10

Ya üzerinizde Allah'ın lütfü, rahmeti ve Allah gerçekten tevbelerİ kabul eden Hakîm olmasaydı...

Bu âyete dair açıklamalarımızı otuz başlık halinde sunacağız:

1- Kıraate ve Nahve Dair Bazı Açıklamalar:

"Kendilerinden başka şahitleri olmayanların" âyetinde;

"Kendileri" lâfzı ref ile bedel olarak okunmuştur. İstisna olarak ve bir de; "ol... an"ın haberi olarak nasb ile de okunabilir.

"Herbirisinin şahitliği dört defa... Allah adına şehadet etmesidir" âyetinde

"Şahitliği" ref ile mübtedâ okuyuş, Kûfelilerin kıraati olup; "Dört defe" da onun haberidir. Yani kişinin üzerinden iftira haddini ortadan kaldıracak olan kimsenin şahitliği, dört defa yapacağı şahitliktir.

Medineliler ile Ebû Amr "dört defa" anlamındaki kelimeyi nasb ile okumuşlardır. Çünkü "şahitliği" kelimesi; " Şahitlik etmesi" anlamındadır. İfadenin takdiri de şöyledir: Onlardan herhangi birisi dört defa şahitlik etmelidir. Yahut da durum onlardan herhangi birisinin dört şahitlikte bulunmasıdır. İkincisinde; bu lâfzın "şehâdet" kelimesi ile mansub olduğunda da görüş ayrılığı yoktur.

"Beşincisinde" anlamındaki âyet mübteda olarak merfu'dur. Haber ise ve onun sılasıdır. Bu edatın şeddesiz gelmesinin anlamı şeddeli geleninki gibidir. Çünkü; manasındadır.

Ebû Abdu'r-Rahmân, Talha ve Hafs'ın rivâyetine göre Âsım bu kelimeyi nasb ile okumuştur. Bunun da anlamı: Beşinci defa şahitliği de... diye yapar. Diğerleri, mübteda olarak merfû' okumuşlardır. Haber, "Allah'ın laneti üzerine olsun" buyruğundadır. Yani beşinci şehadet, adamın söyleyeceği:"...Allah'ın laneti üzerine olsun" sözleridir, şeklindedir.

2- Âyetlerin Nüzul Sebebi:

Ebû Dâvûd'un zikrettiği İbn Abbâs yoluyla gelen rivâyete göre Hilâl b. Ümeyye Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın huzurunda hanımının Şerik b. Sahmâ ile zina ettiğini ileri sürdü. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya delil getirirsin yahut sırtına had uygularım" diye buyurdu. Hilâl dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden herhangi bir kimse bir adamı hanımının üzerinde görecek olursa, gidip delil mi arayacak? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: "Ya delil getirirsin yahut sırtına had uygularım" demeye devam etti. Hilâl dedi ki: Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben gerçekten doğru söylüyorum ve yemin ederim ki Allah benim bu işim hakkında sırtımı uygulanacak hadden kurtaracak buyrukları indirecektir. Bunun üzerine;

"Eşlerine zina İsnad edip kendilerinden başka şahitleri olmayanların herbirisine..." âyeti nazil oldu ve bu buyrukları:

"Eğer o doğru söyleyenlerden ise... der" âyetine kadar okudu ve hadisin tamamını zikretti. Bu hadis daha finceden ikinci âyetin tefsirinde 13 haslıkla işaret edilmiş, kaynakları da orada gösterilmişti.

Denildiğine göre daha önce geçen ve muhsan hanımlara zina iftirasında bulunan kimseler hakkındaki âyet-i kerîme nazil olunca ve bu âyet zahiri itibariyle gerek kocaları, gerekse de başkalarını kapsadığından dolayı Sa'd b. Muâz dedi ki; Ey Allah'ın Rasûlü! Ben hanımımla birlikte bir adamı göreceğim de gidip dört şahit getirinceye kadar ona mühlet vereceğim öyle mi? Allah'a yemin ederim (korkutmak maksadıyla) kılıcın eniyle değil de keskin tarafıyla öldürmek kastıyla vururum. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Siz Sa'd'ın bu derece kıskançlığına hayret mi ediyorsunuz? Elbette -ki ben ondan daha kıskancım, yüce Allah ise benden de kıskançtır. " Buhârî, Hudûd 40, Tevhid 20; Müslim, Liân İĞ, 17; Dârimî, Nikâh 37; Müsned, IV, 248. Ancak sözü geçen bu şahıs, Sad b. Muâz değil, Sa'd b. öbâde'dir.

Sa'd'in söylediği sözler ile ilgili farklı rivâyetler gelmiş ise de manaları buna yakındır.

Daha sonra da Hilal b. Ümeyye el-Vâkifî geldi ve hanımının Şerik b. Sahmâ el-Belevî ile -belirttiğimiz üzere- zina ettiğini ileri sürdü. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona kazf haddi vurmayı kararlaştırdı ise de bunun üzerine bu âyet-i kerîmeler nazil oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları mescidde bir araya getirdi ve lanetleştiler. Beşinci şahitlik esnasında kadın kendisine öğütler verilip de: Eğer yalan söylüyor isen (artık bu), ilâhî azâbı gerektirecek bir ifadedir denilince, tereddüt etti. Sonra da: Ben bu günden itibaren artık kavmimi rezil edemem dedi ve lanetleşmeyi tamamladı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da onları birbirinden ayırdı. Daha sonra o kadın -istenilmeyen vasıflarda- teni siyah, beyaza çalan deveyi andıran bir çocuk doğurdu. Bundan sonra bu oğlu Mısır'a emir oldu ve babasının kim olduğunu bilmiyordu.

Yine Uveymir (b. Eşkar) el-Aclânî gelerek hanımının zina ettiğini İleri sürdü ve lanetleşti. Meşhur olan ise Hilal'in başından geçen olayın daha önce meydana geldiği ve âyetin nüzul sebebini teşkil ettiğidir. Bir görüşe göre de Uveymir b. Eşkar'ın başından geçen olay daha önce olmuştur. Bu da hadis İmâmlarının rivâyet ettikleri meşhur bir hadistir. Uveymir b. Eşkan el-Adânî'nin başından geçen bu olaya dair rivâyetler için bk.: Buhârî, Tefsir 24. sûre 1T Talâk 4, 29, hisâm 5; Müslim, Liân 1; Ebû Dâvûd, Talâk 27; Nesâi, Talâk 7, 35; İbn Mâce, Talâk 27; Dârimî, Nikâh 39; Muvatta’', Talâk 34; Müsned, v, 334, 336, 337.

Ebû Abdullah b. Ebi Sufra dedi ki: Doğru olan hanımının zina ettiğini ileri süren Uveymir olduğudur. Hilal b. Ümeyye ismi hata yoluyla zikredilmiştir. et-Taberî dedi ki: Hadiste Hilal b. Ümeyye adının zikredilmesi münkerdir. İftira eden şahsın asıl ismi Uveymir b. Zeyd b. el-Ced b. el-Aclanî'dîr. Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Uhud'da hazır bulunmuştu. Hanımının Şerik b. es-Sehma ile zina ettiğini söylemişti. es-Sahma Şerik'in annesinin adıdır. Ona bu ismin veriliş sebebi siyah oluğu idi. Kendisi asıl İbn Abde b. el-Ced b. el-Aclânî'dir. Ahbar bilginleri böyle diyorlardı.

Denildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü hutbesinde insanlara: "Muhsan hanımlara İftira edenler..." âyetlerini okudu. Âsım b. Adî el-Ensarî dedi ki: Allah beni sana feda etsin. Bizden bir kimse hanımının karnı üzerinde bir adam bulacak olsa ve cereyan eden olayı haber verip, konuşursa ona seksen sopa vurulacak. Müslümanlar da o kimseye fasık diyecekler, şahitliği de kabul edilmeyecek. Peki böyle bir durumda biz dört şahidi nereden bulacağız? O gidip dört şahit buluncaya kadar adam işini görmüş, bitirmiş olacak. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Âyet böyle indirildi. Ey Âsım b. Adî." Âsım âyeti dinleyen ve itaat eden bir halde çıkıp gitti. İstirca etmekte (innâ lillah ve innâ ileyhi raciun demekte) olan Hilal b. Ümeyye ile karşılaştı. Ona; Ne haber? diye sordu. O da: Kötü dedi, Şerik b. es-Sahma'yı karım Havle'nin karnı üzerinde onunla zina ederken buldum. Burada sözü edilen Havle ise Âsım b. Adiy'in kızıdır. Bu rivâyet te bu şekildedir: Yani hanımı ile Şerik’i gören kişi Hilal b. Ümeyye'dir. Fakat sahih olan, -daha önce açıklandığı üzere- buna muhaliftir.

el-Kelbî dedi ki: Daha kuvvetli ihtimale göre hanımı ile birlikte Şerik'i gören kişi Uveymir el-Aclanîdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)dan el-Aclanî ile hanımı arasında lanetleşmeyi gerçekleştirdi, şeklindeki rivâyetler çoktur. Raviler de zina eden bu şahsın Şerik b. Abde olup annesinin adının es-Sahmâ olduğunu ittifakla belirtmektedirler. Uveymir ile Kays'ın kızı Havle ve Şerik ise Âsım'ın amca çocuklarıdırlar. Bu olay hicretin dokuzuncu yılında, Şa'ban ayında, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın Tebuk'ten Medine'ye dönüşü sırasında olmuştu. Bu açıklamaları et-Taberî yapmıştır.

Darakutnî'nin rivâyetine göre de Abdullah b. Ca'fer şöyle demiştir; Uveymir el-Aclânî ile hanımı arasında lanetleşmeyi gerçekleştirdiği sırada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın huzurunda bulundum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o sırada Tebûk gazvesinden dönmüştü. (Uveymir) karısının karnında gebe bulunduğu çocuğu kabul etmemiş ve bunun İbnu's-Sahmâ'dan olduğunu söylemişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona şöyle buyurmuştu: "Hanımını getir. Hakkınızda Kur'ân nazil olmuş bulunuyor." Peygamber ikindi namazından sonra minber’in yakınında bir örtü üzerinde aralarında lanetleşmeyi icra etti. Dârakutnî, III, 277.

Bu rivâyetin senedinde el-Vâkıdî, ed-Dahhâk b. Osman'dan, o İmrân b. Ebi Enes'ten İsmi; "İmrân b. Ebû Enes'" diye kaydedilen şahıs, Dârakutnî, belirtilen yerde: "İmrân b. Ebî Uveys" olarak zikredilmektedir. dedi ki; Ben Abdullah b. Ca'fer'i şöyle derken dinledim... diyerek hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.

3- Hanımlara Zina İftirasının Mahiyeti ve Bazı Hükümleri:

Yüce Allah'ın:

"Eşlerine zina isnad edip..." âyeti her türlü zina isnadı hakkında umumi bir tabirdir. İster hanımına: Sen zina ettin, ister: Ey zâniye, desin, isterse de: Ben onu zina ederken gördüm, ya da: Bu çocuk benden değildir desin, âyet-i kerîme bütün bunları kapsamaktadır. Koca eğer dört şahit getirmeyecek olursa, liân icab eder, İlim adamlarının Cumhûru, fukahânın geneli ve hadis ehlinin büyük topluluğu bu görüştedir. Malik'ten de buna benzer bir rivâyet nakledilmiştir. Malik şöyle derdi: Ben seni zina ederken gördüm demedikçe, yahut karısının hamileliğinin ya da çocuğunun kendisinden olmadığını söylemedikçe lanetleşme olmaz.

Ebû'z-Zinâd, Yahya b. Said ve el-Bettî'nin de görüşleri Malik'in görüşü gibidir: Mülâane (lânetleşme, liân) zina iftirasını yapmakla gerekmeyip ya görmekle yahut da istibrâya rağmen Burada "istihrâ'dan kasıt, kocanın ay halinden sonra hanımı ile ilişki kurmamış olmakla birlikte kendisinden de hamile olmadığının anlatılmış olması demektir. hamilelikle birlikte çocuğun kendisinden olmadığını iddia etmekle olur. Malik'in meşhur olan görüşü budur, İbnu'l-Kasım da böyle demiştir.

Ancak doğru olan -yüce Allah'ın:

"Eşlerine zina isnad edip..." âyetinin umumiliği dolayısıyla- birinci görüştür. İbnu'l-Arabî der ki: Kur'ân-ı Kerîm'in zahir ifadesi, görmek söz konusu olmaksızın mücerred iftira sebebiyle lanetleşmenin vacib olmasında yeterlidir. O bakımdan onun esas alınması gerekir. Özellikle sahih hadiste de şöyle denilmektedir: Ne dersin? Bir adam karısı ile birlikte birisini görürse, ne yapmalıdır? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Git onu getir" demiş ve gördüğünü açıkça söylemekle onu mükellef tutmamıştır. Kör bir kimsenin hanımına zina İsnad etmesi halinde lanetleşeceği icmâ ile kabul edilmiştir. Eğer görmek, lanetleşmenin bir şartı olsaydı, âmâ için lanetlenme söz konusu olmazdı. Bu açıklamayı Ebû Ömer yapmıştır. İbnu’l-Kassar'ın da Malik'ten naklettiğine göre; âmânın lanetleşmesi: Ben o adamın fercinin, karımın fercinde olduğunu elimle dokunarak tespit ettim, demedikçe sahih olmaz.

Bu hususta Malik ve ona uyanların lehine delil, Ebû Dâvûd'da yer alan şu rivâyettir: İbn Abbâs (radıyallahü anh)dan dedi ki: (Tebuk'e mazeretsiz olarak gitmedikleri için) tevbeleri kabul edilen üç kişiden birisi olan Hilâl b. Ümeyye, akşam vakti çalıştığı arazisinden geri dönünce hanımı yanında bir adam gördü. Gözüyle gördü, kulağıyla işitti. Sabah oluncaya kadar onu tedirgin edecek bir şey yapmadı. Sabah olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın yanına gidip şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben akşam vakti ailemin yanına geri döndüm. Onların yanında bir adam gördüm. Gözümle gördüm, kulağımla işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun bu söylediklerinden hoşlanmadı ve bu ifadeler ona çok ağır geldi. Bunun üzerine: "Eşlerine zina isnad edip, kendilerinden başka şahitleri olmayanların her birisinin şahitliği..." âyeti nazil oldu deyip hadisin geri kalan bölümünü zikretti. Ebû Dâvûd, Talâk 27, hadis no: 2256

İşte bu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın hakkında hüküm verdiği lânetleşmenin ancak görmek halinde söz konusu olduğunu ve dolayısıyla bundan daha ileriye gitmemek gerektiğini göstermektedir. Kim hanımına zina isnad edip de görmekten söz etmezse ona had uygulanır. Buna sebep yüce Allah'ın:

"Muhsan hanımlara iftira edenler..." âyetinin genel ifadesidir.

