4

Muhsan hanımlara iftira edenler, sonradan dört şahit getirmeseler o kimselere seksener (değnek) vurun ve şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı yirmialtı başlık halinde sunacağız:

1- Âyetin Nüzul Sebebi:

Bu âyet-i kerîme zina iftirasını yapanlar hakkında inmiştir. Saîd b. Cübeyr dedi ki: Bu âyetin iniş sebebi mü’minlerîn annesi Âişe (radıyallahü anhnhâ) hakkında söylenenler olmuştur.

Bir diğer görüşe göre bu âyet-i kerîme özel olarak o olay hakkında değil, genel olarak zina İftirasında bulunanlar sebebiyle nazil olmuştur. İbnu’l-Münzir dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın haberleri arasında iftiraya açıkça delâlet eden bir haber bulamamaktayız. Ancak yüce Allah'ın Kitabı bu konuda yeterli olup başkasına ihtiyaç bırakmamaktadır ve haddi gerektiren kazfin var olduğuna delil teşkil etmektedir, ilim ehli de bu hususta icmâ' halindedirler.

2- İftiranın Sözlük Anlamı:

Yüce Allah'ın:

"...iftira edenler" âyeti ile seb edenler, sövenler kastedilmektedir. Bu kelime İçin "ram'ı" ismi istiare olarak kullanılmıştır. Çünkü bu, sözlü olarak eziyet vermek anlamındadır. Nitekim en-Nâbiğa şöyle demiştir:

"Dilin yarası, elin yarası gibidir."

Bir başka şair de şöyle demektedir;

"Benim de babamın da uzak olduğu bir hususta bana iftirada bulundu,

O kuyu sebebiyle bana iftira etti."

Buna "kazf ismi da verilir. Hadîs-i şerîfte geçen: "İbn Ümeyye hanımını, Şerik b. es-Sahmâ ile (zina etmekle) kazfetti (suçladı)" hadisinde de bu ifade kullanılmıştır. Buhârî, Şehâdât 21, Tefsir 24. sûre 3; Müslim, Liân 11; Ebû Dâvud, Talâk 26; Tirmizî, Tefsir 24. sûre 3; Nesâî, Talâk 37, 38; İbn Mâce, Talâk 27; Müsned, III, 142.

3- İffetlilere İftira:

Yüce Allah, kadınları -bu açıdan- daha önemli olduklarından, böyle bir fiili işledikleri iftirası nefisleri daha bir yaralayıcı ve daha çirkin olduğundan dolayı bu âyet-i kerîmede söz konusu etmiştir. Erkeklere böyle bir iftirada bulunmak da mana itibariyle âyetin hükmüne girmektedir. Ümmet de bu hususta icmâ' etmiştir. Bu da yüce Allah'ın domuz etinin haram olduğunu nass ile bildirmekle birlikte, yağının, kıkırdaklarının ve benzerlerinin de mana itibariyle benzemeleri ve icmâ' dolayısıyla (o hükme) dahil olmasına benzemektedir.

ez-Zehravî'nin naklettiğine göre âyet, muhsan olan kişiler anlamındadır. Dolayısıyla bu kelime lâfzı itibariyle erkekleri de, kadınları da kapsamaktadır. Buna delil yüce Allah'ın:

"Kadınlardan muhsan olanlar da..." (en-Nisâ, 4/24) âyeti da buna delildir.

Bir toplulukla şöyle demiştir: "Muhsana" ile kasıt ferclerdir. Nitekim yüce Allah:

"Fercini muhsan kılan (ırzını koruyan) o kızı da (an)" (el-Enbiya, 21/91) diye buyurmaktadır. O takdirde âyetin kapsamına erkek ve kadınların avret yerleri girer.

Bir diğer görüşe göre yabancı kadına İftiranın söz konusu edilmesi, daha sonra erkeğin kendi hanımına iftira etmesi halini atfetmek içindir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Cumhûr "Muhsan hanımlara" kelimesini "sâd" harfini üstün olarak okumuşlardır. Yahya b. Vessâb ise esreli okumuştur.

