13Hani onlardan bir kesim de şöyle demişti: "Ey Yesribliler! Burası sizin için durulacak bir yer değildir. Hemen dönünüz." İçlerinden bir kısmı da Peygamber'den izin isteyerek diyordu ki: "Gerçekten evlerimiz korumasızdır." Halbuki evleri korumasız değildir. Onlar kaçmaktan başka bir şey istemiyorlardı. "Hani onlardan bir kesim de şöyle demişti: Ey Yesribliler! Burası sizin için durulacak yer değildir. Hemen dönünüz" âyetinde geçen "Taife: Bir kesim" bir ve daha fazla kimse hakkında kullanılır. Burada, eş-Şemmah'ın hakkında şu beyiti söylediği Arabe b. Evs'in babası olan Evs b. Kayzî kastedilmiştir: "Şan ve şeref için bir sancak yükseltildi mi, Arâbe hemen onu sağ eliyle karşılar." "Yesrib" Medine'nin kendisidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona "Taybe ve Tâbe" İsimlerinı vermiştir. Ebû Ubeyde dedi ki: Yesrib bir yerin adıdır, Medine de onun bir kısmıdır. es-Süheylî dedi ki: Buraya Yesrib adının veriliş sebebi orada yerleşen Amalika'ya mensub kişinin adının Yesrib b. Amîl b. Mehlâîl b. Avad b. Amlâk b. Lâvez b. İrem oluşundan dolayıdır. Bu isimlerin bazılarında ihtilaf vardır. Amîl oğulları ise el-Cuhfe denilen yere yerleşmişlerdir. Buraya bu ismin veriliş sebebi ise, sellerin onları burada alıp götürmeleridir. İşte bundan ötürü buraya da "el-Cuhfe" denilmiştir. "Burası sizin için durulacak bir yer değildir" âyetinde geçen "Durulacak yer" âyeti genel olarak "mim" harfi üstün olarak okunmuştur, Hafs, es-Sülemî, el-Cahderî ve Ebû Hayve ise "mim" harfini ötreli olarak kümedir d.:İkamet etti. eder" den mastar olur. Yani siz burada kalamazsınız, ikamet edemezsiniz, yahut içinde ikamet olunan yer, demek olur. Scbch1 vktuctjblS'i: <tffMWiKÛT * 3>c'V.c_£.c rcvî^mt>cr ' (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kararga-fcjMipiMiıaaılüaınıımııı. ıtıppttbııı^ c«oıjitar. Ircı Arcuia occiı ki: Yahudiler Abdullah 1b Oamnr b Sndl'uı mle jjk-i'iiışiiarı diğer münafıklara şöyle demişlerdi: Ebû Strfraını ve jitı-dısılarınırı elleriyle kendinizi ölüme teslim etmenize sizi iten jan&jijıtj üıydb Medine'ye geri dönünüz. Bizler onlarla (Kureyşlilerle) birlikte-tiz. size biz eman veriyoruz. "İçlerinden bir kısmı da Peygamber'den" Medine'de evlerine dönmek maksİsmi ile "izin isteyerek..." Bunlar ise İbn Abbâs'a göre Harise b. el-Hânsoğulları idiler. Yezid b. Rûmân şöyle demiştir: Bu sözleri kavminden bir topluluk için Evs b. Kayzî söylemişti. "Diyordu ki: Gerçekten evlerimiz korumasızdır." Sağlam olmayıp taarruza uğramaya müsaittir ve evlerimiz düşmana yakın tarafta bulunmaktadır. Şöyle de açıklanmıştır: Erkek bulunmadığı için hırsızların hırsızlık yapmalarına müsaittir. Girilmesi kolay bir ev" anlamındadır. "O yere girmek kolay oldu" denilir. Böyle bir yere de: " Orası girilmesi kolay bir yerdir" denilir, "Girilmesi kolay, korumasız evler" demek olur. "Girilmesi kolay oldu, korumasız kaldı" denilir. "Girilmesi kolay olan, korumasız olan" demektir. Bir görüşe göre; tabiri Korumasız, güvenliksiz" anlamındadır. Başkasına karşı koruması olmayan, mestur da olmayan şeye; "Avret" denilir. Bu açıklamaları el-Herevî yapmıştır. İbn Abbâs, İkrime, Mücahid, Ebû Recâ el-Utaridî bu lâfzı "vav" harfi sakin olarak değil de esreli olarak; diye okumuşlardır. Bu da pek sağlam olmayan, duvarları kısa ev demektir. Araplar sağlam olmayan evler hakkında "Filanın evi sağlam değildir" derler. tabiri indirdiği darbe veya mızrak yahut kılıç saplamasında pek sağlamlık görülmeyen kimsenin halini anlatmak için kullanılır. Şair şöyle demiştir: "Onlarla karşılaştığın zaman evde darbelerinde tutarsızlık olan kimse görmezsin, Ne misafirin bir yürek yarası aldığını, ne de komşunun dul bırakılmış olduğunu " el-Cevherî dedi ki: Avret; gerek sınır, gerek Savaş esnasında tehlike geleceğinden korkulan herhangi bir aksaklık demektir. en-Nehhâs dedi ki: Bir avret (tutarsızlık, gevşeklik) görüldüğü takdirde o yer hakkında; denilir. Yine dengesizlik ve aksaklık görülmesi halinde süvari hakkında da; denilir. el-Mehdevî dedi ki: "Avref'in kullanımında "vav" harfinin esreli okunması şaz'dır. "Hiçbir şeyi bulunmayan adam" demek de bu kabildendir. Kıyasa göre bunun illetli bir fiil olduğu kabul edilerek i'lal yapılıp denilmesi gerekirdi. "Rüzgarlı gün" ve: "Çok malı olan adam" gibi. Buradaki illetli her iki kelimenin aslı ise sırasıyla; ile dır. Daha sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Halbuki evleri korumasız değildir." Bu âyetle onları yalanlamakta ve sözünü ettikleri hususları doğru olmadığı için reddetmektedir. "Onlar kaçmaktan başka bir şey istemiyorlardı." Yani onların tek istedikleri şey, kaçıp gitmekti. Neden kaçtıkları hususunda da ölümden kaçmak istiyorlardı, diye açıklandığı gibi, dinden kaçmak istiyorlardı, diye de açıklanmıştır. en-Nekkaş'ın naklettiğine göre, bu âyet-i kerîme ensardan iki kabile olan Hariseoğulları ile Selimeoğulları hakkında nazil olmuştur. Bunlar Hendek günü bulundukları yeri terketmek istemişlerdi. Nitekim: "O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu" (Al-i İmrân, 3/122) âyetini de yüce Allah, onlar hakkında indirmiştir. Bu âyet-i kerîme nazil olunca, onlar şöyle demişlerdi: Allah'a yemin olsun içimizden geçirdiklerimizden ötürü rahatsız değiliz. Çünkü Allah (âyetin devamında belirtildiği üzere), artık bizim velimizdir. es-Süddî dedi ki: Aralarından Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan izin isteyen kişi Hariseoğullarından ensara mensub iki şahıs idiler. Bunlardan birisi Ebû Arâbe b. Evs, diğeri ise Evs b. Kayzî'dir. ed-Dahhak dedi ki: Onun izni olmaksızın da seksen kişi geri dönmüştü. |
﴾ 13 ﴿