4- Gebeliğin Kendisinden Olmadığını İddia Ederse:

Koca hanımının gebeliğinin kendisinden olmadığını iddia ederse lanetleşîr. Çünkü bu görmekten daha kuvvetli bir delildir, ancak ilişki kurmamış olduğunu ve ondan sonra da hamile olmadığının anlaşıldığını (istibrâ) söz konusu etmelidir.

İlim adamlarımız istibrâ (hamile olmadığının anlaşılması) hususunda farklı görüşlere sahiptirler. el-Muğîre ve Malik bu husustaki İki görüşlerinden birisine göre bu hususta bir defa ay hali olmak yeterlidir, derler. Yine Malik: Ancak üç ay hali olduktan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söyler, demiştir. Ancak sahih olan birincisidir, çünkü rahimde hamileliğin bulunmadığı bir ay hali ile gerçekleşir. Nitekim cariyenin istibrâsı (hamile olmadığının anlaşılması) da bununla gerçekleşir. Üç defa ay hali olmayı iddetlerde göz önünde bulundurmak, ileride yüce Allah'ın izniyle et-Talâk Sûresi'nde açıklanacağı üzere bir başka sebepten dolayıdır.

el-Lahmî, Malik'ten bir defasında şöyle dediğini nakletmektedir: Çocuk istibrâ ile (kadının ay hali olması delil gösterilmekle) nefyedilmez (reddedilmez,) Çünkü gebelikle beraber ay hali de olunabilir. Eşheb, İbnu'l-Mevvâz'ın Kitab'ında böyle demiştir, el-Muğire de bu görüştedir. O ayrıca şöyle der: Çocuğun kendisinden olmadığını ancak beş yıl süre geçmekle İleri sürebilir, çünkü -önceden de geçtiği üzere- hamilelik süresinin azamisi budur,

5- Liân Kimler Arasında Olur? Liân Sonucu Ayrılmanın Mahiyeti:

Mezhebimize (Maliki mezhebine) göre liân hür olsunlar, köle olsunlar, mü’min ya da kâfir olsunlar, fâsık ya da adaletli olsunlar her iki eş arasında olur. Şâfiî de bu görüştedir. Ancak adam ile cariyesi arasında, kendisi ile um veledi arasında la netleşme söz konusu değildir.

Bir görüşe göre cariyenin çocuğunun ondan olmadığı ancak -Kândan farklı olarak- tek bir yemin ile kabul edilebilir. Şöyle de denilmiştir: Um veledinin çocuğunu reddedecek olursa lanetledir.

Birinci görüş, Mâlikî mezhebi esaslarından çıkartılan sonuçtur, doğrusu da budur. Ebû Hanîfe der ki: Lian ancak hür ve müslüman iki eş arasında sahih olur. Çünkü ona göre Hân bir şahitliktir. Bize ve Şâfiî'ye göre liân bir yemindir. Yemini sahiholan herkesin zina iftirasında bulunup liân yapması da sahihtir. Erkek ve kadının mükellef olmalarının şart olduğunu (fukahâ) ittifakla kabul etmişlerdir.

Hadiste yer alan; "Hanımıyla birlikte bir adam buldu" ifadesi lanetleşmenin karı ve kocaya vacib olduğunun delilidir. Çünkü bu hususta erkekler arasında da, kadınlar arasında da herhangi bir tahsise gidilmemiştir. Liân âyeti de bu soruya cevap olarak nazil olmuş ve: "Eşlerine zina İsnad edip..." buyrularak eşler arasında bir tahsis yoluna gidilmemiştir. Malik ile Medineliler de bu görüştedirler. Şâfiî, Ahmed, İshak, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr'in de görüşleri budur.

Aynı şekilde liân nikâhın feshedilmesini gerektirdiğinden bu yönüyle talâka benzemektedir. Dolayısıyla talâk yapması câiz olan herkesin liân yapması da câiz olur. Liân ise yapılan yeminlerden ibarettir, şahitlik değildir. Nitekim söz söyleyenlerin en doğrusu olan yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bizim şahitliğimiz o iki kişinin şahadetinden elbette daha doğrudur." (el-Mâide, 5/107) Burada "şahitlik" yemin anlamındadır. Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"Münafıklar sana geldiklerinde dediler ki: 'Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah'ın Rasûlüsün.'" (el-Munafikun, 63/11) Daha sonra ise:

"Onlar yeminlerini kalkan edindiler." (el-Munafikun, 63/2) diye buyurmaktadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da; "Şayet yeminler olmasaydı, ben ona ne yapacağımı bilirdim. " Hadisin, ikinci âyetin tefsiri 13. başlıkçı gösterilen kaynaklarına bakınız, diye buyurmaktadır,

es-Sevrî ve Ebû Hanîfe'nin getirdikleri delillere gelince; bu deliller ayakları üstünde durabilecek kadar güçlü değildir. Bunlardan birisi Amr b. Şuayb'in babasından, onun dedesi Abdullah b. Amr'dan gelen rivâyettir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki: "Dört kişi arasında lanetleşme yoktur: Hür ile cariye arasında liân yoktur. Hür kadın ile küle arasında liân yoktur. Müslüman ile yahudi kadın arasında liân yoktur. Müslüman ile hristiyan kadın arasında liân yoktur." Bunu Darakutnî hepsi de zayıf olan çeşitli yollardan rivâyet etmektedir, Darakutnî, III, 163, râvilerinden Osman b. Abdurrahman'ın, İıadİNİ metruk bir râvî" olduğunu kaydetmektedir.

İki İmâm el-Evzaî ve İbn Cüreyc, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden, dedesinin sözü olarak rivâyet etmekte olup, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)a merfu olarak nisbet etmemektedirler. Dârakutni, III, 164. Hadis ile ilgili Ebû't-Tayyib Muhammed Abâdinin ÎVliA'inde: "bu mevkuf rivâyetin dahi sitbûuı tanışılır" denilmektedir.

Kıyastan da şunu delil göstermişlerdir: Kocalar yüce Allah'ın:

"Kendilerinden başka şahitleri olmayanların" âyetinde şahidler arasından istisna edildiklerinden; ancak şahitliği câiz olan kimselerin Iânetleşmeleri icab etmektedir. Aynı şekilde şayet bu bir yemin olsaydı, defalarca tekrarlanmazdı. Bunun tekrarlanmasındaki hikmet ise sayı itibariyle zinada aranan şahitler sayısının yerini cutmasıdır.

Biz deriz ki: Bu iddia kasame yemini ile çürütülebilir, çünkü kasame yemini icmâ' İle şahitlik olmamakla birlikte defalarca tekrarlanır. Tekrarlanmasındaki hikmet ise namus ve kanların vebalinin büyüklüğüdür. İbnu'l-Arabî der ki: Liânın yemin olup şahitlik olmadığının ayırıcı ölçüsü şudur: Koca iddiasını ispatlamak ve kendisini azaptan (cezadan) kurtarmak için, kendi nefsi için kendisi lehine yemin eder. Herhangi bir kimsenin kalkıp "şeriatte şahit başkası aleyhine hüküm gerektirecek sözlerle kendisi hakkında ve kendi adına şahitlik eder" iddiasında bulunması mümkün müdür? Böyle bir şey aslı (nastan dayanağı) itibariyle (delil olmaktan) uzaktır, kıyas yoluyla da buna benzer bir hükme varılamaz.