"Muhsan kadınlar" burada iffetli kadınlar anlamındadır. en-Nisâ Sûresi'nde (4/25. âyet, 5- başlık ve devamında) ihsandan söz edilmiş ve mertebeleri belirtilmiştir. Yüce Allah'a hamdolsun.

4- Zina İftirasında Aranan Şartlar:

Zina iftirası (kazf)de ilim adamlarına göre dokuz şart bulunmalıdır: Bu şartların ikisi iftirada bulunan kimsede olmalıdır. Bunlar akıl ve bulûğdur. Çünkü bu iki şart mükellef olmanın asıl dayanaklarıdır. Bu şartlan taşımayanlar mükellef değildir.

İki şart iftira (kazf)de kullanılan ifadelerde aranır. Bu da bu iftirasında haddi gerektirecek bir ilişkiyi söz konusu etmelidir ki, bu da zina ya da Lut kavminin amelidir, yahut iftira ettiği kimseyi -diğer masiyetler ile değil de- babasından olmadığını söylemekle olur.

Beş şart da hakkında iftirada bulunulan kimsede aranır. Bunlar da akıl, bulûğ, müslüman olmak, hürriyet, kendisine iftira yoluyla isnad edilen fuhuştan uzak iffetli olmak -başkasından uzak olup, olmaması aranmaz.- İftirayı atanda akıl ve buluğu şart koştuğumuz gibi, iftiraya uğrayanda da bunları şart koşmamız -ihsanın mahiyeti çerçevesinde olmamakla birlikte- haddin, ancak kendisine iftira atılan kimseye gelebilecek zarar yolu ile eziyetten uzak tutmak için emredilmiş olmasından dolayıdır. Âkil ve baliğ olmayan kimse hakkında ise böyle bir zarar söz konusu değildir. Zira bu gibi kimselerin İster kendilerinin yaptıkları, ister kendilerine yapıldığı söylenmiş olsun, Lût kavminin amelini işlemeleri zina diye adlandırılmaz.

5- Zina İftirasında Kullanılan Açık ve Kapalı İfadelerin Hükmü:

İlim adamları zina iftirası açıkça zikredilmesi halinde bunun haddi gerektirici bir iftira olacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Şayet açık olmayarak üstü kapalı bir ifade kullanacak olursa, Malik: Bu da bir iftiradır, demiştir. Şâfiî ve Ebû Hanîfe ise; ben bu sözlerimle ona zina iftirasında bulunmayı kastettim, demedikçe kazf (zina iftirası) olmaz,

Malik'in görüşünün delili, iftira dolayısıyla haddin ancak iftirada bulunanın iftira ettiği kimseyi karşı karşıya bıraktığı musibeti ortadan kaldırmak için öngörülmüş olmasıdır. Eğer böyle bir musibet kapalı ifade ile gerçekleşiyor ise, o halde bu kapalı ifadenin de açıkça kullanılan ifade gibi bir kazf olması icab eder. Bu hususta da esas dayanak, kullanılan İfadeden anlaşılandır. Şanı yüce Allah Şuayb (aleyhisselâm) hakkında bize şunu haber vermektedir:

"Çünkü sen muhakkak yumuşak huylu ve aklı başında bir kimsesin." (Hûd, 11/87) Kavmi bu sözleriyle onun beyinsiz ve sapık olduğunu söylemek istemişlerdi. Onlar daha önceden Hûd Sûresi'nde (belirtilen âyetin tefsirinde) geçtiği üzere yorumlardan birisine göre, zahiren övgü olan sözlerle ona kapalı ifadelerle hakaret etmek istemişlerdi. Yüce Allah, Ebû Cehil hakkında da (kıyâmette kendisine) şöyle denileceğini bildirmektedir:

"Tat bakalım, çünkü sen güçlü ve değerli imişsin." (ed-Duhan, 44/49) Meryem (selâm ona)e de şu sözlerin söylendiğini bize nakletmektedir:

