79

"O gemi denizde çalışan yoksullarındı. Ben onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü arkalarında her (sağlam) gemiyi zorla gasbeden bir hükümdar vardı.

"O gemi denizde çalışan yoksullarındı" âyetini: "Miskin (yoksul) fakirden daha iyi durumdadır" diyenler bu görüşlerine delil göstermişlerdir. Bu anlamdaki açıklamalar yeteri kadar et-Tevbe Sûresi'nde (9/60. âyet, 2. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

Şöyle de denilmiştir: Bunlar aslında ticaretle uğraşan kimselerdi. Fakat az bir malla denizin ortasında yolculuk yaptıkları ve belli bir duruma karşı kendilerini korumaktan yana zayıf düşmüş oldukları için, onlar hakkında "miskinler (yoksullar) tabiri kullanılmıştır. Zira içinde bulundukları bu hat sebebiyle onlar şefkate muhtaç kimselerdi, Bu açıklama senin dehşete yahut zor bir duruma düşmüş, zengin bir kimseye: Miskin (zavallı) demene benzer.

Ka'b ve başkaları derler ki: Bu gemi on tane yoksul kardeşe babalarından miras kalmıştı. Bunların beşi kötürüm, beşi de denizde çalışıyorlardı,

Şöyle de denilmiştir: Bunlar yedi kişi idiler. Bunların her birisinin ötekinden farklı bir kötürümlüğü vardı. en-Nekkâş bunların sakatlıklarının ismini da zikretmektedir. Bunlardan çalışanlardan birisi cüzzamlı, diğerinin bir gözü kör, üçüncüleri topal, dördüncülerinin hayaları şişkin, beşincileri ve aynı zamanda en küçükleri olanları hiçbir şekilde ateşi düşmeyen devamlı hummalı birisi idi. Çalışamayan beş kişiye gelince, bunların birisi kör, birisi sağır, birisi dilsiz, birisi yatalak, diğeri de deli idi. Çalıştıkları deniz de Fars ve Rum ülkeleri arasında bir denizdi. Bunları es-Sa'lebî nakletmiştir.

Bazıları 'Yoksullar" anlamına gelen "mesakin" kelimesini "sin" harfini şeddeli olarak; diye okumuşlardır. Bu hususta görüş ayrılığı vardır. Bunun gemi tayfaları anlamına geldiği söylenmiştir. Çünkü "messâk" geminin dümenini tutan kimseye denilir. Bütün gemi hizmetleri için elverişli ve uygundur. O bakımdan hepsine birden "messâkîn" ismi verilmiştir.

Bir başka kesim de şöyle demektedir: "Messâkîn" (deri demek olan) meşk tabaklayıcılığı işiyle uğraşanlar, demektir.

Ancak daha güçlü delile dayanan okuyuş şekli "miskin" kelimesinin çoğulu olarak "mesâkîn: yoksullar" okuyuşudur. Bunun da anlamı şudur: Gemi kendilerine şefkat duyulması gereken zayıf, güçsüz bir topluluğa ait idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Ben onu kusurlu yapmak istedim." Onu ayıplı kılmak istedim, "O şeyi ayıplı, kusurlu kıldım" demektir. Kusurlu olan şeye de; ile denilir.

"Çünkü arkalarında her (sağlam) gemiyi zorla gasbeden bir hükümdar vardı" (diye meali verilen) bu âyeti İbn Abbâs ve İbn Cübeyr "Sağlam" kelimesi ziyadesiyle okumuşlardır. Aynı şekilde İbn Abbâs ve Osman b. Affan'ın da; "Sağlam, kusursuz" ilavesiyle okudukları nakledilmiştir.

