62

Yoksa bunalmış olana kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip, o kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah ile birlikte İlâh mı vardır? Ne kadar az düşünüyorsunuz?

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

1- Bunalmış Olanın Duasını Kabul Eden:

Yüce Allah'ın:

"Yoksa bunalmış olana kendisine dua ettiğinde, duasını kabul edip..." âyetinde geçen "el-muztarr; bunalmış olan" kimse İbn Abbâs'ın dediğine göre zaruret sahibi, çaresizlik içerisinde kalmış ve bunalmış kimse demektir. es-Süddî de: Hiçbir güç ve takati olmayan kimse demektir. Zünnun da: Allah'ın dışındaki herkesden bütün ilişkileri koparmış olan kimsedir, diye açıklamıştır.

Ebû Ca'fef ile Ebû Osman en-Nisaburî: Bu müflis (iflas etmiş) kimsedir. Sehl b. Abdullah da: Yüce Allah'a dua etmek üzere ellerini kaldırıp da daha önceden yapmış olduğu itaat türünden herhangi bir ameli bulunmayan kimse demektir. Bir adam Malik b. Dinar'a gelip şöyle dedi: Allah adına ben senden bana dua etmeni istiyorum. Çünkü ben bunalmış (muztar) bir kimseyim. O da şöyle dedi: O halde sen O'na dua et. Çünkü O, kendisine dua ettiği vakit muztar (bunalmış) olanın duasını kabul eder. Şair şöyle demektedir;

"İş benim için çokça daralmışken Allah'a dua ederim,

Fazla vakit geçmeden bu bunalmışlığım açılır,

Nice kardeş vardır ki, karşısında çıkış yolları tıkanmıştır,

Fakat Allah'a dua edince, o yollar için çıkış bulmuştur."

2- Bunalmış Olanın Yapacağı Dua:

Ebû Dâvûd et-Tayâlisî'nin, Müsned'inde Ebû Bekre'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunalmış (muztar) kimsenin duası hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah'ım ben Senin rahmetini ümit ederim. Bunun için bir göz açıp kırpacak kadar bir süre dahi beni bana bırakma! Benim için bütün işlerimi Sen düzelt. Senden başka hiçbir ilâh yoktur." Ebû Davûd et-Tayalisî, Müsned, 1, 117; Müsned, V, 42.

3- Bunalmış Olanın Duasının Kabulü:

Yüce Allah kendisine dua etmesi halinde bunalmış olanın duasını kabul edeceğini taahhüt etmekte ve bu hususta kendi zatı hakkında böylece haber vermektedir. Çünkü zorunlu olarak O'na sığınmak, İhlasın bir neticesidir. Kalbin O'ndan başka herkesten ilişkiyi koparmasının bir belirtisidir. Yüce Allah'ın nezdinde ise İhlasın önemli bir yeri ve bir mükâfatı vardır. Bu ister mü’minin ortaya koyduğu bir tavır olsun, ister kâfirin, ister itaatkar bunu yapsın, ister günahkar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"... Nihayet siz gemilerde bulunduğunuz zaman, onlar da içindekileri güzel bir rüzgar ile götürüp kendileri de bununla sevindikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her taraftan da şiddetli dalgalar onlara hücum etmeye başlayıp kendilerinin çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları bir sırada dinlerini yalnızca Allah'a hâlis kılanlar olarak O'na şöyle dua ederler: Yemin olsun ki, eğer bizi kurtarırsan, muhakkak şükredenlerden oluruz." (Yûnus, 10/22);

"Onları karaya kurtarınca da bakarsın ki onlar ortak koşarlar." (el-Ankebut, 29/35) Yüce Allah onların çaresizlikten bunaldıkları bir sırada ihlâs ile dua ettikleri vakit dualarını kabul etti. Bununla beraber onların tekrar şirk ve küfürlerine geri döneceklerini de biliyordu. Yüce Allah:

"Gemiye bindiklerinde dini yalnız Allah'a hâlis kılanlar olarak O'na yalvarırlar" (el-Ankebut, 29/65) diye buyurmaktadır. Buna göre o çaresiz kalıp, bunalmış olanın duasını çaresizliği ve ihlası dolayısı ile kabul eder.

Hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Üç dua vardır ki, kabul olunur; bunda hiçbir şüphe yoktur: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası." Ebû Dâvûd, II, 89; Tirmizî, IV, 314, V, 502; Müsned, II, 25«, 348; Muhammed b. Selâme el-Kudaî, es-Şihâb, I, 208. Bunu eş-Şihab sahibi zikretmiş olup, sahih bir hadistir. Müslim'in, Sahih'inde de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan nakledildiğine göre o Muaz (b. Cebel)'e kendisini Yemen'e gönderdiğinde şöyle demiştir: "Bir de mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duası ile Allah arasında hiçbir perde yok tur." Müslim, I, 50; Buhârî, II, 364; Tirmizî, III, 21, IV, 368; Ebû Dâvûd, II, 104; İbn Mâce, 1, 56H.

Yine eş-Şihab adlı eserde şöyle denmektedir: "Mazlumun duasından çekinin. Çünkü o bulutlar üzerinde taşınır da şanı yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyurur: İzzetim ve celalim hakkı için bir süre sonra dahi olsa mutlaka sana yardım edeceğim. " el-Kudaî, a.g.e., I, 427; el- Heysemî, Mecmau'z-Zevaîd, X, 152. Bu da sahih bir hadistir,

el-Âcurrî de Ebû Zerr yoluyla gelen hadiste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu kaydetmektedir: "Şüphesiz ben o duayı geri çevirmem, isterse bir kâfirin ağzından çıkmış olsun. " Ebû Hüreyre'den rivâyete göre Peygamber Efendimiz: "Mazulumun duası kabul edilir. İslerse günahkâr olsun", Mecmau'z-Zevaid, X, 151.