6- Dilsizin. Lanetleşmesi:

İlim adamları dilsizin lanetleşmesi hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik ve Şâfiî lanetleşir derler. Çünkü dilsiz bir kimse, -ne dediği anlaşıldığı takdirde- talâkı, ziharı ve îlâsı sahih olan kimselerdendir. Ebû Hanîfe: Lanetleşmez demiştir, çünkü dilsiz, şahitlik yapmaya ehil kimselerden değildir. Zira konuştuğu takdirde lanetleşmeyi kabul etmeyebilir. O halde bizim ona haddi uygulamaya imkânımız olmaz. Bu anlamdaki açıklamalar ve buna dair deliller daha Önce Meryem Sûresi'nde (19/29-33. âyetler, 5- başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.

7- Daha Sonra Evlendiği Hanımına Liân Yapabilir mi?

İbnu'l-Arabî dedi ki: Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre âyet umumîdir. O bakımdan o şöyle demektedir; Adam kendisiyle evlenmeden önce eşine zina ettiği iftirasında bulunacak olursa, onunla lanetleşir. Ancak o bu görüşü ileri sürerken yüce Allah'ın:

"Muhsan hanımlara iftira edenler" âyetinin muhtevasını unutmuş görünmektedir. Bu durumda koca, henüz daha evli değilken kadının zina ettiği iftirasında bulunmuştur. Liân, ancak nesebi de ilgilendiren bir zina iftirası hakkında söz konusudur. Bu ise nesebi ilgilendirmeyen bir zina İftirasında bulunmuştur. O bakımdan tıpkı yabancı bir kadına zina isnadında bulunması halinde olduğu gibi, bu da lânetleştirmeyi gerektirmez.

8- Boşamadan Sonra Zina İsnadında Bulunmak:

Hanımını boşa diktan sonra zina iftirasında bulunacak olursa, duruma bakılır. Eğer ortada kocanın, kendisinden olmadığını ileri sürdüğü bir neseb yahut bir hamilelik bulunup onunla alakası olmadığını ortaya koymak istiyorsa lanetleşir, aksi takdirde lanetleşemez.

Osman el-Bettî dedi ki: Hiçbir şekilde lanetleşemez, çünkü böyle bir kadın zevce değildir.

Ebû Hanîfe dedi ki: Her iki halde de la neti eşmez, çünkü zevce değildir.

Ancak az önce sözünü ettiğimiz şekilde hanımı henüz olmadan önce iftira dolayısıyla lanetleşmeyi kabul etmesi ile bu, bir çelişkidir. Daha doğrusu bu durumda lanetleşmesi daha uygundur. Çünkü nikâh önceden vardı ve o kendisine katılacak bir nesebi reddedip onunla ilgisinin olmadığını ortaya koymak istemektedir. Dolayısıyla lanetleşme kaçınılmaz bir şeydir. Eğer ortada beklenilen bir hamilelik ve kendisine taalluk edeceğinden korkulan bir neseb bulunmuyorsa, lanetlenmenin bir faydası yoktur. Ne diye lanetleşme hükmünü vermektedir. Bu durumda zina isnadı katıksız bir iftira olup yüce Allah'ın;

"Muhsan hanımlara İftira edenler..." âyetinin genel çerçevesi içerisine girmektedir. Buna göre böyle birisine had uygulamak icab eder ve açıkça tutarsızlığı dolayısıyla el-Betrî'nin söylediği de çürütülmüş olur.

9- İddetin Bitiminden Sonra Koca İle Hanımı Arasında Lanetleşmenin Yapılabileceği Yer:

İddetin bitiminden sonra koca ile önceki hanımı arasında yalnızca tek bir meselede lanetleşme yapılabilir. O da kocanın hanımının yanında değil iken gıyabında bir çocuk doğurmuş olması ve onun durumdan haberdar olmayarak onu boşayıp iddetinin bu haliyle sona ermesidir. Daha sonra koca gelip de bu çocuğun kendisinden olmadığını söyleyecek olursa, bu noktada iddetten sonra eski karısıyla lanetleşebilir. Aynı şekilde karısının vefatından sonra gelip de çocuğun kendisinden olmadığını söyleyecek olursa, iddetin geçişinden sonra kadın ölmüş olmakla birlikte, kendi kendisine (yalnız başına) lanetleşir. Karısına mirasçı olur. Çünkü aralarında ayrılık meydana gelmeden önce ölmüş bulunmaktadır.

10- Hamile Kadın İle Doğumdan Önce Lânetleşilir mi?

Koca hamileliğin kendisinden olmadığını iddia edip bu husus şartlarına uygun şekilde gerçekleşecek olursa, doğumdan önce de lanetleşebilir. Şâfiî de bu görüştedir.

Ebû Hanîfe ise: Ancak doğum yaptıktan sonra lanetleşebilir; çünkü gebelik diye zannedilen husus, herhangi bir hastalığın sebebi de olabilir, demektedir.

- Bizim açık delilimiz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın doğumdan önce lanetteşmeyi kabul ettiği ve şöyle buyurduğudur: "Eğer şu şekilde çocuk doğurursa, o babasına aittir. Eğer böyle bir çocuk doğurursa, filana aittir." Çocuk, Peygamberin belirttiği hoşlanılmayan vasıflarda dünyaya geldi.

11- Arka Yoldan İlişki İsnadında Lânetleşme Gerekir mi?

Hanımını arka yoldan başkasıyla ilişki kurmakla itham ettiği takdirde lânetleşir. Ebû Hanîfe: Lânetleşmez, demiştir. O, bunu Lût kavminin ilişkisinin haddi gerektirmediği kaidesine binâen söylemiştir. Ancak bu yanlıştır, çünkü böyle bir iftira da başlı başına bir musibettir ve yüce Allah'ın:

"Eşlerine zina edip... " âyetinin genel kapsamı içerisine girmektedir. Daha önce el-A'raf Sûresi (7/80. âyet, 2. başlıkta) ve el-Mu'minun Sûresinde (23/10-11. âyetler, 7. başlıkta) bundan dolayı haddin gerektiğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

12- Bir Kişi Kendi Hanımına ve Kayınvalidesine Zina İsnad Ederse:

İbnu'l-Arabî dedi ki: Bu adamın (Ebû Hanîfe'nin) garib kanaatlerinden birisi de şudur: Koca hanımının ve annesinin zina ettiğini ileri sürer de anne dolayısıyla kendisine had uygulanacak olursa, kız dolayısı ile ona had uygulanmaz. Şayet kızı dolayısıyla lanetlenirse, annesi dolayısıyla uygulanması gereken had düşmez. Ancak bu görüşünün açıklanabilir bir tarafı yoktur ve ben bu hususta onların nakledilen bir rivâyetlerini de görmedim. Bu son derece yanlış bir iddiadır. Çünkü o aynı zamanda eşi olan kız hakkında annenin haddi dolayısıyla âyetin umumunu tahsis ederken herhangi bir rivâyete ve kıyasını esas aldığı herhangi bir asla dayanması da söz konusu değildir.

13- Hanımının Zina Ettiğini İleri Sürdükten Sonra Hanımı Lânetleşmeden Önce Zina Edecek Olursa:

Bir kimse, hanımının zina ettiğini ileri sürdükten sonra, lânetleşmeden önce zina edecek olursa (kocaya) ne had gerekir, ne de lânetleşme. Ebû Hanîfe, Şâfiî ve ilim ehlinin çoğunluğu da böyle demiştir.

es-Sevrî ve el-Müzeni ise iftira edenden had sakıt olmaz demişlerdir. İftiraya maruz kalanın iftiradan sonra zina etmiş olması daha önceki muhsan oluşuna bir halel getirmez ve bu, ihsanı ortadan kaldırmaz. Çünkümuhsanlıkve iffetin göz önünde bulundurulacağı vakit iftira halidir, ondan sonrası değil. Nitekim bir müslümana iftira edip zina ettiğini söyledikten sonra, iftiraya maruz kalan kimse bu iftiraya maruz kaldıktan sonra ve iftira edene had uygulanmasından önce, irtidad edecek olursa, iftira edenden had düşmez. Aynı şekilde bütün hadler uygulanması gereken vakitlerinde göz önünde bulundurulurlar, uygulanma vaktindeki durum değil.

