7Hangisi daha güzel amelde bulunacak diye onları İmtihan etmek için, yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık. Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" âyeti ile ilgili açıklamalarımızı iki başlık halindi sunacağız: Yüce Allah'ın: "...Yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" anlamındaki âyette yer alan; "...bulunanlar" ile "Bir süs" kelimeleri iki ayrı mef ûldür Buradaki "süs (zinet.)" yeryüzünde bulunan her şeydir. O bakımdan bu İfade umumidir, çünkü hepsi de bunları yoktan var edene delildir. İbn Cübeyr, İbn Abbâs'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Burada "süs" ile erkekleri kastetmiştir. İkrime'nin rivâyetine göre İbn Abbâs ve ayrıca Mücahid'în görüşlerine göre buradaki süsten kasıt, halifeler ve emirlerdir İbn Atiyye, el-Muharrar, X, 365'deki Maddenin tercümesi şöyledir: "İbn Cübeyr, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Bununla erkekleri kastetmiştir. Mücahid de böyle demiştir, İkrime'nin İbn Abbâs'ınn rivâyetine göre, "süs" ile halifeler, âlimler ve İbn Ebi Necih de Mücahid'den, o, İbn Abbâs'tan, yüce Allah'ın: "Yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir: İlim adamları yeryüzünün süsüdür. Bir kesim de şöyle demektedir: Yüce Allah bununla davarları, elbiseleri, meyve ve mahsulleri, yeşillikleri, sulan ve buna benzer süs özelliğini taşıyan şeyleri kastetmektedir. Çıplak dağlar ile süs özelliği bulunmayan yılanlar ve akrepler gibi şeyler ise; bunun kapsamına girmemektedir. Ancak, âyetin umum ifade ettiği ve yeryüzünde bulunan her bir şeyin yaratılması, sanatı ve muhkem kılınışı açısından bir süs özelliğini taşıdığı görüşü daha uygundur. Âyet-i kerîme, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) teselliyi daha ileriye götürmektedir. Yani, ey Muhammed! Dünya ve dünyada yaşayanlar sebebiyle üzülüp kederlenme! Çünkü Bizler bunları, dünyada yaşayanlar için bir imtihan ve bir sınama sebebi kıldık. Onlardan kimisi iyice düşünür ve îman eder, kimisi inkâr eder. Diğer taraftan önlerinde kıyâmet günü vardır, gelecektir. O halde onların küfre sapmaları senin gözünde büyümesin. Nasıl olsa Biz, onlara amellerinin karşılığım vereceğizdir. Bu âyet-i kerimenin anlamı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyetini andırmaktadır: "Şüphesiz ki, dünya yeşildir, tatlıdır. Allah da sizi orada halifeler yapmıştır, sizin nasıl amelde bulunacağınıza bakmaktadır." Müslim, Zikr 99; Tirmizî, Fiten 26; İbn, Mâce, Fiten 19; Müsned, III, 19, 61, Hazret-i Peygamber'in şu âyeti da bunu andırmaktadır: "Sizin için en çok korktuğum şey, Allah'ın size karşı çıkartacağı dünya hayatının süsüdür." (Bir adam); Dünya hayatının süsü nedir? diye sordu, O: "Yeryüzünün bereketleridir" diye buyurdu. Müslim, Zekât 123. Ayrıca bk. Buhârî, Zekât 47, CihılcI 37, Rikaak 7; Müslim, Zekfıt 121. 122: Nesâî, Zekât 81; 76» Mâce, Fiten 18; Müsned, II, 7, 21, 91. Bu hadisleri Müslim ve başkaları, Ebû Said el-Hudrî yoluyla rivâyet etmişlerdir. Anlamları da şudur: Dünya, lezzeti itibariyle insanın hoşuna gider. Görünüşü İtibari ile de beğenilir bir durumdadır, Görünüşü, insanın hoşuna giden, lezzet ve tadı güzel olan meyveler buna örnektir. Allah bunlarla, hangilerinin daha güzel amelde bulunacağını ortaya çıkarmak için kullarını imtihan etmektedir, "Daha güzel amelde bulunmak'tan kasıt İse, dünyalığa karşı kimin daha zahid, ve dünyalığı kimin daha çok terk edeceğinin ortaya çıkarılması demektir. Kulların, Allah'ın süslü gösterdiği bu hususlarda, Allah'ın masiyetinden uzak durmaları ise, ancak Allah'ın bu konuda kendilerine yardımcı olması ile mümkündür. Bundan dolayı Hazret-i Ömer, Buhârî'nin naklettiğine göre şöyle dermiş: Allah'ım! Bizler, Senin bize süslü ve güzel gösterdiğin şeylerle sevinmekten başkasını yapamayız. Allah'ım! Ben Senden, bunu hakettiği şekilde infak etme inkânını bahşetmeni diliyorum. Buhârî, Rikaak 11 Böylelikle