"Ey Harun'un Kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Anan da ahlâksız bir kadın değildi." (Meryem, 19/28) Onlar bu sözleriyle babasını öğmüş, annesinin de hayasızlık etmediğini yani zina etmemiş olduğunu söylemişler, fakat kapalı bir ifadeyle Meryem hakkında bunu kullanmış oluyorlardı. Bundan dolayı yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bir de onların küfürleri ve Meryem aleyhinde pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle..." (en-Nisa, 4/156) Onların küfürlerinin ne olduğu bilinmektedir, pek büyük iftiraları ise kapalı sözlerle onun hakkında söyledikleridir. Yani senin baban kötü bir adam değildi, annen de hayasız bir kadın değildi. Yani sen (kocan bulunmadığı halde) bu çocuğu doğurmuş olmakla onlar gibi olmadığını göstermiş oluyorsun, (demek istemişlerdi).

Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Deki: 'Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?' Allah'tır de. Şüphe yok ki Biz yahut siz ya bir hidayet üzereyiz, veya apaçık bir sapıklıkta." (Sebe’ 34/24) Bu İfadelerden anlaşıldığı üzere kasıt, kâfirlerin hidayet üzere olmadıkları, yüce Allah'ın ve Rasûlünün gösterdiği yolun ise hidayet olduğudur. İşte böylelikle kapalı ifadelerden tıpkı açık ifadelerden, anlaşılanın kendisi anlaşılmaktadır. Nitekim Ömer (radıyallahü anh) da şair el-Hutay'a'yı şu sözleri söylemesi üzerine hapsetmiş idi:

"Bırak üstün değerleri için. yolculuk yapma, onları ele geçirmek

Otur (evinde)! Çünkü sen (kendisine) yemek yedirilen, elbise giydirilensin."

Çünkü o bu sözleriyle (hicvettiği şahsı) yemek yedirilmeleri, içirilmeleri ve giyimlerinin karşılanması bakımından kadınlara benzetmiş olmaktadır. Necaşî'nin şu:

"Onun kabilesi hiçbir taahhüdü ihlâl etmezler,

İnsanlara bir hardal tanesi kadar dahi zulmetmezler."

Sözlerini işitince: Keşke Hattab da böyle olsaydı, demişti. Şair ise bu sözleriyle kabilesinin zayıf olduğunu anlatmak istemiştir. Buna benzer ifadeler pe'k çoktur,

6- Kitap Ehli Kimselere Zina İftirasında Bulunmak:

İlim adamlarının Cumhûru (çoğunluğu) kitab ehline mensub bir erkek veya onlardan bir kadına zina iftirasında bulunan kimseye had uygulanmayacağı kanaatindedirler.

ez-Zührî, Said b. el-Müseyyeb ve İbn Ebi Leylâ ise şöyle demişlerdir: Şayet kadının müslüman bir kocadan olma bir çocuğu varsa, bu iftirada bulunana had uygulanır,

Bu hususta üçüncü bir görüş daha vardır: Bu görüşe göre, bir kimse eğer müsl umanın nikâhı altında bulunan hristiyan bir kadına iftirada bulunacak olursa, ona had uygulanır.

İbnu'l-Münzir der ki: İlim adamlarının ileri gelenleri birinci görüşü benimsemiş ve ittifakla bunu dile getirmişlerdir. Ben bu hususta muhalefet eden bir kimseye ne yetiştim, ne de karşılaştım. Hristiyan bir kimse, hür müslüman bir kimseye zina iftirasında bulunacak olursa müslümanın cezası gibi ona da seksen sopa vurulur. Bu hususta görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum.

7- Zina İftirasında Bulunan Kölenin Cezası ve Had Kimin Hakkıdır?

İlim adamlarının Cumhûruna göre; köle, hür bir kimseye zina iftirasında bulunacak olursa, ona kırk sopa vurulur. Çünkü bu da tıpkı zina haddi gibi kölelik dolayısıyla yan yarıya indirilir.

İbn Mes'ûd, Ömer b. Abdu'l-Aziz, Kabisa b. Züeyb'den gelen rivâyete göre ise köleye seksen sopa vurulur. Ebubekr b. Muhammed de hür bir kimseye zina iftirasında bulunmuş bir köleye seksen sopa vurmuştur. el-Evzaî de bu görüştedir.

