73

"Unuttuğum şeyden dolayı bana çıkışma, şu işimde de bana güçlük çıkarma" dedi.

Yüce Allah'ın "Bunun üzerine ikisi yola koyuldular. Niftâyet bir gemiye bindiklerinde o bu gemiyi deliverdi" âyeti ile ilgili açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- Allah'ın İlmine Nisbetle İnsanın Bilgisi:

Müslim'in, Sahih'inde ve Buhârî’de şöyle denilmektedir: "...Denizin kıyısında yürümeye koyuldular. Bir gemi geçti, kendilerini gemiye almak üzere sahipleriyle konuştular. Hızır'ı tanıdıklarından ondan ücret almaksızın gemiye bindirdiler. Gemiye bindikten sonra, Mûsa bir de baktı ki Hızır, gemi tahtalarından birisini keserle yerinden söküp çıkarmış. Mûsa ona dedi ki: Bunlar bizi ücretsiz olarak taşıdılar, sen kalktın içinde bulunanlar suda boğulsun diye onların gemilerini deliverdin: "Yemin olsun ki sen büyük bir iş yaptın. O: Ben sana benimle beraber olmaya asla dayanamazsın, demedim mi? dedi. (Mûsa) Unuttuğum şeyden dolayı bana çıkışma, şu işimde de bana güçlük çıkarma, dedi"

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Bu birincisi Mûsa'nın unutmasının bir neticesi idi. Derken bir kuş gelip, geminin kenarına (harfine) kondu. Gagasını bir defa denize sokup, çıkardı. Hızır ona dedi ki: Benim de bilgimin, senin de bilginin Allah'ın ilmine göre durumu ancak bu kuşun bu denizden eksilttiğine benzer. Buhârî, tim 44, Enbiyâ 27, Tefsir 18. sûre 2, 4; Müslim, FeclM 170; Tirmizî, Tefsir 18. sûre lj Müsned, V, 118

İlim adamlarımız derler ki: "Geminin kenarı" onun kıyısı ve en dıştaki yanı demektir. Dağın kenarı (harfi), sivri olan zirve kısmıdır. Burada ilim ma'lum (bilinen şey) anlamındadır. Yüce Allah'ın:

"Onun ilminden hiçbir şey kuşatamazlar" (el-Bakara, 2/255) âyetinde olduğu gibi; onun malumatından yani bildiği şeylerden hiçbir şey kuşatamazlar, demektir. Hızır'ın bu ifadesi bir temsildir. Yani benim bildiklerimle, senin bildiklerinin Allah'ın ilmi karşısında sözü edilmez. Tıpkı kuşun bu denizden aldıklarından denizin suyuna nisbetle hiçbir etkisinden söz edilemeyişi gibi. bu hususu denizi örnek göstererek anlatmasının sebebi ise, bizim gördüklerimiz arasında en çok miktarı en çok olanın deniz oluşundan dolayıdır. Burada "eksiltme" lâfzı da temsil ve kavratma kastı ile kullanılmış bir mecazdır. Zira Allah'ın ilminde eksilme söz konusu olmadığı gibi, onun bildiklerinin (ilminin) de sonu olmaz. Bu hususu Buhârî açıklamış ve şöyle demiştir: Allah'a yemin ederim, benim de bilgimin, senin de bilginin Allah'ın ilmi karşısında durumu, ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı gibi olabilir.

Tefsir'de Ebû'l-Âl-iyye'den şöyle dediği nakledilmektedir: Hızır'ın gemiyi delmesini Mûsa'dan başka kimse görmedi. Çünkü Hızır ancak yüce Allah'ın göstermeyi dilediği kimsenin gözüyle görülebilen birisiydi. Eğer gemi sahipleri onu görmüş olsalardı, gemiyi delmesini engellerlerdi.

Şöyle de denilmiştir: Gemi sahipleri bir adaya çıkmışlar, geride Hızır kalmış ve gemiyi o vakit delmişti.

İbn Abbâs der ki: Hızır gemiyi deldiğinde Mûsa bir kenara çekildi ve kendi kendisine şöyle dedi: Ben bu adamın arkadaşlığını ne yapayım? İsrailoğulları arasında sabah-akşam onlara Allah'ın Kitabını okuyor, onlar da bana itaat ediyorlardı. Hızır ona, ey Mûsa dedi. İçinden neyi geçirdiğini sana haber vermemi ister misin? O, evet deyince, Hızır şunları şunları içinden geçirdin, dedi. Mûsa da, doğru söyledin, diye cevap verdi. Bunu da es-Sa'lebî "el-Arâis" adlı eserinde zikretmektedir.

2- Hızır'ın Bu Uygulamasından Çıkartılan Fıkhı Hükümler:

Gemiyi delmesinde, yetimin velisinin uygun görmesi halinde, yetimin malını eksiltebileceğine delil vardır, Mesela yetimin malına bir zalimin göz dikmesinden korkacak olursa, onun bir kısmını tahrip edebilir. Ebû Yûsuf der ki: Yetimin malının geri kalanını korumak maksadıyla, yetimin velisinin, malın bir bölümünü yöneticinin gönlünü hoş etmek için vermesi caizdir.

Hamza ve el-Kisâî "suda boğasın diye" anlamındaki kelimeyi "nûn" harfi yerine "yâ" harfi ile şeklinde ve "lâm" harfi mansub olan "İçindekileri" anlamındaki kelimeyi fiilin faili olarak; şeklinde merfu okumuşlardır. ("İçindekiler boğulsun diye" anlamına gelir).

Çoğunluğun kıraatine göre; "Suda boğmak İçin" âyetindeki "lâm" meal (âkibet ve sonuç) "lâm"ıdır. Yüce Allah'ın:

"Çünkü sonunda onlara bir düşman, bir tasa olacaktı" (el-Kasas, 28/8) âyetindeki "lamva benzemektedir. Hamza'nın kıraatine göre ise burdaki "lâm", "key lâm'ı dır (.,. için anlamını verir).

Mûsa (aleyhisselâm); beni suda boğman için, demedi. Çünkü o halde diğer insanlara karşı duyduğu şefkat ve onların haklarına riâyet daha baskındı.

"Büyük" kelimesi hayret edilecek, şaşılacak anlamındadır. Bu açıklamayı el-Kutebî yapmıştır. Münker (görülmedik) bir iş diye de açıklanmıştır ki bu da Mücahid'in açıklamasıdır. Ebû Ubeyde ise bu kelime pek büyük bir musibet demektir der ve şu beyiti delil gösterir:

"Benim akranlarım benden görülmedik, alışılmadık

Pek büyük ve pek müthiş bir musibetle karşılaştılar."

el-Ahfeş der ki: Bir iş şiddetli ve celin bir hal aldığı vakit; denilir. Bunun ismi de; şeklinde gelir.

 

"Unuttuğum şeyden dolayı bana çıkışma... dedi" âyetinin anlamına dair iki görüş vardır. Birincisine göre İbn Abbâs'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir; Bu ta'riz (üstü kapalı) ifadelerdendir. Diğer görüşe göre; o unuttu ve bundan dolayı da özür diledi. Bu ifadede unutmanın sorumlu tutulmamayı gerektirmediğine, unutanın tekliften sorumlu olmadığına, talâk ve daha başka hükümlerin unutmaya taalluk etmediğine delil vardır. Buna dair açıklamalar önceden geçmiştir. Eğer ikincisinde de unutsaydı, yine özür dileyecekti.

73 ﴿