5Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu, Allah nezdinde daha âdildir. Eğer babalarını bilmiyor iseniz, dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar. Hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur, ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 6- Beşinci Ayetin Nüzul Sebebi ve Evlatlıkların Babalarına Nisbet Edilmesi Gereği: "Onları babalarına nisbet edip çağırın" âyeti daha önce açıklandığı üzere Zeyd b. Harise hakkında inmiştir. İbn Ömer'in: Biz Zeyd b. Hârise'yi ancak "Zeyd b. Muhammed" diye çağırırdık, sözü evlat edinmenin hem cahiliye döneminde, hem İslâm geldikten sonra uygulamada olduğuna delildir. Evlat edinmek dolayısıyla karşılıklı miras almak ve yardımlaşmak sözkonusu idi. Bu yüce Allah tarafından: "Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu Allah nezdinde daha âdildir" âyeti ile Allah tarafından nesh edilinceye kadar böylece devam etti. Bu âyetle yüce Allah, evlat edinme hükmünü kaldırdı ve bunun gereği olan sözleri kullanmayı yasaklayarak âyeti ile daha uygun ve adaletli olanın kişinin babasına nisbet edilmesi olduğunu gösterdi. Denildiğine göre cahiliye döneminde bir kimse birisinin gayreti, yiğitliği ve görünüşü hoşuna gidecek olursa, onu kendisine katar ve mirasından diğer erkek çocuklarının payı gibi ona pay ayırırdı. Bu evlat da o kimseye nisbet edilir ve; "filan oğlu filan" denilirdi. en-Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i kerîme Arapların uygulayageldikleri evlad edinmeyi neshetmektedir. Bu da sünnetin Kur'ân ile nesh edilmesine bir örnektir. Bu âyeti ile çağırdıkları kimseyi bilinen babasına nisbetle çağırmalarını emretmektedir. Eğer o kişinin bilinen bir babası yok ise, bu sefer onun mevlasına (onu azad edene) nisbet ile çağırsınlar. Şayet bilinen bir velası yoksa o takdirde ona -dinde- kardeşim, demek gerekir. Çünkü yüce Allah: "Mü’minler ancak kardeştirler" (el-Hucurat, 49/10) diye buyurmaktadır. 7- Evlatlıkları Bilerek Yada Bilmeyerek Babalarından Başkalarına Nisbet Etmenin Hükmü: Bir kimse o evlatlığı evlat edinen babasına nisbet edecek olursa ve bunu hata ile yanılarak yapmış ise -ki bu da kasıt olmaksızın dilinden kaçırıvermesi ile olur- günah ya da sorumluluk sözkonusu değildir. Çünkü; "hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur, ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır" diye buyurmaktadır. Aynı şekilde bir kimseyi babasının o olduğu zannı ile babasından başkasına nisbet ederek çağıran bir kişi için de bir mahzur sözkonusu değildir. Bunu Katade söylemiştir. Ancak bu hüküm evlatlık olarak evlat edinen babasına nisbeti daha yaygın olarak bilinen kimseler hakkında cereyan etmez. el-Mikdad b. Amr'ın durumunda olduğu gibi. O çoğunlukla evlatlık nesebi ile bilinirdi. Hatta el-Mikdad hemen hemen ancak el-Mikdad b. el-Esved diye bilinir. el-Esved b. Abdı Yağus cahiliye döneminde onu evlatlık edinmiş ve böylece meşhur olmuştur. Bu âyet-i kerîme nazil olunca el-Mikdad: Ben Amr'ın oğluyum, demişti. Bununla birlikte o "el-Esved'in oğlu" diye anılmaya devam etti. Bununla birlikte geçmişte onu el-Mikdad b. el-Esved diye çağıranların bunu kasten yapmış olsalar dahi günahkâr olduklarını söyleyen kimsenin olduğu bilinmemektedir. Ebû Huzeyfe'nin azadlısı Salim'in durumu da böyledir. O, Ebû Huzeyfe'ye nisbet edilerek çağrılıyordu. Bunların dışında evlatlık edinilip babasından başkasına nisbet edilen, böylece ünlenen ve çoğunlukla bilinen ismi bu olan daha başka kimseler de böyledir. Ancak bu durum Zeyd b. Harise hakkında farklıdır. Onun: "Zeyd b. Muhammed" diye anılması câiz değildir. Bir kimse bunu kasten söyleyecek olursa, yüce Allah'ın: "Ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır" âyeti dolayısıyla günah işlemiş olur. Yani içten içe, kasıtlı olarak böyle çağıracak olursanız sizin için günah vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. İşte bundan dolayı da daha sonra "Allah" kasten "çok bağışlayandır"; hata yoluyla yapılan çağırmaların günahını kaldırmak suretiyle de "çok merhamet edendir" diye buyurmaktadır. Şöyle denilmiştir: