususunda her zaman için doğru yolu göstericidirler. Bu da geneî olarak kişinin kutup yıldızını sol omuzunun arkasına almasıdır. Onun karşısındaki yön iset kıbleyi gösterir. Derim ki: İbn Abbâs'ın, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a yıldız hakkında soru sorması üzerine, Hazret-i Peygamber'in: "Bu, oğlak takım yıldızıdır. Sizin kıbleniz onun üzerindedir- Kara ve denizde olduğunuz vakit onunla doğru yolu bulursunuz" demiştir. Çünkü, oğlak takım yıldızlarının sonu küçük ayıdır. Kıblenin kendisine göre tesbit edildiği kutup yıldızı ise, bu ikisinin arasında yer alır. İlim adamlarımız derler ki: Kıbleye yönelmenin hükmü iki şekilde sözkonusudur: Bir kimse eğer kıbleyi görüyor ve onu müşahede edebiliyor ise, oraya, yönelmesi, yönünün ona isabet etmesi, bütün bedeniyle de kıble cihetine yönelmeyi kastetmesi gerekir, İkinci durum ise, Kâ'be'nin, namaz kılanın görmeyeceği bir yerde bulunmasıdır. O takdirde sahip olduğu delillerin yardımı ile ona doğru yönelmesi icabeder Bunlar ise güneş, ay, yıldızlar, rüzgâr ve kendisi vasıtası ile hangi cihette olduğunun bilinmesi mümkün olan herbir araçtır. Kâ'be'yi göremeyip içtihad ederek Görüldüğü kadarıyla buradaki "İctîhad ederek" lâfzım gerek yoktur. Hatta daha sağlıklı ifade "ictihad etmeyerek" şeklinde olmasıdır. Kâ'be'nin bulunduğu cihetten başka bir tarafa namaz kılan bir kimse, eğer içtihad edebilme imkanına sahip kimselerden ise, onun namazı olmaz, Eğer, içtihad edip delil kullanarak namaz kıldıktan sonra, namazını bitirdikten sonra, kıbleden başka bir tarafa namazını kıldığını anlayacak olursa, namazın vakti çıkmamış ise, namazını iade eder. Ancak bu iadesi de onun için vacip değildir. Çünkü o, farzını emrolunduğu şekilde eda etmiş bulunmaktadır. Bu anlamdaki açıklamalar, bundan önce el-Bakara Sûresi'nde (2/144. âyet, 3- başlık ve devamında) yeterince geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamd olsun. |
﴾ 16 ﴿