(.......) kelimesi asıl anlamı itibariyle: "Arkasında" demektir. Bazı müfessirler derler ki: Bu hükümdar onların arkalarında idi ve ona döneceklerdi. Çoğunluk ise bu kelimenin orada gidecekleri yerde, Önlerinde anlamında olduğunu kabul etmektedirler. İbn Abbâs ve İbn Cübeyr'in bunu:

"Onların önlerinde sağlam her bir gemiyi gasbederek alan bir hükümdar vardı" şeklindeki kıraatleri bunu desteklemektedir,

İbn Atiyye der ki:

"Arkalarında" kelimesi kanaatimce asıl manası üzeredir. Çünkü bu gibi lâfızlar zaman göz önünde bulundurularak kullanslır. Şöyle ki: Daha önceden meydana gelmiş, var olmuş olan bir olay, emam (ön, önce)dir. Ondan sonra gelen olay ise arkadır, o da geriye kalan demektir. Bu ise ilk anda anlaşılan manadan farklı bir manadır. Bundan dolayı bu gibi lâfızları geçtikleri yerde iyice düşünecek olursak bu kaidenin sürekli uygulama alanı bulduğunu görebiliriz. Buna göre bu âyet-i kerimenin manası şudur: Bunların yaptıkları bu işlerinden sonra zaman itibariyle bu hükümdarın gasb etmesi olayı gelir. "Önlerinde" diye okuyanlar ise bununla mekânı kastetmişlerdir. Yani sanki onlar belli bir yere gidiyorlarmış (ve orada bu gasb olayı cereyan edecekmiş) gibi bir manaya gelir, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın: "Namaz önündedir (ileride kılınacaktır)" Hadis, Hazret-i Peygamber in hacda akşam ile yatsı namazlarını bir arada (cem ile) kılması ile ilgilidir. Buhârî, Hacc 95; Müslim, Hacc 276; Ebû Dâvûd, Hacc 63; İbn Mâce, Menâsik 59 v,s... hadisinde de mekân itibariyle önü kastetmektedir. Yoksa onların içinde bulundukları (ve bu sözün söylendiği) o vakit zaman itibariyle namazın önünde (öncesinde) idi, Bu açıklamayı iyice düşününüz. Böyle bir açıklama bu konudaki lâfız karışıklıklarından yana rahata kavuşturur, Taberî'nin Kitab'ında Katade'den

"arkalarında... bir hükümdar vardı" âyeti ile ilgili olarak şöyle dediği nakledilmektedir: Bu, önlerinde demektir. Nitekim yüce Allah'ın:

"Arkalarında cehennem vardır. "(el-Câsiye, 45/10) Halbuki cehennem onların önlerinde bulunmaktadır. Bu açıklama sağlıklı bir açıklama değildir. Esasen bu el-Hasen b. el-Hasen'in kızmasına sebeb teşkil eden Arapçanın fesahatine uygun olmayan açıklama şekilleridir. Bunu ez-Zeccâc söylemiştir.

Derim ki: Bu İmâmın tercih ettiği bu görüşü daha önceden İbn Arafe de ifade etmiştir, el-Herevî der ki: İbn Arafe dedi ki: Kişi soruyor: İleride önünde olduğu halde nasıl olur da "arkasından" demektedir? Ebû Ubeyd ile Ebû Ali Kutrub'un iddialarına göre bu kelime ezdad (zıd anlamlılardandır. Ve burada "verâ (arka)" "kuddâm (ön)" anlamındadır. Ancak bu bir sonuç vermez. Çünkü "emâm" kelimesinin "vera" kelimesinin zıddı olması zaman ile ilgili anlatımlarda uygun düşmektedir. Mesela bir adam Receb ayında, Ramazan ayında gerçekleştirmek üzere sana bir vaatte bulunacak olur da sonra da: "Daha senin arkanda -önünde olsa dahi- Şa'ban da vardır" diyecek olsa bu uygun bir ifadedir. Çünkü Şa'ban, Ramazan ayına yakınlaştırıcı ve Recebin yerine geçen bir zamandır. Bu görüşe aynı şekilde el-Kûşeyrî de işaret etmiş ve şöyle demiştir: Bu ifade vakitler, zamanlar ile ilgili bu şekilde kullanılabilir. Yoksa mekân itibariyle senin arkanda bulunan bir kişi hakkında; önündedir denilmez. el-Ferrâ' der ki: Ondan başkaları bunu câiz kabul etmişlerdir. Gerek el-Feırâ’nın Meânî'l-Kur'ân adlı eserine, gerekse Kurtubî'nin el-Ferrâ''nın kanaatlerini genellikle naklettiği kaynak olan en-Nehhâs'ın İ'râbu'l-Kur'ân'ına baktığımız halde, el-Ferrâ''nın: "o'- demekte kimi kastettiğini teshil edemedik. Gemide bulunanlar bu hükümdarın durumunu bitmiyorlardı. Yüce Allah bu durumu Hızır'a bildirince o da gemide böyle bir kusur meydana getirdi. Bunu ez-Zeccâc da nakletmektedir,

