11

"Zulmedenler müstesnaleyhisselâmonra da kötü halini İyilikle değiştirene muhakkak Ben mağfiret ve rahmet ediciyim.

"Zulmedenler müstesna!" Bunun hazfedilmiş bir isimden istisna olduğu da söylenmiştir. Yani: Benim huzurumda rasûller korkmaz. Ancak onların dışında zulmeden kimseler korkar.

"Zulmedenler müstesna, sonra da kötü halini iyilikle değiştirene..." İşte böyle bir kimse korkar. el-Ferrâ' böyle açıklamıştır.

en-Nehhâs dedi ki: Bu muhal bir mahzuftan istisna yapılmıştır. Çünkü bu zikredilmemiş bir şeyden yapılmış bir istisnadır. Eğer böyle bir istisna câiz olsaydı: "Ben Zeyd müstesna, o kavmi vuruyorum" şeklindeki sözlerin; ben o kavmi vurmam, onların dişındakileri "Zeyd dışındakiler!" vururum demek de câiz olmalıydı. Bu ise beyan (açık seçik konuşma)ya aykırıdır ve anlamı bilinmeyen ifadeler kullanmaktır.

Yine el-Ferrâ''nın naklettiğine göre bazı nahivciler; istisna edatını "vav" anlamında kullanabilirler. Yani bir de zulmedenler (benim katımda korkmaz); demek olur. Şair şöyle demiştir:

"Herbir kardeş mutlaka kardeşinden ayrılır,

Yemin olsun ki (bu böyledir) hatta el-Ferkadân dahi."

en-Nehhâs dedi ki: İstisna edatının "vav" anlamında olması izah edilemez ve bu dilde hiçbir şekilde câiz olmaz. Diğer taraftan bu edatın anlamı "vav"dan çok farklıdır. Çünkü bir kimse; "Zeyd dışında kardeşlerin bana geldi" diyecek olursa, kardeşlerin kapsamına girdikleri hükmün dışına Zeyd çıkarılmış olur. Dolayısıyla bu istisna edatı ile "vav" arasında herhangi bir yakınlık bulunmamaktadır.

Âyet-i kerîme ile ilgili bir başka görüş daha vardır. O da buradaki istisnanın muttasıl bir istisna olmasıdır. Anlam da şöyle olur: Hiçbir kimsenin kendisini kurtaramadığı küçük günahları işlemek suretiyle peygamberler arasından zulmedenler müstesnadır. Ancak Zekeriya oğlu Yahya (selam ona) istisna olarak küçük günah işlememiştir. Ayrıca yüce Allah'ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz hakkında

"Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın..." (el-Feth, 48/2) âyetinde sözünü ettiği husus da müstesnadır. Bunu da el-Mehdevî zikretmiş olup en-Nehhâs tercih etmiş ve şöyle demiştir: Yüce Allah onlar arasından (belirtilen şekilde küçük günahla) isyan edenlere Allah korkusunun müyesser kılındığını bildiğinden dolayı onları istisna ederek şöyle buyurmuştur:

"Zulmedenler müstesna, sonra da kötü halini İyilikle değiştiren..." kimse; o korkar, Ben ona mağfiret etsem dahi.

ed-Dahhâk dedi ki: Bu âyeti ile Âdem ve Dâvûd (ikisine de selâm olsun)u kastetmektedir.

ez-Zemahşerî dedi ki: Âdem, Yûnus, Dâvûd, Süleyman, Yusuf'un kardeşleri gibilerinin yaptıkları kusurlar ile Mûsa (aleyhisselâm)'in Kıptî'yi indirdiği darbe ile öldürmesi bu kabildendir. Bir kimse dese ki: Tevbe ve mağfiretten sonra korkunun manası nedir? Ona şöyle cevap verilir: Yüce Allah'ı bilip tanıyanların hali budur. Onlar her zaman için masiyetlerinden ötürü korkarlar ve kalpleri titrer. Aynı şekilde onlar tevbelerinin kabul edilmesi için gerekli şartlardan yerine getirmemiş olabilecekleri bir takım şartlarının olmadığından da emin olmazlar. Dolayısıyla bu eksik şart(lar)ın yerine getirilmesinin isteneceğinden korkarlar.

el-Hasen ve İbn Cüreyc dedi ki: Yüce Allah, Mûsa'ya sen o canı öldürdüğün için Ben de seni korkuttum, demiştir.

el-Hasen dedi ki: Geçmişte peygamberler küçük günah işler ve bundan dolayı cezalandırılırlardı.

es-Sa'lebî, el-Kuşeyrî, el-Maverdî ve başkaları da şöyle demişlerdir: Buna göre burada istisna sahihtir, yani peygamberlerden, rasûllerden nübüvvet öncesi işlemiş oldukları küçük günahlar ile nefsine zulmeden kimseler müstesnadır. Mûsa, Kıptî'yi öldürmekten dolayı korkmuş ve bundan ötürü de tevbe etmişti.