Bizim delilimiz şudur: Lânetleşmeden ve haddin uygulanmasından önce öyle bir husus ortaya çıkmaktadır ki, eğer bu baştan beri mevcut olsaydı, lânetleşmenin sıhhatini ve haddin vücubunu engellerdi. İkinci halde de bunun ortaya çıkması aynı şeydir. Nitekim bir kimse zahiren adaletli olan iki şahit tutacak olsa, hakim de onların zina etmek, içki içmek gibi bir fiil İşledikleri için, fasıklıkları ortaya çıkıncaya kadar şahitlikleri gereğince hüküm vermeyecek olursa (bu durumun ortaya çıkışından sonra) hakimin onların, o husustaki şahitlikleri ile hüküm vermesi câiz değildir. Aynı şekilde iffet ve muhsan oluşa dair hüküm de zahire bakılarak tesbit edilir, kat'î ve yakîn bir kanaat göz önünde bulundurulmaz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştur: "Mü’minin sırtı koruma altındadır." Dolayısıyla katî bir delil bulunmadıkça iftira edene had uygulanmaz. Başarı Allah'tandır.

14- Bir Kimse Hamile Kalmayacak Kadar Yaşlı Olan Hanımına Zina İftirasında Bulunacak Olursa:

Bir kimse hamile kalmayacak kadar yaşlanmış karısına zina isnadında bulunacak olursa lânetleşirler. Erkek kendisine uygulanacak haddi, kadın da kendisine gelecek olan azâbı defetmek için lanetlesin Şayet hamile kalmayacak kadar küçük yaşta olursa, bu sefer erkek, üzerinden haddi defetmek için lânetleşir, kadın lânetlegmez. Çünkü ikrar edecek olursa, ona herhangi bir ceza uygulanmaz. İbnu'l-Mâcişûn der ki: Buluğ yaşına gelmemiş olana iftira eden kimseye had uygulanmaz. el-Lahmî der ki: Buna göre hamile olmayacak kadar küçük kadının kocasının lânetleşme yükümlülüğü de yoktur.

15- Birisi Koca Olmak Üzere Dört Kişi Bir Kadının Zina Ettiğine Dair Şahitlik Ederlerse:

Dört kişi bir kadının zina ettiğini söyleyip, bu dörtten birisi kadının kocası ise koca lânetleşir, diğer üç şahide de had cezası vurulur. Şâfiî'nin iki görüşünden birisi budur, ikinci görüşe göre ise bunlara had uygulanmaz.

Ebû Hanîfe der ki: Eğer koca ile birlikte üç kişi baştan şahitlik ederse, şahitlikleri kabul edilir ve kadına had cezası uygulanır. Bizim delilimiz yüce Allah'ın:

"Muhsan hanımlara iftira edenler..." (6. âyet) âyetidir. Bu âyet ta yüce Allah muhsan bir kimseye iftira edip de dört şahit getiremeyen kimseye had cezası uygulanacağını haber vermektedir. Bu âyetin zahiri iftira eden kimsenin dışında dört tane şahidin getirilmesini gerektirmektedir. Koca ise hanımına iftira eden bir kimsedir. Dolayısıyla o da şahitlerden birisi olmaktan çıkmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

16- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını İddia Etmeyecek Olursa:

Koca, hanımının hamile olduğunu görüp de onun kendisinden olmadığını söylemeyecek olursa, artık sustuktan sonra onu tekrar reddetme hakkı kalmaz. Şureyh ile Mücahid: Ebediyyen o çocuğu reddetme hakkına sahiptir, demişlerdir. Ancak bu bir hatadır, çünkü hamileliği öğrendikten sonra susması, onun kendisinden olduğuna rıza göstermesi demektir, Tıpkı önce çocuğun kendisinden olduğunu ikrar edip daha sonra onu nefyetmesi gibidir. O durumda onun bu nefyi kabul edilmez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

17- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını Söylemeyi Gerekçeye Bağlı Olarak Erteleyecek Olursa:

Koca, karısının hamileliğinin kendisinden olmadığını İleri sürmeyi doğum yapıncaya kadar erteler ve: Ben bunun ileride boşalacak bir kist olacağını yahut ta düşük yaparak böylelikle iftiradan kurtulmuş olacağımı ümit ediyordum, diyecek olursa, doğumdan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söylemesi mümkün belirli bir süresi var mıdır ve bu süreyi geçirecek olursa bu İmkân ortadan kalkar rru? Bu hususta görüş ayrılığı vardır.

' Biz (Mâlikîler) deriz ki: Şayet o, üç gün geçinceye kadar mazeretsiz olarak susarsa, o çocuğun kendisinden olduğuna razı demektir ve o çocuğun kendisinden olmadığını ileri süremez. Şâfiî de bu görüştedir. Yine Şâfiî şöyle demiştir: Adet olduğu üzere hakimin huzurunda imkân bulmakla birlikte, çocuğun kendisinden olmadığını söylemeyecek olursa, artık bundan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söyleme hakkı kalmaz.

Ebû Hanîfe: Ben bu hususta herhangi bir iddete itibar etmiyorum, demektedir, Ebû Yûsuf ile Muhammed: Bu hususta nifâs (lohusalık) müddeti olan kırk günlük bir süre muteberdir, demişlerdir.

İbnu'l-Kassar der ki; Görüşümüzün delili şudur: Babanın kendi çocuğunun, kendisinden olmadığını söylemesi haramdır. Kendisinden olmayan bir çocuğun kendisinden olduğunu söylemesi de haramdır. O bakımdan bu çocuğun kendisinden olmadığını söylemesinin câiz olup olmadığı hususunda gereği üzere düşünüp taşınabilmesi için ona genişlik tanımak kaçınılmaz bir şeydir. Bu süreyi üç gün olarak belirlememizin sebebi çokluğun ilk sınırı, azlığın da son sının oluşundandır. Nitekim el-Mûsarrat (diye bilinen memeleri bağlandığı için, memeleri sütle dolmuş koyun, inek, dişi deve vs.)nin durumunun tecrübe edilebilmesi için tanınan süre de üç gündür. Burada da bu sürenin öylelikle tanınması gerekir.

Ebû Yûsuf İle Muhammed'in kabul ettikleri süreyi (mesela) doğum ve süt emzirme süresine tercih etmeyi haklı kılacak herhangi bir sebeb yoktur. Çünkü bu konuda onların lehine şeriatte herhangi bir şahit bulunmamaktadır. Biz ise bu hususta şeriatte musarrat için l,anınan sürede bir şahit zikretmiş bulunmaktayız.