Hazret-i Ömer, yüce Allah'dan bu güzellikleri hak olan yerlerde harcayıp infak etmeye Allah'ın kendisine yardımcı olması için dua etmiştir. İşte Hazret-i Peygamber'in: "Kim, o malı (aldığı kimseden) gönül hoşluğu ile alırsa, o kimseye o malda bereket ihsan olunur. Her kim de onu hırs ve tama' ile alırsa, yediği halde doymayan kimseye benzer" Buhârî, Zekât 50, Vesâyâ 9. Rikaak 11; Müslim, Zekât 96; Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyame 29; Nesâî, Zekât 50, 93; Dârimî, Rikaak 37; Müsned, III, 434, âyeti bu demektir. İşte dünyalıktan pekçok şey elde etmek isteyen kimse de, ne ele geçirirse bir türlü onunla yetinmez. Aksine, bütün gayretiyle daha çok dünyalık toplamaya çalışır. Bunun sebebi, yüce Allah'dan ve Râsulünden gelen buyrukları gereği gibi kavrayamamaktır. Çünkü dünyalık ile birlikte fitneye düşmek ve kurtulamamak, çoğunlukla görülen bir husustur. Fitneden uzak kalan, kendisine: yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdikleri ile yetinen kimse, gerçekten kurtulmuş olur, İbn Atiyye der ki: Babam, -Allah ondan razı olsun- yüce Allah'ın: "Hangisi daha güzel amelde bulunacak diye" âyeti hakkında şöyle derdi: Güzel amel, îman ile birlikte malı hak olan yerden almak, hak olan yere harcamak, farzları eda etmek, haramlardan uzak durmak ve mendup olan işleri de çokça işlemektir. Derim ki: Bu, güzel bir sözdür. Lâfızları itibari ile özlüdür, anlamı itibariyle de beliğdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise bunu tek bir cümlecikte toplamıştır. Bu onun, Süfyan b. Abdullah es-Sekafi’nin kendisine: Ey Allah'ın Râsulü! İslâm hususunda bana öyle bir söz söyle ki, senden sonra ona dair hiç bir kimseye soru sormayayım -bir başka rivâyette İse "senden başka" şeklindedir- demesi üzerine söylediği: "Allah'a îman ettim de, sonra da dosdoğru ol” Müslim, Îman 62; Müsned, III, 413, IV, 385. sözüdür. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Süfyan es-Sevrî de şöyle demiştir: "Daha güzel amel" dünya hayatında daha çok zâhid olmak demektir. Ebû İsâm el-Askalanî de aynı şekilde: "Daha güzel amel" demek, dünyayı daha çok terk etmek demektir, demiştir. Zühde dair ilim adamlarının ifadeleri farklı farklıdır. Kimileri şöyle demiştir: Zühd, emelin kısa tutulmasıdır. Yoksa katı şeyler yemek ve aba giyinmek değildir. Bu ifadeler Süfyan es-Sevrî'ye aittir. Bizim (Maliki mezhebine mensup) ilim adamlarımız da şöyle demektedir: Süfyan, bu sözünde doğru söylemiştir. Allah ondan razı olsun. Çünkü emelini kısa tutan kimse, yiyeceklerine ileri derecede özenmez, giyecekleri hususunda da ince eleyip sık dokumaz. Dünyadan kolayına gelen kadarını alır ve kendisini maksuduna ulaştıracak kadarıyla yetinir. Bir kesim de şöyle demiştir: Övülmekten de, övülmeyi sevmekten de nefret etmek demektir. Bu da el-Evzaî'nin ve bu görüşü kabul eden başkalarının kanaatidir. Bir başka kesim de şöyle demektedir: Dünyayı tümüyle terk etmek, zühdün kendisidir. Kişi onu terketmeyi ister sevsin, ister bundan hoşlanmasın. Fudayl'ın da görüşü budur, Bişr b. el-Haris'ten şöyle dediği nakledilmektedir: Dünyayı sevmek, İnsanlarla karşılaşmayı sevmek demektir. Dünyaya karşı zahid olmak ise, insanlarla karşılaşmakta zahid olmak (ona rağbet etmemek) dir. Yine Fudayl'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Dünyada zahid olmanın alameti İnsanlara karşı zahid olmaktır. Bir başka kesim de şöyle demektedir: Dünyayı terk etmeyi, dünyalığı ele geçirmekten daha çok sevmedikçe kişi zalnd olamaz. Bu da İbrahim b. Edhem'in görüşüdür. Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Zühd, kalbin ile dünyaya zahid olmak (radıyallahü anhğbet etmemek) dir. Bu görüş de İbnü'l-Mübarek'e aittir. Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Zühd, ölümü sevmektir. Ancak, birinci görüş mana itibariyle bütün bu görüşleri kapsayan umumî bir görüştür, o bakımdan onu kabul etmek daha uygundur. |
﴾ 7 ﴿