16

Bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emrederiz de arada fâsıklık ederler. Artık üzerlerine söz hak olur. Biz de onu kökünden yıkar, helâk ederiz.

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç baslık halinde sunacağız:

1. Allah'ın Helâk Etmedeki Sünneti:

Bundan önceki âyet-i kerimede yüce Allah, peygamberler göndermeden herhangi bir ülkeyi helâk etmeyeceğini haber vermektedir. Buna sebep ise, öyle bir şey yapacak olursa bunun O'nun için çirkin ve güzel olmayacağından dolayı değil, ama bu O'nun bir va'didir ve O'nun vadinden cayması sözkonusu değildir.

Eğer yüce Allah, va'dini gerçekleştirdiği halde bir ülkeyi helâk etmek isteyecek olursa, oranın nimet ve refahtan şımarmış olan elebaşılarına emir verir, onlar da orada fâsıklık ve zulüm yaparlar. O bakımdan o ülke aleyhine yıkılıp helâk edilmesine dair ilâhî âyet hak olur.

Böylelikle, yüce Allah, helâk olan kimsenin kendi İradesiyle helâk olduğunu bize bildirmektedir. Bununla birlikte sebepleri yaratan ve bu sebepleri gayelerine doğru sürükleyen O'dur. Tâ ki, yüce Allah'ın ezelî âyeti yerini bulup gerçekleşsin diye.

2. İlahî Emirlere İtaat ve Helâk Oluş:

Yüce Allah'ın:

"Emrederiz" âyetini Ebû Osman en-Nehdî, Ebû Recâ, Ebû'l-Âl-iyye, er-Rabi', Mücahid ve el-Hasen, "mim" harfini şeddeli olarak; Amirlik makamına getiririz, yönetici yaparız" diye okumuşlardır. Bu, Ali (radıyallahü anh)'ın da kıraatidir ki, onların kötülerini onlara musallat eder, yönetici kılarız. Onlar da o ülkede İsyan ederler. İşte onlar bunu yaptılar mı, Biz de onları helâk ederiz, demektir. Ebû Osman en-Nehdî der ki: Bu kelimenin "mim" harfinin şeddeli okunması, Biz onları yetki ve otorite sahibi emirler yaparız, anlamına gelir. İbn Aziz de bu açıklamayı yapmıştır. Çünkü; Onlara musallat oldu, yetki ve otoriteyle onları yönetti" demektir.

Yine el-Hasen, Katade, Ebû Hayve eş-Şa'mî, Yakub ve Harice de, Nafi' ile Hammâd b. Seleme'den, o, İbn Kesîr, Ali ve İbn Abbâs'dan -ikisinden (Nafi ve Hammâd 'dan) farklı rivâyetler ile- şeklinde "elif" harfini medli ve şeddesiz olarak okumuş olduklarını rivâyet etmişlerdir. Bu da; onların zorbalarını ve amirlerini çoğalttık demektir ki, bu açıklamayı el-Kisaî yapmıştır.

Ebû Ubeyde der ki: şeklinde med ile ve; şeklinde medsiz olarak; onu çoğlattım anlamında İki ayrı şivedir.

Hadîs-i şerîfte geçen: En hayırlı mal çok yavru yapan bir kısrak, yahut da yolun iki kenarında dizilmiş aşılı hurma ağaçlarıdır" Müsned, III, 468 ifadeleri de bu kabildendir.

İbn Aziz de böyle demiştir. Medli okuyuş da medsiz okuyuş da aynı anlamda olup, ikisi de çoğalttık demektir.

Yine el-Hasen ve Yahya b. Ya'mer'den, şeklinde medsiz ve "mim" harfini esreli olarak okudukları da rivâyet edilmiştir. Bu okuyuş İbn Abbâs'dan da rivâyet edilmiştir. Katade ve el-Hasen derler ki: Onları çoğalttık demektir. Buna yakın bir açıklama Ebû Zeyd ve Ebû Ubeyde tarafından da nakledilmiştir. Ancak, el-Kisaî bunu kabul etmeyerek şöyle demektedir: Çokluğu anlatmak için ancak medli olan şekil kullanılır. Bunun aslı; şeklinde olup, "hemze"ler hafifletilmiş (ve med yapılmış) dır. Bunu da el-Mehdevî nakletmektedir.

es-Sıhah'ta da şöyle denilmektedir: Ebû'l-Hasen dedi ki: Onun malı çoğaldı" anlamındadır. O kişiler çoğaldılar" demek olur. Şair de şöyle demiştir:

"Onlar çok kalabalık kimselerdir.

O bakımdan ataları az kimselerin payını miras almazlar."

şeklinde med ile, Allah onun malını çoğalttı, anlamındadır, es-Sa'lebi der ki: Pek çok olan bir şeye de; denilir. Bundan gelen fiil kullanılarak: O kavim çoğaldılar, çoğalırlar" denilir. İbn Mes'ûd der ki: Cahiliye döneminde biz, sayıca çoğalan bir kabileye: Filan oğullarının sayısı kalabalıklaştı, çoğaldı, derdik. Şair Lebid de şöyle demektedir:

"Her hür bir kadının evladı olanların âkibeti

Azalmaktır. İsterse sayılmayacak kadar çok olsunlar.

Eğer yükselirlerse düşerler (ölürler) ve bir gün çoğalacak olurlarsa

Sonunda helâk olurlar, kötülükle karşı karşıya kalırlar."