Cumhûr, yüce Allah'ın:

"Şayet... fuhuş işlerlerse onlara evli ve hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir" (en-Nisa, 4/25) âyetini delil göstermektedirler.

Diğerleri de şöyle demektedir: Biz daha önceki âyetlerden zinanın yüce Allah'a ait bir hak olduğunu anlamaktayız. Yüce Allah'ın üzerindeki nimetleri az olan kimseler hakkında daha hafif, yüce Allah'ın nimetleri üzerinde pek çok olan kimse hakkında ise daha çirkin bir iş olabilir. Ancak iftira suçunun cezası insanın bir hakkıdır ve bu hak, iftiraya uğrayanın ırzına karşı işlenen suç dolayısıyla vacib olmuştur. Böyle bir suç kölelik ya da hürriyet dolayısıyla farklılık arzetmez. Bu görüşün sahipleri şöyle de diyebilirler: Eğer bu hususta farklılık olsaydı, zina hakkında söz konusu edildiği gibi burada da söz konusu edilmeliydi.

İbnu'l-Münzir der ki; Ancak genel olarak İslâm âleminin belli başlı bölgelerindeki ilim adamlarının kabul ettiği görüş birincisidir, ben de birinci görüşü kabul etmekteyim.

8- Hür Bir Kimse Köleye Zina İftirasında Bulunursa:

İlim adamlarının icma ile kabul ettiklerine göre; hür bir kimse köleye iftirada bulunacak olursa, bundan dolayı ona ceza uygulanmaz. Buna sebep aralarındaki mertebe farkı ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şu âyetleridir: "Kim kölesine zina İftirasında bulunacak olursa, böyle olması hali müstesna kıyâmet gününde ona had uygulanır." Bu hadisi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir. Buhârî, Hudûd 45; Müslim, Eymân 37; Ebû Dâvûd, Edeb 124; Tirmizî, Birr 30; Müsned, II, 431, 500 Bazı rivâyet yollarında şu ifadeler de bulunmaktadır: "Kim kölesine zina iftirasında bulunup da bunu ispatlamayacak olursa, kıyâmet gününde ona had, seksen sopa olarak uygulanır. " Darakutnî, III, 91 Bunu da Darakutnî zikretmektedir.

İlim adamları derler ki: Bunun âhirette uygulanacak olmasının sebebi orada böyle bir mülkiyetin kaldırılacağından, üstün olan ile aşağıda olanın, hür ile kölenin eşit olacağından ve kimsenin kimseye takva dışında herhangi bir üstünlüğünün bulunmayacağından dolayıdır. Bunlar gerçekleşeceğinde insanlar hadlerde ve saygınlıkta birbirlerine eşit olurlar. Kimde bir hak varsa, o hak alinip sahibine verilir. Mazlumun, zalimi affetmesi hali müstesna.

Dünyada birbirlerine denk olmayışlarının sebebi, kölelere malik olanların onları mükâfatlandırmak (ya da cezalandırmak) hususunda herhangi bir olumsuz hal ile karşı karşıya kalmamalarıdır. O takdirde hiçbir hususta efendilerin herhangi bir saygınlıkları ve üstünlükleri de kalmaz. İnsanların birbirlerinin emirlerine verilmesinin faydası da ortadan kalkar. Bu, hikmeti sonsuz, herşeyi bilenin bir hikmetidir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur.

9- Hür Olan Kimseye Köle Zannıyla Zina İftirasında Bulunanın Hükmü:

Malik ve Şâfiî derler ki: Bir kimse köle zannettiği bir kişiye zina iftirasında bulunup da onun hür olduğu anlaşılırsa, ona had uygulanır. Hasan-ı Basrî de bu görüştedir, İbnu'l-Münzir de bunu tercih etmiştir. Yine Malik der ki: Um veled (efendisinden çocuk doğurmuş cariye)e zina İftirasında bulunan bir kimseye de had uygulanır. İbn Ömer'den de bu görüş rivâyet edilmiştir. Şâfiî'nin görüşüne kıyasen o da bu görüşte olmalıdır. Hasan-ı Basrî ise: Böyle bir kimseye had uygulanmaz, demiştir.

