45Sana vahyolunan kitabı oku! Namazı da dosdoğru kıl, çünkü namaz İnsanı hayâsızlıktan ve münkerden alıkor. Allah'ı zikretmek ise en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir. Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız: "...Kitabı oku" âyeti Kur'ân'ı okuyup bunu sürdürmeye dair bir emirdir. Kur'ân okumaktan yüz çeviren kimselerin tehdit altında olduklarına dair açıklamalar daha önceden Tâ-Hâ Sûresi'nde (20/124, âyetin ve devamının tefsirinde) Kur'ân okumayı teşvikin enîredildiğine dair açıklamalar da bu kitabımızın mukaddimesinde ("Allah'ın Kitabını Okuma Şekli ve Görüş Ayrılıkları" başlığı ve devamında) geçmiş bulunmaktadır, Kitab'tan maksat da Kur'ân-ı Kerîm'dir. Yüce Allah'ın: "Namazı da dosdoğru kıl" emrinde hitab Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ve onun ümmetinedir. Namazın dosdoğru kılınması ise vakitleri içerisinde, kıraatiyle, rükûuyla, sücûduyla, kuûduyla, teşehhüdüyle ve bütün şartlarıyla yerine getirilmesi demektir. Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi' nde (2/3. âyet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Tekrarlamanın anlamı yoktur. 3- Namazın Müslümanın Hayatı Üzerindeki Etkisi: "Çünkü namaz insanı hayâsızlıktan ve münkerden alıkor" âyetinde kastedilen beş. vakit namazdır. Vakitler arasındaki küçük günahlara keffaret olan budur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyetinde belirttiği gibi: "Şayet sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir nehir olur da, o da o ırmakta günde beş defa yıkanacak olursa, size göre o kimsenin üzerinde kir ve pastan bir eser kalır mı?" Ashab: Üzerinde kir ve pasından hiçbir şey kalmaz, dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "İşte beş vakit namazın misali de böyledir. Allah onlar vasıtasıyla günahları siler." Bu hadisi Tirmizî, Ebû Hüreyre'den rivâyet etmiş ve hakkında: Hasen, sahih bir hadistir demiştir Tirmizî, V, 151; Müslim, I, 462; Buhârî, I, 197; Nesâî, I, 230; İbn Mâce, I, 447; Muvatta’, I, 174; Müsned, II, 379. İbn Ömer bu âyette namazdan kastın, Kur'ân-ı Kerîm olduğunu söylemiştir. Namazda okunan Kur'ân-ı Kerîm hayâsızlıktan ve münkerden, zinadan ve masiyetlerden alıkor, demektir. Derim ki: Sahih hadiste sözü edilen: "Ben namazı kendimle kulum arasında iki yarıya böldüm" Müslim, 7, 296, 297; Tirmizî, V, 201; Ebû Dâvûd, I, 216; İbn Mâce, II, )243; Muvatta’, I, S; Müsned, 1, 285, 460 âyetinde de namazdan kastedilen bu anlamdır. Bununla Fâtiha okumak kasdedilmiştir. Hammâd b. Ebi Süleyman, İbn Cüreyc ve el-Kelbî dediler ki: Kul namazında bulunduğu sürece ne bir hayâsızlık işler, ne de bir münker. Sen namazda olduğun sürece namaz bundan alıkor, demektir, İbn Atiyye dedi ki: Bu garib bir iddiadır. Böyle bir iddianın Enes b. Mâlik’in söylediği nakledilen şu rivâyetle ne ilgisi vardır; Ensar'dan bir genç vardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kılar, bununla birlikte ne kadar hayâsızlık, hırsızlık varsa mutlaka işlerdi. Bu kişiden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söz edilince şöyle dedi: "Şüphesiz ki namaz pek yakında onu (bu işlerinden) vazgeçirecektir." Bu kadarıyla el-Heysemî Mecmau'z-Zevaid, II, 258 Gerçekten aradan fazla bir zaman geçmeden tevbe etti ve halini düzeltti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben size dememiş miydim?" diye buyurdu. Âyet-i kerimenin tevili ile ilgili üçüncü bir görüş daha vardır ki; bu da muhakkıkların beğendiği, sufi şeyhlerinin kabul ettiği ve müfessirlerin zikrettiği bir görüştür. Buna göre "namazı dosdoğru kıl" âyetinden kasıt, namazı devamlı kılmak ve namazın sınırlarına riâyet ederek, gereği gibi yerine getirmektir. Sonra da yüce Allah kendi tarafından vermiş olduğu bir hükmü haber vermekte