el-Maverdî der ki: "Verâ" kelimesinin "emam" kelimesi yerine kullanılması hususunda Arap dilbilginlerinin üç ayrı görüşü vardır:

1- Her durum ve her mekânda kullanılması mümkündür, zıt anlamlı kelimelerdendir. Nitekim Allah:

"Arkalarında (verâ) cehennem vardır." (el-Câsiye, 45/10) âyetinde: "Önlerinde" anlamındadır. Şair şöyle demektedir:

"Mervânoğulları benim dinleyip itaat edeceğimi mi umar?

Hem benim kavmim Temim'dir ve uçsuz bucaksız çöller de arkam (verâ)dadır."

Bununla: Önümde demek istemiştir.

2- Verâ kelimesi zaman ile ilgili anlatımlarda emam (ön) yerine kullanılır. Çünkü insan bu zamanları aşıp geçer ve onun arkasında kalmış olurlar. Başka yerde bu şekilde kullanımı mümkün değildir.

3- Karşılıklı ve biri diğerinin arkasında bulunan, yüzü arkası bulunmayan iki taşta olduğu gibi cisimlerde kullanılabilir, başkaları hakkında kullanılamaz. Bu Ali b. Îsa'nın görüşüdür.

Sözü edilen hükümdarın ismi hakkında farklı görüşler vardır. Adının Huded b. Buded olduğu söylendiği gibi el-Cdendî olduğu da söylenmiştir ki bunu da es-Süheyll ifade etmiştir. Buhârî gasb yoluyla herbir gemiyi alan bu hükümdarın ismini zikrederek bu kişi Huded b. Buded idi, demektedir. Buhârî, Tefsir 18. sûre 3 Öldürülen çocuğun ismi ise Ceysur'du. Biz ismini Yezid el-Mervezî'nin rivâyetinden el-Camî'de böylece kaydettik. Bundan başka bir rivâyette ise -ha harfi ile- Haysûr'dur. Bendeki kitabın haşiyesinde üçüncü bir rivâyet daha vardır ki o da Haysûn'dur. Uk. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, VİN, 274 Bu hükümdar güzel ve iyi olan herbir gemiyi gasbedip müsadere ediyordu. İşte Hızır'ın bu gemiyi kusurlu kılıp, delmesinin sebebi budur.

Bu uygulamadan, maslahatın yönü muhakkak olarak bilindiği takdirde mesâlih ile amel edilebileceğine dair bir fıkhî hüküm anlaşılmaktadır. Aynı şekilde bir bölümünü ifsad etmek suretiyle malın tamamını ıslah etmenin câiz olduğu da anlaşılmaktadır ki; az önce geçmiş bulunmaktadır.

Müslim'in, Sahih'inde geminin delinmesindeki hikmet şu sözlerle açıklanmaktadır: Nihayet karşılıksız olarak gemileri gasb eden kişi gelince onun delinmiş olduğunu gördü ve ona ilişmeden geçip, gitti. Sonra da bir tahta parçasıyla onu düzelttiler... Müslim, Fetlâil 172

Bu kıssadan zorluk ve sıkıntılara sabretmenin teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Böyle hoşlanılmayan bu gibi hallerin kapsamında nice faydalar vardır. Nitekim yüce Allah'ın:

"Bazen hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur" (el-Bakara, 2/216) âyetinin anlamı da budur.

79 ﴿