10- Zina İftirasına Dair Kapalı Bir İfadeye Örnek:

İlim adamları bir erkeğe: Ey iki bacağı arasında kendisiyle ilişki kurulmuş kişi, diyen kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbnu'l-Kasım; Böylesine had uygulanır, çünkü bu kapalı bir ifadedir, demiştir. Eşheb ise: Bu söz dolayısıyla had uygulanmaz demiştir, Çünkü bu söz, icma ile zina sayılmayan bir fiile nisbet etmedir.

11- Bazı Şartları Eksik Olan Zina İftirasında Bulunmanın Hükmü:

Bulûğdan önce ve kendisiyle ilişki kurulması mümkün olan bir kız çocuğuna zina iftirasında bulunan bir kimsenin bu sözleri Malik'e göre bir kazf (zina iftirası)dır. Ebû Hanîfe, Şâfiî ve Ebû Sevr ise: Bu kazf sayılmaz, çünkü bu durumdaki bir çocuğa had uygulanmayacağı için yapılan bu iftira da zina iftirası sayılmaz. Ancak bunu söyleyen kimseye de ta'zir cezası uygulanır, demişlerdir.

İbnu'l-Arabî der ki: Mesele her iki ihtimali de kaldırır ve zorcadır. Çünkü Malik iftiraya uğrayanın ırzını koruma altına almayı göz önünde bulundururken, diğerleri ise iftirada bulunanın haksız cezaya karşı korunmasını göz önünde bulundurmuşlardır. Ancak iftiraya uğrayanın ırzını koruma altına almak daha önceliklidir. Çünkü iftirada bulunan bir kimse dilinin ucu ile mahremiyetini açığa çıkarmıştır, o bakımdan ona had uygulamak gerekir,

İbnu'l-Münzir der ki: Ahmed dokuz yaşındaki kız çocuğu hakkında: Ona iftirada bulunana sopa cezası vurulur, demiştir. Oğlan çocuğu da on yaşına ulaştığı takdirde ona iftirada bulunan dövülür. İshak der ki: Benzeri ilişki kurabilen bir erkek çotuğa zina iftirasında bulunan kimseye had uygulanır. Kız çocuğu da dokuz yaşını geçti mi bu durumdadır, İbnu'l-Münzir der ki: Baliğ olmayan bir kimseye iftirada bulunana had uygulanmaz, çünkü bu bir yalandır. Ancak verdiği rahatsızlık dolayısıyla ona ta'zir cezası uygulanır.

Ebû Ubeyd dedi ki: Ali (radıyallahü anh)dan rivâyet edildiğine göre bir kadın yanına gelmiş ve ona kocasının kendisine ait olan cariye ile ilişki kurduğunu söz konusu etmiş. Ali (radıyallahü anh) ona şöyle demiş; Eğer doğru söylüyor isen, biz onu recmederiz. Şayet yalan söylüyor isen, o takdirde sana iftira cezası uygularız. Bu sefer kadın: İçimdeki kin ve öfke ile birlikte beni serbest bırakınız, aileme geri gideyim, cevabını vermiş.

Ebû Ubeyd dedi ki: Bu hadisteki fıkhl inceliklerden birisi şudur: Koca hanımına ait olan cariye ile ilişki kuracak olursa, ona had uygulanır.

Bir diğer incelik de şudur: Bir kimse bu hususta ona iftirada bulunacak olursa, ona iftirada bulunan kişiye had uygulanır. Ali (radıyallahü anh)ın: Eğer yalan söylüyor isen, sana iftira cezası uygularız, sözüne dikkat etmemiz gerekir. Bütün bunlar şöyle izah edilir: Eğer bu işi yapan kişi, yaptığını ve söylediğini bilmeyen bir kimse değilse bu hüküm söz konusudur. Eğer bunları bilmeyen yahut helal olduğu şüphesi iddiasında bulunan bir kimse ise, bütün bu hallerde had cezası ondan bertaraf edilir.