18- Birisine Harf Ziyadesi ya da Eksiği ile "Zinakâr" Demek:

İbnu'l-Kassar der ki: Bir kadın kocasına ya da yabancı birisine: Ey zaniye (erkeğe zani, kadına zaniye denilir) diyecek olursa, aynı şekilde yabancı bir erkek, yabancı bir erkeğe böyle hitab edecek olursa, bu hususta bizim mezhebimize mensub ilim adamlarının herhangi bir ifadelerinin bulunduğunu bilmiyorum. Ancak kanaatime göre böyle bir söz kazf olur ve bunu söyleyene de had uygulanır, çünkü böyle diyen bir kimse bununla bir harf ziyade söylemiş olmaktadır. Şâfiî ile Muhammed b. el-Hasen de böyle demiştir. Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf derler ki: Bu söz kazf olmaz. (Hanefi mezhebi İmâmları) ittifakla derler ki: Karısına ("ya" eksiği ile) ey zani diyecek olursa, bu bir kazftir. Bunun erkek hakkında kazf oluşunun delili ise şudur: Şayet hitabtan manası anlaşılıyor ise hükmü de sabit olur. İster bu Arapça almayan bir lafızla söylensin, ister Arapça söylensin. Nitekim bir kimse kadına (erkeğe hitab olan kip ile:) sen zina ettin diyecek olursa, bu dahi kazf olur. Çünkü bunun manası bu lâfızdan anlaşılmaktadır, Ebû Hanîfe İle Ebû Yûsuf’un lehine delil şudur: Yüce Allah'ın:

"Bir kısım kadınlar... dediler." (Yusuf, 12/30) âyetinde kadınlar hakkında müzekker kipin kullanılması uygun olduğuna göre, bir kimsenin bir kadına "(erkeğe hitab olan şekliyle): ey zani" demesinin kazf olması da uygun düşmektedir. Ancak müzekker fiilin önceden gelmesi halinde müennes olarak kullanılması câiz olmadığından dolayı, müennes kip ile ona hitab etmesinin bir hükmü olmaz. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

19- Fasit Nikâhla Nikâhlandığı Zevcesi ile Liân Olur mu?

Fasit nikâh ile nikâhlı zevcesi ile liân yapar. Çünkü o kadın ile ilişki kurmuş bulunmaktadır ve bu durumda neseb ona ilhak edilir. O bakımdan bu hususta liân da söz konusu olur.

20- Koca Lânetleşmeyi Kabul Etmeyecek Olursa:

Koca lânetleşmeyi kabul etmeyecek olursa, hükmün ne olacağı hususunda farklı görüşler vardır. Ebû Hanîfe der ki: Ona had uygulanmaz, çünkü yüce Allah, yabancı İçin haddi, koca için Hânı öngörmüştür. Yabancı kimsenin iftirası halinde liân söz konusu olmayacağına göre, koca hakkında da had söz konusu olmaz. Ancak lânetleşmeyi kabul edinceye kadar hapse atılır. Çünkü hadler kıyasa başvurmak suretiyle ertelenemez.

Malik, Şâfiî ve fukahânın çoğunluğu şöyle demektedirler: Koca lânetleşmeyi kabul etmeyecek olursa, ona had uygulanır. Çünkü yabancı için şahitler ne ise, onun İçin iftiradan uzak olduğunu ortaya koymakta laneti eşmek odur. Eğer yabancı bir kimse şahit getirmeyecek otursa ona had uygulanır. Lânetleşmeyecek olursa kocanın hükmü de bu olmalıdır. el-Aclânî ile İlgili hadiste buna delâlet eden hususlar vardır. Çünkü o hadiste el-Aclânî'nin şöyle dediği kaydedilmektedir: "Eğer susarsam, beni öfkelendiren bir hususa rağmen susmuş olacağım. Eğer öldürürsem öldürüleceğim, konuşursam bana sopa cezası uygulanacak."

21- Şahitleri ile Birlikte Kocanın Lânetleşme Hakkı Var mıdır?:

Yine ilim adamları kocanın şahit getirmekle birlikte lânetleşme hakkı olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik ile Şâfiî der ki: Şahitleri ister olsun, ister olmasın lânetleşir. Çünkü şahidlerin, haddi bertaraf etmenin dışında herhangi bir etkileri yoktur. Çocuğun kendinden olmadığını İleri sürmek ve bunu kabul etmemek için de lânetleşme kaçınılmaz bir şeydir.

Ebû Hanîfe ve mezhebine mensub ilim adamları şöyle derler: Kocanın lânetleşmesi kendisinden başka şahitlerinin bulunmadığı halde söz konusudur. Çünkü yüce Allah:

"Kendilerinden başka şahitleri olmayanların herbirisinin şahitliği..." diye buyurmaktadır.

22- Lânetleşmeye Önce Kim Başlar:

Lânetleşmeye, yüce Allah'ın âyetinde öncelikle kendisinden söz ettiği kimse olan koca başlar. Bunun sonucunda koca kendisine uygulanacak iftira cezasını önlemiş ve çocuğun kendisinden olmadığını bildirmiş olmaktadır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya delil getirirsin yahut da sırtına bir had uygulanacaktır."

Şayet kocadan önce kadının başlaması istenecek olursa câiz olmaz. Çünkü bu yüce Allah'ın zikrettiği sıranın aksine olur. Ebû Hanîfe, câiz olur demiştir, ancak bu batıldır. Çünkü Kur'ân'ın zahirine muhaliftir, Ayrıca bu hususta onun dayandığı bir esası olmadığı gibi, mana itibariyle de görüsünü güçlendirecek bir taraf yoktur. Bilakis mana bizi desteklemektedir, çünkü kadın iânetleşmeye başladığı takdirde o sabit olmamış bir şeyi reddetmiş olur ki; bunun da açıklanabilir bir tarafı yoktur.

23- Lûnetleşme Keyfiyeti:

Lânetleşme keyfiyetine gelince; hakim lânetleşecek kocaya şöyle der: Deki: Allah adına şahitlik ederim ki, ben bu kadını zina ederken gördüm. Zina eden erkeğin fercini, onun fercinde sürmedanlıktaki sürme mili gibi gördüm ve onu gördükten sonra ben onunla ilişki kurmadım. Dilersen şöyle de diyebilirsin: Yemin olsun ki bu kadın zina etti ve onun zinasından sonra da ben onunla bir ilişki kurmadım. Bu iki lâfızdan dilediği herhangi birisini dört defa tekrarlar. Şayet bu lâfızlar hakkında veya herhangi birisinde yemin etmekten kaçınacak olursa, ona had uygulanır.

Şayet hamileliğin kendisinden olmadığını ileri sürecek olursa şöyle der: Allah adına şahitlik ederim ki, ben onun hamile olup olmadığını anlamak için ondan uzak'durdum ve ondan sonra da onunla ilişki kurmadım ve bu hamilelik benden değildir, diyerek ona işaret eder. Bu hususta da dört defa yemin edip bu yeminlerin herbirisinde: Onun aleyhine söylemiş olduğum bu sözümde şüphesiz ki ben doğru söyleyenlerdenim, Daha sonra beşincisinde de: "Eğer yalan söyleyenlerden isem Allah'ın laneti üzerime olsun" der. İsterse: Eğer onun hakkında söylediğim hususlarda yalan söylüyor isem... da diyebilir.

Koca bunları söylediği takdirde ona had uygulanmaz ve çocuğun da kendisinden olmadığı sabit olur. Koca lânetleşmesini bitirdikten sonra kadın kalkar ve Allah adına dört defa yemin eder. Bu yeminlerinde: Allah adına şahitlik ederim ki o yalancıdır. Yahut; o benim aleyhime ileri sürdüğü iddia ve söz konusu ettiği hususlarda yalan söyleyenlerdendir, der. Şayet hamile ise: Ve şüphesiz benim bu gebeliğim ondandır, der. Sonra da beşincisinde:

Eğer o doğru söyleyen birisi ise, Allah'ın gazabı üzerime olsun; ya da: Eğer bu söylediği sözlerinde doğru söyleyenlerden ise... der.