ve namazın, namaz kılan ve namaza riayet eden kimseyi hayâsızlıktan ve münkerden alıkoyacağını bildirmektedir. Buna sebeb ise namazda öğütleri de ihtiva eden Kur'ân tilâvetinin söz konusu olmasıdır. Namaz, namaz kılanın bütün bedenini çalıştırır. Namaz kılan kişi kıbleye yönelip de Rabbinin önünde huşu' ve zilletle eğilip Rabbinin huzurunda bulunduğunu hatırlar, Rabbinin her halini görüp gözettiğini hatırlayacak olursa, bütün bunlar sebebiyle nefsi ıslah olur ve Rabbinin önünde zilletini arzeder. Yüce Allah'ın gözetimi altında olduğunu yakından hisseder, bunun heybeti de azaları üzerinde kendisini gösterir. Bu şekilde kıldığı bir namazdan daha aradan fazla bir vakit geçmeden yeni bir namazın gölgesi üzerine düşer, bu sefer öncekinden daha güzel bir hal ile bir başka namazı kılar. İşte bu husustaki haberlerin anlamı budur. Çünkü mü’minin namazının böyle olması gerekir. Derim ki: Özellikle kişi kendisine, bu onun son ameli olabilir, duygusunu kazandırabilirse, bu böyledir. Böylesi maksadı daha bir gerçekleştirici, isteğe daha bir ulaşımadır. Çünkü ölümün sınırlı bir yaşı, özel bir zamanı, belli bir hastalığı yoktur ve bu hususta da hiçbir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Selefin bazılarından rivâyet edildiğine göre namaza kalktı mı titrer, rengi sararırdı. Bu hususta ona sebeb sorulunca, şu cevabı vermiş: Ben yüce Allah'ın huzurunda duruyorum. Dünya hükümdarları karşısında benim böyle davranmam uygun düşerken, ya bütün hükümdarların mutlak hakimi huzurunda nasıl davranabilirim? İşte böyle bir namaz hiç şüphesiz hayâsızlıktan ve münkerden alıkor. Kıldığı namaz -bizim namazımız gibi- fıkhı ölçüler içerisinde geçerli bir namazın ötesine gitmiyor; -bizim namazımız da, keşke fıkhi ölçüler içerisinde geçerli olabilecek kadar dahi olsa- namazda huşu'u, tezekkürü ve fazilete riayeti yoksa işte böyle bir namaz kişiyi nerede olursa bulunduğu o konumda bırakır. Eğer o kimse yüce Allah'tan kendisini uzaklaştıracak masiyeller yolunda bulunuyorsa, namazı bundan sonra da bu halini sürdürecek şekilde onu öylece bırakır. İşte İbn Mes'ûd, İbn Abbâs'tan rivâyet edilen hadis ile el-Hasen ve el-A'meş'in; "Kimin kıldığı namaz kendisini hayâsızlıktan ve münkerden alıkoymazsa o namaz onu ancak Allah'tan uzaklaştırır' el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, II, 258. şeklindeki sözleri buna göre yorumlanır. el-Hasen'in, bu hadisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dân mürsel olarak rivâyeti de gelmiş olmakla birlikte, bunun senedi sahih değildir. İbn Atiyye dedi ki: Babam (Allah ondan razı olsun)'ı şöyle derken dinlemiştim: Eğer bizler bunun söylendiğini kabul edip bu sözün manasına bakılacak olursa, günahkâr kimsenin kıldığı namazın tıpkı bir masiyetmiş gibi, Allah'tan uzaklaştırdığını söylemek câiz olamaz. Bu ancak şu şekilde yorumlanabilir: Böyle bir namaz o kimseyi Allah'a yakınlaştırmak hususunda etkili olmaz. Onu, işlemiş olduğu hayâsızlık, münker ve Allah'tan uzak kalmayı gerektiren masiyetleri ve hah üzere bırakır ve namaz böyle bir kimseyi önceden tutturmuş olduğu ve kendisini Allah'tan uzak bırakan yol üzerinde bırakır. Bu haliyle böyle bir namaz o kişiyi Allah'a uzaklıktan alıkoymayınca, sanki onu Allah'tan uzaklaştırmış gibi olur. İbn Mes'ûd'a şöyle denilmiş: Filan kişi çok namaz kılıyor: O: Namaz ancak kendisine itaat edenlere fayda verir, diye karşılık vermiş. Derim ki: Özetle söylenecek olursa "onun namazı o kimseyi ancak Allah'tan uzaklaştırır; böyle bir namaz ancak o kimseye Allah'ın gazabını arttırır" şeklinde gelen ifadeler şuna işaret etmektedir: Hayâsızlık ve münkeri işleyen kimsenin kıldığı namazın kıymeti yoktur. Buna sebeb ise masiyetlerin o kimse üzerindeki baskın etkisidir. Bunun emir