Bu rivâyetteki bir diğer fıkhî incelik de şudur: Bir adam, bir adama hakimin huzurunda zina iftirasında bulunacak olsa, iftiraya uğrayan da hazır bulunmuyor ise, iftiraya uğrayan kişi gelip cezanın uygulanmasını isteyinceye kadar, iftirada bulunana bir ceza verilmez. Çünkü gelip onu tasdik edebilir, bunu bilemiyoruz. Nitekim Ali (radıyallahü anh)ın bu kadına ceza vermeye kalkışmadığı görülmektedir.

Yine bundan anlaşıldığına göre; hakimin huzurunda bir adama zina iftirasında bulunulacak olsa, daha sonra iftiraya uğrayan kişi gelip hakkım isterse, kendisi bu iftirayı dinlemiş olduğundan dolayı hakim bu hakkı alır. Nitekim: Eğer yalan söylüyor isen, sana ceza uygularız, dediğini görüyoruz. Buna sebep ise iftiranın insanlara ait haklar arasında yer almasıdır.

Derim ki: Kazf haddi Allah'ın haklarından mıdır, yoksa insanların haklarından mıdır, hususunda görüş ayrılığı vardır, ileride gelecektir.

Ebû Ubeyd dedi ki: el-Esmaî dedi ki: Şu'be bu rivâyette kadının söylediği: "Beni hıncım ve öfkemle başbaşa bırakınız" sözleri hakkında bana soru sordu, ben de ona şöyle dedim: Bu ifade tencerenin kaynayıp taşması tabirinden alınmıştır, O bakımdan tencerenin kaynayıp taşmasını anlatmak üzere: denilir. O bakımdan bu kadının sözlerinin anlamı şu olur: İçinde öfke ve kıskançlık -istediği sonucu alamayınca- kaynayıp, taşmaktadır. İşte bu anlamdan hareketle; denilir, yani içinde ona karşı kaynayıp coşan bir kini vardır, demek istenir.

12- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın Hanımlarından Birisine Zina İftirasında Bulunanın Hükmü:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın hanımlarından birisine zina iftirasında bulunan kimseye iki had uygulanır. Bu görüş Mesrûk'a aittir, İbnu’l-Arabî der ki: Sahih olan bu haddin bir tane olacağıdır, çünkü yüce Allah'ın:

"Muhsan hanımlara iftira edenler..." âyeti umumidir; onların sahib oldukları şeref onlara yapılan iftira dolayısıyla haddin arttırılmasını gerektirmez. Çünkü konumun şerefi hadlere etki etmez. Şerefin azlığı da azaltılması suretiyle haddi etkilemez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

İleride Âişe (radıyallahü anhnhâ)ya İftirada bulunan kimsenin öldürülüp öldürülmeyeceğine dair açıklamalar gelecektir.

13- İftiralarını Şahitle îspatlayamayanlar:

Yüce Allah'ın:

"Sonradan dört şahit getirmeseler" âyeti, böyle bir iddianın ispatlanması İçin gerekli olan dörc şahidi getiremeyenler, demektir. Bu dört şahit diğer haklardan farklı olarak zina için gereklidir, bu da yüce Allah'ın kullarına bir rahmeti ve onların hallerini setretmek içindir. Buna dair açıklamalar daha önceden en-Nisâ Sûresi'nde (4/15- âyet, 5. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

14- Şahidlerin, Şahitlikte Bulunmalarında Aranan Şartlar:

Malik'e -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- göre şahitlerin şehadeti edâ şartlarından birisi de; bunun aynı mecliste (tek oturumda) gerçekleşmesidir. Eğer bu şahitlik değişik meclislerde gerçekleşirse, şahitlik olmaz. Abdu'l-Melik dedi ki: Şahitlerin toplu olarak da, ayrı olarak da şahitlikleri kabul edilir.

Malik şahitlerin bir arada bulunup (Öylece şehadet etmelerini) bir taabbud kabul etmektedir. İbnu'l-Hasan da böyle demiştir.

