17Süleyman'ın cin, İnsan ve kuşlardan orduları huzuruna toplandı. Onlar topluca yol alır ve idare olunurlardı. Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: 1- Hazret-i Süleyman'ın Orduları: Şanı yüce Allah'ın: "Süleyman'ın... huzuruna toplandı" âyetindeki; "Toplandı" demektir. Hasretmek, toplamak demektir. Yüce Allah'ın: "Onları da hiçbirini bırakmaksızın mahşerde hasretmiş (toplamış) olacağız" (el-Kehf, 18/47) âyetinde de bu manadadır. İnsanlar Süleyman (aleyhisselâm)'ın ordusunun miktarı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Onun kışlasının yüze yüz fersah olduğu söylenmiştir. Bunun yirmibeşi cinlere, yirmibeşi insanlara, yirmibeşi kuşlara, yirmi beşi de vahşi hayvanlara aitti. Tahtalar üzerinde sırçadan bin odası vardı. Bunlarda da üçyüzü nikâhlı, yediyüzü de cariye olmak üzere toplam bin hanımı vardı. (En doğrusunu Allah bilir). İbn Atiyye dedi ki: Onun kışlası ve askerlerinin miktarı hususunda çokça ihtilaf edilmiştir. Ancak doğrusu şu ki; onun hükümdarlığı pek büyüktü, yeryüzünü doldurmuştu. Yeryüzünün bütün sakin bölgeleri ona boyun eğmişti. "Onlar topluca yol alır ve idare olunurlardı." Yani öndekileri, sondakilere göre yürütülür ve ileri gitmekten alıkonulurlardı. Katâde dedi ki: Herbir sınıfın rütbeleri, oturacakları yerler ve yürüdükleri vakitde yeryüzünde belirli amirleri vardı. "Yol alır ve idare olunurlardı" kökünden olmak üzere; "Onu alıkoydum, önledim" demektir. Savaşta (.........) ise, ileri gidenleri hizaya sokan saflarla görevli kimse demektir. Muhammed b. İshak, Ebubekir (radıyallahü anh)'ın kızı Esma (radıyallahü anha)'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -Mekke'nin fethedildiği günü- Zû Tava'da vakfe yaptığında Ebû Kuhafe -ki o sıralarda gözleri kör olmuştu- kızına dedi ki: Beni Ebû Kubeys tepesine çıkar. Esma dedi ki: Onu tepeye çıkardı, Ne görüyorsun? diye sordu. Ona: Bir araya toplanmış büyük bir kalabalık görüyorum dedi. O: O gördüklerin atlılardır dedi. Devamla dedi ki: O kalabalık arasından bir adamın bir öne, bir arkaya doğru gidip geldiğini görüyorum dedi. Ebû Kuhafe dedi ki: İşte o Vazî'dir, onların dağılmalarını önlemektedir.,, diye haberin geri kalan bölümlerini aktardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyetinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Şeytan Arafe gününde görüldüğünden daha küçük, daha zelil, daha hakir ve daha öfkeli hiçbir günde görülmemiştir. Bunun tek sebebi ise rahmetin sağanak sağanak indiğini, yüce Allah'ın pek büyük günahları bağışlamış olduğunu görmesidir. Ancak Bedir günü gördükleri bundan müstesnadır." Ey Allah'ın Rasûlü! Bedir günü ne gördü ki? diye sorulunca, şöyle buyurdu: "O Cebrâîl'i, melekleri disiplinli bir şekilde yürütürken gördü." Bu hadisi Muvatta’' rivâyet etmiştir. Muvatta’, I, 422; Abdurrezzak, Mûsannaf, IV, 378; İbn Abdi’l-Berr, et-Temhid, I, 115 en-Nâbiğa'nın şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Ağaran saçlarıma, çocukluk etmek istediği için sitem ettiğim, Ve: Şu yaşlılık (veya ağaran saçlar) bu hususta engelleyici iken, artık ayıkmadın mı dediğim bir zamanda..." Bir başka şair de şöyle demiştir: "Karşılaştığımızda göz kapaklarımızdan aktı yaşlarımız, Onun kovalarını parmaklarımızla sildik." Bir başkası da şöyle demiştir: "O coşan nefsi hevâdan kimse alıkoyamaz, İnsanlar arasında; aklı tam ve eksiksiz olandan başka." Şöyle de açıklanmıştır: Bu kelime dağıtmak anlamına gelen "tevzi"'den gelmiştir. (........) ifadesi o kavim taife taifedir, anlamındadır. Kıssada nakledildiğine göre şeytanlar ona boyu bir fersah, eni bir fersah altın ve ibrişimden bir kilim dokudu. Onun için altından bir taht kurulurdu. O tahtın etrafında da altın ve gümüşten olmak üzere üçbin taht daha kurulurdu. Peygamber olanlar altın tahtlar üzerinde, ilim adamları da gümüş tahtlar üzerinde otururlardı. 2- Yönetici ve Hakimlerin Disiplini Sağlamakla Görevli Memurlar Görevlendirmeleri: Âyet-i kerimede yönetici ve hakimlerin insanların birbirlerine haksızlık etmelerini önlemekle görevli memurlar (âyet-i kerimedeki aynı kökten gelen engelleyiciler, disipline sokucular anlamında: vezea) edinebileceklerine dair delil vardır. Çünkü yöneticiler bunu bizzat kendileri yapamazlar. İbn Avn dedi ki: Ben el-Hasen'i -insanların neler yaptıklarını görünce- yargı meclisinde bulunurken şöyle derken dinledim: Allah'a yemin ederim ki; bu insanları ancak bu maksatla görevli kimseler (vezea) ıslah edebilir, Yine el-Hasen dedi ki: İnsanlar için bir engelleyici (vâzi') mutlaka gereklidir. Yani onları alıkoyacak bir otorite kaçınılmazdır, İbnu'l-Kasım dedi ki: Bize Malik'in anlattığına göre Osman b. Affan şöyle derdi: "İmâmın alıkoyduğu, Kur'ân'ın alıkoyduğundan daha çoktur." İnsanları kötülükten alıkoymayı kastetmektedir. İbnu'l-Kasım dedi ki: Ben Malik'e; "Alıkoyar" ne demektir? O: Engeller diye açıkladı. Kadı Ebubekr İbnu’l-Arabî dedi ki: Bazı kimseler bu ifadelerden kastın ne olduğunu anlayamamışlardır. Onlar bundan maksadın sultanın (devlet otoritesinin) yetkisinin insanları Kuran-ı Kerîm'in hadlerinden daha fazla alıkoyup, engellediğini zannetmişlerdir. Ancak bu yüce Allah'ı ve O'nun hikmetini bilmemektir. Çünkü yüce Allah hadleri ancak umumi bir maslahat, kötülüklerden alıkoyan ve insanları doğruluk üzere tutmak için göndermiştir. Bunlara bir fazlalık söz konusu olmaz, bunların eksiltilmeleri de mümkün değildir. Bunun dışındaki hükümler de elverişli olamaz. Fakat zâlimler bu hükümleri gereği gibi uygulamadılar, bu hükümleri uygulamakta kusurlu hareket ettiler ve ne yaptılarsa herhangi bir niyet taşımadan yaptılar, ilahi hükümlerin gereğini uygularken Allah'ın rızasını da gözetmediler. Bundan dolayı insanlar bu hükümler sebebiyle suçlardan geri durmadılar. Şayet adaletle hükmedip, niyetleri ihlaslı olmuş olsaydı, elbetteki bütün işler dosdoğru olur ve büyük çoğunluk ıslah olurdu. |
﴾ 17 ﴿