O çaresizliği dolayısıyla, ihlâsının öneminden ötürü ve kereminin bir gereği olarak mazlumun duasını kabul eder, Böylelikle onun ihlâsına karşılık verir, isterse kâfir olsun. Aynı şekilde din bakımından günahkâr bir kimse' dahî olsa böyledir. Demek ki, günahkârın günahı, kâfirin küfrü, O'nun mutlak egemenliğinin hükümdarlığını herhangi bir şekilde eksiltmez ve gevşetmez. Dolayısı ile bunalmış olan kimse hakkında vermiş olduğu hüküm, onun duasını kabul etmesine de engel değildir. Mazlumun duasının kabul edilmesini de şanı yüce Allah'ın ona zulmedeni kahretmek yahut ona kısas uygulamak ya da onu kahredecek bir başka zalimi musallat etmek suretiyle, yüce Allah'ın dilediği herhangi bir şekilde ona zulmedene karşı yardımcı olması ile açıklanmıştır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İşte Biz zâlimlerin kimini kimine böylece musallat ederiz." (el-En'am, 6/129) Hazret-i Peygamber'in hadisinde mazlumun duasının çabucak kabul edileceğini, "bulutlar üzerinde taşınır" ifadesi ile pekiştirmektedir. Bunun da anlamı -Allahualem- şöyledir: Yüce Allah mazlumun duasını karşılamak ve bunu bulutların üzerinde taşımak üzere melekleri görevlendirmiştir. Onlar da bu duayı alıp semaya yükseltirler. Sema ise duanın kıblesidir. Buna sebeb ise meleklerin tümünün görmesidir. İşte böylece mazluma yardımı da tahakkuk eder, melekler de mazlumun duasının kabul edilmesi için -ona merhametleri dolayısıyla- şefaat ederler.

Bu ifadeler genel olarak zulümden sakındırmaktadır. Çünkü zulüm Allah'ın gazabını gerektirdiği gibi, Allah'a bir İsyan, O'nun emrine muhalefettir. Yüce Allah peygamberinin ifadeleriyle Müslim'in Sahih'inde ve diğerlerinde şöyle buyurmaktadır: "Ey kullarım, şüphesiz ki Ben zulmü kendime haram kıldım. Ben onu kendi aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz... " Müslim, IV, 1994.

O halde mazlum kimse "bunalmış (çaresiz kalmış)" bir kimsedir. Yolcunun hali de buna yakındır, çünkü yolculukta bulunan bir kimse ailesinden, vatanından uzaktadır. Yanında dost ve samimi arkadaş yoktur, kalbi mutluluk verecek hiçbir şey dolayısıyla huzur bulmaz, garibliği dolayısıyla da yardımcısı olmaz. Dolayısıyla onun da yüce Mevlaya kesin muhtaç oluşu ortadadır. Bundan dolayı yüce Allah'a sığınmasında ihlâs bulunur. Kendisine dua ettiği vakit bunalmışın duasını kabul eden de yüce Allah'tır. Aynı şekilde babanın evladına duası (bedduası) da böyledir. Babanın evladına olan düşkünlük ve şefkati bilinen bir husustur. Evladına beddua etmesi ancak ona karşı hiçbir şey yapamayacağı, gerçekten bunaldığı, evladının kendisine iyi davranmaktan ümidini kestiği, bununla beraber evladının kendisine eziyet ettiği bir zamanda mümkün olur. İşte o vakit de Cenab-ı Hak onun yaptığı bedduayı çabucak kabul eder.

"O kötülüğü" yani zarureti çaresizlik ve bunalmışlığı el-Kelbî'nin ifadesine göre zulmü

"gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri" yani sakinleri

"yapan mı?" Çünkü bir kavmi helâk ederken, başka kavimleri vareder. "Kitabu'n-Nekkaş"da da şöyle denilmektedir: Yani sizin evlatlarınızı, sizin halefiniz kılar. el-Kelbî dedi ki: Kâfirlere halef kılar ve sizi onların topraklarına yerleştirir. Onların küfürlerinden sonra da mü’minler Allah'a itaat etmeye başlar.

"Allah ile birlikte ilâh mı vardır?" Bu da azarlamak üslubu ile söylenmiştir. Sanki, yazıklar olsun size, Allah'la beraber bir ilâh mı olur? demiş gibidir. Buna göre "ilâh" lâfzı: "İle birlikte "ile merfudur. Bununla birlikte; "Allah ile birlikte bunları yapan bir başka ilâh mı var ki ona ibadet edesiniz?" takdiri ile merfu olması da mümkündür. Burada vakıf "Allah ile birlikte" âyeti üzerinde yapılırsa, güzel bir vakıf olur.

"Ne kadar az düşünüyorsunuz?" Ebû Amr, Hişam ve Ya'kub haber olmak üzere "ya" ile; "Düşünüyorlar?" şeklinde okumuşlardır. Yüce Allah'ın:

"Hayır, onların çoğu bilmezler" âyeti ile

"Allah koştukları ortaklardan çok yücedir" âyetinde olduğu gibi. Hem bu âyetten önce, hem de bu âyetten sonra haber olarak (fiilleri "ya" ile) zikretmiştir. Ebû Hatim de bunu tercih etmiştir, diğerleri ise yüce Allah'ın:

"Ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı?" âyeti dolayısıyla hitab olmak üzere "te" ile (ne kadar az düşünüyorsunuz! anlamında) okumuşlardır.

62 ﴿