Abdu'l-Melik'in görüşüne göre ise maksat, şahitliğin edâ edilmesi ve bunun toplamı bulmasıdır. Bu da hasıl olmuştur. Osman el-Bettî ve Ebû Sevr'in görüşü de budur, İbnu'l-Münzir de bunu tercih etmiştir. Çünkü yüce Allah:

"Sonradan dört şahit getirmeseler" ile

"şahitlerini getiremediklerine göre..." (en-Nûr, 24/13) diye buyurmakta, bunların ayrı ayrı veya bir arada bulunmalarını söz konusu etmemektedir.

15- Şahitlik Tamam Olmakla Birlikte, Şahitlerin Âdil Oldukları Belirtilmezse:

Şahitlik tamam olmakla birlikte, şahitlerin âdil oldukları tesbit edilmeyecek olursa, o takdirde Hasan-ı Basrî ve Şa'bînin görüşlerine göre ne şahitlere had gerekir, ne de hakkında şahitlikte bulunulan kimseye. Ahmed, en-Nu'man (b. Sabit yani Ebû Hanîfe) ve Muhammed b. el-Hasen de bu görüştedirler.

Malik der ki: Dört kişi onun zina ettiğine dair şahitlik etse ve bunlardan birisi âdil olarak kabul edilmeyen yahut ta köle olursa, hepsine celde vurulur. Süfyan es-Sevrî, Ahmed ve İshak da bir kadının zina ettiğine dair şahitlik eden dört âmâya celde vurulacağı görüşündedirler.

16- Zina Cezası Uygulandıktan Sonra Şahidlerden Birisi Şehadetinden Dönecek Olursa:

Zina ettiği hususunda aleyhinde şahitlik edilen şahıs recmedildikten sonra, şahitlerden birisi şahitliğinden geri dönerse, bir kesimin görüşüne göre diyetin dörtte birini tazminat olarak öder, diğerlerine de bir şey düşmez. Katade, Hammâd , İkrime, Ebû Haşim, Malik, Ahmed ve Re'y ashabı böyle demişlerdir.

Şâfiî de şöyle der: Eğer: Ben bunu öldürülsün diye kasten yaptım diyecek olursa, ölenin velileri muhayyerdirler, Dilerlerse onun öldürülmesini taleb ederler, dilerlerse onu affedip diyetin dörtte birini alırlar ve bununla birlikte ona da (kazf) haddi uygulanır.

Hasan-ı Basrî de o kimse öldürülür, diğer üçüne de her birisi diyetin dörtte biri ödetilir, demiştir.

İbn Şîrîn der ki: Şayet ben hata ettim, benim kastettiğim bir başkası idi diyecek olursa, bütünüyle tam bir diyet öder. Eğer kasten böyle yaptım diyecek olursa, ona karşılık öldürülür. İbn Şubrume de bu görüştedir.

17- Kazf Haddi Allah'ın Hakkı mıdır? Kul Hakkı mıdır?:

İlim adamları kazf haddi Allah'ın haklarından mıdır, kul haklarından mıdır yoksa her iki hakkın karışımı mıdır, hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Birincisi Ebû Hanîfe'nin görüşüdür, ikincisi Malik ve Şâfiî'nin görüşüdür, üçüncüsü ise kimi müteahhir ilim adamlarının görüşüdür.

Görüş ayrılığının etkisi şudur: Şayet bu yüce Allah'ın bir hakkı olup İmâma ulaşacak olursa, iftiraya maruz kalan kişi bu hususta talepte bulunmayacak olsa dahi İmâm bu haddi uygular. İftirada bulunan kişiye de kendisi ile Allah arasında yapacağı tevbenin faydası olur. Zinada olduğu gibi, kölelik sebebiyle had yarıya iner.

Şayet kul hakkı ise, İmâm bu hakkı iftiraya maruz kalanın talebi olmadıkça uygulamaz. Kulun affetmesiyle de bu ceza düşer, İftiraya maruz kalan kişi hakkını helâl etmedikçe, iftira edene de tevbenin faydası olmaz.