Şanı yüce Allah'ın: "Hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur" âyeti mücmeldir. Hangi konuda hata ederseniz, sizin için vebal yoktur, demektir. Atâ ve birçok ilim adamının fetyâsı da bu doğrultuda idi. Buna göre bir kimse borçlusundan hakkını tamamiyle almadıkça, onun yakasını bırakmayacağına (yanından ayrılmayacağına) yemin edecek olur da kendi görüşüne göre kaliteli dinarlarla borcunun ödendiğini kabul edip daha sonra bunların kalitesiz (karışık) olduklarını tesbit ederse, bundan dolayı onun için bir vebal yoktur. Aynı şekilde ona göre bir kimse filan kimseye selam vermeyeceğine dair yemin edip de onu tanımaksızın o kişiye selam verecek olursa, yeminini bozmuş olmaz. Çünkü o, bu işi kasten yapmış değildir. "Ama kalblerinizin kastettiği" âyetindeki daha önce geçen "hata etmenizden dolayı" anlamındaki âyette yer alana uyarak cer konumundadır. Bununla birlikte bir mübtedâ takdiri ile ref mahallinde olması da mümkündür. İfadenin takdiri de şu anlamda olur: Ama kendisinden dolayı sorumlu tutulacağınız, kalblerinizin kastettiğidir. Katade ve başkaları şöyle demişlerdir: Bir kimse bir kişiyi babası odur zannıyla, babasından başkasına nisbet edecek olur da bunu hataen yaparsa, işte bu yüce Allah'ın üzerinden günahı kaldırdığı husustur. Hitab ettiği esnada evlad edinmek kastı olmaksızın "oğulcuğum" demesidir, diye de açıklanmıştır. 9- Evlatlık Edinmenin Gerçekle Bir İlgisi Yoktur: Yüce Allah'ın: "Bunlar ağızlarınızla söylediğiniz sözlerinizden ibarettir" âyetinde yer alan "ağızlarınızla" lâfzı böyle bir sözün batıl olduğunu pekiştirmektedir. Yani bu, vakıada gerçeği olmayan bir sözdür. Sadece dil ile söylenen bir sözden ibarettir. Bu da bir kimsenin: Ben ayaklarım üzerinde sana doğru yürüyerek geliyorum derken, bununla ona iyilik yapmayı kastetmesine benzer. Bu gibi ifadeler pek çoktur. Bu anlamda (sadece laftan ibaret olup gerçeği olmayan sözlerin mahiyeti hakkında) açıklamalar daha önceden birkaç yerde (Âl-i İmrân, 3/167. âyetin tefsiri; et-Tevbe, 9/30. âyet, 4. başlık...) geçmiş bulunmaktadır. "Allah hak olanı söyler." Burada "hak olan" hazfedilmiş bir mastarın sıfatıdır. Hak olan sözü söyler, demektir. "Doğru yola ileten de O'dur." Yani doğru yolu o açıklar. Buna göre; "İletir" harf-i cerre gerek olmaksızın teaddi eder (geçişli olur). "Evlat edindiğiniz kimseler" anlamı verilen; lâfzı, in çoğuludur. Bu da babasından başkasına nisbet ile çağırılan yahut ta kendisini babasından başkasına nisbet eden kimse demektir. Bunun mastarı da; diye "dal" harfi esreli olarak kullanılır. Şanı yüce Allah, başkalarına nisbet ile çağırılan evlatlıkların, sulben babalarına nisbet edilmelerini emretmektedir. Bu hususta babası bilinmeyen ve nesebleri şöhret kazanmamış olan kimseler ise, dinde kardeş ve mevlâ (dost)dır. et-Taberî'nin naklettiğine göre Ebubekre bu âyet-i kerîmeyi okumuş ve: Ben babası bilinmeyen kimselerdenim. İşte ben sizin dindeki kardeşinizim ve sizin dostunuzum, demiştir. Ondan bunu rivâyet eden şöyle demiştir: Allah'a yemin ederim, eğer babasının bir eşek olduğunu bilmiş olsaydı, kendisini ona nisbet edecekti. Hadis âlimleri ise Ebubekre'nin adının: Nufey b. el-Hâris olduğunu söylemişlerdir. 11- Bilerek Kendisini Babasından Başkasına Nisbet Edenin Durumu: Sahih'de hem Sa'd b. Ebi Vakkas'tan, hem Ebubekre'den şöyle dedikleri rivâyet edilmektedir: Şu sözü kulaklarım işitti ve kalbim belledi ki; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim babası olmadığını bile bile kendisinin babasından başkasının evladı olduğunu iddia eder (ve kendisini ona nisbet eder) ise, cennet o kimseye haram olur." Buhârî, IV, 1572, VI, 2485, Müslim, I, 998, II, 1147; Tirmizî, IV, 433; Dârimî, II, 442; Ebû Dâvûd, IV, 330; İbn Mâce, II, 870; Müsned, I, 174, 179, V, 38. Ebû Zerr'den gelen hadiste de o, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinlemiştir: "Bir kimse öyle olmadığını bildiği halde kendisini babasından başkasına nisbet ederek babasının o olduğunu iddia ederse, mutlaka nankörlük etmiş olur." Buhârî, III, 1292; Müslim, I, 79; Müsned, V, 166. |
﴾ 5 ﴿