Zina iftirası dolayısı ile lânetleşmeyi vacib kabul edenlere göre bu dört şahitlikten herbirisinde: Allah adına şahitlik ederim ki, şüphesiz ki ben filan kadın hakkındaki zina iddiamda doğru söyleyenlerdenim, der. Beşincisinde ise: Eğer onun hakkında iddia ettiğim zina hususunda ben yalan söylüyor isem Allah'ın laneti üzerime olsun. Kadın da der ki: Allah adına şahitlik ederim ki, o bana isnad ettiği zina hususunda yalan söyleyen birisidir. Beşincisinde de: Eğer o bana isnad etmiş olduğu zina hususunda doğru söyleyen birisi ise Allah'ın gazabı üzerime olsun, der.

Şâfiî der ki: Lânetleşen kişi; Ben eşim, filanın kızı filana isnad ettiğim zina iddiasında doğru söyleyenlerden olduğuma dair Allah adına şahi'lik ederim, der ve eğer hazır bulunuyor ise ona işaret eder. Bu sözlerini dört defa tekrarlar. İmâm (halife, hakim) ona öğüt verir, yüce Allah'ı hatırlatır ve ona der ki: Eğer doğru söylemiyor isen, Allah'ın lanetine uğrayacağından korkarım. Şayet bu lânetleşmeye devam etmek istediğini görür ise birisine eliyle ağzını kapatmasını ister ve şöyle demesini emreder: Senin: Eğer yalancılardan isem Allah'ın taneli üzerime olsun, sözlerini söylemen lanetin senin üzerine inmeni gerektirir. Şayet yine kabul etmeyecek olursa onu bırakır ve şu sözleri söyler: Eğer ben filan kadına İsnad ettiğim zina iddiasında yalan söyleyenlerden isem, Allah'ın laneti üzerime olsun.

Şâfiî bu hususta Ebû Dâvûd'un, İbn Abbâs'tan naklettiği rivâyeti delil göstermektedir. Buna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) lânetleşen karı-kocaya lânetleşmelerini emrettiği esnada bir adama da, beşinci yemini yapacağı sırada elini ağzına koymasını emredip: Bu (lanetin sana gelmesini) gerektiricidir, demiş olmasını delil göstermektedir. Ebû Dâvûd, Talâk 27, hadis no: 2256'da; bu hatırlatmaların yapıldığı zikredilmekte ise de, ağızlarının birisi tarafından kapatıldığına dair bir ifade geçmemektedir.

24- İsmini Zikrettiği Bir Adam ile Karısının Zina Ettiğini Söyleyenin Hükmü:

İlim adamları ismen zikrettiği bir adam ile zina ettiğini söyleyerek, karısına zina isnad eden kimseye had uygulanıp uygulanmayacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik der ki: Karısı dolayısıyla liân yapması gerekir. Zina ettiğini söylediği adam dolayısıyla da ona had uygulanır. Ebû Hanîfe de böyle demiştir, çünkü bu sözleriyle zina iftira etmek zorunda olmadığı bir kimseye zina isnadında bulunmuş olmaktadır.

Şâfiî: Ona had gerekmez, demektedir, çünkü yüce Allah karısının zina ettiğini söyleyen bir kimseye: "Eşlerine zina isnad edip..." âyeti ile sadece bir haddin uygulanmasını öngörmüş ve muayyen bir kimsenin ismini zikreden ile zikretmeyen arasında herhangi bir ayırım gözetmemiştir, el-Aclanî de karısının Şerik ile zina ettiğini söylediği gibi, Hilal b. Ümeyye de aynı şekilde söylemiş ve bunlardan herhangi birisine ayrıca had uygulanmamıştır. İbnu'l-Arabî der ki: Kur'ân-ı Kerîm'in zahiri bizim lehimizedir, çünkü yüce Allah yabancı bir kimse ile zevceye zina iftirasında bulunma ile ilgili haddi mutlak olarak zikretmiş, daha sonra zevceye zina isnadı dolayısıyla hadden liân ile kurtulacağı hususi hükmünü getirmiştir. Yabancılara zina isnad etme hükmü ise âyetteki mutlak hal ile kalmıştır. Şerik dolayısıyla el-Aclânî'ye ve Hilal'e had uygulanmayışının sebebi ise, Şerik'in böyle bir talepte bulunmayışıdır. Kazf haddi de gerek bizim, gerek onların icmaı ile ancak mağdur tarafın talebinden sonra İmâm tarafından uygulanır.

25- Liânın Yapılacağı Yer:

Lânetleşen iki kişi lânetleşmelerini bitirdikten sonra ayrılırlar ve onların herbirisi caminin, diğerinin çıktığı kapıdan farklı bir kapısından çıkar. İkisinin de aynı kapıdan çıkmalarının lanetlenmelerine bir zararı olmaz.

Laneti eşmenin ancak sultanın yahut da onun yerini tutan bir hakimin huzurunda ve cuma namazının kılındığı bir camide yapılacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Kimi ilim adamları lânetleşmenin ikindi namazından sonra camide yapılmasını müstehab kabul etmiştir.

Hristiyan olan bir kadın, müslüman kocası ile kendisinin tıpkı müslüman kadının laneti eşeceği gibi, kilisesinin ta'zim edeceği bir yerinde laneti esir.

26- Lânetleşmenin Sonucu Olan Hükümler:

Malik ve mezhebine mensub ilim adamları derler ki: Lânetleşme tamam oldu mu lânetleşen kişiler artık birbirlerinden ayrılırlar. Ebediyyen bir daha bir araya gelemezler, biri diğerinden miras alamaz. İster bir kocayla evlenmeden önce, ister sonra bir daha tekrar kocanın o kadına dönmesi de helâl olmaz. el-Leys b. Sa'd'ın, Züfer b. el-Huzeyl'in ve el-Evzaî'nin görüşü de budur.

Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasan ise der ki: Hakim onları birbirlerinden ayırmadığı sürece lânetleşmeyi bitirmelerinden sonra birbirlerinden ayrılmış olmazlar. es-Sevri de bu görüştedir. Çünkü İbn Ömer şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) lânetleşen kimseleri birbirinden ayırmıştır. Buhârî, Tefsir 24. sûre 4; Ebû Dâvûd, Talâk 27; Dârimi, Nikâh 39. İbn Ömer bu sözleriyle ayırma işini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)a izafe etmiştir. Diğer bir delilleri de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın; "Senin onun aleyhine bir yolun yoktur" Buhârî, Talâk 33, 53; Müslim, Liân 5; Ebû Dâvûd, Talâk 27; Nesâî, Taiük 44; Müsned, U, 11. âyetidir

Şâfiî de der ki: Koca şahitliği ve laneti eşmeyi tamamladıktan sonra artık karısının onunla evlilik bağı kesilmiş olur. Karısı ister lânetleşsin, ister lânetleşmesin. (Şâfiî) der ki: Kadının lânetleşr ıesi sadece kendine haddin uygulanmasını önlemek içindir, başka bir sebebi yoktur. Onun lânetleşmesinin aradaki evlilik bağının sona ermesinde herhangi bir katkısı olmaz. Erkeğin lanetlenmesi, çocuğun kendisinden olmadığını ortaya koyduğuna ve erkeğin üzerinden haddi kaldırdığına göre; aradaki evlilik bağı da sona erer.

