67Kâfirler dediler ki: "Biz ve babalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten tekrar çıkartılır mıyız?" "Kâfirler" Mekke müşrikleri "dediler ki: Biz ve babalarımız... gerçekten tekrar çıkartılır mıyız?" anlamındaki âyetini Nafî' burada ve el-Ankebût Sûresi'nde (29/29. âyette) böyle Tek soru ile. Buna göre meal: "Hiz ve bahalarımız toprak olduktan sonra gerçekten tekrar çıkartılır mıyız?" şeklinde olur. okumaktadır. Ebû Amr (mealdeki gibi) iki istifham (soru) ile okumuştur. Ancak o hemzeyi hafif okumuştur. Âsım ve Hamza da istifham ile ve iki hemzeyi de tahkik ile okumuşlardır. Sözünü ettiğimiz bütün bu hususlar her iki sûrede de aynı şekildedir. el-Kisaî, İbn Âmir, Ruveys ve Ya'kub şeklinde iki hemze ile; "Gerçekten biz" lâfzını da bu sûrede haber olmak üzere iki "nun" ile okumuşlardır. Buna göre de meal: 1L... toprak olduktan sonra mı, gerçekten çıkartılacağız?" şeklinde olur. el-Ankebut Sûresi'nde ise iki istifham ile okumuşlardır. Ebû Cafer en-Nehhâs dedi ki: Biz ve babalarımız toprak olduktan sonra gerçekten çıkartılır mıyız?" şeklindeki kıraat hatta uygundur ve güzel bir kıraattir. Ancak bu hususta Ebû Hatim ona itiraz eder ve şu anlamdaki sözleriyle bu itirazını dile getirir: istifham değildir. ise bir istifhamdır. Ayrıca bunda bir de "Gerçekten" edatı da vardır. Peki istifhamdan sonra gelen bu edat kendisinden önceki ifadelerde nasıl amel edebilir? Aynı şekilde bu edattan sonraki ifadeler de ondan öncekilerde nasıl amel edebilir? ve -muhakkak Zeyd yarın gidecek anlamında: nasıl denilebilir? Eğer bunda istifham da varsa, böyle bir kullanımın doğru olma ihtimali daha da uzak olur. Evet, bu hususa dair soru sorulacak olursa belirttiği hususlar dolayısıyla cevaplandırılması zordur. Ebû Cafer (en-Nehhâs) dedi ki: Ben Muhammed b. el-Velid'i şöyle derken dinledim: Biz Ebû'l-Abbas'a Kur'ân-ı Kerîm'den zor ve içinden kolay kolay çıkılamayan bir ayete dair soru sorduk. O da yüce Allah'ın şu âyetidir: "Kâfirler dediler ki: 'Siz çürüyüp, paramparça olduktan sonra muhakkak yeniden yaratılırsınız diye size haber veren bir adamı gösterelim mi size?" (Sebe', 34/7) Dedi ki: "Şayet: (mealde:) sonra edatında: "Size haber veren" âyetinin amel ettiği kabul edilirse bu imkansızdır. Çünkü o, o vakit onlara bu haberi vermeyecektir. Eğer bunda: "Muhakkak"dan sonrasının amel ettiği kabul edilirse, o zaman anlam doğru olur, ancak Arapça kaideleri açısından bu edatın öncesinde gelen İfadelerin, sonrasında gelenlerde amel etmesi bir hatadır. Bu (cevabı) açık bir sorudur ve ben bu cevabın âyetin bulunduğu sûrede zikredilmesini uygun gördüm. Ebû Ubeyd İse Nâfî'in kıraatine meylederek iki istifhamın bir arada bulunmasını reddederek yüce Allah'ın: "Eğer o ölür veya öldürülürse, ökçelerinizin üstünde geriye mi döneceksiniz?" (Al-i İmrân, 3/144) âyeti ile; "Sen ölürsen eğer, onlar ebedi mi kalacaklar?" (el-Enbiya, 21/34) âyetlerini delil göstermiştir. Ebû Amr, Âsım, Hamza, Talha ve el-A'rec'e verilen bu cevap hiçbir şeyi gerektirmemektedir (itiraz olarak bir değeri yoktur.) Onun getirdiği örneklerin de bu âyete benzer bir tarafı yoktur. Aralarındaki fark da şudur: Şart ve cevabı tek şey gibidir, yüce Allah'ın: "Sen ölürsen eğer onlar ebedi mi kalacakla?" (el-Enbiya, 21/34) âyeti yani sen ölürsen onlar ebedi bırakılacaklar mı? demektir. Bunun bir benzeri de "Gitmekte olan Zeyd midir?" ifadesidir. Halbuki; şeklinde (iki istifham edatı kullanılmak suretiyle) denilmez. Çünkü bu aynı şey gibidir, âyet-i kerimede ise durum böyle değildir. Zira ikincisi başlı başına bir cümledir. O bakımdan onda istifham uygun düşmektedir. Birincisi de istifhamın uygun düştüğü bir ifadedir. İkincisinden istifhamı kaldırıp birincisinde kabul ederek "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra şüphesiz biz..." diye okuyup, ikincisinden istifhamı hazfedenlerin bu okuması da ifadede -inkâr anlamında- bu istifhama delil bulunmasından dolayıdır. |
﴾ 67 ﴿