Şöyle de denilmiştir: Peygamberler, peygamberlikten sonra küçük günahlardan da, büyük günahlardan da korunmuşlardır. Bu hususa dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/35. âyet, 13- başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

Derim ki: Birincisi daha doğrudur, çünkü onlar şefaat hadisinde de belirtildiği üzere kıyâmet gününde bu günahlarından sıyrılmış olacaklardır. Allah'a yakın kılınmış bir kimse (mukarreb) herhangi bir kusur işleyecek olursa, bu kusuru ona bağışlanmış olsa dahi, bu kusurun izleri kalıcıdır. Bu iz ve etki devam ettiği sürece korku da devam eder. Ancak bu korku cezalandırılma korkusu değil, ilahi azamet korkusudur. Sultan nezdinde günah işlediği zannolunan bir kimse, bu zan dolayısı ile içinde rahatsız edici bir duygu bulunur. Bu da ona duyulan güvenin saflığını bulandırır. Mûsa (aleyhisselâm) da o Fir'avun kavmine mensub kişiye karşı böyle bir davranışta bulunmuş, sonra Allah'tan mağfiret dilemiş ve kendi nefsine zulmettiğini itiraf etmişti. Yüce Allah da onun günahını bağışlamıştı. Bu bağışlanmadan sonra da:

"Rabbim, bana verdiğin nimet hakkı için artık günahkârlara arka çıkmam" (el-Kasas, 28/17) demişti. Ertesi gün bu sefer Fir'avun kavmine mensub bir başka kişi ile sınanmış, onu da yakalamak istemişti. Bu isteyişi ile birlikte de bir başka olay olmuştu. Ertesi gün bu şekilde sınanmasına sebeb ise onun: "Artık günahkarlara arka çıkmam" demiş olması idi. Böyle bir ifade ise kendisinin başlı başına bir güç sahibi olduğunu dile getirmektedir. Dolayısıyla o yakalamak isteyip de, bunu yapmayınca böyle bir irade ve kasıt gösterdiğinden dolayı cezalandırıldı. İsrail oğullarına mensub şahsı onun sırrını açığa vurmak suretiyle musallat kıldı. Çünkü İsrailoğullarından olan kişi Fir'avun kavmine mensub olan kimseyi yakalamaya hazırlandığını gördüğünde kendisini yakalamak istediğini zannetmiş, onun gizlediği sırrı açığa çıkartarak:

"Ey Mûsa, dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de mi Öldürmek istiyorsun ?" (el-Kasas, 28/19) demişti. Bunun üzerine Fir'avun kavmine mensub şahıs kaçmış ve İsrailoğullarına mensub şahsın Mûsa aleyhinde yaptığı açıklamayı Fir'avun'a bildirmişti. Bir gün Önce öldürülen şahsın durumu ise gizli kalmış ve kim tarafından öldürüldüğü bilinmemişti. Fir'avun durumu öğrenince, yakalanıp, öldürülmesi için Mûsa'nın ardından takipçiler gönderdi, Takip işi sıkılaştırıldı ve yolların başları tutuldu. Koşarak bir adam geldi ve:

"Ey Mûsa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında danışıyorlar." (el-Kasas, 28/20) dedi. Daha sonra da yüce Allah'ın bize haber verdiği şekilde Mısır'dan çıktı. İşte Mûsa (aleyhisselâm)'ın bu korkusu, bu olaydan ötürü olmuştu. Rabbi her ne kadar onu kendisine yakınlaştırmış, ona ikramda bulunmuş, onunla konuşmak için özellikle seçmiş ise de böyle bir suçun kalan izleri onun arkasına bakmadan kaçıp gitmesine sebeb teşkil etmişti.

11 ﴿