47

İşte sana böylece Kitabı indirdik. Kendilerine (önceden) kitap verdiklerimiz de ona îman ederler. Bunlar arasından da ona Îman eden kimseler vardır. Âyetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr ederler.

Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- Kitab Ehli ile Mücadele Şekli:

İlim adamları yüce Allah'ın:

"... Kitab ehli ile ancak en güzel yolla mücadele edin" âyetinin anlamı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. j. Mücahid bu âyet-i kerîme muhkemdir, dolayısıyla kitab ehli ile onları yüce Allah'ın yoluna davet etmek ve O'nun delillerine, âyetlerine dikkat çekmek suretiyle en güzel yolla mücadele etmek caizdir. Belki bu yolla îman davetini kabul edebilirler. Onlarla mücadele sert ve kaba davranmak suretiyle yapılmaz. Bu açıklamaya göre yüce Allah'ın:

"Aralarından zulmedenler müstesna olmak üzere" âyeti, size zulmedenler müstesna.., demek olur. Yoksa hepsi mutlak olarak zalimdirler.

Manası: Kitab ehlinden olup Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a îman eden Abdullah b. Selâm ve onunla birlikte îman edenler ile mücadele etmeyiniz, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bunlarla ancak "en güzel yolla" mücadele edilir. Yani size anlattıkları kendilerinden öncekilere dair haberler ile bundan başka hususlarda onlara muvafakat etmek suretiyle olur. Bu yoruma göre yüce Allah'ın:

"Zulmedenler müstesna" âyeti ile kastedilenler kîtab ehlinden küfürleri üzere kalmaya devam edenlerdir. Kureyza ve Nadiroğullarından ve diğerlerinden küfrünü sürdürüp antlaşmalarına sadakat göstermeyenler gibi. Bu açıklamaya göre âyet-i kerîme muhkemdir.

Bu âyetin kıtal âyeti ile neshedildiği de söylenmiştir. Bu da yüce Allah'ın:

"Kendilerine kitab verilmiş olanlardan... Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyen... terle Savaşınız" (et-Tevbe, 9/29) âyetidir. Bu Katade'nin görüşüdür,

"Zulmedenler müstesna" âyeti Allah'a evlâd isnad edenler ve:

"Allah'ın eli bağlıdır," (el-Mâide, 5/64) ve:

"Muhakkak Allah fakirdir..." (Al-i İmrân, 3/181) diyenlerdir. İşte bunlar müslümanlara Savaş açan ve cizyeyi ödemeyen müşriklerdir. O bakımdan onlara karşı Savaşılmış ve onlardan intikam alınmıştır.

en-Nehhâs ve başkaları şöyle demişlerdir; Bu âyetin nesholduğunu söyleyenler onun Mekke'de inmiş bir âyet olduğunu ve o sırada ne farz kılınmış bir Savaş, ne cizye ödeme talebi, ne de benzeri başka bir hüküm inmemiş olduğunu delil gösterirler. Mücahid'in görüşü güzel bir görüştür. Çünkü yüce Allah'ın ahkâmı ile ilgili olarak bu hususta mazereti ortadan kaldıracak bir haber gelmedikçe yahutta aklî ve kat'î bir delil ortada olmadıkça nesholmuştur, denilemez. İbnu'l-Arabî de bu görüşü tercih etmiştir. Mücahid ve Saîd b. Cübeyr de şöyle demişlerdir: Yüce Allah'ın:

"Aralarından zulmedenler müstesna" âyeti mü’minlere Savaş açanlar müstesna anlamındadır. Bunlarla yapılacak mücadele îman edinceye ya da cizyeyi ödeyecekleri vakte kadar kılıçla Savaşmaktır.

2- Bize ve Bizden Öncekilere İndirilenlere îman Etmek:

Yüce Allah'ın:

"Ve deyin ki: Bize İndirilene de, size indirilenlere de îman ettik" âyeti ile ilgili olarak Buhârî'de, Ebû Hüreyre'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Kitab ehli Tevrat'ı İbranice okur ve müslüman olanlara Arapçasını açıklıyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kitab ehlini ne tasdik ediniz, ne de yalanlayınız ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilenlere de Îman ettik." Buhârî, II, 953 (bab başlığında), VI, 2679, VI, 2742

Abdullah b. Mes'ûd'un rivâyetine göre de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kitap ehline herhangi bir şeye dair soru sormayınız. Çünkü kendileri sapmış iken asla sizi hidayete iletemezler. (Onların size söylediklerini dinlemeniz halinde) ya hak olan bir şeyi yalanlamış olacaksınız, yahutta batıl olan bir şeyi tasdik edeceksiniz. " el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid.

Buhârî'de de şu rivâyet yer almaktadır: Humeyd b. Abdu'r-Rahmân'dan rivâyete göre o Muâviye'yi Medine'de Kureyş'ten bir topluluk ile konuşurken dinlemiş. Bu sırada Ka'b el-Ahbar'dan söz edilmiş ve şöyle demiş: Şüphesiz ki bu, kitap ehli arasından rivâyetler nakledenlerin en doğru sözlüsüdür. Bununla birlikte biz onun yalan söylemiş olabileceğini kabul ediyorduk. Buhârî, VI, 2679.,

47 ﴿