manasına haber kipinde ifade olduğu da söylenmiştir. Yani namaz kılan kimse hayâsızlıktan ve münkerden uzak dursun. Yoksa bizatihi namaz alıkoymaz, ancak bu işten vazgeçmeye bir sebebtir. Bu da yüce Allah'ın şu buyruklarına benzemektedir: "İşte bu, size hakkı söyleyen kitabımızdır." (el-Câsiye, 45/29); "Yoksa Biz onlara kesin bir delil indirdik de onlara ona ortak koşmalarını bu mu söylüyor?" (er-Rum, 30/35) 4- Kulun Allah'ı Anması ve Allah'ın Kulunu Anması: "Allah'ı zikretmek ise elbette en büyüktür" âyetinin anlamı şudur: Allah'ın sizi sevap ile sizden övgü ile sözedip anması sizin, ibadet ve namazlarınızda onu zikretmenizden çok daha büyüktür. Bu anlamdaki açıklamayı İbn Mes'ûd, İbn Abbâs, Ebû'd-Derda, Ebû Kurra, Selman ve el-Hasen de ifade etmişlerdir. Taberî'nin tercih ettiği açıklama da budur. Bu anlamdaki açıklama merfu olarak Mûsa b. Ukbe yoluyla gelen hadiste de rivâyet edilmiştir. Mûsa, Nâfî'den, onun İbn Ömer'den rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yüce Allah'ın: "Allah'ı zikretmek ise en büyüktür" âyeti hakkında şöyle demiştir: "Allah'ın sizi anması, sizin onu anmanızdan daha büyüktür.' Taberî, Câmiu'l-Beyân, XX, 156, 157; ancak mevkuf rivâyetler halinde; EM Suca1 ed-Deylemî, el-Firdevs, IV, 406, İbn Abbâs'ın sözü olarak. Şöyle de açıklanmıştır: Sizin kıldığınız namazlarınızda, okuduğunuz Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ı zikretmeniz herşeyden daha faziletlidir. Bir diğer açıklamaya göre anlam şudur: Namazın hayâsızlıktan ve münkerden alıkoymasının devam etmesi ile birlikte Allah'ı zikretmek en büyüktür. ed-Dahhâk şöyle demiştir: Haram kıldığı şeyler esnasında Allah'ı hatırlayarak, o haramı terketmek zikrin en büyüğüdür. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Yüce Allah'ın hayâsızlıkları ve münkeri yasakladığını hatırlamak en büyüktür; yani çok büyük bir iştir. Çünkü (Arapçada) "en büyük (ekber)" bazen "çok büyük (kebir)" anlamında kullanılır. İbn Zeyd ve Katade şöyle demişlerdir: Yüce Allah'ı zikretmek herşeyden daha büyüktür. Yani zikirsiz yapılan bütün ibadetlerden daha faziletlidir. Şöyle de denilmiştir: Allah'ı zikretmek insanı masiyetten alıkoyar. Çünkü O'nu zikredip hatırlayan bir kimse O'nun emirlerine aykırı davranmaz. İbn Atiyye dedi ki: Benim kanaatime göre anlam şöyledir; Allah'ı zikretmek mutlak olarak en büyüktür. Yani asıl hayâsızlıktan ve münkerden alıkoyan odur. Namazda bu zikrin bir parçası dahi bunu gerçekleştirir. Aynı şekilde namazın dışında da böyledir. Çünkü ancak Allah'ı hatırlayan, O'nun gözetimi altında olduğunun şuuruna varan kimse için günahlardan uzak durmak mümkün olabilir. Bunun mükâfatı da yüce Allah'ın o kimseyi hatırlamasıdır. Hadîs-i şerîfte belirtildiği gibi: "Kim Beni kendi nefsinde zikrederse, Ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Kim Beni bir topluluk arasında zikrederse, Ben de onu onlardan daha hayırlı bir topluluk arasında zikrederim. " Müslim, IV, 2061, 2067; Buhârî, VI, 2694; Tirmizî, V, 581; İbn. Mace, II, 1255; Müsned, II, 251, 354. Namazdaki hareketlerin herhangi bir günahtan alıkoymakta bir etkisi yoktur. Asıl fayda veren zikir, ilimle beraber kalbin yönelmesiyle ve Allah'ın dışındaki her şeyin kalpten uzaklaştırılması ile birlikte yapılan zikirdir. Dili aşmayan zikrin ise, mertebesi elbetteki böyle değildir. Yüce Allah'ın kulunu anması, onun üzerine hidayetini ve ilmin nurunu yağdırması demektir. İşte bu da kulun Rabbini zikretmesinin bir meyvesidir. Zaten yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Öyle ise Beni anın ki Ben de sizi anayım," (el-Bakara, 2/152) Âyet-i kerimenin geri kalan bölümleri ise bir çeşit tehdit ve yüce Allah'ın gözetimi altında olduğunu hatırdan çıkarmamaya bir teşviktir. |
﴾ 45 ﴿