Osman el-Bettî ise lanetlenmenin, koca ayrıca karısını boşamadıkça aradaki evlilik bağına bir eksiklik getirdiği görüşünde değil idi. Böyle bir görüşü ondan önce Ashab-ı Kiram'dan herhangi bir kimse ifade etmiş değildir. Bununla birlikte el-Bettî lânetleşen kocanın lânetleşmeden sonra karısın) boşamasını müstehab kabul etmiş, bundan önce müstehab kabul etmemiştir. Bu da ona göre lânetleşmenin yeni bir hüküm ihdas etmiş olduğunun delilidir. Osman'ın aynı görüşünü -et-Taberî'nin naklettiğine göre- Cabir b. Zeyd de ifade etmiştir. Bu görüşü el-Lahmî, Muhammed b. Ebi Sufra'dan da nakletmektedir. (Mâlikî) mezhebin(in) meşhur olan görüşü ise lânetleşmenin bizzat tamamlanması ile birlikte birbirlerinden ayrılmalarının gerçekleşeceği şeklindedir. Bu görüşün sahipleri şunu delil gösterirler: Yüce Allah'ın kitabında erkek veya kadının lânetleşmesi halinde ayrılığın gerçekleşmesini gerektirecek bir hüküm yoktur. Ayrıca Uveymir de: Eğer onu yanımda tutacak olursam, ona yalan söylemiş olurum, demiş ve onu üç defa boşamıştır. Ona: Böyle bir söz söylemene gerek olmadığı halde niye böyle bir söz söyledin, çünkü sen lânetlegmekle onu boşamış oldun, dememiştir.

Meşhur olan görüşünde Malik'in ve ona muvafakat edenlerin lehine delil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın: "Senin onun aleyhine herhangi bir yolun yoktur" diye buyurmuş olmasıdır. Bu ise onun lânetleşmenin tamamlanmasıyla birlikte, karısının aleyhine herhangi bir yolunun kalmamış olduğunu bildirmektedir, Onları birbirinden ayırması ise yeni bir hüküm değildir, o yüce Allah'ın aralarında emretmiş olduğu uzaklaşmanın yerine getirilmesinden ibarettir. Zaten tânetleşmenin sözlükteki anlamı da budur. Lânetleşmek, karşılsklı olarak uzaklaştırmak, birinin diğerini kovması anlamındadır.

27- Koca Lânetleşmeden Sonra Kendisinin Yalan Söylediğini İleri Sürerse:

İlim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre lânetleşen karı-koca bir daha ebediyyen nikâhtanamazlar. Şayet koca, daha sonra kendisinin yalan söylediğini söyleyecek olursa, ona had uygulanır ve çocuk onun nesebine katılır. Bununla birlikte karısı da ona ebediyyen bir daha geri dönmez. Uygulama, hakkında şüphe ve ihtilâfın söz konusu olmadığı bu sünnet üzere yapılagelmiştir.

İbnu’l-Münzir'in, Atâ'dan naklettiğine göre lânetleşen koca eğer lânetleşmeden sonra yalan söylediğini söyleyecek olursa, ona had uygulanmaz. Ancak onlar Allah'tan gelen bir lanet sebebiyle de birbirlerinden ayrılmış olurlar.

Ebû Hanîfe ve Muhammed de şöyle demektedirler: Yalan söylediğini bildirecek olursa, ona had uygulanır ve çocuk nesebine katılır. Bundan sonra da artık o da o kadına talib olacaklardan birisi olur, dilerse onu ister. Bu aynı zamanda Said b. el-Müseyyeb, el-Hasen, Saîd b. Cübeyr ve Abdu'l-Aziz b. Ebi Seleme'nin de görüşüdür. Derler ki; Çocuk onun nesebine katıldığı gibi artık nikâhlanması da onun için helâl olur. Çünkü bu İkisi arasında herhangi bir fark yoktur.

Çoğunluğun görüşüne delil, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın: "Senin onun -aleyhine bir yolun yoktur" hadisidir. Burada "kendi kendini yalanlama halin müstesna" diye buyurulmamıştır,

İbn İshak ve bir topluluk ez-Zührî'den şöyle dediğini rivâyet ederler: Sünnet, bu ikisi laneti eştikleri takdirde bunların birbirlerinden ayrılacakları ve ebediyyen bir araya gelemeyecekleri şeklinde uygulana gelmiştir.

Bunu Dârakutnî de rivâyet ettiği gibi, bunu Saîd b. Cübeyr yoluyla gelen merfû' bir hadis olarak da rivâyet etmiştir. Saîd b. Cübeyr'in, İbn Ömer (radıyallahü anh)dan, onun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)dan rivâyetine göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Lânetleşen iki kişi ayrıldıkları takdirde, ebediyyen bir daha bir araya gelemezler." Dârakutnî, III, 276

Ali ile Abdullah (b. Mes'ûd)un da şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: Sünnetin uygulanması şu ki: Lânetleşen kişiler bir daha bir araya gelemezler. Ali (radıyallahü anh)dan; "ebediyyen" kaydı da vardır. Dârakutnî, III, 276-7

28- Lânetleşmenin Gerçekleşmesi İçin Gerekli Unsurlar;

Lanetlenmenin dört hususa ihtiyacı vardır:

Lâfızların sayısı: Bu da az Önce geçtiği üzere dört defa şahitliktir.

Yer: Orada bulunulan yerdeki en şerefli bir mekâna gidilir. Eğer Mekke'de iseler rükün ile makam arasında, Medine'de iseler minberin yanında, Beytu'l-Makdis'te iseler malum kayanın yanında, şayet diğer şehirlerde bulunuyor iseler oranın mescidlerinde lânetleşirler. Eğer kâfir iseler ta'zimine inandıkları yerlere gönderilirler, yahudi iseler havrada, mecusi iseler ateş mabedinde, putperest gibi dinsiz kimseler iseler hakimin hüküm vereceği mecliste aralarında lânetleşirler.

Zaman: İkindi vaktinden sonradır.

İnsanların toplanması: Bu da dört ve daha fazla kişinin huzurunda yapılmasıdır.

Görüldüğü gibi lâfız ve insanların bir arada bulunması temel şartlar, zaman ve mekan ise müstehab şartlardır.

29- Lânetleşmede Ayrılığın Gerçekleşeceği Zaman ile İlgili Görüş Ayrılıklarının Etkisi:

Lânetleşenlerin birbirinden ayrılması ancak lânetleşmenin tamamlanmasıyla gerçekleşir, diyenlerin görüşüne göre lânetleşme tamamlanmadan önce taraflardan birisi Ölecek olursa, diğeri ona mirasçı olur.

Ayrılık ancak İmâmın (veya onun yerine bakanın) ayırması ile gerçekleşeceğini söyleyenlerin görüşüne göre; birisi bundan ve lânetleşmenin tamamlanmasından önce ölecek olursa, diğeri ona mirasçı olur.

Şâfiî'nin görüşüne göre kadın lanetlenmeden önce, taraflardan birisi ölecek olursa, biri diğerinin mirasçısı olamaz.

30- Lânetleşme Sonucu Meydana Gelen Ayrılık Nikâhın Feshedilmesi midir?

İbnu’l-Kassâr dedi ki: Bize göre lânetleşme dolayısıyla meydana gelen ayırma nikâhın feshi değildir. el-Müdevvene'de benimsenen görüş budur. Çünkü Hân ile meydana gelen ayrılığın hükmü, tıpkı talâk sonucu ayrılığın hükmü gibidir. Kendisi ile gerdeğe girilmemiş olan kadına mehrin yarısı verilir.

İbnul-Cellâb'ın Muhtesasında ise: Böyle bir kadına hiçbir şey verilmez. ' Bu görüşe göre; lânetleşme sonucu meydana gelen ayırmanın, fesholması gerekir.

10 ﴿