18- "Dört Şahit" İfadesi İle İlgili Kıraat ve Açıklanması:

Yüce Allah'ın:

"Dört şahit" ibaresini Cumhûr "dört" anlamındaki kelimeyi "şahitler" anlamındaki kelimeye izafet yaparak okumuşlardır. Abdullah b. Müslim b. Yesâr ile Ebû Zür'a b. Amr b. Cerir ise "Dört" kelimesini tenvinli olarak okumuşlardır. "Şahit" kelimesi ile ilgili de dört türlü açıklama yapılmıştır; Bu kelime "dört" anlamındaki kelimenin sıfatı ya da bedeli olarak cer mahallindedir. Bununla birlikte nekreden hal ya da temyiz de olabilir. Ancak hal ve temyiz olması tartışılır. Zira burada hal, nekredendir, temyiz ise çoğul gelmiştir. Sîbeveyh'in görüşüne göre sayı tenvinli gelmekle birlikte, onu izafe yapmamak, ancak şiirde câiz olur. Ebû’l-Feth Osman b. Cinnî ise bu kıraati güzel görmekle birlikte, Cumhûrun kıraatini daha sevimli bulmuştur, en-Nehhâs der ki: "Şahitler" kelimesi,

"sonra da dört şahit getiremeyecek olurlarsa" antamında nasb mahallinde olabilir.

19- Dört Şahidin, Şahitliğinde Aranan Şartlar:

Dört şahidin bizzat gördüklerine ve bu işi tıpkı (sürme) milin(in) sürmedanlıkta olduğu gibi, gördüklerine şahitlik edecek şekilde olmalıdır. Bundan önce en-Nisa Sûresi'nde (4/15.'âyet, 5. başlıkta) ve hadisin nassında geçtiği gibi.

Ayrıca bu şahitlik Malik'in görüşüne göre; aynı yerde bir arada yapılmalıdır. Onlardan birisi bu hususta tereddüt geçirecek olursa, (açıkça) şahitlik eden diğer üçüne iftira cezası uygulanır. Nitekim Ömer, el-Muğire b. Şu'be'nin durumu hakkında böyle yapmıştı. Çünkü Muğire'nin aleyhinde Ebû Bekre Nufey' b. el-Hâris ile kardeşi Nafî -ez-Zehravî'ye göre; (kardeşi) Abdullah b. el-Haris'tir- ve bu İkisinin anne bir kardeşi ve Muaviye'nin kardeşi olduğunu belirterek nesebine ilhak ettiği Ziyad ile (dördüncü olarak) Şibl b. Ma'bed el-Becelî şahitliği eda etmek için geldiklerinde, Ziyad durdu ve bu konuda şahitlik etmedi. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) sözü edilen üç kişiye kazf cezasını uyguladı.

20- "Seksen Celde"

Yüce Allah'ın:

"O kimselere... celde vurun" âyetinde geçen "celd" vurmak demektir. "Mücâlede" derilerde veya derilerle vuruşmak anlamındadır. Bilahare "celd" bunların dışında kılıç ya da başka şeylerle vuruşmak için istiare olarak kullanılmıştır. Kays b. el-Hatim'in şu beyiti de bu kabildendir;

"el-Hadika günü kılıçla miğfersiz ve zırhsız olarak çarpışırım onlarla,

Elimde kılıç, çocukların oynarken dürüp katladığı bir mendil gibidir."

Çocukların dürüp katladığı mendil" anlamını verdiğimiz kelime aslında noktalı "hı" iledir. Ancak elimizdeki nüshada bu kelime noktasızdır. Noktasız olarak bu beyite uygun bir anlam ihtiva etmediğinden, bu kelimeyi böylece anlamlandırmayı uygun gördük.

"Seksener" kelimesi mastar olarak nasbedilmiştir.

"Değnek" kelimesi de temyizdir.

"Ve şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin" ifadesi ömür boyunca onların şahitliklerinin kabul edilmemesini gerektirmektedir. Daha sonra onların fâsık, yani yüce Allah'a itaatin dışına çıkan kimseler olduklarına hüküm vermektedir.

4 ﴿