Derim ki: Sahih bir hadis olan, Herakliyus hadisinde de şöyle denilmektedir: Yemin olsun ki, Ebû Kebşe oğlunun (Resûlüllah'ı kastediyor) işi alabildiğine büyümüş (çoğalıp yayılmış) bulunuyor. Gerçek şu ki, Asfar oğulları (Bizanslılar) hükümdarı bile ondan korkmaktadır. " Buhâri, Bed'u’l-Vahy 6. Cihâd 102, 122, Tefsir J, sûre 4, Müslim, Cihâd 74; Müsned, I, 263.

Ancak bütün buradaki fiiller müteaddi değildir. el-Kisaî'nin, bu anlamda kullanılışı kabul etmeyişi de bundandır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

el-Mehdevî der ki: okuyuşu da bir şiveye uygundur. Bunun teaddi etmesi ise şöyle açıklanır: Bu fiil "imar etmek" fiiline benzemektedir. Çünkü çokluk, imara en yakın olan bir fiildir, O bakımdan: "İmar etti" fiili nasıl teaddi ettiyse onu da böylece müteaddi kabul ederler.

Diğerleri ise bu fiili emr'den gelen bir kelime olarak; Emrederiz" şeklinde okumuşlardır. Yani Biz, onların ileri sürecek bir mazeretleri kalmamak üzere uyarmak, korkulmak ve tehdit olmak üzere onlara itaati emrederiz "de orada fasıklık ederler." Bize isyan ederek itaatin dışına çıkarlar. "Artık üzerlerine söz" İbn Abbâs'tan nakledilen açıklamaya göre azâb tehdidi "hak olur" icabeder.

Bu şekildeki okuyuşun, Biz onları âmirler kıldık, anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü Araplar, "emir veren âmir ve kendisine emir verilmeyen kişi" anlamında;derler. Âyetin, biz oranın müstekbir olanlarını göndeririz anlamında olduğu da söylenmiştir. Harun dedi ki: Bu, Ubey'in de kıraatidir. Nitekim o şöyle okumuştur: Oranın günahkârlarının büyüklerini göndeririz de orada faşıklık ederler." Bunu el-Maverdî nakletmektedir.

en-Nehhâs da şöyle der: Harun, Ubey'in kıraatinin şöyle olduğunu söylemektedir: Biz, bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, orada günahkârlarının büyüklerini (ileri gelenlerini, büyüklük taslayalanlarını) göndeririz, onlar da orada hilakârlık yaparlar, artık üzerlerine söz hak olur."

Bununla beraber 'in, "çoğaltırız" anlamında olması da mümkündür. Önceden de geçtiği üzere -Hazret-i Peygamber'in: "En hayırlı mal, çokça nesil veren kısraktır" âyeti da buradan gelmektedir. Bazılarına göre; hadisteki; ifadesi yine aynı hadiste geçen; Aşılanmış" kelimesine lâfzan tabi olmak için kullanılmıştır. Sabah gidenler, akşam gelenler" deyimi ile hadis-î şerifteki;

Sizler, ecir kazanmamış ve günah kazanmış olarak geri dönünüz." İbn Mâce, Cenâiz 50. hadisine benzemektedir. Buna göre, ifadesinin, Allah onları çoğalttı, anlamında olduğu söylenemez. Bunun yerine; Allah onu çoğalttı" denilir. Ebû Ubeyd ve Ebû Hatim, genelin kıraatini tercih etmişlerdir. Ebû Ubeyd de şöyle demektedir: Bizim bu kıraati tercih edişimizin sebebi, bu kelimenin üç manası olan, emretmek, amirlik ve çokluk manalarının aynı anda bir arada ifade edilmesinden dolayıdır.

"Mütref", nimetlere gark olmuş kimseler demektir. Emrin bunlara verildiğinin özellikle sözkonusu edilmesinin sebebi ise, diğerlerinin onlara tabi olmasından dolayıdır.

3. Helâk Oluş:

Yüce Allah'ın:

"Biz de onu kökünden yıkar helâk ederiz" âyetinde, böyle bir ülkeyi kökünden helâk edeceğini bildirmektedir. Aynı fiil kökünden mastarın getirilmesi ise, onların başına gelecek azâbı mübalağa yoluyla ifade etmek İçindir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımı Zeyneb bint Cahş (radıyallahü anha) yoluyla gelen sahih hadiste şöyle dediği kaydedilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün dehşete kapılmış ve yüzü kızarmış halde dışarı çıkarken: "Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. Gerçekten yaklaşmış olan bir kötülükten dolayı vay Arapların haline! Bugün Ye'cuc ile Me'cuc seddinden şunun gibi bir gedik açıldı" deyip baş parmağı ile onun yanındaki (şehadet) parmağını halka yapıp gösterdi, Hazret-i Zeyneb dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, peki aramızda salih kimseler de bulunduğu halde helâk edilir miyiz, dedim. Şöyle buyurdu: "Evet, kötülük çoğalacak olursa." Buhârî, Enbiyâ 7, Menâkıb 25, Firen 28; Müslim, Fiten 2; Tirmizî, Fiten 23; Müsned, VI, 428, 429.

Bu husustaki açıklamalar ile masiyetler baş gösterip bunlara karşı çıkılarak değiştirilmeyecek olurlarsa, herkesin toptan helakine sebep olacağına dair açıklamalar, daha önceden (el-Enfâl, 8/25. âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

16 ﴿